30 Nisan, 2021

FATURAYA VADE FARKI KONULMASINA İLİŞKİN YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARININ İNCELENMESİ

FATURAYA VADE FARKI KONULMASINA İLİŞKİN YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARININ İNCELENMESİ

I.GİRİŞ:

Bu makalemizde ülkemizdeki ticaret hayatında en çok görülen ve en fazla uyuşmazlığa neden olan durumlardan vade farkı faturasının hukuki niteliğine ilişkin olarak verilen Yargıtay’ın 2001 / 1 Esas, 2003 / 1 Karar ve 27.06.2003 Tarihli içtihadı birleştirme kararının incelemesini yapacağız. Makalenin sonunda incelemesini yaptığımız kararın metnini bulabilirsiniz.

II.VADE FARKI NEDİR?

Vade farkı yasal düzenleme ile hukuk hayatımıza girmiş bir kavram değildir. Son yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle paranın değer kaybetmesinden kaynaklı olarak yargı kararları ile ortaya çıkmış olup para borcunun ifasındaki gecikmeden zarar gören alacaklıyı koruma amacını taşımaktadır. Uygulamada ya sözleşmelere ya da faturaya "alacağın belli bir zamanda ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alınacağı" kaydı konulmak suretiyle hayata geçirilmektedir. İncelemesini yapacağımız karar faturaya vade farkı koşulunun yazılması durumunda bu koşulun geçerli olup olmadığı ile ilgilidir. Eğer taraflar arasında yapılmış sözleşmede vade farkı alınacağı yazılı ise ve vade farkının ne oranda alınacağı da sözleşmede belirlenmişse bu durumda sözleşmenin bu hükmü her iki taraf için de bağlayıcı niteliktedir.

III.YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARINDA TARTIŞILAN HUKUKİ GÖRÜŞLER:

Aşağıya tam metnini aldığımız içtihadı birleştirme kararında tartışılan konu taraflar arasında yazılı anlaşma olmaması ve sürekli uygulama bulunmaması halinde sözlü yapılan ve hukuken de geçerli olan sözleşmelerde vade farkının sadece faturada yer alması durumunda ve bu kayda muhatabın sekiz günlük yasal süre içinde itiraz etmemesi durumunda vade farkının geçerli olup olmayacağı üzerinedir.

Birinci görüş vade farkına ilişkin faturada yer alan ibarenin fatura içeriğine dahil olduğu kabul edilerek faturayı alan tarafın 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre faturaya süresi içinde itiraz etmemesi durumunda vade farkını kabul etmiş olacağı ve bu nedenle de faturada yazılı olan vade farkı bedelini ödemesi gerektiği yönündedir.

İkinci görüş ise vade farkına ilişkin faturada yer alan ibarenin fatura içeriğine dahil olmadığı, bu nedende faturayı alan tarafın 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre faturaya süresi içinde itiraz etmese de vade farkını kabul etmiş olmayacağı ve faturada yazılı olan vade farkı bedelini ödemesi gerekmediği yönündedir.

Yargıtay ikinci görüş üzerinde içtihadı birleştirme kararı vermiş, birinci görüşü savunanlar ise karşı oy yazmıştır.

IV.VADE FARKINA İLİŞKİN FATURADA YER ALAN İBARENİN FATURA İÇERİĞİNE DAHİL OLMADIĞI GÖRÜŞÜ:

Yargıtay bu görüş üzerinde içtihadı birleştirme kararı verirken faturanın sözleşmenin kuruluş aşamasına değil ifa aşamasına ilişkin olduğuna kabul ederek hareket etmektedir. Bu nedenle 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre faturaya süresinde itiraz edilmemesi durumunda sadece sözleşmenin ifa aşamasıyla ilgili olan ve faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi, veya yapılan işin adedi, türü bedeli gibi konuların muhatapça kabul edilmiş sayılacağını kabul etmektedir.

Yargıtay, faturadaki gecikme halinde vade farkı alınacağına ilişkin kayda itiraz edilmemesini, faturada yer alsa bile taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir konuya ilişkin kaydın kabul edildiği anlamına gelmeyeceğini kabul etmektedir. Yargıtay’ın bu görüşünü dayandırdığı en önemli hukuki gerekçesi kararda açıklamalarına yer verdiği 213 sayılı VUK’nun faturalarla ilgili hükümlerine göre vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinden olmamasıdır.

Bu nedenle 6102 sayılı TTK m. 21/II’de öngörülen yasal sürede itiraz edilmediği için vade farkı kaydının kabul edilmesinin faturanın muhatabı açısından ağır bir sonuç doğuracağını faturanın sözleşme olmadığını ve faturaya itiraz edilmemesinin de ona sözleşme niteliği vermeyeceğini kabul etmektedir.

V.VADE FARKINA İLİŞKİN FATURADA YER ALAN İBARENİN FATURA İÇERİĞİNE DÂHİL OLDUĞU GÖRÜŞÜ:

Karşı oyun dayandığı en önemli gerekçe vade farkının faturanın esaslı unsuru olan fiyat unsurunun içeriğine ilişkin olmasıdır. Tacirin 6102 sayılı TTK m. 21/I’e göre bedeli ödenmiş ise bunu fatura da gösterilmesini isteyebileceğinin düzenlendiğini, bu şekilde 6102 sayılı TTK’nın fiyatın faturada yer alması gerektiğini vurgulayarak fiyatın faturada yer alması gereken asli ve zorunlu bir unsur olduğunu gösterdiğini savunmaktadır.

Karşı oy gerekçesinde vade farkının fiyatla çok yakın ilişkisinin olması vade farkının ana para faizi mi, temerrüt faizi mi, cezai şart mı, gecikme zammı mı yoksa malın bedeline eklenen bir öğe ya da unsur mu olduğunun hukuk çevrelerinde tartışıma konusu yapıldığını ancak vade farkının tacirler arasındaki ilişkilerde süresinde ödenmeyen mal ve hizmet bedeli olduğu dolayısıyla alıcının faiz dışında ödemek zorunda kaldığı ve sözlü akdin kurulması esnasında taraflarca kararlaştırılmış ek bir miktar olduğunun kabul edilmesi gerektiğini savunulmaktadır. Karşı oy Yargıtay’ın kararından farklı olarak faturada yer alan vade farkının faturada yer almasına karşılım akdin ifa aşamasına ilişkin olarak değil kurulum aşamasına ilişkin olarak kabul etmektedir. Çünkü öncesinde taraflar arasında yapılmış yazılı bir sözleşme bulunmamakta olup yazılı sözleşme bulunan durumlarda her iki görüşte sözleşmede vade farkının kararlaştırılmamış olması durumunda vade farkının faturaya yansıtılamayacağını savunmaktadır.

Karşı oy gerekçesinde faturaya itiraz edilmemesi durumunda vade farkı yansıtılan fatura öncesinde taraflar arasında ödemenin gecikmeli olarak yapılması durumunda fiyat farkının yansıtılacağına ilişkin bir anlaşmanın var olduğuna ilişkin karine olduğu kabul edilmektedir. Karşı oy gerekçesinde ortaya atılan bu karine öncelikle taraflar arasındaki akdin sözlü olarak gerçekleştirilmiş olması halinde sözleşmenin esaslı unsuru olan fiyatın taraflarca nasıl kararlaştırmış olduğunu sadece kendilerinin bildiği gerçeğinde dayanmaktadır.

Ücrete hak kazanan tacir faturayı düzenlerken, fiyatın belirlenen bir süreden sonra ödenmesi halinde gecikmeli ödeme halinde ek bir ödeme yapılacağını faturaya eklemiş olması ve faturayı alan karşı tarafın da sekiz gün içinde bu kayda karşı itirazda bulunmamış olması durumunda tarafların sözleşmeyi yaparken daha başlangıç aşamasında fiyatı bu şekilde kararlaştırdıklarının, dolayısıyla da vade farkı uygulanmasını gerektiren durumun oluşması durumunda, fiyatı ilerideki ödeme durumuna göre tarafların değişken şekilde kararlaştırmış olduklarının kabulü gerekeceği, bu durumunda vade farkının faturada yazılı olan fiyat unsurunun eki ve hatta fiyattan sayılması gerektiği karine olarak kabul edilmesi gerektiği savunulmaktadır. Böyle bir durumda oluşan bu karinenin aksinin ispat külfeti de bu faturayı alıp da süresinde itiraz etmeyen diğer tarafa ait olacaktır.

Yargıtay kararına yazılan ikinci karşı oy da yer alan gerekçe ise öneri ve kabul beyanlarına ilişkindir. İkinci karşı oy yazısı faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kaydın sözleşme şartlarını değiştirmeye yönelik yeni bir öneri olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu öneriye faturayı alanın itiraz etmemesi üzerine de öneriyi kabul etmiş sayılacağını bu durumda da faturada yazılı olan vade farkını ödemesi gerektiğini kabul etmektedir.

VI.YARGITAY KARARININ ELEŞTİRİSİ:

Öncelikle içtihat uyuşmazlığına konu olan durum taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmaması durumunda faturaya vade farkının yazılması durumudur. Dolayısıyla faturanın düzenlenmesi ve karşı tarafa gönderilmesi öncesinde taraflar arasında vade farkının sözlü olarak kararlaştırıldığını yargılama makamının tespit etmesi hukuken mümkün değildir.

İkinci olarak bir sözleşmenin kurulmasından sonra sözleşmenin ifası aşamasına kadar ortaya çıkabilecek yeni durumlar karşısında her iki tarafında sözleşmede değişiklik yapılmasını isteme hakkı bulunduğu gibi bu değişiklik önerisi 6098 sayılı TBK m. 3 ve devamına göre öneri şeklinde gerçekleşir. Her iki taraf içinde hüküm ve sonuç doğurmaya başlaması kabul beyanının verilmesiyle olacaktır. Dolayısıyla faturanın sadece 213 sayılı VUK kapsamında vergisel bir belge ya da sadece sözleşmenin ifa aşamasına ilişkin bir belge olarak kabul edilmesi hatalı olup, içeriğinde yeni bir öneri ya da önceki anlaşmayı değiştiren bir öneri niteliğinde ifade varsa bu belgenin fatura özelliğinin yanında 6098 sayılı TBK m. 3 ve devamı kapsamında öneri kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması gerekmektedir. Bu durum aynı zamanda 6098 sayılı TBK m. 26’da ki sözleşme özgürlüğünün de bir gereğidir.

Faturanın gönderilmesiyle fatura içeriğinde yazılı olanlara karşı tarafın 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre sekiz günlük itiraz süresi bulunmaktadır. Dolayısıyla fatura içeriğinde vade farkı da yazılıyla fatura içeriğine itiraz hakkı bulunan karşı tarafın bu süre içinde itirazda bulunmaması faturayı gönderenin bu önerisine bağlılıktan kurtarmak yerine tam tersine bu önerisi üzerinden hak iddia etmesi sonucunu doğurmaktadır.

6098 sayılı TBK öneriyi süreli ve süresiz olarak, süresiz öneriyi de hazır olanlar ve hazır olmayanlar olarak düzenlemiştir. Faturada yazılı olan vade farkını yeni bir öneri olarak kabul edecek olursak faturanın başka yere gönderilmiş olması nedeniyle hazır olmayanlar arasında süresiz öneri olarak kabulü gerekecektir. 6098 sayılı TBK m. 6’ya göre; “Öneren, kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır.” 6102 sayılı TTK m. 21/II’ye göre sekiz gün içinde faturayı alan tarafın açıkça itiraz etmemesi durumunda faturada yazılı olan vade farkına ilişkin öneri taraflar arasında örtülü kabul olarak yürürlüğe girmiş sözleşme olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Yargıtay konuyu bu yönüyle eksik ele almış ve bu nedenle de yanlış sonuca ulaşmıştır.

Karşı oy gerekçesinin dayandığı diğer hukuki görüş ise vade farkının faturada gösterilmesinin tacir tarafından istenilebileceğinin düzenlendiği fiyat unsuru ile doğudan ilgili olmasıdır. Vade farkı fatura konusu mal ya da hizmet bedelinin fiyatının geç ödenmesinden kaynaklı olarak ortaya çıkan bir uygulamadır. Dolayısıyla aslında faiz ya da ceza koşulu gibi mal ya da hizmetin bedelinin ferisi niteliğindeki bir alacak kalemidir. Asıl alacağın ferisi niteliğindeki alacak kalemleri sözleşmenin yan unsurları olup asıl sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu durumda asıl alacağın ferisi için de yukarıda belirttiğimiz gibi sözleşmenin düzeltilmesi ya da değiştirilmesi yoluna gidilebilir. Yazılı yapılmayan sözleşmelerde asil alacağın ferisi niteliğindeki alacak kalemleri için sözleşmenin düzeltilmesi yoluna gidilebilecek en kolay yolun faturaya vade farkı ya da benzeri kayıtların konulmasıdır ki bu durum faturanın sadece 213 sayılı VUK kapsamında bir belge olmadığını aynı zamanda sözleşmenin ifası öncesinde sözlü yapılan sözleşmelerin düzeltilmesi ya da değiştirilmesi için de öneri amaçlı belge olma fonksiyonlarının da olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla gerek vade farkının faturada yer alacak unsurlardan biri olarak kabul edilen fiyat unsurunun ferisi olması gerekse faturanın sözlü yapılan sözleşmelerin düzeltilmesi ya da değiştirilmesi gibi fonksiyonu olması nedeniyle vade farkının fatura içeriğine dahil olarak kabul edilmesi gerekirdi. Bu gerekçelerle vade farkı koşulu içeren faturaya 6102 sayılı TTK m. 21/II kapsamında öngörülen sekiz günlük itiraz süresine itiraz edilmemesi durumunda bu durumun hem TTK m. 21/II’ye göre faturanın kabulü hem de 6098 sayılı TBK m. 6’ya göre vade farkına ilişkin önerinin örtülü kabulü sayılması gerekirdi.

İncelemesini yaptığımız karar Yargıtay’ın birçok kararında olduğu gibi dar bir bakış açısıyla ve tek yönlü olarak konunun ele alınması sonucunda ortaya çıkmıştır. Birden fazla kanunun ve hukuk ilkelerinin uygulanmasının gerektiği olaylarda tek bir yasa hükmünden yola çıkılarak hüküm verilemeyeceği gibi kanun hükmünde olan ve bütün yargı yerlerini ve ilgili her makamı bağlayan içtihadı birleştirme kararı verilmesi de son derece sakıncalıdır.

VII.YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARI:

ESAS: 2001 / 1  

KARAR: 2003 / 1

TARİH: 27.06.2003

"İçtihat Metni"

I.BAŞVURULAR VE YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULU KARARI:

"Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılı sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, bu iki koşulun herhangi birisinin yokluğu halinde düzenlenen faturalarda vade farkı uygulanacağına ilişkin ibareye yer verilip, alıcının da bu faturaya Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içerisinde itiraz etmemesi halinde vade farkı alacağının doğup doğmayacağı" hususunda Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri ile Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğundan bahisle, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi, Antalya Asliye 2. Hukuk Hakimliği'nin 22.06.2000 tarihli başvurusuyla istenilmiştir.

Yargıtay Yasası'nın 10.maddesi gereğince toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.65.2001 gün ve 53 sayılı kararı ile;

"Sözleşme ilişkisiyle ilgili düzenlenen faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda, süresi içerisinde itiraz edilmemesi durumunda, vade farkı borcunun doğup doğmayacağı" konusunda Yargıtay kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenmiş; Konu ile ilgili Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi, Onbirinci Hukuk Dairesi, Onüçüncü Hukuk Dairesi, Onbeşinci Hukuk Dairesi, Ondokuzuncu Hukuk Dairesi, Hukuk Genel Kurulu Başkanlıklarından alınan görüşlerin ve gönderilen kararların değerlendirilmesinde, "Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenilebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılı sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, bu iki koşuldan birisinin bulunmaması durumunda, düzenlenen faturalara vade farkı uygulanacağına ilişkin ibareye yer verilip alıcının bu faturaya T.T.Yasası'nın 23/2. maddesine göre, sekiz gün içerisinde itiraz etmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı" konusunda Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri ile Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğundan, bu aykırılığın Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda giderilmesi gerektiğine, görüşme tarihi daha sonra Birinci Başkanlıkça belirlenmek üzere raportör üye ..görevlendirilmesine" oybirliği ile karar verilmiştir. Yukarıda yazılı Yargıtay kararı gereği işlemli evrakın raportöre tevdiinden sonra evraka eklenmek üzere Yargıtay Birinci Başkanlığının 01.10.2001 gün, 6734 ve 22.03.2002 gün, 2517 sayılı yazıları ekinde gönderilen Avukat Cengiz Özler ve Avukat E.Dilara Güngör imzalı 04.09.2001 tarihli ve Avukat Betül Özveri imzalı 19.03.2002 tarihli ve ayrıca Avukat Vahide Güzelcandere, Avukat Murat Albayrak, Avukat Erhan Güçlü Düdükcü imzalı 27.1.2003 tarihli dilekçeleri ve eklerinde de ilk talebe ek olarak; "faturalara konulan (gecikme halinde aylık vade farkı uygulanacağına dair kaydın geçerli olup olmadığı" hususunda içtihatların birleştirilmesi istenmiştir. Bu başvuru da ilk başvuru nedeniyle içtihatların birleştirilmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.05.2001 gün ve 53 sayılı kararı kapsamında ele alınmıştır.

II. GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR:

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi kararları : 25.04.1986 gün ve 1986/2106-2457; 14.04.1997 gün ve 1997/2370-2823; 07.04.1997 gün ve 1997/2143-2532;

30.12.1997 gün ve 1997/9003-1997/9899 ; 18.11.1997 gün ve 1997/7465- 8328;

28.05.1997 gün ve 1998/2117-3959; 08.06.1998 gün ve 1998/2545-4295 sayılı,

Yargıtay 19.Hukuk Dairesi kararları: 07.04.1997 gün ve 1996/9616-3685; 08.07.1997 gün ve 1997/4623-7110; 22.10.1996 gün ve 1996/2687-9344;

05.11.1996 gün ve 1996/1521-9702 ; 31.03.2000 gün ve 1999/8237-2000/2348;

16.06.1996 gün ve 1996/9584-1997/6210; 10.10.1996 gün ve 1995/10941-

16.06.1997 1996/8943; 21.10.1996 gün ve 1996/1401-9304; 06.11.1996 gün ve 1996/3268-

16.06.1998 9734; 16.12.1996 gün ve 1996/2415-11259; 18.12.1996 gün ve 1996/1889-11306;

16.06.1999 29.11.1996 gün ve 1996/2717-1996/10707; 07.03.2000 gün ve 2000/4501-5281;

16.06.2000 23.03.2000 gün ve 2000/302-2032; 19.09.2000 gün ve 2000/4077-5838, 29.11.2000

16.06.2001 gün ve 2000/5829-8209; 05.12.2000 gün ve 2000/5889-8414; 21.03.2002 gün ve

16.06.2002 2001/4471-2002/1963; 12.04.2002 gün ve 2001/5134-2805 sayılı,

Yargıtay 13.Hukuk Dairesi kararları :09.03.1999 gün ve 1998/10118-1999/1668 sayılı,

Yargıtay IS.Hukuk Dairesi kararları :15.11.1999 gün ve 1999/4192-4070;

11.05.1999 gün ve 1999/1670-1854; 02.06.1997 gün ve 1997/1761-2886;

11.05.1999 gün ve 1999/1670-1854 sayılı,

III. GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNDE DAYANILAN KARARLARDA BELİRTİLEN GÖRÜŞLERİN ÖZETİ:

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki; incelenen kararlar kapsamlarına göre, vade farkı işlenebilmesi için yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşmenin ya da bu doğrultuda oluşmuş bir teamülün bulunmasının şart olduğu hususunda İlgili daireler arasında tam bir görüş birliği bulunmaktadır.

Daireler arasındaki uyuşmazlık ise; yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşme ya da oluşmuş bir teamülün bulunmadığı durumda, faturada yer verilen vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesindeki sekiz günlük süre içinde itiraz edilmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı, noktasındadır.

Bu konuya ilişkin olarak;

Ondokuzuncu Hukuk Dairesi; faturadaki vade farkı kaydının fatura metnine dahil olması durumunda: bunun fatura münderecatından sayılarak Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesi hükmündeki kanuni karineden yararlanılacağını, ancak vade farkı kaydının fatura arkasında veya fatura metni dışında faturanın alt kısmında dip not şeklinde bulunması halinde ise bu kaydın fatura münderecatından olmadığının ve karineden yararlanılamayacağının kabulü gerekeceğini;

Onbirinci Hukuk Dairesi ise; faturanın arkasına kaşe ile basılmış vade farkı uygulanacağına ilişkin kaydın varlığı halinde dahi süresinde itiraz etmeme halinde vade farkı uygulanacağını;

Onüçüncü Hukuk Dairesi; sözleşme ve ihale şartnamesinde vade farkı uygulanacağına dair bir hüküm bulunmaması halinde vade farkı uygulanamayacağını;

kabul etmektedirler.

Onbeşinci Hukuk Dairesine gelince; taraflar arasında yazılı sözleşme ya da yerleşik uygulama bulunmaması halinde faturada yer alan vade farkı kaydına itiraz edilip edilmemesinin hiçbir şekilde sonuç doğurmayacağı, Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesindeki karinenin bu hallerde uygulama alanı bulunmadığı, faturadaki vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinden olmadığı, görüşünü benimsemektedir.

Şu durumda; Onbirinci Hukuk Dairesi ile Ondokuzuncu Hukuk Dairesi kararları kısmen uygunluk arz etmekte ise de Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Dairesi kararları tümüyle anılan daire kararlarına aykırılık teşkil etmektedir.

IV. İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME YOLUYLA GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ GEREKTİĞİNE İLİŞKİN KARAR VE İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU:

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun 27/6/2003 tarihli oturumunda, raportör üyenin açıklamaları dinlendikten sonra esasa girişilmezden önce öncelikle İçtihatları Birleştirmenin konusunun ne olduğu tartışılmış, Yargıtay Kanunu'nun 45/7.maddesi uyarınca İçtihatları Birleştirmenin konusu belirlenmiştir.

l-Taraflar arasında mevcut yazılı sözleşmede vade farkı ödeneceği hususu kararlaştırılmış ise, bu kayıt sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiğinden gönderilen vade farkı faturası sadece bir ihbar vazifesi ifa ettiğinden vade farkı alacağının doğumu yönünden faturaya itiraz edilmemesinin hukuksal bir sonuç doğurmayacağına ve vade farkının istenmesinin mümkün bulunmasına,

2-Yine yanlar arasında yapılan yazılı sözleşmede vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen gönderilen vade farkı faturasına TTK.nun 23/2. maddesinde yazılı sekiz gün içinde itiraz edilmemesi yazılı sözleşmenin asli unsurlarından olan semen'in tek taraflı irade beyanı ile değiştirilmesi anlamında bulunduğundan bu şıkta da vade farkının istenmesinin hukuken mümkün bulunmadığına,

3-Taraflar arasında vade farkı ödeneceğine dair sözleşme olmamasına rağmen vade farkının ödeneceğine dair ticari teamülün (mevcut uygulamanın) olması halinde vade farkı isteğine ilişkin faturanın karşı tarafa tebliği, muhatabın TTK.23/2.maddesi uyarınca sekiz gün içinde bu faturaya itiraz etmemesi halinde vade farkı yürütülmesinin mümkün bulunduğu anlaşıldığından ve esasen Yüksek 11,13,15 ve 19.Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunmadığı anlaşıldığından 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45/7.maddesi uyarınca yukarıdaki konuların İçtihatları Birleştirme konusu dışında bırakılması,

4-İçtihatları Birleştirme konusunun "Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda (faturalara bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin konularak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2.maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde vade farkının ödenip ödenmeyeceği konusunda Yüksek 11 ve 19 uncu Hukuk Dairesi kararları ile 15.Hukuk Dairesi kararları arasında görüş aykırılığı oluştuğundan İçtihatları Birleştirmenin bu konu ile sınırlı olarak görüşülmesine ilk oylamada oyçokluğu ile karar verilip işin esasının görüşmesine geçilmiştir.

V.İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRMENİN GEREKÇESİ:

1. Konuyla ilgili yasal düzenlemeler:

A) TÜRK TİCARET KANUNU

Madde 23- Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.

Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır.

Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhtevasını teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukaveleye ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Madde 66- Her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere, aşağıdaki defterleri Türkçe olarak tutmaya mecburdur:

1. Tacir hükmi şahıs ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve

2. karar defteri;

3. Hususi hukuk hükümlerine göre idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek

4. üzere devlet, vilayet, belediyeler gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan ve

5. hükmi şahsiyeti bulunmayan ticari işletmeler ile dernekler tarafından kurulan ticari

6. işletmeler ve bunlara benzeyen ve hükmi şahsiyeti olmayan diğer ticari teşekküller,

7. karar defteri hariç yukarıdaki bentte yazılı defterleri;

8. Tacir hakiki şahıs ise karar defteri hariç olmak üzere birinci bentte yazılı

9. defterleri veya işletmesinin mahiyet ve önemine göre sadece işletme defteri.

Tacirlerin işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi 1 vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgrafnamelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaları mecburidir.

B)BORÇLAR KANUNU

Madde 76- Bir borç veya sair her hangi bir tasarruf akdin inikadından itibaren bir müddetin hitamında ifa ve icra edilmek lazım geldiği takdirde, vade aşağıdaki veçhile tayin olunur:

1 - Müddet, gün ile tayin edilmiş ise borç, akdin inikat ettiği gün sayılmayarak müddetin son günü muaccel olur. Müddet, sekiz veya on beş gün ise bu müddet bir veya iki haftayı değil tamam sekiz veya on beş günü ifade eder.

2 - Müddet haftalar ile tayin edilmiş ise borç son haftanın, akdin münakit olduğu güne ismen tevafuk eden gününde muaccel olur.

3- Müddet ay ile veya sene, yarı sene ve senelerin dörtte biri gibi birden ziyade ayları ihtiva eden:bir zaman ile tayin edildiği surette borç, akdin münakit olduğu gün ayın kaçıncı günü ise son ayın buna tekabül eden günü muaccel olur. Son ayda tekabül eden gün mevcut değil ise borç son ayın son günü ifa olunur.

Yarım ay tabiri, on beş günlük bir müddete muadildir. Müddet bir veya birden ziyade ay ile yarım ay ise on beş gün son olarak hesap edilir.

Bu kaideler, müddet, akdin inikadından başka bir zamandan itibaren cereyan ettiği surette de tatbik olunur. Muayyen bir zaman içinde ifa edilmek lazım gelen bir borcu borçlu, müddetin hitamından evvel ifa ile mükelleftir.

Madde 96- Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur.

Madde 182- Beyi bir akittir ki onunla bayi, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder.

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise bayi ile müşteri borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftirler.

Hale göre tayini mümkün olan semen, tesmiye edilmiş hükmündedir.

Madde 210- Hilafına mukavele mevcut değil ise mebi müşterinin yedine girince bayi semene müstehak olur.

Adet bu yolda ise yahut müşteri mebiden semene veya diğer türlü hasılat istifa imkanını elde etmiş ise mebiin semeni mücerret vadeye nazaran müşteri tarafından vukua gelen temerrüt, üzerine müterettip hükümlerden başka hatta hiç bir ihtar dahi yapılmaksızın faize tabidir.

C) 213 SAYILI VERGİ USUL KANUNU

Madde 229- Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.

Madde 230- (Değişik: 30/12/1980 - 2365/34 md.)

Faturada en az aşağıdaki bilgiler bulunur:

1. Faturanın düzenlenme tarihi seri ve sıra numarası;

2. Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi

3. dairesi ve hesap numarası;

4. Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası;

5. Malın veya işin nev'i, miktarı, fiyatı ve tutarı;

6. (Değişik: 4/12/1985 - 3239/19 md.) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye

7. numarası, (Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya

8. taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya

9. taşıttırılması halinde alıcının taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi

10. düzenlemesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.

Malın, bir mükellefin birden çok iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gereklidir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyatı ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü uygulanır. İrsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.

Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları mallan kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz.

Madde 232- Birinci ve (4369 sayılı Kanun'un 81/A-7 nci maddesiyle değiştirilen ibare Yürürlük: 1.1.1999) ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle (*) defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler:

1. Birinci ve ikinci sınıf tüccarlara;

2. Serbest meslek erbabına;

3. Kazançları (4369 sayılı Kanun'un 81/A-7 nci maddesiyle değiştirilen ibare

4. Yürürlük: 1.1.1999) basit usulde tespit olunan tüccarlara;(**)

5. Defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere;

6. Vergiden muaf esnafa.

Sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler.

(2686 sayılı Kanun'un 28 inci maddesiyle değişen fıkra) (4444 sayılı Kanun'un 13/C-4 maddesiyle değişen ibare. Yürürlük; 14.8.1999) Yukarıdakiler dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (01/01/2002 tarihinden itibaren) 250.000.000 lirayı geçmesi veya bedeli 250,000.000 liradan az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi mecburidir.

(3239 sayılı Kanun'un 136'ncı maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.)

Madde 233- (Değişik: 23/6/1982 - 2686/29 md.)

Birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin fatura vermek mecburiyetinde olmadıkları satışları ve yaptıkları işlerin bedelleri aşağıdaki vesikalardan herhangi biri ile tevsik olunur.

1. Perakende satış fişleri;

2. Makineli kasaların kayıt ruloları;

3. Giriş ve yolcu taşıma biletleri.

Perakende satış fişi, makineli kasaların kayıt ruloları ve biletlerde, işletme veya mükellefin adı, düzenlenme tarihi ve alınan paranın miktarı gösterilir.

Perakende satış fişi ile giriş ve yolcu taşıma biletleri seri ve sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir. Bu fış ve biletler kopyalı iki nüsha olarak tanzim edilir ve bir nüshası müşteriye verilir. Makineli kasa kullanılıp da müşteriye fış (makineli kasanın önceki fıkrada belirtilen malumatı ihtiva eden fişi) verilmemesi halinde, perakende satış fişi tanzimi ve müşteriye verilmesi mecburidir.

Madde 235- Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler götürü usule tabi veya vergiden muaf çiftçilerden satın aldıkları malların bedelini ödedikleri sırada iki nüsha makbuz tanzim etmeye ve bunlardan birini imzalayarak satıcı çiftçiye vermeye ve diğerini ona imzalatarak almaya mecburdurlar. Mal tüccar veya çiftçi adına bir adamı veya mutavassıt tarafından alındığı takdirde makbuz bunlar tarafından tanzim ve imza olunur.

Çiftçiden avans üzerine yapılan mubayaalarda, makbuz, malın teslimi sırasında verilir.

Müstahsil makbuzunun tüccar veya alıcı çiftçi nezdinde kalan nüshası fatura yerine geçer.

Müstahsil makbuzunda en az aşağıda yazılı bilgiler bulunur:

1. Makbuzun tarihi;

2. (Değişik: 30/12/1980 - 2365/38 md.) Malı satın alan tüccar veya çiftçinin

3. soyadı, adı, unvanı ve adresi;

4. Malı satan çiftçinin soyadı, adı ve ikametgahı adresi;

5. Satın alman malın cinsi, miktarı ve bedeli.

Bu maddede yazılı makbuzlar hiçbir resim ve harca tabi değildir.

2. Konuyla ilgili kavramlar ve bunların birbiriyle ilişkisinin incelenmesi:

Yukarıda özü açıklanan içtihatları birleştirmenin konusu dikkate alındığında ilkin, "fatura" ve "vade farkı" kavramların üzerinde durulması ve bu konudaki düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.

a) Fatura: Hemen ifade etmek gerekir ki; Türk Ticaret Kanunu'nda fatura tanımlanmamıştır. Vergi Usul Kanunun 229. maddesinde yer alan tanımlama ise : "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır." Şeklindedir.

Böylece Fatura; "ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını ölçüsünü fiyatım ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari bir belge niteliğindedir."

şeklinde tanımlanabilir.

Ticaret Kanununda ve Vergi Usul Kanunu'nda fatura ile ilgili başkaca düzenlemeler de bulunmaktadır.

Nitekim, Vergi Usul Kanunu'nun 232. maddesinde; fatura düzenlenmesinin hangi hallerde ve kimler için mecburi olduğu hususunda düzenleme yapılmıştır.

Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanunu'nun 23. maddesinin birinci fıkrasında; "Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir." denilmekte, ikinci fıkrasında da; "Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır." hükmü yer almaktadır.

Bu yasal düzenlemelerden çıkan sonuç; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet istisna Ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK.nun 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.

Kısacası; TTK.nun 23.maddesinin 2.fıkrası uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması halinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ticari işletmesi icabı mal satmış, imal etmiş yada iş görmüş bir tacir olması gerekir. Bunun doğal sonucu olarak ta; esnafın gönderdiği faturaya itiraz olunmaması fatura içeriğini kabul etme sonucunu doğurmaz.

TTK.nun 23. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile, faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olduğu, süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır.

Ne var ki, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir.

Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK.nun 23 .maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır.

Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK.nun 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Hemen burada faturanın münderecatının (zorunlu içeriğinin) ve şekil şartlarının ne olduğunun ve ardından da olağan içerikten (mutad münderecattan) ne anlaşılması gerektiğinin açıklanması yararlı olacaktır.

Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu'nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23.maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir.

Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu'nda yer almaktadır.

Vergi Usul Kanunun 230. maddesi faturada en az bulunması gereken bilgileri;

"1. Faturanın düzenlenme tarihi, seri ve sıra numarası;

2. Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu

3. vergi dairesi ve hesap numarası;

4. Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap

5. numarası;

6. Malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı;

7. (3239 sayılı Kanunun 19 uncu maddesiyle değişen bent) Satılan malların

8. teslim tarihi ve irsaliye numarası, (Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı

9. tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı

10. tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde alıcının, taşınan veya taşıttırılan

11. mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.)

Malın, bir mükellefin birden çok iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gereklidir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat: ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü uygulanır. İrsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.

Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz." şeklinde sıralamıştır

Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesi yukarıda açıklandığı üzere asgari zorunlu unsurları beş madde halinde belirlemiştir. Madde metninden açıkça anlaşılacağı gibi sayılan bu zorunlu unsurlar aynı zamanda olağan (mutad) içeriğin ne olduğunu da ortaya koymaktadır.

Böylece görülmektedir ki, fatura sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK.nün 23/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda -ki buna muhatabınca itiraz edilmese dahi- bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşecektir.

Nitekim, kuruldaki tartışmalar sırasında TTK.nun 23/2.maddesi hükmündeki karinenin faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması gerektiği, mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek, faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulduğu taktirde, olağan (mutad) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda bu kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.

Buna ek olarak; Faturayı alan kişinin tacir olmaması halinde özellikle tüketiciyi koruma amacıyla ekonomik yönden daha kuvvetli olan tacir (satıcı vs) karşısında alıcının korunması gerektiği; faturaya konulan vade farkı kaydına alıcının sekiz gün içinde itiraz etmemesi durumunda faturayı düzenleyen tacirin TTK.nun 23/2, maddesindeki karineden yararlanamayacağı, faturadaki vade farkı kaydına itiraz edilmemesinin sonuç doğurmayacağı da kabul edilmiştir.

Her ne kadar görüşmeler sırasında vade farkının malın bedeline dahil olan bir unsur olduğu görüşüyle fatura kapsamı içinde düşünülmesi gerektiği ve bu kaydı içeren faturaya itiraz edilmemesinin faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı ileri sürülmüşse de bu görüşe çoğunluk, aşağıda vade farkı ile ilgili açıklamaların ardından ayrıntısı belirtileceği üzere sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran nitelikteki vade farkının başta belirlenen bedel kapsamında düşünülemeyeceği ve faturanın zorunlu unsurlarından ve olağan içeriğinden sayılamayacağı gerekçesiyle katılmamıştır.

b) Vade farkı: Yasal düzenlemeler kapsamında tanımlanmış ve kabul edilmiş bir kavram değildir. Son yıllarda ülkenin içinde bulunduğu enflasyonist ortam nedeniyle yargı kararları ile ortaya çıkmış olup, para borcunun ifasındaki gecikmeden zarar gören salacaklıyı koruma amacını taşımaktadır. Bu nedenle de gerek tanımı gerek uygulanması konusunda yargısal uygulamada ve doktrinde görüş ayrılıklarına konu olmaktadır. Uygulamada gerek sözleşmelerle gerekse de faturaya "alacağın belli bir zamanda ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alınacağı" kaydı konulmak suretiyle hayata geçirilmektedir.

İçtihatları birleştirmenin konusu da bunlardan faturaya "alacağın belli bir zamanda ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alınacağı" kaydı konulması ile ilgilidir.

Yinelemek gerekirse; Vade farkının tanımı ve hukuki niteliği konusunda da gerek yargı kararları gerekse doktrinde değişik görüşler ortaya konulmuştur.

Kurulca yapılan görüşmelerde vade farkı veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semen'e belirli oranlarda yapılan ilave başka bir anlatımla vade farkı mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihindeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semen'in ulaştığı miktarı ifade ettiği kabul edilmiştir.

Burada asıl üzerinde durulması gereken husus yeni fiyat eş söyleyişle yeni bedel kabul edilen vade farkının hukuksal niteliği gereği yukarıda özellikleri açıklanan fatura kapsamında sayılan olağan ve zorunlu unsurlardan olup, olmadığıdır.

Vade farkı başta sözleşme ilişkisi kurulurken kararlaştırılabileceği gibi başta kurulmuş olan sözleşme şartlarına ek olarak, sonradan tarafların müşterek kabulü, yürüyen uygulamalar ya da genel olarak piyasa alışkanlıkları nedeniyle de ortaya çıkabilir.

Bundan çıkan sonuç şu olacaktır. Vade farkının sözleşmede kararlaştırıldığı ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiği durumda faturada yer alan kayda ayrıca ihtiyaç bulunmadığından alacaklının talebini TTK.nun 23/2.maddesindeki karineye değil doğrudan sözleşmeye dayandırmak hakkına sahiptir.

Sorun yazılı anlaşma olmaması ve sürekli uygulama bulunmaması halinde sözlü yapılan geçerli akitlerde vade farkının sadece faturada yer alması ve bu kayda muhatabınca sekiz günlük yasal sürede itiraz edilmemesi durumunda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada her iki kavramın birbiri ile ilişkisini irdelemekte yarar vardır.

c) Kavramların birbiriyle ilişkisi ve değerlendirilmesi;

Yukarıda fatura ile ilgili açıklamalarda da açıkça ifade edildiği gibi; fatura düzenleyen tacirin TTK.nun 23.maddenin 2.fıkrasındaki karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK.nun 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. TTK.nun 23/2. maddesi gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Kuruldaki tartışmalar sırasında TTK.nun 23/2. maddesi hükmündeki karinenin faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması gerektiği mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulduğu taktirde olağan (mutad) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda anılan kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.

Hemen bu karinede yer alan fatura münderecatından maksat nedir? Sorusu akla gelmektedir. Zira Türk Ticaret Kanunu'nda fatura münderecatının ne olduğu ilgili bölümünde de açıklandığı üzere açık olarak düzenlenmiş değildir. Böylesine önemli bir karineye esas teşkil eden fatura münderecatından neyin kastedildiği konusundaki yasal boşluğu Vergi Usul Kanunu'ndaki hükümler gözetilerek doldurulabileceği açıktır. Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesindeki tanımdan yola çıkılarak bu sorunun çözümü, devamla da "İçtihatların birleştirilmesi konusunu teşkil eden vade farkı faturanın zorunlu içeriğinden midir?" Sorusunun cevabını aramak gerekir.

Kurulca; vade farkının mal ve hizmet bedelinin ödenmesi gereken günde ödenmemesi halinde alacağın gecikmesi nedeniyle ulaştığı miktar yani mal veya hizmetin yeni fiyatı olduğu, sonucuna varılmıştır.

Bunun gerekçesi de şudur: yukarıda da açıklandığı üzere fatura da olmazsa olmaz beş unsur mevcuttur ve vade farkı bu unsurlar arasında sayılmamıştır.

Türk Ticaret Kanunu'nun 23/2.maddesinin faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması gerektiği ve bunun ifa ilgili hususlarla sınırlı olduğu uygulamada baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Vade farkı kaydı ise ifa aşaması ile ilgili değildir. Burada ifa zamanında ileri sürülse dahi sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların ifa ile ilgili olmadığı açıktır.

Sonuç olarak, faturanın sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK.nun 23/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi, veya yapılan işin adedi, türü bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Faturadaki gecikme halinde vade farkı alınacağına ilişkin kayda itiraz edilmemesi, faturada yer almakla birlikte taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir hususa ilişkin kaydın da kabul edildiği anlamına gelmez. Vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinden olmayıp, yasal sürede itiraz edilmedi diye kabul edilmesinin ağır bir sonuç doğuracağı; faturadaki vade farkı uygulanır ibaresinin yazılması halinde TTK.nun 23/1.maddesindeki karinenin uygulama alam bulmayacağı, zira fatura sözleşme olmadığı gibi, faturaya itiraz edilmemesinin de ona sözleşme niteliği vermeyeceği kabul edilmiştir.

VI.SONUÇ: Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2.maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine 27.06.2003 tarihli ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

İçtihadı birleştirmenin konusu, sözlü şekilde gerçekleşmiş olan akdi ilişkiye dayanılarak düzenlenen faturaya, TTK'nun 23/2 nci maddesine göre, tebliği müteakip sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde faturada yer alan vade farkı uygulamasına dair kaydın, fatura münderecatından sayılıp, sayılmayacağı hususu ile sınırlandırılmıştır.

TTK.'nün 23/1 nci maddesinde ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut menfaat temin etmiş olan tacirden diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise, bunun da faturada gösterilmesini isteyebileceği düzenlenmiş, faturanın tarifini yapan 213 sayılı V.U.K.'nün 229 uncu maddesinde de "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır" denilmiş, aynı yasanın 232 nci maddesinde ise, fatura kullanma zorunluluğu düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu yasal düzenlemelerden faturanın ancak bir ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına tanzimi gereken, ticari bir belge olduğu açıktır.

TTK.'nün 23/2 nci maddesi "Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatım kabul etmiş sayılır" hükmü ile faturanın özellikle tacirler arasında bir ispat vasıtası olduğu ve süresinde ibraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyenin lehine, adına fatura düzenlenen kimsenin aleyhine bir karine oluştuğu kabul edilmiş bulunmaktadır.

15. Hukuk Dairesi ile 11 ve 19 uncu Hukuk Daireleri arasındaki içtihat aykırılığı, vade farkının fatura münderecatından sayılıp, sayılmayacağı noktasında olup, 15. Hukuk Dairesi bu hususu fatura münderecatından saymazken, 11 ve 19 uncu Hukuk Daireleri vade farkını hukuki niteliği itibariyle fatura münderecatından saymakta ve TTK.'nün 23/2 nci maddesi kapsamında kaldığını kabul etmektedirler.Bu durumda halli gereken ilk husus, faturanın unsurlarının nelerden ibaret olduğu ve münderecatından neyin anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulmasıdır.

T.Ticaret Kanunu faturada bulunması gereken zorunlu unsurları göstermemiş ise de, V.U.K.'nun 230 uncu maddesinde asgari zorunlu unsurlar beş bent halinde sıralanmış olup, bunların arasında vade farkından bahsedilmemiştir.Ancak, 4 üncü bentte malın fiyatı da yer almış, böylece fiyatın faturada zorunlu bir unsur olduğu yasal düzenleme ile ifade edilmiştir. Öte yandan, TTK.'nün 23/1 nci maddesinde bedel ödenmiş ise, bununda fatura da gösterileceğinden bahsedilmek suretiyle TTK. yönünden de fiyatın faturada yer alması gerektiği vurgulanmıştır. Esasen, bu yönde ne uygulamada ve ne de doktrinde farklı bir yaklaşım da yoktur.O halde, fiyatın faturada yer alması gereken asli ve zorunlu bir unsur olduğu şüphesiz bulunmaktadır.Bu aşamada fiyat kavramının hukuki tavsifi üzerinde durmak gerekir. İttifakla kabul edildiği gibi fiyat, bir değer ile para birimi arasındaki ilişkidir. Bir başka ifadeyle, alım satım, veya görülen bir iş veya imalat ve yahut da bir menfaat temini bakımından bir şeyin para olarak değerini ifade eder. Fiyatla çok yakın ilişkisi olan, hatta iç içe bulunan vade farkının hukuki niteliği ise, uygulama ve doktrinde farklı görüşlerin oluşmasına neden olmuş, bu kavramın ana para faizi mi, temerrüt faizi mi, cezai şart mı, gecikme zammı mı yoksa malın bedeline eklenen bir öğe, unsur mu olduğu tartışıma konusu yapılmıştır.

Ancak, vade farkını özellikle tacirler arasındaki ilişkilerde, süresinde ödenmeyen mal ve hizmet bedeli dolayısıyla, alıcının faiz dışında ödemek zorunda kaldığı ve sözlü akdin inikadı sırasında taraflarca kararlaştırılmış ek bir miktar olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, içtihadı birleştirmenin kapsamı dışında kaldığı büyük kurulca kararlaştırılan, taraflar arasında bu konuda sözleşme bulunan veyahut bu konuda teamül olduğu belirlenen hallerde vade farkının bedele (fiyata) dahil olduğu hususları çekişmesizdir.

Bu içtihadı birleştirmenin konusunu teşkil eden taraflar arasındaki akdin sözlü olarak gerçekleştirilmiş olması, halinde ise, aktin esaslı unsuru olan semeni (fiyatı) tarafların nasıl kararlaştırmış olduğunu ancak kendileri bilebilirler. Ücrete hak kazanan tacir faturayı düzenlerken, semenin belirlenen bir süreden sonra ödenmesi halinde günlük veya bir başka surette ki gecikmeli ödeme halinde, semenin %1, %5'i gibi bir oranla ek bir ödeme yapılacağını faturaya kaydetmiş ve faturayı tebellüğ eden de sekiz gün içinde bu kayda karşı çıkmamış ise, tarafların sözleşmeyi yaparken daha başlangıçta semeni bu şekilde kararlaştırdıklarının, bir başka ifadeyle vade farkı uygulanmasını gerektiren halin oluşması durumunda, fiyatı ilerdeki ödeme durumuna göre tarafların değişir şekilde kararlaştırmış olduklarının kabulü ile vade farkının fiyatın eki, bir unsuru ve hatta fiyattan sayılması gerektiğinde duraksama göstermemek gerekir. Bu durumda da zorunlu bir unsur olarak faturada yer alması gereken ve fatura münderecatından olan fiyatla bütünleşen ve fiyattan sayılan vade farkının da faturaya kaydedilmesi mümkün ve fatura münderecatı kapsamında kalan bir kayıt olduğu benimsenip, TTK.'nün 23/2 nci maddesinin vade farkına yönelik olarak da faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı kabul edilmelidir. Böyle bir durumda oluşan bu karinenin aksinin ispat külfeti böyle bir faturayı alıp da süresinde itiraz etmeyen diğer tarafa ait olmalıdır.

Yukarıda ayrıntıları ile belirlenen yasal ve bilimsel esaslara aykırı, Yargıtay'ın ticari ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkları çözmekle görevli 11 ve 19 uncu Hukuk Daireleri'nin kökleşmiş ve uygulama ile doktrinde benimsenmiş içtihatlarına ters düşen, yasal dayanaktan yoksun sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyor ve karşı oy kullanmış bulunuyoruz.

KARŞI OY YAZISI:

Vade Farkının Yasal Dayanağı

Vade farkı özellikle yüksek enflasyonun yaşandığı ekonomik konjonktürde, satıcının (alacaklının) enflasyonun yıkıcı etkilerinden korunması amacıyla uygulamaya girmiş hukuki bir enstrüman olarak karşımıza çıkmıştır.

Vade farkının yasal dayanağını BK.'nun 182/2. ve 210/1.maddelerinde bulabiliriz. BK.'nun 182/2.maddesine göre "aksine ...sözleşme yoksa satıcı ile alıcı, borçlan aynı zamanda ifa etmekle mükelleftir." BK.'nun 210/1.maddesine göre "aksine bir sözleşme mevcut değilse satılan şey alıcının yedine girince semene müstehak olur. Her iki hükümde de akdin kuruluşundan sonra tarafların borçlarını aynı zamanda ifa etmek zorunda oldukları ancak, aksine sözleşme yapılabileceği belirtilmiştir. Satış bedelinin belli bir süre sonra ödeneceği ve ödenmeyen alacak için vade farkı uygulanacağı kararlaştırılmışa, vade farkı, satış bedeli ile ödeme yapılacak tarih arasındaki bedel farkını ifade etmektedir.

Vade Farkının Koşulları;

Vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda bir sözleşme bulunması veya taraflar arasında vade farkına ilişkin uygulamanın benimsenmiş olması gerekir.

Vade farkı istenebilmesi için gerekli bu iki koşul yönünden Yargıtay Hukuk Daireleri arasında görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

Ancak, uygulamada vade farkı talep etme yollarından biri de bu hususu, düzenlenen faturaya kaydetmek ve faturaya itiraz edilmemesi halinde TTK.'nün 23/2'deki karineden yararlanmak suretiyle bu kayda dayanarak vade farkı istemektir.

Düzenlenen faturada süresinde ödeme yapılmaması halinde vade farkı alınacağına dair bir kaydın bulunması ve bu kayda davalının TTK.'nün 23/2.maddesinde öngörülen sürede itiraz etmemesi durumunda vade farkı istenebilecek midir?

TTK.'nun 23/2.maddesinde, bir faturayı alan kimsenin aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmaması halinde münderecatını kabul etmiş sayılacağı öngörülmüştür. Ancak, vade farkı kaydının bu karineden yararlanabilmesi için fatura münderecatından sayılması gerekir.

Yargıtay Hukuk Daireleri arasında vade farkı alacağına ilişkin kaydın fatura münderecatından sayılıp sayılmayacağı hususunda görüş ayrılığı mevcut olduğundan bu görüş ayrılığı İçtihatların Birleştirilmesinin konusunu oluşturmaktadır.

Bu nedenle öncelikle fatura kavramı ve faturada yer alması gereken kayıtlar üzerinde durmak gerekir.

Fatura Kavramı ve Faturada Bulunması Gereken Kayıtlar;

Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere, emtiayı satan veya işi yapan tacir tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır.

Faturada yer alması gereken kayıtlar VUK.'nun 230.maddesinde sayılmıştır.

l -Faturanın düzenlenme tarihi, seri ve sıra numarası,

2-Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası,

3-Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası,

4-Malın veya işin, nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı,

5-Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası,

Vade farkı, faturada yer alması gereken zorunlu kayıtlar arasında değildir. Prof. Dr. Oğuz Kürşat Ünal "vade farkının fatura münderecatından olduğunu, zira fatura münderecatının sadece zorunlu unsurları değil yazılması mutad (olağan) olan kayıtları da kapsayabileceğini, vade farkının faturaya yazılmasının olağan sayılması gerektiğini" kabul etmiştir. (Fatura ve İspat Kuvveti s.51-52).

Prof. Dr. Yaşar Karayalçın "vade farkı konusunda sözleşmede hüküm bulunmaması halinde vade farkını içeren faturaya itiraz edilmemesi durumunda vade farkının sözleşmenin bir unsuru haline geldiğini" kabul etmektedir. (Sempozyum s. 108).

Değerlendirme ve Sonuç;

Sonuç olarak; Vade farkı faiz niteliğinde olmayıp, bununla bir malın bedelinin ödeneceği tarihteki değeri belirlenmek istenmektedir. Yani malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini ifade etmektedir.

VUK.'nun 230.maddesinde "malın fiyatı ve tutarı" faturada yer alması gereken zorunlu unsurlar arasında sayıldığından, vade farkı malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini belirleyen bir unsur olduğundan fatura münderecatından sayılır. Bu nedenle vade farkı yer alan faturalara itiraz edilmemesi halinde vade farkı talep hakkı doğar.

Faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayıt sözleşme şartlarını değiştirmeye yönelik bir icap olarak da kabul edilebilir. Nitekim, Prof. Dr. Y.Karay alçın, Prof. Dr. E. HİRŞ, Doç. Dr. A. Battal tarafından da savunulan bu görüşe göre, faturayı alan, TTK.'nün 23/3.maddesindeki sekiz günlük sürede itiraz etmemesi halinde fatura düzenleyenin icabı zımnen kabul etmiş sayılır.

Açıklanan nedenlerle, taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmaması ve faturada yer alan vade farkı alınacağına ilişkin kayda TTK.'nün 23.maddesinde öngörülen sekiz günlük sürede itiraz edilmemesi halinde, vade farkı istenebileceği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan kararına katılamıyoruz.

HÂKİM ÖYLE DEDİ

 HÂKİM ÖYLE DEDİ[1]

Türkiye’de işleri en yoğun yerlerin başında devlet daireleri gelir. Adliyelerde bu konuda birinci sıradadır. Ancak adliyelerin diğer devlet dairelerinden farkı diğer devlet dairelerinde üstlerin astlarına çok geniş yetki ve imza devrinde bulunabilmelerine karşılık adliyelerde hâkimler ve savcılar kendilerine sıkı sıkıya bağlı yetkileri yanlarında çalışan kalem çalışanlarına devredemezler. Gelin görün ki işlerin yoğunluğu bahane edilerek hâkimlere ve savcılara verilmiş bazı yetkiler “sözlü” olarak kalem çalışanlarına verilmektedir. Tabi bunun kanuni dayanağı da bulunmamaktadır.

Bir mahkeme kalemine girmek çoğu zaman sinir bozucu olabilir. Öncelikle kimse yüzünüze bakmaz. İncelemek istediğiniz dosyayı istediğinizde gerekçeniz kendilerini çok ilgilendirirmiş gibi dosyada neye bakacağınızı sorarlar. Vereceğiniz cevap aslında çok da umurlarında değildir. Bazıları ise dosyanın derdest olup olmadığını sorup, verdiğiniz cevapla yetinmeyerek esas defterine ya da bilgisayara bakarlar. Dosyanın bulunduğu yere bir başka kalem çalışanı kendilerinden birkaç milim daha yakınsa yerlerinden kalkma zahmetine girmemek için arkadaşından dosyayı vermesini rica ederler. Dosya yerinde yoksa duruşması ne zaman sorgusu başlar. Duruşması yakınsa en çok sevdikleri sözü sarf ederler. “Dosya duruşma salonunda mübaşire söyleyin çıkartsın.” Mübaşiri bulursanız dosyanızı görüsünüz. Bulamazsanız ya beklersiniz ya da sonra gelirsiniz.

Bütün bunlara rağmen mahkeme kalemi çalışanları hâkimlerin hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan verdikleri yetkileri kullanmaya gelince, örneğin talimat evrakı için ifade almak gibi, hiç biri bunları kullanmaktan çekinmez. Verilen işi anında yapmaya koyulurlar. Böyle bir durumla aldığım CMK görevlendirmelerinden birinde karşılaştım.

Bir öğleden sonra CMK servisi tarafından arandım ve Ankara asliye ceza mahkemelerinden birinde talimat evrakı için ifadesi alınacak bir sanığın ifadesinde hazır bulunmam istendi. Büromdan Ankara Adliyesine gelip, asliye ceza mahkemesinin kaleminden içeri girdim. Müdür masasında oturuyor, kalem çalışanlarından biri dosyalarla meşgul, bir diğeri ise bilgisayarın başında ayakta duran birinin söylediklerini yazıyordu.

Müdüre, talimatla ifadesi alınacak sanık için CMK’dan görevlendirildiğimi belirtip sanığın nerede olduğunu sordum. Müdür ne dese beğenirsiniz?

-“Arkadaşlar ifadesini alıyor bitince hâkime imzaya götüreceğiz, birazdan ifade tutanağını alırsınız.”

Mahkeme kalemi içinde ayakta duran kişi, talimatla ifadesi alınacak olan sanık, daha doğrusu hepimiz öyle biliyoruz. Bilgisayarın başında kendince ifade alansa kalem çalışanı. Müdürde her şey normalmiş gibi bu kanunsuz durumu seyrediyor.

Önce içeri girip sanığa kendimi tanıttım ve dışarı çıkmasını söyledim. Daha sonra kalem çalışanına “Sizin ifade almaya yetkiniz var mı?” Sorusunu yönelttim. Hanımefendi büyük bir pişkinlikle:

-“Hâkim beyin talimatı böyle. Çok istiyorsanız hâkim beyle görüşün” dedi. Tekrar müdürün yanına geldim ve

-“Suç işliyorsunuz buna yetkiniz yok” dedim.

Müdürde aynı pişkinlikle:

-“Hâkim bey söyledi biz de alıyoruz gidin hâkimle görüşün” dedi.

Ben de müdürün ve kalem çalışanlarının hâkimin kendilerini koruyacaklarından emin şekilde hâkimle görüşün ısrarlarını kıramayıp hâkim beyin odasına girdim.

Hâkim’e:

-“Kalem çalışanlarının ifade almakta olduklarını buna yetkilerinin bulunmadığını bunun içinde sizin sözlü talimat verdiğinizi söylediklerini” belirttim.

Hâkim bey ne söyledi dersiniz:

-“Talimat evrakında böyle yapıyoruz. İşimiz başımızdan aşkın. İfade içeride alınıyor sonra da ben imzalıyorum, gönderiyoruz. Siz de bize kolaylık gösterin.”

Bunun üzerine bu durumu kabul etmeyeceğimi ve ifadeyi kendisinin alması gerektiğini söyledim. Ancak sözlerimin bir etkisi olmamış olacak ki aramızda tartışma başladı. Hâkim ifadeyi almamakta direnince tutanak tutacağımı söyledim. Tutanak sözü kendisini biraz yumuşatmış olacak ki, ifadeyi almayı kabul etti ama bu sefer bir başka kanun dışı iş önerdi. Sanığın kimlik bilgilerinin kalemde alınmasından sonra ifadeyi alacağını söyledi. Ben buna da itiraz edip kimlik tespitinin de kendisi tarafından yapılmasını istedim. Bu isteğim üzerine bir tartışma daha başladı. Bu konuda da kendisini ikna ettikten sonra o tarihte yürürlükte olan kanun hükmüne göre duruşma savcısına haber verildi.

Savcı duruşma salonuna girdikten sonra önemli bir evrak olduğunu düşünerek dosyayı istedi. Dosyanın talimat evrakı olduğunu görünce de hâkime:

-“Bunun için beni niye çağırdınız.” Mahkeme kalemini kastederek “İçeride ifadeyi alıp bana imzaya gönderseydiniz ya” dedi.

Hâkim, sanki büyük bir kusur işlemişim gibi;

-“Avukat bey böyle istediler biz de duruşma açtık” cevabını verdi.

Savcı henüz kimlik tespitinin yapılmamış olduğunu da görünce iyice sinirlendi ve bana ters ters bakmaya başladı.

Kimlik tespiti yapılmaya başlandığında ise her şey tersine döndü. Çünkü elinde duruşma davetiyesi ile gelip kalem çalışanları tarafından ifadesine başlanan kişi, ifadesi alınacak asıl kişinin eski ev sahibi çıktı.

Sanık olarak çağrılan kişi oturduğu evi terk etmiş. Duruşma davetiyesi geldiğinde tebligatı kapıya yapıştırmışlar. Ev sahibi başka bir sebeple muhtara gittiğinde tebligatı almış ve ne olduğunu anlamak için adliyeye gelmiş. Sen misin elinde davetiye ile gelen, adamı çekmişler içeri kimliğine bakmadan ifadesini almaya başlamışlar.

Gelen kişinin talimatla ifadesi alınacak kişi olmadığının anlaşılması üzerine duruşma salonuna önce bir sessizlik hâkim oldu. Daha sonra hâkim ve savcı birbirlerine baktılar. Bense hem hâkime hem savcıya bakıyorum ama hiç biri bana bakamıyorlar. Ardından kıyamet koptu. Hâkim, huzurdaki kişiye:

-“Sana ne? Sen niye geliyorsun? İşin gücün yok mu? Be adam” diyerek gürledi. Adam şaşırdı. Sesini çıkaramadı.

Ben araya girdim;

-“Bağırmanıza gerek yok. Sanık bildirilen adreste bulunamadığından evrakı bu şekilde iade edelim konu kapansın” dedim. Bu önerim hiçbir itiraza uğramadan kabul edildi. Bu arada hala yüzüme bakamıyorlar. Bende inadına gözlerimi üzerlerine diktim büyük bir zevk içinde hallerini seyrediyorum.

Duruşma salonundan çıkarken hâkim zabıt kâtibine şu talimatı veriyordu.

-“Bundan sonra bütün talimat evrakı masamda olacak anlaşıldı mı?”

Birçok meslektaşımın yaptığı gibi talimat evrakında ifadeyi kalem çalışanlarının almasına izin verseydim yanlış kişinin ifadesi alınacaktı. Talimatı gönderen mahkeme de o ifadeye göre karar verecekti. Belki de ifadesi alınmak istenen sanık hiç ifade vermeden mahkûm olacak ya da beraat edecekti. Mahkemelerin iş yoğunluğu bahane edilerek en ufak işin dahi hafife alınması adaletsiz sonuçlar doğurabilmektedir. Bu olay CMK’daki genç meslektaşlarımızın kulağına küpe olsun.


[1] Türkiye Barolar Birliğinin 2013 yılında yayınlanan “Hukukçu Anıları Seçkisi” isimli kitabında yayınlanan avukatlık anımdır.