KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU
HAKKINDA ANAYASA MAHKEMESİNİN VERDİĞİ KARAR SONRASI HUKUKİ DURUM VE SONUÇLARI
I.GİRİŞ:
Anayasa Mahkemesi 17.07.2020 tarihinde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun bazı
maddeleri hakkında yapılan iptal başvurusunu kısmen kabul ederek bazı maddeler
hakkında iptal kararı, bazı maddeler hakkında da iptal talebinin reddi kararı
verdi. Anayasa Mahkemesinin verdiği bu kararın yerinde ve doğru yorumlanmaması
nedeniyle başta ticaret mahkemeleri olmak üzere birçok mahkemeye aktüerya
bilirkişi raporları için yeniden rapor hazırlanması talepleri gelmeye başladı.
En son maluliyet raporlarının da Anayasa Mahkemesi kararı ile
ilişkilendirilmekte olduğunu gördüğümde bu makalenin yazılması gerektiğine
karar verdim. Makaleyi, Anayasa Mahkemesinin İptal Kararının İçeriği, TRH 2010
Yaşam Tablosunun İptal Kararına Göre Hukuki Durumu, PMF 1931Yaşam Tablosunun
İptal Kararına Göre Hukuki Durumu, Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı Nasıl
Değerlendirilmeli, Anayasa Mahkemesinin İptal Kararının Maluliyet Raporlarına
Etkisi ve Gereksiz Bilirkişi Raporları Alınmasının Mülkiyet Hakkının İhlali
Niteliğindedir başlıkları altında kaleme aldım. Makalenin sonunda Anayasa
Mahkemesinin iptal kararının tam metnini karşı oy yazısı ile birlikte
bulabilirsiniz.
II.ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARININ
İÇERİĞİ:
Anayasa
Mahkemesine iptali talep edilen yasa maddeleri aşağıdaki gibidir.
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı maddesinin; birinci cümlesinin “...bu
Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul
ve esaslara tabidir.” bölümü;
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı maddesinin ikinci cümlesinde yer alan “...ve
genel şartlarda...” ibaresi;
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 92’inci maddesinin (g), (h) ve (i) bentlerinin,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 93’üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Zorunlu mali sorumluluk
sigortası genel şartları,…” ibaresi,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 97’inci maddesinin birinci cümlesi,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 99’uncu
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...zorunlu mali sorumluluk
sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri,...” ibaresi.
Bu iptal
taleplerinden;
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı maddesinin birinci cümlesinde yer alan; “...ve
bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı maddesinin birinci cümlesinde yer alan; “…bu
Kanun…” ve “…öngörülen usul ve esaslara tabidir.” ibarelerinin
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı maddesinin ikinci cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 92’inci maddesinin (g) ve (h) bentlerinin Anayasa’ya
aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 92’inci maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 93’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Zorunlu
mali sorumluluk sigortası genel şartları,…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 97’inci maddesinin birinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 99’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...zorunlu
mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri,...” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi toplam altı iptal
talebinden üç tanesini reddetmiş, iki tanesini ise kısmen iptal kısmen
reddetmiş birini ise reddetmiştir.
Mahkemelere gelen itirazların tamamına
yakınının nedeni 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı maddesinin
birinci cümlesinde yer alan; “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan
genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa mahkemesince iptaline karar verilmesiyle Karayolları
Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının dayanak
kanun maddesinin iptal edildiği düşüncesinin uyanmasıdır.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının dayanak kanun maddesi 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 93’üncü maddesinin birinci fıkrası olup
bu maddenin iptali de Anayasa Mahkemesinden istenilmiş ancak Anayasa Mahkemesi
bu iptal talebini reddetmiştir. Dolayısıyla Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının dayanak kanun maddesi hukuki varlığını
devam ettirmektedir.
III.TRH 2010 HAYAT TABLOSUNUN İPTAL
KARARINA GÖRE HUKUKİ DURUMU:
TRH 2010 Hayat
Tablosu Karayolları
Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının 2 sayılı
ekinde düzenlenmiştir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası Genel Şartları ise 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununun 93’üncü maddesinin birinci fıkrasının
verdiği yetki ile Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkartılmıştır. Normlar
hiyerarşisi olarak sıralarsak 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun m. 93, Hazine Müsteşarlığının çıkardığı Karayolları
Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları Tebliği ve bu
tebliğin eki TRH 2010 Hayat Tablosu olarak sıralamak mümkündür. Yukarıda da
açıkladığımız üzere Anayasa Mahkemesine bu normlar hiyerarşisinin en üstünde
yer alan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 93’üncü maddesinin
birinci fıkrasının iptali içinde
başvuruda bulunulmuş ancak iptal başvurusu reddedilmiştir. Dolayısıyla TRH 2010
Hayat Tablosunun dayanağı olan iki norm hukuken geçerliliğin korumaktadır.
Anayasa
Mahkemesi iptal talebinin ret gerekçesinde “Kanunun 93.
maddesinin birinci fıkrası, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarının
Bakanlıkça tespit edileceğini ve Resmî Gazete’de yayımlanacağını öngörmektedir.
Bu itibarla kural ile yürütmeye düzenleyici nitelikte işlem yapma yetkisinin
tanındığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere Anayasa’nın açıkça
kanunla düzenlenmesini öngörmediği konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme
yapılarak ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür. Öte
yandan Anayasa’da münhasıran kanunla düzenleneceği öngörülen konularda da kanun
koyucu temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakabilir. Yürütme
organına böyle bir yetkinin tanınmış olmasının sebebinin ise zorunlu mali
sorumluluk sigortası sözleşmesinin ana muhtevası niteliğindeki genel şartların
Bakanlık tarafından belirlenmesini sağlamak suretiyle sözleşmenin güçlü tarafı
olan sigorta şirketlerinin kendisi lehine olan sözleşme koşullarını dikte
ettirmesinin önlenmesi olduğu görülmektedir. Zorunlu mali sorumluluk sigortası
kapsamında ödenecek tazminatların hesaplanmasına ilişkin usul ve esasların
belirlenmesini yasal çerçeve belirlenmeden genel şartlara bırakan itiraz konusu
kuralların iptallerine karar verilmiş olması da gözetilerek yürütmenin
düzenleyici nitelikte işlemi olan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarını tespit etme yetkisinin Bakanlığa bırakılması Anayasa’ya aykırı
değildir.” tespitinde bulunmuş olup Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası Genel Şartlarında düzenlenmiş olan konuların idarece düzenlenmiş
olmasında bir sakınca görmemiş ödenecek tazminatların hesaplanmasına
ilişkin usul ve esasların belirlenmesini yasal çerçeve belirlenmeden genel
şartlara bırakılmasını Anayasaya aykırı bulmuştur.
IV.PMF 1931 HAYAT TABLOSUNUN ANAYASA
MAHKEMESİNİN İPTAL KARARINA GÖRE HUKUKİ DURUMU:
PMF 1931 Hayat
Tablosu ülkemizde hiçbir zaman kanun, yönetmelik ya da tebliğ konusu
olmamıştır. PMF 1931 Hayat Tablosu Yargıtay kararları ile hukuk hayatımıza
girmiş olup TRH 2010 Hayat Tablosunun Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ile yürürlüğe girmesinden sonra da hukuk
hayatımızdan çıkmıştır. PMF 1931 Hayat Tablosunun hiçbir hukuki dayanağı
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin 2918 sayılı KTK hakkında verdiği ve
aşağıda incelemesini yapacağımız kararından sonra da PMF 1931 Hayat Tablosunun
hukuken geçerlilik kazanması ancak yasal düzenleme ya da ilgili yönetmeliklerde
düzenleme yapılması ile mümkün olacaktır. Yukarıda da açıkladığımız gibi TRH
2010 Hayat Tablosunun hukuki dayanakları varlığını korumakta olduğu için
uygulanmaktan vazgeçilmesi şu aşamada mümkün olmadığı gibi bunun aksi şekilde
yorumlanması durumunda da PMF 1931 Hayat Tablosunun kendiliğinden işlerlik
kazanması da mümkün değildir. Çünkü PMF 1931 Hayat Tablosunun kanun ya da
yönetmelik şeklinde bir yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Aşağıda inceleyeceğimiz Anayasa
Mahkemesinin iptal kararının özünü ödenecek tazminatların
hesaplanmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi yasal çerçeve içine
alınmadan genel şartlara bırakılmasının Anayasaya aykırı bulunması
oluşturmaktadır. Dolayısıyla yasal düzenleme yapılmadan PMF 1931 Hayat
Tablosunun uygulanmaya başlanılması TRH 2010 Hayat Tablosunun uygulanmasından
daha büyük hukuka aykırılık durumu oluşturacaktır.
V.ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI
NASIL DEĞERLENDİRİLMELİ:
Anayasa
Mahkemesinin gerekçesine bakıldığında yaptığı ilk tespitlerden biri işletenin 6098 sayılı
TBK’na göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamı ile bu borcu teminat altına
alması için kendisiyle sözleşme yapmış olan sigorta şirketinin Genel Şartlar’a
göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamının farklılaşmasıdır. Bunun sebebi olarak
da idarenin düzenleyici işlemi niteliğindeki Genel Şartlar’ın tazminatın
hesaplanmasını düzenleyen kurallarında, 6098 sayılı TBK’nun gerçek zararın
tazminini öngören kurallarından ayrılan hükümlere yer verilmiş olmasını
göstermekte ve gerçek zararın tazmininin teminat altına alınması için
öngörülmüş olan hukuki sorumluluğun kapsamının Genel Şartlar ile belirlenmesine
ve değiştirilmesine imkân tanındığı tespitini yapmaktadır. Dolayısıyla normlar
hiyerarşisinde alt normun üst norma aykırı olamayacağı kuralının ihlal
edildiğine dikkat çekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin ikinci tespiti ise
sözleşme özgürlüğü ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi sözleşme özgürlüğünü
sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olmasının yeterli
olmadığını kanuni düzenlemelerin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerektiğinin tespitini yaptıktan
sonra; iptale konu yasal düzenlemelerde sözleşmeden doğan sorumluluğun
kapsamının düzenlenmediği bu sorumluluğun kapsamının idarenin düzenleyici
nitelikte işlemi olan genel şartlara bırakıldığı, bu nedenle de sigorta
sözleşmesinden doğacak borcun kapsamının tespiti konusunda temel çerçeve ve
ilkelerin kanunda belirlenmeyerek idareye geniş bir takdir yetkisinin
tanınmasıyla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kuralların
kanunilik ölçütü yönünden Anayasaya aykırı olduğunu tespit etmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yaptığı üçüncü
tespit ise 6098 sayılı TBK’na göre zarar olarak nitelendirilmeyen konuların
genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmiş olmasıdır. Bu durumda işletenin
tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması
gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklılaşacaktır. Bu itibarla sigorta
şirketinin, işletenin sorumlu olduğu tazminatı aşan miktarda tazminat
sorumluluğu dahi söz konusu olabilecektir. Bu durum, sigorta şirketi bakımından
fakirleşmeye, zarar gören üçüncü kişi bakımından ise sebepsiz zenginleşmeye yol açabilecektir.
Anayasa Mahkemesinin yaptığı dördüncü
tespit ise 6098 sayılı TBK’na göre zarar olarak nitelendirilen konuların genel
şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde de işletenin tazminat
borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken
tazminat sorumluluğunun kapsamının yine farklı olacak olmasıdır. Bu durumun ise
gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar
gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası
yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek
zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu
olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin
edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması
için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.
Son iki duruma
örnek vermek gerekirse 6098 sayılı TBK m. 53’de yer alan “Bedensel
zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma
gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik
geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” hükmünde geçen zarar kalemleri genel şartlarda yer almamakta,
görülmekte olan davalarda hazırlanan bilirkişi raporları geçici ve sürekli iş
göremezlik tazminatı adı altında hazırlanmaktadır.
Bu
uyumsuzluğun nedeni 6098 sayılı TBK’nun hazırlanma sürecinden
kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki 2011 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Borçlar
Kanunu Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre ve yeni hukuki durumları karşılamak için
hazırlanmadı. İsviçre Borçlar Kanunu tasarısı Türkçeye tercüme edildi. Daha
sonra üzerindeki bir kısım tercüme hataları giderildikten sonra Adalet
Bakanlığı tarafından TBMM’ne gönderildi. Türkiye’deki hiçbir hukuk fakültesinin
de bir gün Borçlar Kanunumuz eskir yerine yenisi gerekir düşüncesiyle
alternatif bir çalışması da olmadığı için bu kanun bu şekilde yasalaştı. Aradan
geçen yaklaşık 20 yılda kanun ihtiyacı karşılamaz hale gelmiş durumda. Anayasa
Mahkemesi kararı bu durumun somut kanıtı niteliğindedir.
VI.ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARININ
MALULİYET RAPORLARINA ETKİSİ:
Anayasa
Mahkemesinin iptal kararından sonra sadece aktüerya bilirkişisi raporlarına
değil maluliyet raporlarına da iptal kararı gerekçe gösterilerek itirazlar
gelmeye başlamıştır. Bu nedenle maluliyet raporları için uygulanmakta olan
yönetmeliklerin iptal kararından hukuken etkilenip etkilenmediğinin de
incelenmesi gerekmektedir.
Trafik
kazalarında maluliyet oranlarının tespiti için kaza tarihine göre uygulanmakta
olan tüzük ve yönetmelikler ile bu tüzük ve yönetmeliklerin dayanak kanun ve
kanun hükmünde kararnameleri aşağıdaki gibidir. Buna göre;
11.10.2008
tarihinden önce 22.06.1072 tarih ve 7 / 4496 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararnamesine dayanılarak çıkartılan Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü,
11.10.2008 ile
31.08.2013 tarihleri arasında 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 107'nci
maddesine dayanılarak çıkartılan Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı
Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği;
01.09.2013 ile
31.05.2015 tarihleri arasında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 25'inci, 28'inci, 47'nci, 94'üncü, 95'inci ve 16.05.2006
tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 41'inci maddesine
dayanılarak çıkartılan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği,
01.06.2015 ile
19.02.2019 tarihleri arasında 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 2022 sayılı 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile
5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 5'inci maddesine dayanılarak çıkartılan Özürlülük
Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları
Hakkında Yönetmelik,
20.02.2019
tarihi sonrasında ise olay tarihinde 18 yaşından küçükler için; 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanununun 31'inci maddesi, 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunun 8'inci maddesi ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunun 5'inci
maddesine dayanılarak çıkartılan Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi
Hakkında Yönetmelik,
20.02.2019
tarihi sonrasında ise olay tarihinde 18 yaşından büyükler için; 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanununun 31'inci maddesi, 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunun 8'inci maddesi ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanunun 5'inci
maddesine dayanılarak çıkartılan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi
Hakkında Yönetmelik uygulanmaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin iptaline karar verdiği 2918 sayılı KTK hükümlerinin maluliyet
hesaplamalarında uygulanan bu yönetmelikler ile bu yönetmeliklerin dayanağı
olan kanun ve kanun hükmünde kararnamelere bir etkisi bulunmamaktadır.
Ancak 20.03.2020
tarihinde Genel Şartların ekinde yer alan Ek – 3’de yapılan değişiklikle “Sürekli
sakatlığa bağlı bakıcı gideri, bakıcı tutulduğunun belgelendirilememesi halinde
bekâr ve çocuksuz kişiler için geçerli AGİ dâhil net asgari ücret üzerinden,
bakıcı tutulduğunun belgelendirilmesi durumunda ise brüt asgari ücret üzerinden
olmak üzere 20/2/2019 tarihli
ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çocuklar için Özel Gereksinim
Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Erişkinler İçin Engellilik
Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelikte kısmî bağımlı olarak tanımlanan ve % 50
ve üzerinde engel oranına sahip kişiler için % 50 oranında, tam bağımlı olarak
tanımlanan kişiler için ise % 100 oranında hesaplanır.” düzenlemesi ile
“Sürekli
sakatlık oranı, 20/2/2019 tarihli
ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik
Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim
Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan sağlık kurulu
raporu dikkate alınarak belirlenir. Anılan yönetmelikler kapsamında
düzenlenecek kazadan kaynaklı iş göremezliği gösterir rapor için hak sahibinin
sigorta şirketine yaptığı başvuruyu takip eden 5 işgünü içinde sigorta şirketi
tarafından ilgili sağlık kuruluşuna resmi yazı gönderilir.” düzenlemesi
eklenmiştir. Maluliyet oranı tazminat miktarını da doğrudan etkilediği için
genel şartlara eklenen bu düzenlemelerin de ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle belirtmeliyim ki her iki
yönetmelikte yani Çocuklar için Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında
Yönetmelik ve Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelikte
dayanak kanun maddeleri geçerliliklerini devam ettirdikleri için hukuken
geçerliliklerini devam ettirmektedirler. Bu nedenle yönetmeliklerle ilgili bir
sorun bulunmamaktadır. Ancak genel şartlar yukarıda açıkladığımız Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçesinde olduğu gibi yasal düzenleme yapılması gereken
bir konuda engellilik oranının belirlenmesinde “engel oranına sahip kişiler için
% 50 oranında, tam bağımlı olarak tanımlanan kişiler için ise % 100 oranında
hesaplanır.” ölçütünü getirerek bu konuda da yasal düzenleme
yapılmasını zorunlu hale getirmiştir.
VII.GEREKSİZ BİLİRKİŞİ RAPORLARI
ALINMASININ MÜLKİYET HAKKININ İHLALİ NİTELİĞİNDEDİR:
Anayasa
Mahkemesinin iptal kararından sonra birçok mahkemenin tekrar PMF 1931 Hayat
Tablosuna geri dönüleceği gerekçesiyle dosyaları ek rapora gönderdiği bilgisi
ulaşmaktadır. Yukarıda açıkladığım gibi PMF 1931 Hayat Tablosunun hukuki
dayanağı bulunmamaktadır. TRH 2010 Hayat Tablosunun hukuki dayanakları ise
varlığını devam ettirmekte ancak tazminat hesabında yasanın çizdiği ölçütlere
göre tazminatın belirlenmesi gerektiği Anayasa Mahkemesinin kararı ile açıkça
ortaya çıktığından 6098 sayılı TBK’nda ya da 2918 sayılı KTK’nda önemli
değişiklikler yapılması gerekmektedir. O zamana kadar mahkemeler ya mevcut
dururuma göre yani TRH 2010 Hayat Tablosuna göre karar vermeye devam edecekler
ya da yeni bir yasal düzenleme yapılmasını bekleyeceklerdir. Yeni yasal düzenleme
yapılmasının beklenilmesi yargılamaları çok uzatacağı için bu sefer daha büyük
mağduriyetlere neden olacaktır. Dosyaların PMF 1931 Hayat Tablosuna göre yeniden
bilirkişiye gönderilmesini ise kesinlikle önermiyorum çünkü PMF 1931 Hayat
Tablosunun hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Gereksiz bilirkişi incelemesi
yaptırılmasını Anayasa Mahkemesi 2015 / 10393 başvuru sayılı, 09.01.2019 karar
tarihli, R.G. tarih ve sayısı 31.01.2019 - 30672 olan kararında mülkiyet
hakkının ihlali kabul etmektedir.
VIII.YENİ YASAL DÜZENLEME YAPILINCAYA KADAR DOSYALARIN
KARARA BAĞLANMASI:
Yukarıda da belirttiğim gibi yeni bir yasal
düzenlemeye ihtiyaç olup yeni yasal düzenleme yapılıncaya kadar yargılaması
sonuçlanma aşamasına gelmiş olan dosyalarda nasıl karar verileceği sorunu
ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı tazminat hesaplamalarının
genel çerçevesinin yasa tarafından çizilmesi gerektiği ilkesine dayanmaktadır.
Bu nedenle idarenin düzenleyici işlemi niteliğinde genel şartlarla belirlenmiş
olmasını kabul etmemektedir. Ancak bu durum TRH 2010 Hayat Tablosunu uygulamama
hakkı verse de PMF 1931 Hayat Tablosunu uygulama hakkı da vermemektedir.
Her ne kadar 6098 sayılı TBK m. 53 ve 54’de bedensel
zararlar ile ölüm halinde talep edilebilecek zararların neler olduğu
belirlenmişse de bu zararların hangi esaslara göre tespit edileceğine ilişkin
teknik hesaplamalara ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK m.
266’ya göre hakim çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren
hâllerde bilirkişiye başvurabilmektedir. Sorun bilirkişinin hangi esaslara göre
hesaplamayı yapacak olmasıdır. Bilirkişinin hangi esaslara göre hesaplama
yapacağını gösteren bir kanun hükmü bulunmaması Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçesini oluşturmuştur. Öyleyse bir kanun boşluğu bulunduğu açıktır. 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu m. 1/I’e göre; “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa,
hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı
nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.” Bu hükme göre
tazminat hesaplamalarının yasal çerçevesini çizen bir düzenleme yapılıncaya
kadar hakimin nesnel ölçütlere göre bilirkişilere yol gösterecek bir kural
koyması gerekecektir. Bu durumda hemen akla PMF 1931 Hayat Tablosu gelse de
yukarıda belirttiğimiz gibi bu taslonun hukuk hayatımızda hiçbir zaman yasal
dayanağı olmadığı, ancak TRH 2010 Hayat Tablosunun 2918 sayılı KTK m. 93’den
alınan yetki ile çıkartılmış genel şartlara ilişkin hukuki dayanağı
bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi TRH 2010 Hayat Tablosunun içeriğine değil
idari işlemle belirlenmiş olması nedeniyle yani genel ilkelerinin yasal çerçeve
içinde belirlenemeden uygulanmaya başlanmış olmasını Anayasaya aykırı
bulmuştur. Bu nedenle iptal kararı ile ortaya çıkan boşluğun yasal düzenleme
yapılıncaya kadar TRH 2010 Hayat Tablosu uygulanmaya devam edilerek çözülmesi
uygun olacak düşüncesindeyim.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2019/40
Karar Sayısı:2020/40
Karar Tarihi:17/7/2020
R.G.Tarih-Sayısı:9/10/2020-31269
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2019/40)
2. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (E.2019/41)
3. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi (E.2019/60)
4. Çorum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2020/38)
İTİRAZLARIN KONUSU: 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nun;
A. 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen
90. maddesinin;
1. Birinci cümlesinin “...bu
Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul
ve esaslara tabidir.” bölümünün,
2. İkinci cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresinin,
B. 92. maddesine 6704
sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (g), (h) ve (i) bentlerinin,
C. 17/10/1996 tarihli ve
4199 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değiştirilen 93. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartları,…” ibaresinin,
Ç. 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen 97. maddesinin
birinci cümlesinin,
D. 99. maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “...zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla
belirlenen belgeleri,...” ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 5., 7., 8., 9., 10., 13., 17., 19., 35., 36., 41., 48. ve
138. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
OLAY: Zararın tazmini talebiyle zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin
tarafı olan sigorta şirketleri aleyhine açılan davalarda itiraz konusu
kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 90. maddesi şöyledir:
“Maddi ve manevi tazminat:
Madde 90- (Değişik:14/4/2016-6704/3 md.)
Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun
ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara
tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu
Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında
11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin
hükümleri uygulanır.”
2. 92. maddesi şöyledir:
“Zorunlu mali sorumluluk sigortası dışında kalan hususlar:
Madde 92- Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası
kapsamı dışındadırlar.
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere
karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile
bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar
nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara
ilişkin talepler,
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali
sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki
veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler.
g) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen
tazminat talepleri,
h) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) İlgililerin, sigortalının sorumluluk
riski kapsamında olmayan tazminat talepleri,
i) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu
mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat
içeriği dışında kalan talepler.”
3. 93. maddesi şöyledir:
“En az sigorta tutarları:
Madde 93- (Değişik: 17/10/1996-4199/34 md.)
Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve
talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilir ve
Resmi Gazetede yayımlanır.
Tarife ve talimatların tespitinde; araç türleri; coğrafi bölge; sigorta
süresi içinde herhangi bir hasar ödemesine neden olmayan işletenlerin
primlerinin indirilmesi yoluyla ödüllendirilmesi, hasar ödemesine neden olan
işletenlerin primlerinin yükseltilmesi yoluyla cezalandırılması ve gerekli
görülen diğer hususlar dikkate alınır.”
4. 97. maddesi şöyledir:
“Doğrudan doğruya talep ve dava hakkı:
Madde 97- (Değişik: 14/4/2016-6704/5 md.)
Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında
öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna
yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren
en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın
talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava
açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.”
5. 99. maddesi şöyledir:
“Tazminat ve giderlerin ödenmesi:
Madde 99- Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının
merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü
içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak
sahibine ödemek zorundadırlar.
Ödemeyi yapan sigortacı, ödenen miktarın sorumluluk oranlarında
paylaşılmasını diğer sigortacılardan yazılı olarak talep eder. Diğer
sigortacılar talep tarihinden itibaren sekiz iş günü içinde kendilerine düşen
miktarı talepte bulunana öder.
(Değişik: 21/5/1997-4262/4 md.) Bu madde hükmüne uymayan
sigortacılar, 108 000 000 lira hafif para cezası ile cezalandırılırlar.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2019/40 ve E.2019/41 Sayılı Başvurular Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Engin
YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN,
Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA,
Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla
15/5/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyalarda eksiklik bulunmadığından işlerin esaslarının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma taleplerinin esas inceleme aşamalarında
karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2019/60 Sayılı Başvuru Yönünden
2. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla 30/5/2019
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
C. E.2020/38 Sayılı Başvuru Yönünden
3. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir
ÖZKAYA, Serdar ÖZGÜLDÜR, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in katılımlarıyla 6/5/2020
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
A. E.2019/41 Sayılı Başvuru Yönünden
4. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu’nun;
A. 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen
90. maddesinin birinci cümlesinin “...bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde
hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” bölümünün,
B. 92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (h) ve (i)
bentlerinin,
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebiyle
yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2019/41 sayılı davanın, aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle E.2019/40 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının
kapatılmasına, esas incelemenin E.2019/40 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
15/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2019/60 Sayılı Başvuru Yönünden
5. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu’nun;
A. 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen
90. maddesinin;
1. Birinci cümlesinde yer alan “...bu Kanun çerçevesinde
hazırlanan genel şartlarda öngörülen…” ibaresinin,
2. İkinci cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresinin,
B. 92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (i)
bendinin,
C. 17/10/1996 tarihli ve 4199 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle
değiştirilen 93. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartları,…” ibaresinin,
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebiyle
yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2019/60 sayılı davanın, aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle E.2019/40 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının
kapatılmasına, esas incelemenin E.2019/40 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
30/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
C. E.2020/38 Sayılı Başvuru Yönünden
6. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu’nun;
A. 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen
90. maddesinin birinci cümlesinin “...bu Kanun çerçevesinde hazırlanan
genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” bölümünün,
B. 92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (g), (h) ve
(i) bentlerinin,
iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2020/38 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2019/40 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2019/40 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 6/5/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
7. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN
ÇETİN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun
hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
8. Mali sorumluluk sigortası, sigortanın konusunu oluşturan riskin
gerçekleşmesi hâlinde sigortayı yaptıran kişinin hukuken sorumlu tutulabileceği
zarar kalemleri sebebiyle ödemekle yükümlü olacağı tazminatın sigorta şirketi
tarafından teminat miktarı ile sınırlı olarak ödenmesini güvence altına alan
sigorta türüdür. Anılan sigorta, sigorta kapsamındaki riskin gerçekleşmesi ve
zararın doğması hâlinde, zarar gören kişilerin tazminat alacaklarını teminat
altına almanın yanında sigortayı yaptıran kişi bakımından da güvence sağlamaktadır.
Söz konusu sigorta ihtiyari ya da zorunlu nitelikte olabilmektedir.
9. 2918 sayılı Kanun’un karayolunda motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle
meydana gelebilecek zarardan dolayı hukuki sorumluluğu düzenleyen 85.
maddesiyle motorlu taşıt işleten ve bağlı olduğu teşebbüsün
sahibi, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle meydana gelen destekten
yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve eşya zararını tazmin ile yükümlü
kılınmıştır. Karayolunda motorlu taşıt işletilmesinden doğan hukuki sorumluluk,
haksız fiilden doğan sorumluluk niteliğinde olup öğretide de kabul edildiği
üzere kusursuz sorumluluk türü olan tehlike sorumluluğunun özel bir türü
şeklinde düzenlenmiştir.
10. 20/4/1959 tarihinde üye ülkelerin imzasına açılan, ülkemiz tarafından
26/6/1974 tarihinde imzalanan ve 4/11/1999 tarihli ve 4477 sayılı Kanun ile
onaylanması uygun bulunan Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına
İlişkin Avrupa Sözleşmesi, 15/2/2000 tarihli ve 23965 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanmıştır. Anılan Sözleşme’nin 1.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, akit tarafların motorlu taşıt işletilmesi
sebebiyle zarar gören kişilerin tazminat taleplerinin kurulacak zorunlu sigorta
sistemi vasıtasıyla teminat altına alınmasına ilişkin yükümlülükleri
düzenlenmiştir. Sözleşmenin 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasında motorlu
taşıtın sigorta ettirilmesinden sorumlu kişilerin tespit edilmesi gerektiği ve
Sözleşme’ye Ek Hükümler’in 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da sigortanın,
sigorta edilmiş taşıtın sahibinin, zilyedinin ve sürücüsünün malî sorumluluğunu
teminat altına alması gerektiği kurala bağlanmıştır.
11. Motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle meydana gelen destekten
yoksun kalma zararı, bedensel zarar ve eşya zararından dolayı işleten sorumlu
olup bu zararı tazmin etmekle yükümlü ise de bu zararların tazmin
edilebilmesinin, işletenin ekonomik gücüne bağlı olduğu açıktır. Bu durumun
hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açabileceğini öngören kanun
koyucu, Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına İlişkin
Avrupa Sözleşmesi’nin de gereği olarak, zorunlu malî sorumluluk sigortası
yaptırma yükümlülüğünü düzenlemiştir.
12. 2918 sayılı Kanun’un 91. maddesinin birinci
fıkrasında karayolunda motorlu taşıt işletenlerin, bu Kanun’un 85. maddesinin
birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere
mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunlu kılınmış ve anılan maddenin son
fıkrasında bu zorunluluğa uymamanın yaptırımı hükme bağlanmıştır.
13. Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasında ise zorunlu mali sorumluluk
sigortasının Türkiye'de kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili olan sigorta
şirketleri tarafından yapılacağı, bu sigorta şirketlerinin anılan sigortayı
yapmakla yükümlü oldukları belirtilmiş ve maddenin son fıkrasında bu
zorunluluğa uymamanın yaptırımı düzenlenmiştir.
14. Kanun koyucunun tehlikeli faaliyet olarak nitelendirdiği motorlu taşıt
işletilmesi fiili, bir taraftan işletene menfaat sağlamakta diğer taraftan ise
üçüncü kişileri, bu taşıtın işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz
bırakmaktadır. Zorunlu mali sorumluluk sigortasının amacı da işletenin motorlu
taşıtın işletilmesindeki menfaati ile üçüncü kişilerin bu motorlu taşıtın
işletilmesi sebebiyle uğrayabilecekleri olası zararlarının tazmin edilmesindeki
menfaatleri arasında denge sağlamaktır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası
sözleşmesinin tarafları işleten ile sigorta şirketidir.
15. Sigorta şirketlerinin faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında
bulunan zorunlu sigorta sözleşmelerini yapma zorunluluğu, 13/1/2011 tarihli ve
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483. maddesinin yanı sıra 3/6/2007 tarihli
ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun “Zorunlu sigortalar” başlıklı
13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde hükme bağlanmıştır.
16. Kanun koyucu sigorta şirketlerinin zorunlu sigortalar bakımından
sözleşme yapmasını zorunlu kılan bu genel kurallar yanında sözleşmenin
içeriğine yönelik düzenlemeler de öngörmüştür. Bu kapsamda 5684 sayılı
Kanun’un “Sigorta sözleşmeleri” başlıklı 11. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası,
Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan
genel şartlara uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin
özelliğine uygun olarak özel şartlar tesis edilebilir. Bu hususlar, sigorta
sözleşmesi üzerinde ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya
neden olmayacak şekilde açık olarak belirtilir.” denilmektedir.
Kuralda yer alan “…Müsteşarlıkça…” ibaresi aynı Kanun’un 2. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (j) bendine göre Hazine Müsteşarlığını ifade etmekte
ise de anılan Müsteşarlık, 10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan (1) numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Hazine ve Maliye
Bakanlığı bünyesinde teşkilatlandırılmıştır. Dolayısıyla sigorta
sözleşmelerinin ana muhtevası, Hazine ve Maliye Bakanlığı (Bakanlık) tarafından
onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara
uygun olarak düzenlenmelidir.
17. Sigorta sözleşmesinin ana muhtevasının Bakanlıkça onaylanan genel
şartlara tabi kılınmasının amacı, 5684 sayılı Kanun’un 11. maddesinin
gerekçesinde, sigorta mevzuatının teknik ve ayrıntılı bilgiler
gerektirmesi nedeniyle sigortalı olmak isteyenlerin, sigortanın
kapsamına ve ilgili diğer hükümlerine ilişkin doğru ve yeterli bilgiye
sahip olarak sözleşme yapmasının sağlanması ve böylelikle sigortalının
korunması olarak açıklanmıştır. Dolayısıyla sigorta şirketi ile sigorta
yaptırmak isteyen kişi arasında yapılacak sigorta sözleşmelerinde sigorta
şirketlerinin sözleşmenin güçlü tarafı olduğunu, bu sebeple de sigorta
sözleşmesi yapmak isteyen kişilerin kendileri aleyhine buna karşılık sigorta
şirketi lehine olan sözleşme koşullarını kabul etmek durumunda
kalabileceklerini öngören kanun koyucunun, sigorta sözleşmelerinin ana
muhtevasının genel şartlar vasıtasıyla belirlenmesini öngörmek suretiyle
sözleşmenin zayıf tarafının korunmasını amaçladığı anlaşılmaktadır.
18. 2918 sayılı Kanun’un 93. maddesinin birinci fıkrasında zorunlu mali
sorumluluk sigortasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüş ve zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartlarının Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanlıkça tespit edileceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacağı kurala
bağlanmıştır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin ana muhtevası
niteliğinde olan bu genel şartlar, idarenin düzenleyici işlemleri niteliğinde
olup kanuna nazaran ikincil nitelik taşımaktadır.
19. 14/5/2015 tarihli ve 29355 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel
Şartları’nın (Genel Şartlar) A.1 maddesinde bu Genel Şartlar’ın amacının, 2918
sayılı Kanun uyarınca motorlu araç işletenlere yüklenen hukuki sorumluluk için
yaptırılması gereken zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında ilgililerinin
hak ve yükümlülüklerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi olduğu
belirtilmiştir. Genel Şartlar’ın “SİGORTANIN KAPSAMI” başlıklı
A.3 maddesinin birinci fıkrasında “Sigortacı, poliçede tanımlanan
motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya
yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından
dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki
sorumluluk çerçevesinde bu Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara
ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri
dahilinde karşılamakla yükümlüdür. Sigortanın kapsamı üçüncü şahısların,
sigortalının Karayolları Trafik Kanunu çerçevesindeki sorumluluk riski
kapsamında, sigortalıdan talep edebilecekleri tazminat talepleri ile
sınırlıdır.” denilerek sigorta şirketlerinin zorunlu mali sorumluluk
sigortası sözleşmesinden doğan hukuki sorumluluklarının kapsamı belirlenmiştir.
Bu çerçevede Genel Şartlar’da sigorta şirketinin sorumlu olmayacağı durumlar
ile tazminat sorumluluğunun hesaplanmasını düzenleyen kurallara da yer
verilmiştir. Genel Şartlar’ın A.6 maddesinde teminat dışında kalan hâller
belirtilmişken Ek (1)’de değer kaybının hesaplanmasına, Ek (2)’de destekten
yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına ve Ek (3)’te sürekli sakatlık
tazminatının hesaplamasına ilişkin kurallar düzenlenmiştir.
20. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere verilen zarardan
dolayı işletenin hukuki sorumluluğu, haksız fiilden doğan sorumluluk niteliği
taşıdığı için tazminat borcunun kapsamı 11/1/2011
tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre belirlenmektedir.
İşletenin söz konusu tazminat borcunun dolayısıyla zarar gören üçüncü kişilerin
tazminat alacaklarının teminat altına alınması amacıyla öngörülmüş olan zorunlu
mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin tazminat borcunun kapsamı
ise Genel Şartlar’a göre belirlenmektedir. Bu durum işletenin 6098 sayılı
Kanun’a göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamı ile bu borcu teminat altına
alması için kendisiyle sözleşme yapılmış olan sigorta şirketinin Genel
Şartlar’a göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamının farklılaşmasına yol
açmaktadır. Bunun sebebi ise idarenin düzenleyici işlemi niteliğindeki Genel
Şartlar’ın tazminatın hesaplanmasını düzenleyen kurallarında, 6098 sayılı
Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarından ayrılan hükümlere yer
verilmiş olmasıdır. Başka bir ifadeyle gerçek zararın tazmininin teminat altına
alınması için öngörülmüş olan hukuki sorumluluğun kapsamının Genel Şartlar ile
belirlenmesine ve değiştirilmesine imkân tanındığı görülmektedir.
B. Kanun’un 90.
Maddesinin Birinci Cümlesinin “...bu Kanun ve bu Kanun
çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara
tabidir.” Bölümünün, İkinci Cümlesinde Yer Alan “...ve genel
şartlarda...” İbaresinin ve 92. Maddesinin (i) Bendinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
21. Kanun’un 90. maddesinin birinci
cümlesinde zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatların bu
Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen
usul ve esaslara tabi olduğu belirtilmiştir. Anılan
cümlenin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda
öngörülen usul ve esaslara tabidir.” bölümü itiraz konusu kurallardan
birini oluşturmaktadır.
22. Söz konusu maddenin ikinci
cümlesinde ise zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar ile
manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun’da ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar
hakkında 6098 sayılı Kanun’un haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı
kurala bağlanmıştır. Anılan cümlede yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresi
itiraz konusu diğer kuralı oluşturmaktadır.
23. Kanun’un 90. maddesinin 6704 sayılı
Kanun’la değiştirilmeden önceki hâlinde ise “Maddî tazminatın biçimi ve
kapsamı ile manevî tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere
ilişkin hükümleri uygulanır.” denilmek suretiyle zorunlu mali
sorumluluk kapsamında sigorta şirketi tarafından ödenecek tazminatların
kapsamının 6098 sayılı Kanun’a göre belirleneceği hükme bağlanmıştı. Bu
itibarla anılan madde metninin yürürlükte olduğu dönemde, motorlu taşıt
işletilmesi sebebiyle zarar meydana gelmesi hâlinde hem motorlu taşıtı
işletenin hem de zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesi gereğince bu
zarardan dolayı sorumlu olan sigorta şirketinin tazminat borçlarının kapsamı
6098 sayılı Kanun’un haksız fiilden doğan sorumluluğu düzenleyen hükümlerine
göre belirlenmekteydi.
24. 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin
itiraz konusu (i) bendi ise bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği
dışında kalan taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında
olduğunu hükme bağlamaktadır. Bu itibarla kural, genel şartlar kapsamında
yapılacak düzenlemelerle sigorta şirketine yöneltilebilecek tazminat
taleplerinin kapsamının sınırlandırılabilmesine imkân tanımaktadır.
25. Anılan açıklamalar çerçevesinde
itiraz konusu kuralların motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle meydana gelen
zarardan dolayı işletenin tazminat borcunun kapsamı ile zorunlu mali sorumluluk
sigortası sözleşmesi sebebiyle bu zarardan dolayı sorumlu olan sigorta
şirketinin tazminat borcunun kapsamının farklı esaslara göre hesaplanmasına
imkân tanıdığı anlaşılmaktadır.
2. İtirazların Gerekçeleri
26. Başvuru kararlarında özetle; zorunlu mali sorumluluk sigortası
sözleşmesi yapılmasının kanun ile zorunlu kılındığı, bu sözleşmenin
yapılmasında kamu yararının bulunduğu, sigorta sözleşmesinin eki niteliğinde
olan ve sözleşmenin taraflarını bağlayan hususlarda yürütmeye bırakılan
düzenleme yapma yetkisinin asli nitelik taşıdığı, zorunlu mali sorumluluk
sigortası kapsamında sigorta şirketi tarafından ödenecek tazminatların
hesaplanmasında geçerli esasların genel şartlar ile belirlendiği, böylelikle
sigorta şirketleri açısından farklı bir hesaplama yöntemi oluşturularak bu
şirketlere imtiyaz tanındığı, genel şartları belirleme yetkisinin yürütme
organına tanınmış olmasının yasama yetkisinin devri anlamına geldiği, kişilerin
ölüme, bedensel zarara veya eşya zararına dayanan tazminat alacaklarının
hesaplanmasına ilişkin usulün kanunla belirlenmesi gerektiği, insan zararları
konusunda uzman olmayan yürütmeye teminat dışı hâllerin belirlenmesi konusunda
sınırsız ve keyfî bir yetkinin tanındığı, sigortalı kişilerin düzenleyici
işlemlere karşı yargıya başvurma hakkının da bulunmadığı belirtilerek
kuralların Anayasa’nın 2., 5., 7., 8., 9., 10., 13., 17., 19., 35., 36., 48. ve
138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Kanun’un 90. Maddesinin Birinci Cümlesinin “...bu Kanun ve bu
Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara
tabidir.” Bölümünde Yer Alan “...ve bu Kanun çerçevesinde
hazırlanan genel şartlarda…” İbaresi, İkinci Cümlesinde Yer Alan “...ve
genel şartlarda...” İbaresi ve 92. Maddesinin (i) Bendi
27. Anayasa’nın 48. maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve
sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” denilerek sözleşme özgürlüğü
güvence altına alınmıştır. Anayasa
açısından sözleşme özgürlüğü; devletin kişilerin istedikleri hukuki sonuçlara
ulaşmalarını sağlaması ve bu bağlamda kişilerin belli hukuki sonuçlara yönelen
iradelerini geçerli olarak tanıması, onların iradelerinin yöneldiği hukuki
sonuçların doğacağını ilke olarak benimsemesi ve koruması demektir. Bu
özgürlük, sözleşme yapıp yapmama serbestisinin yanı sıra yapılan sözleşmelere
dışarıdan müdahale yasağını da içermektedir (AYM, E.2016/192, K.2017/160, 29/11/2017, § 13).
28. Özel hukukun temel ilkelerinden olan irade özgürlüğünün sözleşme hukuku
alanındaki görünümü olan sözleşme özgürlüğüne, 6098 sayılı Kanun’un 26.
maddesinde de yer verilmiştir. Anılan maddeye göre tarafların bir sözleşmenin
içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilmesi olarak
tanımlanan sözleşme özgürlüğü kişinin sözleşme yapacağı kişiyi seçme özgürlüğü
yanında sözleşme yapmama özgürlüğünü de kapsamaktadır.
29. Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda
motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin
uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya
zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta
şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın
işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat
borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur.
30. İtiraz konusu kurallar sigorta şirketinin bu borcunun kapsamının ne
şekilde belirleneceğini düzenlemektedir. Bu kurallara göre sigorta şirketinin
zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan borcunun kapsamı, 2918
sayılı Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlara göre belirlenecektir. Kurallar,
sözleşmeden doğan borcun kapsamını belirlemek suretiyle Anayasa’nın 48.
maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğünü sınırlamaktadır.
31. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna
göre sözleşme özgürlüğüne sınırlama getiren düzenlemelerin öncelikle kanunla
yapılması gerekir.
32. Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında, sözleşme özgürlüğünü sınırlamaya
yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kanuni
düzenlemelerin keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
33. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, kişilerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13.
maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
34. İtiraz konusu kurallarda sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk
sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu
kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile
belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk
sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman
değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir.
Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda
belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kurallar kanunilik
ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırıdır.
35. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinde “Herkes, yaşama, maddî ve
manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Kişinin yaşam hakkı ile
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan,
devredilmez ve vazgeçilmez haklarındandır.
36. Anayasa’nın 35. maddesinde ise “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı
güvenceye bağlanmıştır. Anayasal anlamda mülkiyet hakkı ekonomik değer ifade
eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır.
37. Anayasa’nın 5. maddesi insanın maddi ve
manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel
amaç ve görevleri arasında saymıştır. Anayasa’nın 17. maddesinde temel
haklar olarak güvence altına alınmış olan yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkının yanında Anayasa’nın 35. maddesinde yine
bir temel hak olarak ifadesini bulan mülkiyet hakkının etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasına bağlı
değildir. Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddeleri uyarınca devletin pozitif
yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel
kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların
korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (benzer yönde bkz. AYM,
E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13).
38. Motorlu taşıt işletilmesine bağlı olarak üçüncü kişilerin
uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararı, bedensel zarar, eşya zararı ve
manevi zarar Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlali
sonucunda ortaya çıkan zarar niteliğindedir. Dolayısıyla karayolunda
motorlu taşıt işletilmesini düzenleyen kuralları, bu kuralların ihlali hâlinde
uygulanacak idari ve cezai yaptırımları belirlemenin ve uygulamanın yanı sıra
motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararın
tazmin edilmesini güvence altına almak da devletin görevleri kapsamındadır.
39. Karayolunda motorlu taşıt işletilmesi, üçüncü kişilerin yaşam, maddi ve
manevi varlıklarını koruma ile mülkiyet haklarının ihlali riskini içeren bir
faaliyettir. Başka bir ifadeyle motorlu taşıt işletilmesi, kişilerin ölümüne,
bedensel zarara ve eşya zararına uğramasına yol açma riskini içermektedir. Ölüm
sebebiyle ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin maddi ve manevi zararlarının
tazmin edilmesi ile bedensel zarara ve eşya zararına maruz kalan kişinin bu
sebeplerle meydana gelen zararının tazmini esasen motorlu taşıt işletenin
hukuki sorumluluğu kapsamındadır. Bununla birlikte zorunlu mali sorumluluk
sigortası kapsamında sigorta şirketinin bu zararlardan dolayı tazminat ödemekle
sorumlu tutulmuş olması, zarar gören kişinin Anayasa’nın 17. ve 35.
maddelerinde düzenlenen haklarının Anayasa’nın 5. maddesiyle bağlantılı olarak
korunmasının amaçlandığını göstermektedir.
40. Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme
öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt
işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle
zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki
dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Kanun koyucunun
öngördüğü düzenlemelerin menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan birisi
aleyhine ölçüsüzlük teşkil edecek şekilde yürütmeye takdir yetkisi tanıması;
üçüncü kişinin yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı ile mülkiyet hakkı yönünden olduğu kadar işletenin ve sigorta şirketinin
mülkiyet hakkı yönünden de pozitif yükümlülüklerle bağdaşmayabilir. Bu bağlamda
anılan konunun düzenlenmesi sırasında ilgili tarafların tümünün menfaatlerinin
mümkün olduğunca dengelenmesi gözetilmelidir.
41. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması
hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın
tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun
ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk
sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu
kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören
üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat
dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu
olabilecektir.
42. Bu çerçevede 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilmeyen
hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmesi hâlinde işletenin
tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması
gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklılaşacaktır. Bu itibarla sigorta
şirketinin, işletenin sorumlu olduğu tazminatı aşan miktarda tazminat
sorumluluğu dahi söz konusu olabilecektir. Bu durum, sigorta şirketi bakımından
fakirleşmeye, zarar gören üçüncü kişi bakımından ise sebepsiz zenginleşmeye yol
açabilecektir. 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen
hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde de
işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat
altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı yine farklı olacaktır. Bu
durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten
ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk
sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat
ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı
sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin
edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması
için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.
43. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 5., 13.,
17., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 48.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kurallar Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı bulunarak
iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 7. 8., 9., 10., 19., 36. ve
138. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
b. Kanun’un 90. Maddesinin Birinci Cümlesinin “...bu Kanun ve bu Kanun
çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara
tabidir.” Bölümünde Yer Alan “...bu Kanun…” ve “…öngörülen
usul ve esaslara tabidir.” İbareleri
44. Kanun’un 90. maddesinin birinci cümlesinin itiraz konusu bölümünde yer
alan ve zorunlu mali sorumluluk kapsamındaki tazminatların bu Kanun’da
öngörülen usul ve esaslara tabi olduğunu öngören kuralların kanunilik şartını
karşıladığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu usul ve esaslar Kanun’un diğer
hükümlerinde düzenlendiği gibi düzenlenmeyen hususlar hakkında 6098 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Bu nedenle itiraz konusu
bölümde yer alan “...bu Kanun…” ve “…öngörülen usul ve
esaslara tabidir.” ibareleri bakımından bir belirsizlik söz
konusu değildir. Kuralların Anayasa’nın 48. maddesi bakımından Anayasa’nın 13.
maddesini ihlal eden bir yönü bulunmadığı gibi kurallar Anayasa’nın 5., 17. ve
35 maddeleri yönünden işleten, sigorta şirketi ve zarar gören arasındaki
menfaat dengesine etki edecek herhangi bir hüküm de içermemektedir.
45. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 5., 13.,
17., 35. ve 48. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 48.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralların Anayasa’nın 7.,
8., 9., 10., 19., 36. ve 138. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 92. Maddesinin (g) Bendinin
İncelenmesi
1. İtirazların Gerekçeleri
46. Başvuru kararlarında özetle; sigorta sözleşmesinin tarafı olan
işletenin kendi sigortasından yararlanamamasının veya kazanın meydana gelişinde
kusuru olan sürücünün kendi kusurundan dolayı bir talepte bulunamamasının temel
bir ilke olduğu, bu sebeple de itiraz konusu kurala yer vermeye gerek olmadığı,
işletenin veya sürücünün yakınlarıyla da bir ilgisinin bulunmadığı belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 13., 19., 35., 36., 41. ve 138.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi yönünden de incelenmiştir.
48. 2918 sayılı Kanun’un “Zorunlu
mali sorumluluk sigortası dışında kalan hususlar:” başlıklı 92.
maddesinin itiraz konusu (g) bendinde hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen
tazminat taleplerinin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında kaldığı
belirtilmiştir. Bu itibarla zarar gören kişi, kendi kusurlu davranışı sebebiyle
uğradığı zarar nedeniyle sigorta şirketinden tazminat talebinde
bulunamayacaktır.
49. Zorunlu mali sorumluluk sigortasının
amacı yukarıda da açıklandığı üzere motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle
üçüncü kişilerin uğradıkları destekten yoksun kalma zararının, bedensel zararın
ve eşya zararının tazmininin teminat altına alınmasıdır. Hak sahibinin kendi
kusurlu davranışı sebebiyle uğradığı zarara kendisinin katlanması gerekeceği
kuşkusuzdur. Dolayısıyla kişinin kendi kusuru sebebiyle uğradığı zararın
sigorta kapsamı dışında tutulmasının Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddelerini
ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.
50. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddelerine aykırı değildir.
İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2., 9., 10., 13., 19., 36., 41. ve 138. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
Ç. Kanun’un 92. Maddesinin (h) Bendinin
İncelenmesi
1. İtirazların Gerekçeleri
51. Başvuru kararlarında özetle; kuralın kapsamının belirsiz olduğu,
kuralla Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun tek taraflı kazalarda destekten yoksun
kalanların sigorta şirketinden tazminat talebinde bulunmasını mümkün kılan
içtihadının önüne geçilmesinin amaçlandığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2.,
9., 10., 13., 17., 19., 35., 36. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
52. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın
5. maddesi yönünden de incelenmiştir.
53. 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin
itiraz konusu (h) bendinde ilgililerin, sigortalının sorumluluk riski
kapsamında olmayan tazminat taleplerinin zorunlu mali sorumluluk sigortasının
kapsamında olmadığı belirtilmektedir.
54. Kanun’da ilgililerin kimler
olduğu belirtilmemiş ise de anılan ibareyle ifade edilenin kazaya uğrayan kişi
dışında tazminat talep edebilecek kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Kuralda yer
alan “…sigortalının sorumluluk riski…” ibaresinin anlamı da
değerlendirilmelidir. Yukarıda da açıklandığı üzere zorunlu mali sorumluluk
sigortasının amacı işletenin Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen hukuki
sorumluluğunu güvence altına almaktır. Dolayısıyla bu hukuki sorumluluğunu
sigorta ettirmekle yükümlü olan işletenin sigortalı konumunda olduğu,
sigortalının sorumluluk riskinin ise Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen hukuki
sorumluluk kapsamında gerçekleşmesi olası risklerle sınırlı olduğu
anlaşılmaktadır. Bu yönleriyle kuralın belirsiz olduğu söylenemez.
55. Kural uyarınca sigortalının
sorumluluk riski kapsamında değerlendirilemeyecek risklerden doğan tazminat
taleplerinden dolayı zorunlu mali sorumluluk sigortasına dayanılarak sigorta
şirketinden talepte bulunulamayacaktır. Mali sorumluluk sigortasının
sigortalının kanundan doğan hukuki sorumluluğunu teminat altına almak amacıyla
zorunlu kılındığı dikkate alındığında, sigortalının hukuki sorumluluğu
kapsamında olmayan tazminat taleplerinden dolayı sigorta şirketinin de sorumlu
tutulamamasının işin niteliği gereği olduğu anlaşılmaktadır.
56. Sigorta şirketinin sorumluluğunun
zorunlu mali sorumluluk sigortası ile teminat altına aldığı riskler ile
sınırlandırılması suretiyle ilgililerin, işletenin dahi sorumlu olmadığı
tazminat taleplerini sigorta şirketine yöneltmelerinin önüne geçilmesinin ve
sigorta şirketinin mülkiyet hakkının korunmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda esasen sigortalıdan talepte bulunması mümkün olmayan ilgililerin,
sigorta şirketinden de talepte bulunamamasının Anayasa’nın 17. ve 35.
maddelerinde düzenlenen haklarını ihlal ettiği söylenemez. Kuralın ilgililerin
menfaatleri ile sigorta şirketinin menfaatleri arasında makul bir denge
kurulmasını engelleyen bir yönünün bulunmadığı görülmektedir.
57. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 5.,
17. ve 35. maddeleri yönünden yapılan
değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi
yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 9., 10., 13., 19, 36. ve 138. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
D. Kanun’un 93. Maddesinin Birinci
Fıkrasında Yer Alan “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartları,…” İbaresinin İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçeleri
58. Başvuru kararında özetle; Anayasa’da belirtilen ayrık durumlar
dışında yürütmenin düzenleme yetkisinin asli değil ikincil nitelikte olduğu, bu
nedenle yürütme tarafından yapılacak düzenlemelerin temel ilkelerinin ve
çerçevesinin yasama tarafından belirlemesi gerektiği, yürütmenin ancak kanunla
çizilmiş bu sınırlar içinde düzenleme yapabileceği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 7., 9., 10. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
59. Kanun’un 93.
maddesinin birinci fıkrasında; zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarının, teminat tutarlarının, tarife ve talimatların Bakanlıkça tespit
edileceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacağı belirtilmiştir. Anılan fıkrada yer
alan “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları,…” ibaresi
itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
60. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngörmediği
konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme yapılarak ayrıntıların
düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür. Anayasa’da münhasıran kanunla
düzenleme yapılması öngörülmeyen konularda da yasamanın asliliği ve
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri haricinde geçerli olan yürütmenin türevselliği
ilkeleri gereği idari işlemlerin kanuna dayanması zorunluluğu vardır. Ancak bu
durumda kanunda belirlenmesi gereken çerçeve, Anayasa’nın kanunla
düzenlenmesini öngördüğü durumdakinden çok daha geniş olabilecektir. Başka bir
ifadeyle Anayasa’ya göre kanunla düzenlenmesi gerekmeyen bir konu, kanuni
dayanağı olmak kaydıyla idarenin düzenleyici işlemlerine bırakılabilir (AYM,
19/2/2020, E.2018/91, K.2020/10, § 110).
61. Kural olarak kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturabilmektedir. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak
yorumlanamaz.
62. Kanun’un 93. maddesinin birinci
fıkrası, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarının Bakanlıkça tespit
edileceğini ve Resmî Gazete’de yayımlanacağını öngörmektedir. Bu itibarla kural
ile yürütmeye düzenleyici nitelikte işlem yapma yetkisinin tanındığı
anlaşılmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere Anayasa’nın açıkça kanunla
düzenlenmesini öngörmediği konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme
yapılarak ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür. Öte
yandan Anayasa’da münhasıran kanunla düzenleneceği öngörülen konularda da kanun
koyucu temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakabilir. Yürütme
organına böyle bir yetkinin tanınmış olmasının sebebinin ise zorunlu mali
sorumluluk sigortası sözleşmesinin ana muhtevası niteliğindeki genel şartların
Bakanlık tarafından belirlenmesini sağlamak suretiyle sözleşmenin güçlü tarafı
olan sigorta şirketlerinin kendisi lehine olan sözleşme koşullarını dikte
ettirmesinin önlenmesi olduğu görülmektedir. Zorunlu mali sorumluluk sigortası
kapsamında ödenecek tazminatların hesaplanmasına ilişkin usul ve esasların
belirlenmesini yasal çerçeve belirlenmeden genel şartlara bırakan itiraz konusu
kuralların iptallerine karar verilmiş olması da gözetilerek yürütmenin
düzenleyici nitelikte işlemi olan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarını tespit etme yetkisinin Bakanlığa bırakılması Anayasa’ya aykırı
değildir.
63. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 7.
maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2., 9., 10. ve 138. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
E. Kanun’un 97. Maddesinin Birinci Cümlesinin İncelenmesi
1. İtirazların Gerekçeleri
64. Başvuru kararında özetle; kuralla
zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketine karşı açılacak
davalar bakımından özel nitelikte dava şartının getirildiği, anılan davaların
hâlihazırda arabulucuya başvurulması şeklinde düzenlenmiş olan genel nitelikte
bir dava şartına tabi olduğu, bu iki dava şartının birlikte uygulanmasının
mağdurun alacağına kavuşmasını geciktirebileceği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
65. İtiraz konusu kural zarar gören
kişinin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava
yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması
gerektiğini düzenlemektedir.
66. Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36.
maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir./Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
denilmektedir.
67. Hak arama hürriyetinin temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu
konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da
kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir.
68. Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında
sigorta şirketine karşı dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta şirketine
başvuruda bulunulması koşulu, hak arama hürriyetine ve bu kapsamda
mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliğindedir. Bu bakımdan
hak arama hürriyetini sınırlandıran kuralın Anayasa’nın 13. maddesine aykırı
bir sınırlama olup olmadığı incelenmelidir. Buna göre Anayasa’nın anılan
maddesi uyarınca adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamaların Anayasa’da
öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
69. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak
arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla
birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak
olduğu düşünülemez. Öte yandan Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde
olup aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından uygulamada bunlardan
birine öncelik tanımak mümkün değildir. Bu nedenle kimi zaman zorunlu olarak
birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin sınırını
oluşturabilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği
kabul edilmektedir.
70. Bu itibarla kuralın Anayasa’nın 13. maddesine
uygunluğu denetlenirken ilk olarak sınırlamayı haklı kılan sebebin bulunup
bulunmadığının yukarıda açıklanan çerçevede ortaya konulması gerekmektedir.
71. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
denilmek suretiyle davaların makul süre içinde bitirilmesi gerekliliği ifade
edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını
engelleyecek etkin önlemler almalıdır.
72. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne
yer verilmiştir. Buna göre kanun koyucu
Anayasa’ya aykırı olmamak kaydıyla yargılama usulüne ilişkin
kuralları belirleme ve bu konuda ihtiyaç
duyduğu düzenlemeleri yapma konusunda takdir yetkisine sahiptir.
73. Yukarıda yer verilen Anayasa kuralları birlikte değerlendirildiğinde
kuralla zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava
yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunulması
koşulunun öngörülmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın yargıya taşınmadan
çözülmesini sağlamak suretiyle hem talepte bulunanın tazminat alacağına bir an
önce kavuşmasının hem de yargının iş yükünün azaltılmasının amaçlandığı
anlaşılmaktadır. Bu yönüyle sınırlamanın anayasal bağlamda meşru bir amaca
dayandığı görülmektedir.
74. Adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın
anayasal bağlamda meşru bir amaca yönelik olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü
olması gerekir. Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak
üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, bir başka deyişle aynı
amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin
ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük
altına sokması durumunda sınırlamanın orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan
söz edilemez.
75. Uyuşmazlıkların yargı yetkisi kullanan mahkemeler
aracılığıyla çözülmesi esas olmakla birlikte her uyuşmazlığın çözümünün
mahkemelerden beklenmesi mahkemelerin iş yükünün artmasına ve davaların makul
sürelerde bitirilememesine yol açabildiği gibi bu durum tarafların
menfaatlerine de aykırı olabilmektedir. Yargının iş yükünün azaltılması,
adalete erişimin kolaylaştırılması ve usul ekonomisi gibi çeşitli nedenlerle
yargıya ilişkin anayasal kuralların etkililiğinin sağlanması da gözetilerek
dava şartlarının öngörülmesi söz konusu olabilmektedir.
76. Davanın esası hakkında karar verilebilmesi için
varlığı veya yokluğu gerekli olan koşullar şeklinde tanımlanabilecek olan dava
şartları, yargılama usulü kanunlarında genel nitelikte dava şartları şeklinde
düzenlendiği gibi diğer kanunlarda özel nitelikte dava şartı şeklinde de
düzenlenebilmektedir. İtiraz konusu kural uyarınca dava yoluna başvurulmadan
önce ilgili sigorta şirketine yazlı başvuruda bulunulmuş olması koşulu da özel
nitelikte dava şartıdır. Dolayısıyla dava açılmadan önce yazılı başvuruda
bulunulmuş olması, açılacak davada mahkemenin uyuşmazlığın esası hakkında
inceleme yapabilmesi için zorunludur. Bu zorunluluğun yerine getirilmemesi
hâlinde davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar
verilecektir. Bu suretle dava açılmadan önce zarar görenin ilgili sigorta
şirketine yazılı başvuruda bulunmasının öngörülmesinin taraflar arasındaki
uyuşmazlığın yargıya başvurulmadan çözümüne imkân tanıması ve böylece gerek
zarar görenin tazminat alacağına kısa sürede kavuşmasına gerekse yargının iş
yükünün azalmasına hizmet edebileceği gözetildiğinde kuralın bu yönüyle kamu
yararını sağlama amacına ulaşılması bakımından elverişli olduğu açıktır.
77. Hukuki uyuşmazlıkların yargıya başvurulmadan önce çözümüne imkân
tanımak suretiyle hem uyuşmazlıkların kısa süre içinde giderilmesini hem de
yargının iş yükünün azalmasını temin etmek biçimindeki amaçların dava açılmadan
önce ilgili sigorta şirketine başvurulması zorunluluğundan daha hafif bir
tedbirle gerçekleştirilebileceği, dolayısıyla sınırlamanın gerekli olmadığı da
söylenemez.
78. Diğer yandan kural zarar görenin dava yoluna gitmeden önce ilgili
sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunmuş olması koşulunu öngörmekte ise de Kanun’un
97. maddesinin ikinci cümlesinde sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden
itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya
verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde zarar
görenin dava açabileceği veya tahkime başvurabileceği açıkça düzenlenmiştir.
Kaldı ki kural işletene karşı herhangi bir başvuru yapılmış olmasına veya dava
açılmış olmasına dahi gerek olmaksızın doğrudan sigorta şirketine başvuru
yapılmasına imkân tanımaktadır. Bu yönleriyle kuralın kişilere aşırı bir külfet
yüklediğinden de söz edilemez.
79. Bu itibarla Kanun’da sınırlama aracının sınırlama amacına uygun ve
orantılı şekilde kullanılmasını sağlayacak yasal güvencelere yer verildiği ve
amaç ile araç arasında makul bir dengenin gözetildiği anlaşıldığından kural mahkemeye erişim hakkına orantısız,
dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama da getirmemektedir.
80. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
F. Kanun’un 99. Maddesinin Birinci
Fıkrasında Yer Alan “...zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarıyla belirlenen belgeleri,...” İbaresinin İncelenmesi
1. İtirazların Gerekçeleri
81. Başvuru kararında özetle, kuralla
tazminat talebinde bulunan kişi ile sigorta şirketinin ispat haklarının genel
şartlarda belirlenen belgelerle sınırlandırıldığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
82. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle
Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddeleri yönünden incelenmiştir.
83. 2918 sayılı Kanun’un 99. maddesinin
birinci fıkrası, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından
birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde sigortacıların zorunlu
mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek
zorunda olduğunu düzenlemektedir. Anılan fıkrada yer alan “…zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarıyla belirlenen belgeleri,…” ibaresi itiraz konusu kuralı
oluşturmaktadır.
84. Söz konusu fıkra, tazminat talep etme hakkına sahip olan kişinin
zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında belirlenen belgeler ile
sigorta şirketine başvurması hâlinde sigorta şirketini sekiz iş günü içinde
ödeme yapmakla yükümlü kılmak suretiyle hak sahibinin tazminat alacağına bir an
önce kavuşmasını amaçlamaktadır.
85. Öte yandan motorlu taşıt işletilmesi sonucunda ortaya çıkan zararın
tazmini amacıyla ödenecek tazminatın belirlenebilmesi için öncelikle zararın
belirlenmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle meydana gelen
zarar, kişinin mal varlığında azalma şeklinde ortaya çıkabileceği gibi kişinin
mal varlığında artışın engellenmesi şeklinde de olabilmektedir. Örneğin
bedensel zarara uğrayan kişiye ödenecek tazminatın hesaplanabilmesi öncelikle
iş gücü kaybı ve tedavi gideri gibi zararların belirlenmesine bağlıdır. Bu
belirlemenin hastane veya doktor tarafından düzenlenen raporlar, kesilen
faturalar gibi belgelere dayandırılması gerekeceği açıktır. Aynı şekilde
destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanabilmesi de ölenin sağladığı destek
miktarı ve destek olmaya devam edeceği süre gibi hususların ortaya konulmasını
gerekli kılmaktadır. Benzer şekilde eşya zararı sebebiyle ödenecek tazminatın
hesaplanabilmesi de eşyanın uğradığı değer kaybının belirlenmesine bağlıdır.
Gerek bedensel zararın ve destekten yoksun kalma zararının gerekse eşya
zararının belirlenebilmesi dolayısıyla tazminatın hesaplanabilmesi tazminat
talebinde bulunan kişi tarafından ileri sürülen iddia, olgu ve belgelerin
değerlendirilmesine bağlıdır. Sigorta şirketi tarafından yapılacak olan
tazminat ödemesinin hak sahibi tarafından zorunlu mali sorumluluk sigortası
genel şartları ile belirlenecek belgelerin sigorta şirketine iletilmesi
koşuluna bağlanmış olmasının işin doğasının gereği olduğu anlaşılmaktadır.
86. Diğer yandan söz konusu belgelerin bilim ve teknoloji alanındaki
gelişmelere bağlı olarak değişebileceği açıktır. Gerek bedensel zararın gerekse
mal varlığı zararının ispatı amacıyla düzenlenen belgeleri düzenlemeye yetkili
kurumlar ya da düzenlenecek belgelerin niteliği zaman içinde değişebileceği
gibi ispat için gereken belgelerin sayısı da değişebilecektir. Dolayısıyla bu
belgelerin genel şartlar ile belirlenmesi, genel şartların öngörülme amacı
kapsamında olduğu gibi genel şartların haiz olduğu ikincil mevzuat niteliğine
de uygun düşmektedir.
87. Kanun’un 99. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı birinci
fıkrası; zararın belirlenmesine, dolayısıyla tazminatın hesaplanmasına temel
teşkil edecek belgelerin sunulması hâlinde sigorta şirketini sekiz iş günü
içinde ödeme yapmakla yükümlü kılarak zarar görenin zararının tazminini öngören
bir imkân sunmaktadır. Böylece motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle kişinin
uğradığı zararın bir an önce tazmin edilmesi mümkün olmaktadır. Bu yönüyle
kuralın Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddeleri gereği devlete yüklenen pozitif
yükümlülüklerle bağdaşmadığı söylenemez.
88. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddelerine
aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 13. ve 36. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.
V. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEPLERİ
89. Başvuru kararlarında özetle, itiraz konusu
kuralların uygulanmaları hâlinde
telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep
edilmiştir.
13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun;
A. 1. 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3.
maddesiyle değiştirilen 90. maddesinin;
a. Birinci cümlesinde yer alan “...ve bu Kanun çerçevesinde
hazırlanan genel şartlarda...” ibaresine,
b. İkinci cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresine,
2. 92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (i) bendine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları oluşmadığından
REDDİNE,
B. 1. 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 90. maddesinin
birinci cümlesinde yer alan “...bu Kanun…” ve “…öngörülen
usul ve esaslara tabidir.” ibarelerine,
2. 92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (g) ve (h)
bentlerine,
3. 17/10/1996 tarihli ve 4199 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle
değiştirilen 93. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartları,…” ibaresine,
4. 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen 97. maddesinin
birinci cümlesine,
5. 99. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri,...” ibaresine,
yönelik iptal talepleri 17/7/2020 tarihli ve E.2019/40, K.2020/40 sayılı
kararla reddedildiğinden bu bentlere, cümleye ve ibarelere ilişkin yürürlüğün
durdurulması taleplerinin REDDİNE,
17/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI. HÜKÜM
13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun;
A. 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen
90. maddesinin;
1. Birinci cümlesinde yer alan;
a. “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Yıldız
SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. “…bu Kanun…” ve “…öngörülen usul ve esaslara tabidir.” ibarelerinin
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. İkinci cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Yıldız
SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. 92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen;
1. (g) ve (h) bentlerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 17/10/1996 tarihli ve 4199 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle
değiştirilen 93. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartları,…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
Ç. 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen 97. maddesinin
birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
D. 99. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...zorunlu mali
sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri,...” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
17/7/2020 tarihinde karar verildi.
Başkan Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili Kadir ÖZKAYA |
Üye Serdar ÖZGÜLDÜR |
Üye Burhan ÜSTÜN |
Üye Engin YILDIRIM |
Üye Hicabi DURSUN |
Üye Celal Mümtaz AKINCI |
Üye Muammer TOPAL |
Üye M. Emin KUZ |
Üye Rıdvan GÜLEÇ |
Üye Recai AKYEL |
Üye Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU |
Üye Selahaddin MENTEŞ |
Üye Basri BAĞCI |
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun; 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle
değiştirilen 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “...ve bu
Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci
cümlesinde yer alan “...ve genel şartlarda...” ibaresinin ve
92. maddesine 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar
verilmiştir.
2. İptal kararının gerekçesinde; anılan kuralların, sözleşmeden doğan
borcun kapsamını belirlemek suretiyle sözleşme özgürlüğünü sınırlandırdığı (§
30), borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin
kanunla belirlenmemiş olması sebebiyle idareye geniş bir takdir yetkisi bırakılmasının
kanunilik ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırı
olduğu (§ 34), zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında sigorta
şirketinin tazminat ödemekle sorumlu tutulmuş olmasının zarar gören kişinin
Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde düzenlenen haklarının Anayasa’nın 5.
maddesiyle bağlantılı olarak korunmasının amaçlandığını gösterdiği (§ 39)
belirtilerek, kuralların Anayasa’nın 5.,
13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğu ve iptalleri gerektiği sonucuna
varılmıştır.
3. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngörmediği
konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme yapılarak ayrıntıların
düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür. Anayasa’da münhasıran kanunla
düzenleme yapılması öngörülmeyen konularda da yasamanın asliliği ve
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri haricinde geçerli olan yürütmenin türevselliği
ilkeleri gereği idari işlemlerin kanuna dayanması zorunluluğu vardır. Ancak bu
durumda kanunda belirlenmesi gereken çerçeve, Anayasa’nın kanunla
düzenlenmesini öngördüğü durumdakinden çok daha geniş olabilecektir. Başka bir
ifadeyle Anayasa’ya göre kanunla düzenlenmesi gerekmeyen bir konu, kanuni dayanağı
olmak kaydıyla idarenin düzenleyici işlemlerine bırakılabilir (§ 60).
4. Kural olarak kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturabilmektedir. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak
yorumlanamaz (§ 61).
5. İptal edilen kurallar, 2918 sayılı Kanun uyarınca
karayolları zorunlu trafik sigortası kapsamında ödenecek tazminatların
hesaplanmasına ilişkin esasların ikincil mevzuat niteliğindeki idari düzenleme
olan “Genel Şartlar” ile belirlenmesini öngörmektedir. Böylelikle, kararda da
belirtildiği üzere, sigorta şirketinin sorumlu tutulacağı tazminat miktarının
hesaplanması, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
tazminatın hesaplanmasını düzenleyen 49 ilâ 56. maddelerinden farklı kurallara
tabi kılınmıştır (§ 20).
6. Vurgulamak gerekir ki 6098 sayılı Kanun’un 49 ilâ
56. maddeleri, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başka bir kişiye zarar veren kişinin bu
zararı giderme yükümünün kapsamını düzenlemektedir. Zarar veren kişinin,
verdiği zarardan dolayı sorumlu olması ve gerçek zararı tazmin ile mükellef
kılınması hukukun evrensel ilkelerindendir. Ancak iptal edilen kurallar,
motorlu taşıt işleten kişinin verdiği zarardan dolayı sigorta şirketinin
tazminat sorumluluğunun kapsamının belirlenmesine ilişkindir. Motorlu taşıt
işletilmesi sebebiyle meydana gelen zararın tazmini hususunda, zarar veren
işletenin sorumluluğu haksız fiilden doğan sorumluluk olup
6098 sayılı Kanun’un anılan hükümlerine tabidir. Buna karşılık aynı zarardan
dolayı sigorta şirketinin tazminat sorumluluğu, sözleşmeden doğan
sorumluluktur. Bu sebeple işletenin tazminat sorumluluğu ile sigorta şirketinin
tazminat sorumluluğunun kapsamının farklı esaslara tabi kılınması,
sorumluluklarının dayandıkları esasların farklı olması nedeniyle kaçınılmazdır.
7. Diğer taraftan mali sorumluluk sözleşmesinin yasa gereği zorunlu
nitelikte olduğu da dikkate alınmalıdır. Kararda da belirtildiği üzere 2918 sayılı Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrasında
karayolunda motorlu taşıt işletenlerin, bu Kanun’un 85.
maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını
sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunlu kılınmıştır
(§ 12). Sigorta şirketlerinin mali sorumluluk sigortası yapma
zorunluluğu ise Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasında hükme
bağlanmıştır (§ 13). Dolayısıyla zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesi
yapılmasının sözleşmenin her iki tarafı için de yasadan kaynaklanan bir
zorunluluk olduğu dikkate alındığında bu sözleşmenin içeriğine yönelik
düzenleme getiren kanun hükümlerinin Anayasa’nın 48. maddesi çerçevesinde
sözleşme özgürlüğünü sınırlandığından söz edilememelidir. Bu nedenle § 34 nolu
paragrafta belirtilen çoğunluk görüşüne katılmak mümkün değildir.
8. Kararda zorunlu mali sorumluluk sigortasının amacının işletenin motorlu
taşıtın işletilmesindeki menfaati ile üçüncü kişilerin bu motorlu taşıtın
işletilmesi sebebiyle uğrayabilecekleri olası zararlarının tazmin edilmesindeki
menfaatleri arasında denge sağlamak olduğu ifade edilmiştir (§ 14). Bu dengenin
sağlanmasında toplumun genel menfaatinin de dikkate alınması gerektiği
kuşkusuzdur. Kanun gereği zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesi yapmak
zorunda olan sigorta şirketinin bu sözleşmeden dolayı işletenin tabi olduğu
haksız fiil esaslarına göre sorumlu tutulmasının bu sözleşme sebebiyle doğacak
prim borçlarının artması sonucunu beraberinde getireceği açıktır. Bunun ise
işletenlerin yasaya aykırı olarak, zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesi
yapmaktan kaçınmaları dolayısıyla zarar gören üçüncü kişilerin sigorta
korumasından mahrum kalmalarına yol açması kuvvetle muhtemeldir. Mali
sorumluluk sigortası sözleşmesinin yasa ile zorunlu kılınmış olması karşısında
bu sözleşmenin içeriğinin belirlenmesi konusunda yasa ile yürütme organına
bırakılan yetkinin Anayasa’ya aykırı bir yönünün bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, kuralların Anayasa’ya aykırı olmadığı ve iptal
isteminin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine vardığımızdan çoğunluğun
iptal kararına katılmıyoruz.
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU |
Üye Selahaddin MENTEŞ |