07 Mayıs, 2021

TARAFLARIN BELGE İBRAZ ZORUNLULUĞU KAPSAMINDA 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU MADDE 220 UYGULAMASI

TARAFLARIN BELGE İBRAZ ZORUNLULUĞU KAPSAMINDA 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU MADDE 220 UYGULAMASI 

I.GİRİŞ:

Hukuk yargılamasında tarafların iddialarını kanıtlamak için dayandıkları deliller her zaman kendi ellerinde bulunmayabilir. Tarafların dayandıkları delillerin bir kısmı karşı taraf elinde ise ve o delile dayanan taraf bu delilini dosyaya sunulmasını mahkemeden istemekte ise bu durumda mahkeme dayanılan delili karşı taraftan dosyaya sunmasını istemek ve sunulan bu delili davanın esası hakkında değerlendirmek zorundadır. Delili elinde bulunduran tarafın talep halinde bu delili dosyaya sunmaması durumunu 6100 sayılı HMK bazı usul hukuku sonuçlarına bağlamıştır. Bu makalemizde tarafların sunulması istenen belgeyi dosyaya sunulmamasının hukuki sonuçlarını düzenleyen 6100 sayılı HMK m. 220’nin incelemesini iki örnek Yargıtay kararı eşliğinde yapacağız.

Makalenin sonunda hem incelemesini yaptığımız Yargıtay kararlarının örneğini hem de 6100 sayılı HMK m. 220 uygulamasına ilişkin ara karar örneklerini bulabilirsiniz.

II.TARAFLARIN BELGELERİ İBRAZ ZORUNLULUĞU:

6100 sayılı HMK m. 119’a göre; “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir. Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” Bu maddeyle göre yasa koyucu karşı tarafın delil olarak dayandığı ve tarafların ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etme zorunluluğunu getirmiştir. Aşağıda incelemesine yapacağımız 220’inci madde bu zorunluluğun yerine getirilmemesinin sonuçlarını ve düzenlemektedir.

III.TARAFLARIN BELGEYİ İBRAZ ETMEMESİ VE SONUÇLARI:

Tarafların belgeyi ibraz etmemesi ve sonuçları 6100 sayılı HMK m. 220’de aşağıdaki gibi düzenlenmiştir. Buna göre; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”

Mahkemenin belgenin ibrazı için karşı tarafa kesin süre vermesi maddenin birinci fıkrasında sıkı koşullara bağlanmıştır. Buna göre ilk koşul ibrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olmasıdır. Örneğin menfi tespit davasında davacı tarafından borçlu olunmadığı ileri sürülen çek üzerinde sahtecilik defi ileri sürülmüş ve çek davalı taraf elindeyse sahtecilik incelemesinin yapılması için davaya konu çekin mahkemeye ibrazı hem zorunlu hem de 6100 sayılı HMK m. 211’e göre sahtelik incelemesi için kanuna uygun bir taleptir.

İkinci koşul karşı tarafın bu belgenin elinde olduğunu ikrar etmesidir. Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi sahteliği ileri sürülen bir çekin halen elinde bulunduğunu açıkça ikrar eden taraf artık 6100 sayılı HMK m. 119’a göre mahkemeye ibraz yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda 220’inci maddeye göre çekin dosyaya sunulması için mahkemece kesin süre verilebilir.

İkinci koşulun ikinci olasılığı talep edilen belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşılması ya da başka bir belgede ikrar olunması durumudur. Örneğin davaya konu çek için borçlu olmadığının tespitini isteyen davacı davalının ismine çekin davalı tarafından bankaya ibrazı ile ulaşmış ise bankadan gelen yazı cevabı çekin artık davalı elinde olduğunu gösteren resmi belge hükmündedir. Çek ya da bono gibi bir kambiyo senedini icra takibine koyduktan sonra icra dairesinden geri alan davalı için de icra dairesinden gelen yazı cevabı resmi belge hükmündedir.  

Belgenin belgeyi ibraz etmesi istenen taraf elinde olduğunun anlaşılması üzerine mahkeme bu belgenin ibrazı için o tarafa kesin bir süre verir. Bu sürenin ne kadar olacağı konusunda kanunda bir düzenleme yapılmamıştır. Uygulamada iki haftalık süre yeterli görülmekte olup durum ve koşullara göre daha uzun bir süre de verilebilir. Burada dikkat edilecek konu verilecek sürenin “kesin süre” olmasıdır. Yani süreye uyulmaması durumunda ikinci kez süre verilmesi ya da sürenin uzatılması söz konusu olmayacaktır. Belgenin ibrazı için yasa koyucu o tarafa kesin bir süre verilmesini ön görmekte ise de 220’inci maddenin tamamının birlikte değerlendirilmesi sonucunda öncelikle belge ibraz etmesi istenen tarafa kendisine verilen kesin sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr etmesi durumunda yemin teklifinde bulunulacağı ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmemesi durumunda da mahkemece, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebileceği ihtarını içeren bir yazının gönderilmesi gerekir. Taraf duruşmada hazırsa bu ihtarın duruşma tutanağına yazılması ve ihtarın sözlü olarak yapıldığının tutanağa bağlanması gerekir.  

Kesin süre içinde belgenin mahkemeye sunulması durumunda mahkeme sunulan o belge üzerinde gerekli incelemesini yapar. Eğer sahtelik iddiası varsa bilirkişi incelemesini yaptırır.

Kesin süre içinde belgenin mahkemeye sunulmaması durumunda ise usul hukukumuzdaki mahkemenin kendiliğinden tarafa yemin teklif edebileceği tek durum ortaya çıkar. 6100 sayılı HMK m. 225 ve devamı maddelere göre ancak taraflar dava ve cevap dilekçelerinde yemin deliline dayanmışlarsa karşı tarafa yemin teklifinde bulunabilirler. Bu maddi kapsamında mahkemenin taraflara yemin teklif etme yetkisi bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK m. 220/II ve III yemin delilinin taraflarca istenebileceği kuralının tek istisnasını oluşturmaktadır.

Mahkemece verilen kesin süre içerisinde belgeyi mahkemeye sunmayan ya da ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin mahkemece yemin teklif edilir. Yemin davetiyesi ve yemin teklifi tamamen 6100 sayılı HMK m. 225 ve devam maddelerindeki usullere göre yapılır. Ancak yemin davetiyesi üzerine teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkemenin, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebileceği ihtarı yazılır.  

Yemin davetiyesini alan tarafın davet edilen duruşmada hazır olmaması ya da hazır olup da yemin etmemesi durumunda mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.

Yemin davetiyesini alan tarafın davet edilen duruşmada hazır olması ve yemini eda etmesi durumunda ise artık davaya konu belgenin elinde bulunmadığı, özenle aradığı hâlde bulamadığı ve nerede olduğunu da bilmediği kesin olarak kanıtlanmış olacaktır. Kanıtlanan bu durumu hakim somut olayın özelliğine göre değerlendirip kararını verecektir.

IV. 6100 SAYILI HMK’YA GÖRE TEKLİF EDİLEN YEMİNİN İADESİ SORUNU: 

6100 sayılı HMK m. 220’ye göre yemin teklif edilen tarafın yemini karşı tarafa iade etmesi ise 225’inci maddede ki tarafların teklif ettiği yemin ile karşılaştırmalı olarak ele alınması gereken bir konudur.

İki yemin türü arasındaki fark öncelikle yemini teklif eden kişi yönünden farklılık oluşturmaktadır. 6100 sayılı HMK m. 225’e göre yemini davanın tarafları teklif edebilir. 220’ye göre ise yemini hakim kendiliğinden eğer bu madde de ki koşullar varsa teklif edebilir. Dolayısıyla yemin teklif edilen tarafın mahkemenin hakimine yemin iade etmesi söz konusu olamayacağı gibi mahkemenin teklif ettiği yeminden ötürü de yemin teklif etmeyen diğer tarafa yeminin iadesi talebinde bulunması mümkün değildir.

İkinci önemli fark hakim 220’inci maddeye göre yemin teklifini yine bu madde de yer alan ve yukarıda açıkladığımız koşulların varlığı halinde yapabilir. Bu koşullar ibrazı istenen belgenin yemin teklif edilen tarafın elinde olduğunun ikrar edilmesi veya belgenin var olduğunun resmî bir kayıtla anlaşılması ya da başka bir belgede ikrar olunması olarak düzenlenmiş olup yasa koyucu ibrazı istenen belgenin yemin teklif edilen tarafta bulunduğuna mahkemece kesin kanaat getirilmesi durumunda yemin teklif etme yetkisini hakime vermiştir. Öyleyse ikrar ya da resmi belge ile tarafta yemin teklif edilen tarafta olduğu anlaşılan belge için yemin teklifinin iade edilmesi de söz konusu olmayacaktır. Ancak bu durum dava ya da cevap dilekçesinde yemin deliline dayanan tarafın 225 ve devamı maddelerine göre karşı tarafa aynı konu hakkında yemin teklif etmesini engellememekte ise de iki yeminin peş peşe yapılmasının dava konusu uyuşmazlığın çözümüne etkisi hakim tarafından dikkatlice değerlendirilmelidir.

V.TİCARİ DEFTERLERİN SUNULMASI İÇİN HMK MADDE 220 UYGULAMASI:

Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararında Yargıtay alacağının varlığını kanıtlamak zorunda olan davacının kendi ticari defterlerini mahkemeye sunmaması durumunda 6100 sayılı HMK m. 220’nin uygulanması gerektiğine karar vermiştir. Söz konusu karara konu dava tasarrufun iptali davası olup davacı davalılardan birinden alacaklı olduğunu, davalılardan biri ise diğer davalı ile davacı arasında gerçek bir alacak borç ilişkisinin var olmadığını ileri sürmektedir. Tasarrufun iptali davalarında görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleri olması nedeniyle mahkemenin tarafların ticari defterlerini kendiliğinden inceleme yetkisi bulunmamaktadır. Bu yetki 6100 sayılı HMK m. 222/I’e göre sadece ticari davalarda ticaret mahkemelerine verilmiş bir yetkidir. Bu durumda davalı taraf alacak iddiasında bulunan davacı şirketin ticari defterlerine delil olarak dayandıysa davacı tarafın 6100 sayılı HMK m. 119’a göre ticari defterleri mahkemeye sunma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu zorunluluğu yerine getirmemesi durumunda ise hakimin ticari defterlerin sunulması için 220’deki kesin süre ve yemin teklifi hükümlerini uygulama yetkisi doğacaktır.

YARGITAY KARARLARI:

6100 SAYILI HMK MADDE 220’YE GÖRE BELGE SUNULMASINA İLİŞKİN KARAR ÖRNEĞİ:  

T.C.

YARGITAY

22. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2018/1335

KARAR NO  : 2020/6207    

TÜRK MİLLETİ ADINA

YARGITAY İLAMI

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09/06/2020 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına vekili Avukat Rüştü İlkay Turhan geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi H. Gülsoy tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde Kalite Metalurji Müdürlüğü bünyesinde 17/09/2012 tarihine kadar "baş mühendis" ünvanıyla çalıştığını, bu süre zarfında çalışmaları elektronik kart ile belirlendiğini, ancak kalite metalurji müdürü olduğu 17/09/2012 tarihinden sonra, Kalite Metalurji Müdürlüğü'nün işletmenin tüm üniteleriyle irtibatta olması gerekliliğinden ötürü, çok ciddi iş yoğunluğunu da beraberinde getirdiğini, zaten müvekkilin iş sözleşmesinin bitimini müteakip müvekkilden boşalan müdürlük iki ayrı müdürlüğe bölünmek suretiyle iş yükünü paylaştırdığını, bu süre zarfında  müvekkilinin her gün minimum 20:30'a kadar ortalama haftanın 1 günü 22:00'ye kadar çalışmak durumunda kaldığını, bunun yanında istisnasız her cumartesi ve pazar günleri ortalama 4-4,5 saat işe gitmek durumunda kaldığını, genel tatillerde yine çalışmaların devam edip, ulusal bayramlarda hemen hemen tam gün, dini bayramların arifesinde tam gün, dini bayramlarda da ilk gün hariç olarak günde 4-5 saat çalışmanın devam ettiğini belirterek fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatili ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının müvekkil şirkette aylık ücretli personel yönetmeliğine tabi olup vardiya düzeni dışında çalışan personelin yaptığı fazla çalışmaların yasal sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla aylık ücrete tabi olduğunu, davacının işinin gereği yapmış olduğu fazla çalışmaların ücretine dahil olduğunu, davacının da bu hususu 13/05/2013 tarihinde imzalamış olduğu tutanakla kabul ettiğini beyan ettiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne  karar verilmiştir.

İstinaf Başvurusu:

İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, taraflar vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:

Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile husumetli tanık beyanlarına göre hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle davanın reddine  dair hüküm kurulmuştur.

Temyiz:

Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı, davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının  aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıp çalışmadığı noktasındadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. Tanık beyanlarına birlikte çalışma süreleriyle sınırlı olarak değer verilebilir.

Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı İş Kanunu'nun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir.

İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemiz, 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir. Dairemizin kararlılık kazanmış içtihatlarına göre, fazla çalışmanın  ücrete dahil olduğuna dair kural, 1475 sayılı Kanun’un 35/a ve b maddesinde düzenlenen yılda 270 saatle sınırlı olarak geçerlidir. Yılda 270 saati aşan çalışmaların kanıtlanması durumunda karşılığının ödenmesi gerekir.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir.

İşçinin imzasını içermeyen bordrolarda fazla çalışma tahakkuku yer aldığında ve tahakkukta yer alan miktarların karşılığı banka hesabına ödendiğinde, tahakkuku aşan fazla çalışmalar her türlü delille ispatlanabilir. Tahakkuku aşan fazla çalışma  hesaplandığında, bordrolarda yer alan fazla çalışma ödeme tutarları mahsup edilmelidir.

Ayrıca hesaplamalardan yıllık izin ve ücretsiz izin ve raporlu olunan sürelerin dışlanması gerekir.

Hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil çalışmaları da aynı ilkelere tabidir.

Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220 nci maddesi ise;

 “(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü içermektedir.

Somut uyuşmazlıkta; Bölge Adliye Mahkemesince tanıkların husumetli oluşu gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddi yönünde kurulmuş ise de tanıkların kendi davalarında işyeri kayıtlarına dayalı olarak hüküm kurulduğu gibi tanıkların beyan tarihinde, tanık Rıza Ayrım’ın davasının sonuçlanmış olduğu, İlkay Heper’in davasında rapor aşamasında olduğu, tanıkların kendilerine menfaat temin edecek konumda bulunmadığı, devam eden husumetin varlığından söz edilemeyeceği anlaşılmıştır.  

Dosya içeriğine göre davacı 17.09.2012 tarihine kadar kart bastığını belirterek kapı kayıtlarının celbini talep etmişse de işverence kayıtlar sunulmamıştır. İşverene HMK’nın 220 nci maddesi gereğince kesin süre verilmeli, kesin süre içinde işyerine giriş çıkış kayıtları ibraz edilirse bilirkişilerce gerekli inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre, aksi halde HMK’nın 220 nci maddedeki usul gözetilerek duruma göre davacı tarafın beyanı kabul edilerek uyuşmazlık çözüme kavuşturulmalıdır.

17.09.2012 tarihinden sonraki döneme ilişkin olarak ise tanık beyanlarına göre hüküm kurulmalıdır.

Bu nedenle zikredilen ilke kararı uyarınca işyeri giriş-çıkış kayıtları celbedilirse değerlendirilerek, ibraz edilmez ise davacı tanıkları husumetli olmadığından beyanları dikkate alınarak 11 saate kadar olan çalışmalarda 1 saat, 11 saati aşan çalışmalarda ise 1,5 saat ara dinlenme düşülerek davacının talep ettiği alacakları hesaplanarak sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.

Hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur. 

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, dosyanın gereği için Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin ise İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, davacı yararına takdir edilen 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının talep halinde ilgiliye iadesine, 09.06.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.

6100 SAYILI HMK MADDE 220’YE GÖRE TİCARİ DEFTERLERİN SUNULMASINA İLİŞKİN KARAR ÖRNEĞİ:

T.C.

YARGITAY

17. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2017/3921

KARAR NO  : 2019/11416

TÜRK MİLLETİ ADINA

YARGITAY İLAMI

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı Star Turizm Taş. Oto. Petrol Gıda Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:

Davacı vekili, davalı borçlu İb-Ha Petrol Turizm Gıda Taş. Ltd.Şti. hakkında takip yapıldığını, takibin semeresiz kaldığını, dava konusu taşınmazı mal kaçırma amacı ile diğer davalı Star Turizm Taş. Oto. Petrol Gıda Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti.'ye sattığını belirterek, bu tasarrufun iptalini talep etmiştir.

Mahkemenin davanın kabulüne ilişkin kararı, Dairemizin 14.03.2016 tarih 2014/22872 Esas, 2016/3110 Karar sayılı ilamı ile 3. kişi konumundaki davalı Star Turizm Taş. Oto. Petrol Gıda Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin davacı alacaklı ile borçlu davalı arasında gerçek bir alacak borç ilişkisinin bulunmadığını, 3. kişinin taşınmazı kendisine sattıktan sonra tekrar geri almak amacı ile gerçekte olmayan bir alacak için senet düzenlendiğini savunduğu, bu durumda mahkemece davacının dayandığı icra takibine konu edilen senedin hangi ticari veya hukuki ilişkiye dayandığının tespiti açısından davacı ile borçlu davalının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi vasıtası ile inceleme ve araştırma yapılarak gerçek bir borç - alacak ilişkisi olup olmadığının belirlenmesi, ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu karar verilmesinin doğru bulunmadığından bahisle bozulmuş, bozmadan sonra mahkemece  davanın kabulüne  karar  verilmiş; hüküm, davalı Star Turizm Taş. Oto. Petrol Gıda Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bozmadan sonra, davacı vekili müvekkilinin tacir olmadığından ticari defterinin bulunmadığını, davalı borçlu vekili ise zamanaşımı nedeni ile 2010-2011 yılına ait ticari defterlerin saklanmadığından ibraz edemeyeceklerini belirtmiş, mahkemece davalı üçüncü kişinin iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile dava kabul edilmiştir.                    

Davalı üçüncü kişi dava dayanağı alacağın gerçek olmadığı itirazını ileri sürmektedir. Bu itiraz neticesinde karara bağlanacak husus, davacı alacaklı ile davalı borçlu arasında gerçek bir alacak borç ilişkisinin olup olmadığının incelenmesidir. Bir başka değişle davalı üçüncü kişi, davacı alacaklı ile ilgili olarak taraf sıfatı itirazında bulunmaktadır. Zira tasarrufun iptali davasında davacı sıfatı borçludan gerçek bir alacağı bulunan alacaklıya aittir. Bu nedenle,  sadece davacı alacaklı alacağının gerçek bir alacağa dayandığını bu nedenle taraf sıfatına sahip olduğunu ispatlamalıdır. Öte yandan, 6100 sayılı HMK'nın 219'uncu maddesi uyarınca taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Aynı Kanun'un 220/3. maddesi uyarınca da belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir. Bu nedenle mahkemece, davalı borçluya HMK'nun 220/3. maddesine uygun olarak ihtar edilmesi, davalının defterlerini ibraz etmemesi halinde yine aynı maddeye göre bir değerlendirme yapması gerekir.

Davacı alacaklı, yargılamanın başından beri ileri sürülen bu husus hakkında, yani alacağın dayanağının gerçek olduğu hususunda somut bir açıklama yapmamıştır.

Bu nedenlerle, HMK'nun 220. maddesine göre ihtar ve sonucuna göre bir değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken,  alacağın gerçek olduğunu ispat külfeti davacı alacaklıda olmasına rağmen, bu külfeti ters çevirerek davalı üçüncü kişinin iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın kabulü doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Star Turizm Taş. Oto. Petrol Gıda Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti.  vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı Star Turizm Taş. Oto. Petrol Gıda Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti'ye  geri verilmesine 03/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

6100 SAYILI HMK MADDE 220 UYGULAMASINA İLİŞKİN ARA KARAR ÖRNEKLERİ:

6100 Sayılı HMK m. 220'ye göre ara karar örneği – 1 İrsaliye Hakkında:

1-Davacı şirketin dava konusu çeki sipariş avans çeki olarak verildiğini ve karşılığında mal tesliminin yapılmadığını belirttiği davalılardan (…) A.Ş.'nin çekin verilmesine konu malların davacı şirkete teslim edilip edilmediğinin anlaşılabilmesi için irsaliyelerin incelenmesinin davacı şirketin iddialarının kanıtlanması için ispatı zorunlu belge olması ve bu isteğin kanuna uygun olduğunun anlaşılması nedeniyle, davalı (…) A.Ş.'nin davacıya gönderdiği malların bütün irsaliyeleri ve ilgili belgelerini mahkememize sunması için 6100 sayılı HMK m. 220/I'e göre iki hafta kesin süre verilmesine,

2- İrsaliyeleri mahkememize sunmasına karar verilen davalının kendisine verilen iki haftalık kesin sürede irsaliyeleri mahkememize sunmaması ve aynı sürede, delilleriyle birlikte sunmaması hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermesi ya da irsaliyelerin elinde bulunduğunu inkâr etmesi durumunda davalı (…) A.Ş.'nin yetkilisi (…)'e mahkememizce 6100 sayılı HMK m. 220/II'e göre irsaliyelerin elinde olmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilmesine, 

3-Davalı (…) A.Ş. yetkilisinin kendisine teklif edilen yemini kabul veya icra etmemesi durumunda dosyadaki bilgi ve belgelere göre davaya konu çek konusunda davacı şirketin beyanının kabul edilebileceğinin 6100 sayılı HMK m. 220/III'e göre ihtarına,

6100 Sayılı HMK m. 220'ye göre ara karar örneği – 2 Sahtecilik İddiasında Bulunulan Çek Hakkında:

1-Davacının üzerindeki imzanın sahte olduğunu belirttiği dava konusu çek üzerinde imza incelemesi yapılmasının davacı ve davalı tarafın iddialarının kanıtlanması için ispatı zorunlu belge olması ve bu isteğin kanuna uygun olduğunun anlaşılması nedeniyle, dava konusu çekin son cirantasının davalı olması ve ilgili bankadan gelen yazı cevabında da çekin bankaya sunulmadığı anlaşılarak davalıya çek aslını mahkememize sunması için 6100 sayılı HMK m. 220/I'e göre iki hafta kesin süre verilmesine,

2-Çeki mahkememize sunmasına karar verilen davalının kendisine verilen iki haftalık kesin sürede çeki mahkememize sunmaması ve aynı sürede, delilleriyle birlikte sunmaması hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermesi ya da çekin elinde bulunduğunu inkâr etmesi durumunda davalıya mahkememizce 6100 sayılı HMK m. 220/II'ye göre çekin elinde olmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilmesine, 

3-Davalı tarafın kendisine teklif edilen yemini kabul veya icra etmemesi durumunda dosyadaki bilgi ve belgelere göre çek konusunda davacı tarafın beyanının kabul edilebileceğinin 6100 sayılı HMK m. 220/III'e göre ihtarına,

 6100 Sayılı HMK m. 220'ye göre yemin davetiyesi metni:

Dava konusu çekin İstanbul (…) İcra Dairesinin (…) sayılı dosyasından gelen 31.01.2020 tarihli yazı cevabında tarafınızda olduğunun anlaşıldığı, çek aslını mahkememize sunmanız için 6100 sayılı HMK m. 220/I'e göre iki hafta kesin süre verildiği, ancak bu süre içinde delilleriyle birlikte sunmamanız hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermediğiniz anlaşılmakla 6100 sayılı HMK m. 220/II'ye göre çekin elinizde olmadığına, özenle aradığınız hâlde bulamadığınıza ve nerede olduğunu da bilmediğinize ilişkin olarak yemin etmek üzere bir sonraki duruşmada hazır olmanıza, mahkememizce resen teklif edilen yemini kabul veya icra etmemeniz durumunda dosyadaki bilgi ve belgelere göre çek konusunda davacı tarafın beyanının kabul edilebileceğinin 6100 sayılı HMK m. 220/III'e göre ihtarına,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder