12 Mayıs, 2021

ABONELİK SÖZLEŞMELERİNDEN DOĞAN ALACAKLARA 6183 SAYILI YASA KAPSAMINDA FAİZ UYGULANAMAYACAĞI VE FAİZİN KDV’SİNİN DE İSTENEMEYECEĞİ HAKKINDA YARGITAY KARARININ İNCELENMESİ

ABONELİK SÖZLEŞMELERİNDEN DOĞAN ALACAKLARA 6183 SAYILI YASA KAPSAMINDA FAİZ UYGULANAMAYACAĞI VE FAİZİN KDV’SİNİN DE İSTENEMEYECEĞİ HAKKINDA YARGITAY KARARININ İNCELENMESİ 

I.GİRİŞ:

Avukatlar arasında özlü bir söz vardır. “3 K’nın avukatı olacaksın, hiç dava kaybetmezsin; Kadının, Kiracının ve Kamunun” Bu söz yargının dava dosyalarına bakış açısını gösteren bir söz olması nedeniyle avukatlık yıllarımın başlangıcında aklıma kazınmıştı. Kadının ve kiracının zayıf oldukları düşüncesiyle yargı makamları tarafından “korunması” bir noktaya kadar kabul görebileceği düşünülse de tarafsızlık ilkesinin açık ihlali anlamına gelmekteydi. Kamu ise zaten güçlü ve aynı zamanda kendini avukatları eliyle temsil ettirme yeteneğine de sahipti. Ancak buna rağmen devleti koruma adına kamunun avukatlığını üstlenen hakiler bulunmaktaydı. Bu düşünce zaman içinde değişse de devletin artan mali yükü, alacaklarının zamanında tahsil edilmeyişi kamu alacaklarının tahsilinde ve kamu alacaklarına işleyecek faiz oranlarında bazı ayrıcalıklar içeren yasaların çıkmasına ya da var olan yasaların kamu için daha ayrıcalıklı hale getirilmesine neden oldu. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun da bu kanunlardan biri olarak hukuk hayatımızda varlığını koruyor. Kamu hizmeti veren kurumların birbiri ardına özelleştirilmelerinden sonra bu kurumların verdikleri hizmetin aynını özel hukuk tüzel kişisi olarak veren şirketler verdikleri hizmetlerden kaynaklı alacaklarının tahsilde gecikilmesi durumunda bir zamanlar kamu kurumları tarafından verilen bu hizmetlerin bağlı olduğu özel tahsilat hükümlerine göre alacaklarını tahsil etme gayreti içerisinde özel hukuk sözleşmeleri düzenlemeye başladılar. Yani özelleştirilen kamu hizmetinin halefi sıfatıyla üstlendikleri kamu hizmetinin önceki sağlayıcısının sahip oldukları yasal haklara sahip olduklarını düşünerek sözleşme düzenlemeye başladılar. Aşağıda incelemesini yaptığımız ve tam metnini koyduğumuz Yargıtay kararı ile özel hukuk tüzel kişilerinin 6183 sayılı yasanın sağladığı haklardan yararlanamayacağı tespit edilmiştir.

II. 6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİLİ USULÜ HAKKINDA KANUNDA YER ALAN GECİKME ZAMMINA İLİŞKİN DÜZENLEME:

İncelemesini yaptığımız Yargıtay kararına konu 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun m. 51 “Amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için ayrı ayrı % 4 oranında gecikme zammı tatbik olunur. Ay kesirlerine isabet eden gecikme zammı günlük olarak hesap edilir. Gecikme zammı bir milyon liradan az olamaz. Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan amme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır. Bunların dışındaki ceza mahiyetinde olan amme alacaklarına gecikme zammı tatbik edilmez. Cumhurbaşkanı, gecikme zammı oranlarını aylar itibarıyla topluca veya her ay için ayrı ayrı, yüzde onuna kadar indirmeye, gecikme zammı oranı ile gecikme zammı asgari tutarını iki katına kadar artırmaya, ayrıca gecikme zammı oranını aylar itibarıyla farklı olarak belirlemeye ve gecikme zammını bileşik faiz usulüyle aylık, üç aylık, altı aylık veya yıllık olarak hesaplatmaya yetkilidir.” hükmünü içermektedir. Bu maddeye göre her ay için % 4’lük gecikme zammı yıllık % 48 gibi bir orana karşılık gelmektedir ki paranın sürekli değer kaybettiği ekonomik düzende önemli bir menfi zarar tazminatı anlamına gelmektedir.

III. 6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİLİ USULÜ HAKKINDA KANUNUN KAPSAMI:

6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunun kapsamı 1’inci maddesinde Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile; bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur.  Türk Ceza Kanununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse tahvili hakkındaki hükümleri mahfuzdur.” Şeklinde açıklanmıştır. Madde de kanunun kapsamı içerisine alının alacaklar “Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere” olmak üzere sınırlı sayı ilkesine göre açıkça sayılmıştır. Bunların içerisinde ne özel hukuk tüzel kişileri ne de özelleştirilen kamu hizmetlerini veren özel hukuk tüzel kişilerinin alacakları yer almaktadır. Yargıtay’ın aşağıya alıntıladığımız kararı vardığı hukuki sonuç itibariyle doğru olup gerekçesi ise eksiktir.

IV. SÖZLEŞME YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KESİN HÜKÜMSÜZLÜK DURUMLARI GEREKÇEDE DİKKATE ALINMAMIŞTIR:

6098 sayılı TBK m. 26’ya göre sözleşme yapma özgürlüğü bulunmaktadır. 6183 sayılı yasanın taraflar arasında uygulanmasına ilişkin sözleşme hükmü de bu kapsamda taraflar arasında yapılan sözleşmelere konulmaktadır. Ancak sözleşme yapma özgürlüğünün üç tane ayrık durumu bulunmaktadır. 6098 sayılı TBK m. 27/I’e göre; “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” 6183 sayılı yasanın 1’inci maddesi sözel ifadesinde emir kipi içermese de kanunun sadece Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere” ait alacakları kapsadığının yazılı olması da emredici hüküm niteliğinde olduğunu gösterir. Dolayısıyla bu kanuna aykırı şekilde özel hukuk sözleşmesi düzenlenmesi 6098 sayılı TBK m. 26’ya göre sözleşme yapma özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez ve aynı yasanın 27/I hükmüne göre kesin hükümsüzlük yaptırımına bağlıdır. Yargıtay kararında kesin hükümsüzlük durumunun tespitini yapmadan sonuca varmıştır. Aşağıya tam metnini koyduğumuz Yargıtay kararı vardığı hukuki sonuç itibariyle doğru olup gerekçesi bu yönüyle eksiktir. Yargıtay 6098 sayılı TBK m. 27/I’de düzenlenen sözleşme yapma özgürlüğü ilkesinin üç önemli ayrık durumundan biri olan kanunun emredici hükümlerine aykırılık durumunu gerekçesine almayarak hata etmiştir. Aynı durum gecikme zammına KDV uygulanmasına ilişkin sözleşme hükümleri için de geçerlidir.

V. YARGITAY KARARI:

T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO       : 2017/9801

KARAR NO  : 2019/2311    

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasındaki istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, taraf vekillerince duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 18/12/2018 tarihinde gelen davacı vekili Av. Mustafa Ayaz Yavuz ile davalı vekili Av. Makbule Çiftçi'nin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin daha derinlemesine incelenmesi ve bu konuda bir araştırma yapılması gerektiği heyetçe zorunlu görüldüğünden, Yargıtay Kanunu'nun 24 üncü maddesinin birinci fıkrası ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 21 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca görüşmenin 19/03/2019 gününe bırakılması uygun görüldü.

Belirli günde dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

                                                        Y A R G I T A Y     K A R A R I                                               

Davacı; elektrik enerjisi ihtiyacını davalı şirket ile birleşen Göksu EDAŞ'tan temin ettiğini, Danıştay 13. Dairesinin 06/04/2011 tarihli ve 2008/2695 Esas 2011/1368 Karar sayılı ilamı ile EPDK'nın 875 sayılı kurul kararının iptaline karar verildiğini, bu nedenle 2006 Eylül – 2010 Aralık döneminde Perakende Satış Hizmeti (PSH) bedelinin nispi ücret olarak tahsilinin hukuki dayanağının ortadan kalktığını, bu çerçevede davalı şirketin aynı dönemde fazladan PSH bedeli tahsil ettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 2007 Şubat döneminde tahsil edilen bedelden abonelikler için belirlenen sabit bedelin (4,61 TL'nin) mahsubu ile 7.970,77 TL'nin ödeme tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan gecikme zammı ve KDV'si ile birlikte davalı şirketten tahsilini talep etmiş; 21/12/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile 2006 Eylül–2010 Aralık dönemlerinde haksız olarak alınan 1.714.061,70 TL PSH bedelinin ödeme tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan gecikme zammı ve KDV'si ile birlikte tahsilini istemiştir.

Davalı; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise, kurul kararının bir bütün olduğunu, tamamlayıcı nitelikte olan II. Bölümünün (B) bendinin iptal edilmesinin uygulamayı etkilemeyeceğini, zira 2006-2010 uygulama dönemine ilişkin tarife tekliflerinin her dağıtım şirketi için ayrı ayrı olmak üzere 24/08/2006 tarihli 877-896 sayılı kurul kararları ve 24/08/2006 tarihli ve 875 sayılı kurul kararı ile onaylanarak yürürlüğe girdiğini, anılan iptal kararının 01/09/2006-31/12/2010 tarihleri arasını kapsayan döneme ilişkin perakende satış hizmeti kapsamındaki gelir gereksinimlerini içeren her dağıtım şirketine özgü Kurul Kararının da iptal edildiği sonucunu doğurmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; dava konusu yapılan ve perakende satış hizmet bedeli olarak nitelendirilen bedelin Danıştay 13. Dairesinin 2008/2695 Esas 2011/1368 Karar sayılı ilamı ile iptal edildiği, bu nedenle davalının toplam 1.714.439,77 TL miktarında fazla tahakkukta bulunduğu, davacının ıslah dilekçesi ile birlikte bu miktarın 1.714.061,70 TL'sini talep ettiği, taraflar arasındaki sözleşmeye göre faizin niteliğinin 6183 sayılı kanunun 51. maddesinde belirtilen gecikme zammı olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 1.714.061,70 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu miktarın 7.970,77 TL'sine dava tarihinden itibaren, geriye kalan 1.706.090,93 TL'sine ise ıslah tarihinden itibaren 6183 Sayılı Kanunun 51. maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanmasına, bu gecikme zammına da ayrıca KDV uygulanmasına karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle hukuka aykırı bulunan idari işlemler hakkında idari yargı yerlerince verilen iptal kararlarının; iptal edilen karara istinat eden, onunla doğrudan doğruya alakalı tasarruflara da etkili olmasına, bu suretle iptal hükmünün, iptal edilen karara dayanan, onunla bağlı bir mahiyet arzeden sonuç işlemleri de ortadan kaldırmak suretiyle geçmişe yürümesine, iptal kararlarının bu özelliğinin dava konusu idari tasarruftan önceki hukuki durumun sağlanması gereğinden kaynaklanmasına göre; davacı tarafın tüm, davalı tarafın ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nun 5 inci maddesinde; Organize Sanayi Bölgelerinin, özel hukuk tüzelkişisi olduğu açıklanmıştır. 21/07/1953 tarihinde yürürlüğe giren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Kanununun 1 ve 3 üncü maddelerinde de, bu kanunun uygulanacağı kuruluşlar arasında davacının içinde bulunduğu özel hukuk tüzelkişilerine yer verilmemiştir.

Diğer taraftan, taraflarca imzalanan abonelik sözleşmesinin 5 inci maddesinin f bendi; "Fatura veya ödeme bildirimlerinde belirtilen son ödeme tarihine kadar borç ödenmediği takdirde müşteriye son ödeme tarihinden itibaren, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesine göre belirlenen oranları aşmamak koşuluyla şirket yönetim kurulunca belirlenen yürürlükteki gecikme zammı oranında günlük olarak gecikme faizi tahakkuk ettirilir." hükmüne haiz olup, somut olayda anılan hükmün uygulama yeri bulunmamaktadır.

Buna göre mahkemece; tarafların tacir olduğu da gözetilerek, alacağın (dava ve ıslah tarihinden işleyecek) avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi gerekirken, 6183 sayılı Kanunu'nun 51 inci maddesinde belirtilen faizi ile tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması HUMK'nun 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü gereğidir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın tüm, davalı tarafın ise sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hüküm fıkrasında yer alan "6183 Sayılı Kanunun 51. maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanmasına, bu gecikme zammına da ayrıca KDV uygulanmasına," ifadesinin çıkartılarak yerine "Avans faizi uygulanmasına," ifadesinin yazılmasına, hükmün davalı taraf yararına düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, 1.630'ar TL Yargıtay duruşması vekâlet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalı tarafa iadesine, 6100 sayılı HMK'nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder