FATURALARIN TEBLİĞİ, TEBLİĞİN İSPATI VE SÖZLEŞMEYE
UYGUNLUĞUNUN İSPATI
I.
GİRİŞ:
Ülkemiz ticari hayatının en önemli unsurlarından biri de
faturalardır. Faturaların muhatap kişiye ulaşıp ulaşmadığının
belirlenmesi uygulamada çok büyük sorunlara neden olmaktadır. Bu
makalemizde faturanın ilgili kişiye ulaşmasının ispatı konusunu
ele alacağız.
II.
FATURALARIN TEBLİĞ ŞEKLİ:
Faturanın
ilgili kişi için hukuken değer ifade edebilmesi için faturanın
ilgili kişiye ulaşmış olması gerekir. Faturayı gönderenin bu
durumu ispatlaması da fatura bedelini isteyebilmesi için önemlidir.
Ancak yasalarımızda faturanın tebliği şekle bağlı
kılınmamıştır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin
2015/7613 Esas; 2016/190 Karar
sayılı kararına göre faturanın tebliği yazılı veya sözlü
herhangi bir şekilde yapılabilir. (Yargıtay kararının tam
metnini makalenin sonunda bulabilirsiniz) Yargıtay bu kararında
tebliğin nasıl yapılacağını ayrıntısı ile tespit etmiştir.
Buna göre fatura tebliğinin;
-
Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi,
-
İmza karşılığı elden tebliğ yolu ile,
-
Noter aracılığıyla,
-
Telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla,
-
Faks çekilmesi yoluyla,
-
Güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi yoluyla
III.
FATURA İÇERİĞİNİN KANITLANMASI VE SÖZLEŞMEYE UYGUNLUĞUNUN
İSPATI:
Fatura
tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz
edilmemişse eğer faturanın içeriğinin sözleşmeye uygun
olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura
içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların
içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin
kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir.
Faturaların
tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da
kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça
kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet
vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin
alacaklı tarafça kanıtlanması gerekecektir.
Borçlunun
faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de
faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı,
borçlunun, faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını
savunmak suretiyle, kabul etmemesi durumunda da hizmetin verildiğini
alacaklı kanıtlamalıdır.
Borçlu
faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve
iade etmesi halinde de hizmetin verildiğini yine alacaklının
kanıtlaması gerekecektir. Bu durumlarda alacaklının delillerinin
toplanıp değerlendirilmesi, eğer borçlunun faturaları kendi
defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da
sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması)
halinde alacaklının, hizmet vermiş olsun ya da olmasın, 6100
sayılı HMK'nın 222’inci maddesi (6762 sayılı eski TTK'nun 84
ve 85’inci maddeleri) uyarınca alacağını ispatladığının
kabul edilmesi gerekecektir. Aynı durum borçlunun faturaları
deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra
itiraz ve iade etmiş olması durumu içinde geçerlidir.
IV.
SONUÇ:
Meydana
gelebilecek uyuşmazlıkların en başından önlenebilmesi için
faturaların yukarıda Yargıtay kararında tespit edildiği şekilde
gönderilmesi uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından
çok büyük kolaylık sağlayacaktır. Makalemize konu ilgili
Yargıtay kararının tam metnini aşağıya alıyoruz.
T.C.
YARGITAY23. Hukuk Dairesi
ESAS
NO : 2015/7613
KARAR
NO : 2016/190 TARİH :18.01.2016
Taraflar
arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne
yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince
temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü.
KARAR:
Davacı
vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında 01.01.2011 tarihli
Ticari Şartlar Anlaşmasının düzenlendiğini, davalının
sözleşmenin uygulanması sonucu oluşan borcunu ödememesi üzerine
hakkında icra takibi başlatıldığını, ancak davalının haksız
itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın
kısmen iptali ile takibin müvekkilinin defterlerinde kayıtlı
10.176,21 TL asıl alacak, 446,22 TL işlemiş faiz olmak üzere
toplam 10.622,43 TL üzerinden devamını ve %20 icra inkar
tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı
vekili, davacı şirketin 01.01.2011 tarihinden sonra müvekkili
şirketin ürünlerinin tanıtımına ilişkin insert, mega event
veya yüklendiği sair tanıtım taahhütlerini yerine getirmediğini,
yerine getirdiği tanıtım hizmetinin 2010 yılına ait olduğunu,
sözleşme tarihinden sonra bastırdığı tanıtım materyallerinde
müvekkili şirkete ait ürünlerin tanıtımının yapılmadığını
savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece,
iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına
göre, davacının usulüne uygun ticari defterlerinde davalıdan
10.176,22 TL alacak kaydının bulunduğu, davalının ise davacının
sözleşme kapsamında taahhüt ettiği promosyon, aktivite ve
ürünlerin tanıtımına ilişkin hizmetin sözleşme döneminde
yerine getirilmediğini savunduğu, davacının ticari defterlerinin
usulüne uygun, davalının ticari defterlerinin ise usulsüz olduğu,
usulüne uygun ticari defterlerin defter sahibi ve karşı taraf
lehine delil oluşturacağı, davalı defterlerinde kayıtlı iade
faturalarının davacı defterlerinde yer almadığı gibi davalının
iade faturalarının içeriğini ve davacıya teslimini ispata
yönelik yazılı bir delil bildirmediği, yalnız banka aracılığı
ile 25.05.2011 tarihinde 2.580,29 TL ödendiğine ilişkin banka
kayıtlarına dayandığı, davacının ticari defterlerinde kayıtlı
olmasa da davalının bu miktar ödemeyi ispat ettiği gerekçesiyle,
davanın kısmen kabulü ile Antalya 14. İcra Müdürlüğü'nün
2012/11050 Esas sayılı dosyasındaki takibe yönelik itirazın
kısmen iptaline, takibin 7.595,92 TL asıl alacağa takip tarihinden
itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle
devamına ve % 20 icra inkar tazminatı tutarı 1.519,18 TL'nin
davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin
reddine karar verilmiştir.
Kararı,
davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava,
itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalının
ticari defterleri ile ilgili düzenlenen 02.12.2013 havale tarihli
raporda; davalının kayıtlarına göre davacıya 6.007,57 TL
borcunun olduğu, davacı kayıtlarına göre davacının davalıdan
10.176,21 TL alacaklı olduğu, davalı kayıtlarında olmayan
30.01.2012 tarih 384,70 TL, 29.02.2012 tarih 1.203,66 TL bedelli 2
faturanın davalıya tebliğine ilişkin belge ile, 17.05.2012
tarihli 2.580,29 TL ödemeye ilişkin belgeye rastlanmadığı, bu
belgelerin sunulması halinde, davacının davalıdan 10.176,21 TL
alacaklı olduğu görüşü bildirilmiştir.
Bunun
üzerine, davacı tarafın talebi ile, faturaların tebliğine
ilişkin olarak Aras Kargo ve Uzman Dağıtıma yazılar yazılmış
ancak herhangi bir gönderi bilgisine rastlanmadığı
bildirilmiştir. Yine davacı tarafça, davalıya yapılan 2.580,29
TL ödemeye ilişkin banka dekontu sunulmuştur.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 27.06.2003 tarih ve
2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere;
Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün
içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına
sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır.
(Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK'nın
m. 23/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara
ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura
düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın
ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer
anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi
faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün
içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın
adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani,
faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte
aleyhine delil teşkil etmesi TTK'nın 23. maddesinin 2. fıkrasında
düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden
kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken
kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil,
ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar
arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da
bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan
(faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi
inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi
kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla
ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir
borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6762 sayılı TTK'nın 23.
maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir
karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz
edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı
düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür
bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir.
Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz
edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz.
Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi
ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi
inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca
delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde
faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur.
Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya
geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.
Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın
şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret
Kanunu'nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa'nın 23.
maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın
içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve
şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul
Kanunu'nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası
ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK'nun m. 230). Dolayısıyla,
faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı
takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları
yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim
alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır.
İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir.
Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı
süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi
açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz
edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu
ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük
sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura
içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti
faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille
bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr.
Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012,
Konya; Sh 111 vd.)
Faturanın
tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir
şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi,
değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak,
uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura
tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden
tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla
ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik
posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların
borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı
belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz
süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde
faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı
tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin
kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin
sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt
yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların
tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da
kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça
kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet
vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin
alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ
alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı
tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı
defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle),
kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle
birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin
verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu
doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi,
şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi
(faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi
geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının
(hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK'nun 222. (6762 sayılı
TTK'nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının
kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Mahkemece,
davacı tarafça yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda,
30.01.2012 ve 29.02.2012 tarihli faturaların davalıya tebliğinin
ve bu faturalara dayalı olarak hizmet verildiğinin kanıtlanamadığı
gerekçesiyle, fatura bedelleri toplamı olan 1.588,36 TL'nin davacı
alacağından mahsubu gerekirdi.
Ne var
ki, davalının bu fatura bedellerinden sorumlu tutulmasına ilişkin
karar, davalı tarafça temyiz edilmediğinden, bu husus bozma nedeni
yapılmamıştır.
2.580,29
TL'lik ödeme yönünden ise; taraflar arasında akdedilen, davalının
satıcı olarak adlandırıldığı, "Ticari Şartlar
Anlaşması"n da davalının mal satışı, davacının ise
reklam ve tanıtım hizmeti yapmasına yönelik sözleşme ilişkisi
bulunduğu anlaşılmaktadır. 2.580,29 TL'lik ödemenin davacı
tarafça davalıya yapılan bir ödeme olduğu dosya kapsamından
anlaşılmış olup, mahkemenin aksini kabulü hatalı olmuştur. Ne
var ki, davacı tarafça bu ödemenin ne sebeple iade edilmesi
gerektiği hususunda herhangi bir açıklama yapılmamış, bilirkişi
tarafından ödemenin sebebi ile ilgili herhangi bir görüş
bildirilmemiştir.
Dava
tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TBK'nun 78/1. maddesi,
"Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse,
bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat
ederse geri isteyebilir." hükmünü içermektedir.
Bu
durumda mahkemece, davacıdan bu ödemenin iadesinin istenmesinin
sebebi ile ilgili açıklama alınıp, taraflar arasındaki ticari
ilişkide mevcut borcun tasfiyesi için yapılmış olan ödemelerin
iadesinin istenemeyeceği gözetilerek, iadenin istenmesinin sebebi
konusunda TBK'nın 78. maddesi kapsamında bir sebep ileri
sürülmemesi durumunda, şimdiki gibi bu miktar ile ilgili istemin
reddine karar verilmesi, bu ödemenin davacı tarafından, davalı
adına üçüncü kişiye yapılan bir ödeme olup, davalının borcu
olduğunun açıklanması durumunda ise, taraflardan bu husustaki
delilleri toplanıp gerekirse taraf defterleri üzerinde bilirkişi
incelemesi yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken,
eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı
şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte
yandan, 14.02.2013 olan dava tarihinin, gerekçeli karar başlığında
19.02.2013 olarak yazılmış olması da doğru olmamıştır.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz
itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA,
peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu
kapalı olmak üzere, 18.01.2016 tarihinde oy birliğiyle karar
verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder