12 Nisan, 2022

VAKIF MALLARININ HAZİNEYE İNTİKALİNDE YASAL DÜZENLEMELERİN KRONOLOJİK SIRASI VE BUGÜNKÜ DURUMU

 

VAKIF MALLARININ HAZİNEYE İNTİKALİNDE YASAL DÜZENLEMELERİN KRONOLOJİK SIRASI VE BUGÜNKÜ DURUMU

I. GİRİŞ:

Ülkemizde, özellikle de İstanbul’da çok sayıda vakıf ve sahibi gaip durumda olan taşınmaz mal bulunmaktadır. Vakıflar Kanunu m. 17 hükmüne göre bu malların hazineye intikali için asliye hukuk mahkemelerinde çok sayıda dava açılmakta ve bu davalarda gaip durumda olduğu iddia edilen hak sahiplerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmemesi için çok kapsamlı araştırmalar yapılmaktadır. Bu makalemizde aynı zamanda vakıf malı niteliğinde de olan taşınmazların bu madde kapsamında hazineye hangi koşullarda intikaline karar verilebileceğine ilişkin Yargıtay 1. HD’nin kararının incelemesini yapacağız.

II. YASAL DÜZENLEMLERİN KRONOLOJİK SIRASI:

Osmanlıdan kalan Vakıf Hukukumuzda, icareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmaktaydı. Mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal ederdi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması durumunda ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi.

1926 yılında yürürlüğe giren Türk Kanunu Medenisindeki mülkiyet kuralları bir taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan ve nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığını öngören bu durumla bağdaşmadığı için vakıf hukukunda da yeni düzenlemeye gidilmiştir. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 05.06.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.06.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra da 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.

Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanarak daha önce kurulmuş bu tür vakıfların da tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27, 29 ve 30’uncu maddelerinde kısaca özetleyecek olursak; mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği, on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu 13.06.1945 tarih ve 4755 sayılı yasa ile bu süreyi 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatmıştır.

2762 sayılı yasadaki bu hükümlere göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf ise malik olmuştur.

Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine bu taşınmazlar Türk Kanuni Medenisinin 448’inci maddesine göre (4721 sayılı TMK m. 501) son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu, öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini daha uygun görmüş, bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.09.1983 tarih ve 2888 sayılı yasanın 2’nci maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29’uncu maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekleyerek o tarihteki eski Türk Kanuni Medenisinin 448’inci (TMK m. 501) maddesinin Hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmıştır.

Buna göre mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazların maliklerinin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu durumun tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak tapuya bu durumu işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen tekrar vakfına döneceği kuralı getirilmiştir. Dolayısıyla mirasçı bırakmadan ölen mutasarrıfın mülkiyetinde olan taşınmaza vakıf yasal mirasçı hale getirilmiştir.

Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi olan 24.09.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanak kalmamıştır. Aynı yasa hükümlerine göre de daha önce Hazine adına oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine adına kayıt oluşturulması gibi üç koşulun gerçekleşmesi koşulu bulunmaktadır.

Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden ve mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemeyecektir. 2762 sayılı yasanın 29’uncu maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği de ileri sürülemeyecektir. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir şekilde Hazineye geçmesine yasal olanak kalmamıştır.  

III. 5737 SAYILI VAKIFLAR KANUNU İLE GETİRİLEN DÜZENLEME:

Yukarıda açıkladığımız bütün bu yasal düzenlemeleri içeren 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı yeni Vakıflar Kanunu ile yürürlükten kalkmıştır. Yeni yasanın 17’nci maddesi ile “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” Düzenlemesi getirilmiştir. Yani yeni Vakıflar Kanunu yukarıda kronolojik sıralamasını verdiğimiz durumun hukuki sonucunu yasalaştırmıştır. Böylece bu tür taşınmazların Hazineye intikal yolu kapatmış bulunmaktadır.

Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay kararı yukarıda açıkladığımız hukuki duruma iyi bir örnek oluşturmaktadır. Buna göre artık tasarruf edenlerinin ya da maliklerinin mirasçı bırakmadan ölmeleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde bu durumun da mahkemece tespit edilmesi halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti kendi vakfı adına tescil edilecektir. Maliye Hazinesinin açmış olduğu tapu iptali ve tescili davaları ise reddedilecektir.

IV. YARGITAY KARARI:

T.C.

YARGITAY

1. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2016/18417

KARAR NO  : 2017/185      

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Ramazan İnan 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

                                                       -KARAR-

Dava, 5737 sayılı Yasanın 17.maddesine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, Hamit Efendi Vakfından icareli 210 ada 30 parsel sayılı taşınmazın 2/16 payının Vida Kemal oğlu Sol, 3/16’şar payının da Maşon Gaon oğlu Yako ile Kemal adlarına kayıtlı olduğunu, adı geçen kayıt maliklerine İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 1993/33 E 1994/74 K sayılı ilamı ile İstanbul Defterdarının kayyım olarak atandığını, 10 yıllık idare süresinin geçtiğini, 5737 sayılı Yasanın 17. maddesi uyarınca anılan payların vakıf adına tescilinin gerektiğini ileri sürerek adı geçen kayıt maliklerinin gaipliği nedeniyle anılan payların iptaline ve vakıf adına tescilini istemiştir.

Davalı, vakfın ve taşınmazın vakfiyesindeki şart ve amaca uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılması gerektiğini, tek başına vakıf şerhi olmasının taşınmazın vakfına döneceği sonucu doğurmayabileceğini, taşınmaza ilişkin tüm kayıtların araştırılması gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulü ile çekişme konusu 210 ada 30 sayılı parselin kayıt malikleri Vida Kemal oğlu Sol, Moşon Gaon oğulları Yako ile Kemal’in ayrı ayrı gaipliklerine,  Vida Kemal oğlu Sol adına kayıtlı 2/16, Moşon Gaon oğulları Yako ile Kemal adlarına kayıtlı 3/16’şar payın iptali ile Hamit Efendi Vakfı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; arsa vasıflı 210 ada 30 parsel sayılı taşınmazın 2/16 payının Vida Kemal oğlu Soli, 3/16 şar payının da Moşon Gaon oğlu Yako ile Kemal adlarına 08/06/1950 tarihinde tesis kadastrosu ile tescil edildiği, tapu kaydında vakıf şerhi bulunduğu kayden sabittir.                                 

Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne varki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşı görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27,29 ve 30 maddelerinde özetle (…mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen lüzum üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K'nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş, bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirascı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış "mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği" kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.

Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içerin 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasanın 80.maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun göz ardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.

Somut olaya gelince; mahkemece hüküm vermeye yeterli inceleme ve değerlendirme yapıldığını söyleyebilme imkânı yoktur. Şöyle ki, noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgeler uyarınca Mişon ve Sol oğulları Yako Gaon ve Kemal Musa Gün adlı şahısların mirasçılarının bulunduğu, anneleri olan Sol’un kaydının ise tespit edilemediği, kayıt malikleri ile nüfus kayıtları uyarınca tespit edilen kişilerin aynı şahıslar olup olmadığı hususunun aydınlatılmadığı anlaşılmıştır.

Hâl böyle olunca, nüfus kayıtları ve çekişme konusu taşınmazın tedavüllü tapu kayıtları uyarınca kayıt malikleri Vida Kemal oğlu Sol, Moşon Gaon oğulları Yako ile Kemal’in mirasçısının bulunup bulunmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması, kayıt malikleri ile nüfus kayıtları uyarınca tespit edilen Mişon ve Sol oğulları Yako Gaon ve Kemal Musa Gün adlı şahıslar ve anneleri Sol’un aynı şahıslar olup olmadığı hususunun tespit edilmesi ve 5737 sayılı Yasanın 17.maddesinin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tereddüde yer bırakmayacak biçimde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder