14 Mayıs, 2020

GAYRİ NAKDİ KREDİLER HAKKINDA İHTİYATİ HACİZ KARARI VERİLEMEYECEĞİNE İLİŞKİN YARGITAY İÇTİHATLARIBİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARININ İNCELENMESİ

GAYRİ NAKDİ KREDİLER HAKKINDA 
İHTİYATİ HACİZ KARARI VERİLEMEYECEĞİNE İLİŞKİN YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARININ İNCELENMESİ

I. GİRİŞ: 

Bu makalemizde bankaların kullandırdıkları krediler içerisinde önemli bir yer tutan gayri nakdi kredilerin geri ödenmemesi durumunda ihtiyati haciz kararı verilebileceği ve verilemeyeceği konusunda meydana gelen içtihat farklılığını gideren Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 2016 / 10144 Esas; 2016 / 7925 Karar ve 10.10.2016 Tarih sayılı kararının incelemesini yapacağız.  

II. GAYRİ NAKDİ KREDİ: 

Gayri nakdi kredi, bir işin yapılmasını, bir malın teslimini veya bir borcun ödenmesini taahhüt eden kimselerin bu taahhütlerini kararlaştırılan koşullara uygun olarak yerine getireceklerini veya borçlandıkları paraları vadelerinde ödeyeceklerini temin etmek üzere, bankaca karşı tarafa hitaben taahhütte bulunulması, garanti verilmesi tarzında kullandırılan kredidir.

Gayri nakdi kredi türlerinin başında banka teminat mektupları, çek yapraklarının kanuni karşılıkları yani çek tazminatları ve akreditif hesapları gelmektedir. Teminat mektupları ile akreditif hesaplarının gayri nakdi kredi olduğuna ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamakla birlikte 5941 sayılı Çek Kanununun "İbraz, Ödeme, Çekin Karşılıksız Olduğunun Tespiti Ve Gecikme Cezası" başlıklı 3'üncü maddesinde "Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir." düzenlemesi getirilmiştir. Dolayısıyla çek tazminatları hukukumuzda gayri nakdi kredi olarak kabul edilmektedir. Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı da banka teminat mektupları ile çek tazminatlarının gayri nakdi kredi olarak kabulü ve bunlar hakkında ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği konusunda tespit içermektedir. 

III. YARGITAY DAİRELERİNİN GÖRÜŞLERİ:

İçtihat farklılığının ortaya çıkmasına nedeni olan Yargıtay 11. HD ve 19. HD'nin görüşlerinin özeti aşağıdaki gibidir. 

A. İhtiyati Haciz Kararı Verilebileceğine Dair 11. Hukuk Dairesi Görüşü:

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında; teminat mektubu bedeli bakımından banka ile lehtar arasındaki ilişki ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarına ait kanuni sorumluluk tutarı bakımından banka ile çek hesabı sahibi arasındaki ilişkinin öncelikle sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, gerek bankacılık uygulaması ve gerek çekler bakımından Çek Kanunu’nun 3/III-2 maddesi uyarınca bu iki talebin dayanağının gayri nakdi kredi niteliğinde olduğu, gayri nakdi kredi alacakları ile ilgili olarak da İcra ve İflas Kanunu'nun 257’nci maddesindeki koşulların varlığı hâlinde ihtiyati haciz istenebileceği, bankalar ile teminat mektubu lehtarı ve çek hesabı sahipleri arasındaki sözleşmelerdeki alacakların muacceliyeti konusundaki düzenlemeler esas alınarak, bu alacakların muaccel olup olmadığı değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, sonuç olarak teminat mektubu ve açık çek yaprakları sorumluluk tutarlarının muacceliyeti yönünden sözleşme koşulları değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği görüşündedir. 

B. İhtiyati Haciz Kararı Verilemeyeceğine Dair 19. Hukuk Dairesi Görüşü:

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında; İcra ve İflas Kanunu'nun 42’nci maddesinde, “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icraların icra takibiyle başladığı ve haciz yoluyla veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas suretiyle cereyan edeceğinin” belirtildiği; bu hüküm esas alındığında, ilamsız icra takibinin konusunun para alacakları ve teminat verilmesi olduğu, teminat mektubunun depo edilmesi için açılan davaya depo davası denildiği, bu nedenlerle riski gerçekleşmeyen teminat mektupları bedeli ile bankanın ödemek zorunda olduğu ancak henüz ödemediği asgari çek bedelleri yönünden İcra ve İflas Kanunu'nun 257'nci maddesine göre ihtiyati haciz istenemeyeceği, çünkü anılan maddede sadece para borcundan bahsedildiği, teminat alacağı için de ihtiyati hacze imkân tanıyan ibarenin 4949 sayılı Kanunla madde metninden çıkarıldığı, dolayısıyla teminat mektubu veya çek bedeli yönünden muaccel alacak bulunmadığı, teminat mektubu bedelinin paraya çevrilmediği ve asgari çek tutarının ödenmediği gözetilerek, ihtiyati haciz talebinin kabul edilmemesi gerektiği görüşündedir. 

C. Her İki Kararında Ortak Yönleri: 

Her iki Yargıtay Dairesi de İİK 257’nci maddesine göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacağın muaccel olması gerektiği konusunda fikir birliği içindedirler. 

D. Her İki Karardaki Farklılıklar: 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, henüz risk gerçekleşmediği için ödenmemiş teminat mektubu veya karşılıksız çek için kanunen ödenmesi zorunlu meblağ ile ilgili olarak, banka ile lehtar arasındaki sözleşmelerde, “risk gerçekleşmeden bankanın teminat mektubu veya karşılıksız çekle ilgili ödenecek risk bedelini depo ettirebileceği" yönünde hükmü varsa bu hükmün muacceliyet için yeterli olduğu ve depo ettirme yetkisinin ihtiyati haciz isteme yetkisini de içerdiğini kabul ederek ihtiyati haciz kararı verilebileceğini; buna karşılık 19. Hukuk Dairesi, bankanın teminat mektubu veya karşılıksız çekle ilgili ödeme yapmadığı sürece alacağın muacceliyet koşulunun gerçekleşmiş olmayacağını dolayısıyla ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğini belirtmektedir.

IV. İHTİYATİ HACİZ KARARI VERİLMESİNDE "PARA ALACAĞI" KAVRAMI: 

İcra ve İflas Kanunu "Para Borcu Ve Teminat İçin Takip" başlıklı 42’nci maddesinde "Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebiyle başlar ve haciz yoliyle veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas suretiyle cereyan  eder." hükmü düzenlenmiştir. Bu madde İİK m. 257'ye göre genel bir düzenleme olmakla birlikte bu madde de geçen "paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair" ibaresiyle takiplerin hem para alacakları için hem de teminat alacakları için yapılabileceği, bunun doğal hukuki sonucu olarak da teminat için yapılacak takip öncesinde ihtiyati haciz kararı verilebileceği sonucu çıkmaktadır. Ancak ihtiyati haczi düzenleyen İİK m. 257'de 4949 sayılı yasa ile yapılan değişiklik ile ihtiyati haciz istenebilecek durumların içinden teminat verilmesine ilişkin icra takiplerinin çıkartıldığı görüşü yaygınlık kazanmış ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu da bu görüş doğrultusunda teminat verilmesine ilişkin icra takiplerinde dolayısıyla da gayri nakdi kredilerde ihtiyati haciz verilemeyeceğine ilişkin hüküm kurmuştur. 

4949 sayılı yasa ile değişiklik yapılmadan önce İİK m. 257/I aşağıdaki düzenlemeyi içermekteydi. "Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir borcun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir." 4949 sayılı yasa ile madde de geçen "borcun" ifadesi "para borcunun" şeklinde değiştirilmiştir. Değiştirilme gerekçesi olarak "borcun" ifadesi nedeniyle konusu para alacağı olmayan talepler için de ihtiyati haciz istenmesi neticesinde ihtiyati haczin amacı dışında kullanılmasına neden olan durumların ortaya çıkması gösterilmiştir. 

Yasa metnine "para borcunun" ifadesinin getirilmesi konusu para alacağı olan teminatların da para borcu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmasını başlatmış olup incelemesini yaptığımız kararda Yargıtay yasa metninde açıkça "teminat" ifadesine yer verilmemesini gayri nakdi kredi niteliğindeki teminat mektupları yönünden ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği şeklinde yorumlamıştır. Yargıtay maddenin sözel yorumundan yola çıkarak bu sonuca varmış olup içerik yorumuna girmemiş olması nedeniyle bizce hukuki bir hata yapmıştır. 

V. TEMİNATIN PARA BORCU SAYILIP SAYILMAYACAĞI: 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi banka teminat mektuplarının hukuki niteliğini belirleyen bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Yargıtay 1966 / 16 Esas; 1967 / 7 Karar ve 13.12.1967 Tarih sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında banka teminat mektuplarının hukuki niteliğinin kefalet niteliğinde olmadığını, garanti sözleşmesi sayılması gerektiğini kabul etmiştir. Bu kararda Yargıtay “(...) bankanın sıfatı teminatı veren olduğundan, taahhüdün, esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akitten ayrı ve tamamen müstakil olduğunu, banka taahhüdünün lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm edeceğini; asıl borçlunun ileri sürebileceği itirazlara bakılmaksızın borcun yerine getirilmemesinden doğan zararın tazmininin kabul edilmesi hâlinde, garanti verme durumunun söz konusu olduğu, üçüncü şahsın fiilini garanti edenin müstakil bir taahhüt altına girdiği (...)” tespitinde bulunmuştur. Yargıtay 1969 / 4 Esas, 1969 / 6 Karar ve 11.06.1969 Tarih sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da  “(...) Teminat mektuplarının mahiyet itibariyle Borçlar Kanunu'nun 110. [TBK m. 128] maddesinde sözü edilen üçüncü şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi olduğu (...)” yönünde aynı tespiti tekrar etmiştir. 

Yargıtay her iki içtihatları birleştirme kararından yola çıkarak banka teminat mektuplarının Türk Borçlar Kanunu'nun 128'inci maddesi kapsamında taahhüt niteliğinde bir garanti sözleşmesi olduğunu ve banka borcunun da ancak riskin doğması ile ortaya çıkacağını bu nedenle de teminat mektuplarında banka ile muhatap arasındaki garanti sözleşmesinin soyut borç ikrarı niteliğinde olmadığı ve bankanın ödeme mükellefiyetinin doğumu için, garanti sözleşmesi kapsamında kalan riskin gerçekleştiğinin muhatap tarafından ispat edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Yargıtay bu görüşü için doktrindeki bazı yazarlara da yollama yapmıştır. 

Banka teminat mektuplarının 6098 sayılı TBK m. 128'e göre garanti sözleşmesi niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Ancak garanti sözleşmesinin soyut borç ikrarı niteliğinde olmadığı görüşüne katılmak hukuken mümkün değildir. Çünkü garanti sözleşmesindeki koşullar gerçekleştiği takdirde banka verdiği teminat mektubunda yazılı olan miktar kadar borçlanmakta ve talep eden tarafa bu borcu ödeme yükümlülüğü altına girmektedir. Dolayısıyla garanti sözleşmeleri soyut borç ikrarı niteliğinde olup aşağıda inceleyeceğimiz muacceliyet gibi diğer koşulların gerçekleşmesi durumunda bankanın ödemeden kaçınmasının hukuken mümkün olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Soyut borç ikrarını içeren teminat mektubunun da bu gerekçelerle bir tür para borcu olarak kabul edilmesi gerekirdi. 

İİK m. 257'de yapılan değişikliğin esas nedeninin para borcu içermeyen talepler hakkında da ihtiyati haciz istenilmesinin önlenmesi olduğuna göre yasaya "para borcu" ifadesinin eklenmesinin konusu para alacağı olan teminatlar için ihtiyati haciz kararı verilmesini engellemeyeceği ortaya çıkmaktadır. 

VI. MUACCELİYET KOŞULU: 

Çelişkili kararların sahibi olan Yargıtay dairelerinin her ikisi de İİK 257’nci maddesine göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacağın muaccel olması gerektiği konusunda fikir birliği içindedirler. 

Yargıtay incelemesini yaptığımız kararında "Muacceliyet alacaklı tarafından edimin talep edilebilir ve borçlunun da bu talebe uyarak edimi yerine getirmekle yükümlü olmasını ifade eder. Muacceliyet ile vade aynı şey değildir; ihtiyati haciz uygulaması bakımından vâde ve muacceliyet anının belirlenmesi gerekir." tespitinde bulunmuş ancak 6098 sayılı TBK m. 117'deki muacceliyet ve temerrüt hükümlerini dikkate almamıştır. TBK m. 117'ye göre; "Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır." Teminat mektubu ve çek karnesi veren bankanın teminat mektuplarının bedelinin depo edilmesi için ya da çek karnesindeki çek yapraklarının tazminatının depo edilmesi için karşı tarafın ne şekilde temerrüte düşürüleceğine ilişkin sözleşmeye hüküm konulmuşsa ve bu hüküm çerçevesinde hesap kat ihtarının gönderilmiş olması durumunda muacceliyet koşulu da temerrüt de TBK m. 117'ye göre gerçekleşmiştir. Burada belirleyici olan taraflar arasında yapılan kredi sözleşmesinde gayri nakdi kredilerin talep edilebilir hale gelmesi için nasıl bir muacceliyet ve temerrüt koşulunun getirildiği ve bu koşula uyulup uyulmadığıdır.  

Yargıtay incelemesini yaptığımız kararında muacceliyetin gerçekleşmesi konusunda risk etkenini de esas almıştır. Yargıtay Risk kavramının tanımı olarak Türk Hukuk Lügatindeki “Bir şeyin kaybına, sair herhangi bir zararın ortaya çıkmasına sebebiyet veren gelecek ve belirsiz ya da zamanı belli olmayan bir olayın, tarafların iradesi dışında gerçekleşmesi” tanımını kabul etmiştir. Kararda teminat mektuplarında risk kavramının bu kadar belirsiz olmadığı dolayısıyla da teminat mektuplarında lehdar ile muhatap arasında sözleşmesel bir alt ilişki bulunduğu ve lehdarın, bu sözleşmeden doğan asli ve/veya yan edim yükümlerini zamanında, tam ve gereği gibi ifa etmemesi hâlinde muhatap bakımından riskin oluştuğunun söylenebileceği tespit edilmiştir. Yargıtay'ın incelemesini yaptığımız kararındaki bu tespiti ile muacceliyet konusunda ki tespiti hukuken çelişki oluşturmaktadır. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi sözleşmede muacceliyete ilişkin hüküm varsa bu hüküm de yer alan koşulların oluşması ile riskin gerçekleştiğinin de kabulü gerekir. Ancak yargıtay riskin bankaca muhataba ödemenin yapılması ile gerçekleşeceğini kabul etmektedir. Burada dikkate edilmesi gereken durum iki tür riskin ortaya çıkmış olmasıdır. Bunlar bankanın teminat mektubu ile garanti ettiği miktarı ödeme riskinin doğması ve bankanın teminat bedelini ödemesi durumunda bu teminat bedelini kredi sözleşmesinin tarafından geri tahsil edememe riskidir. Yargıtay risk olarak sadece bankanın teminat mektubu ile garanti ettiği miktarı ödeme riskini esas almış ancak ikinci risk etkenini dikkate almamıştır. İkinci risk etkeninde tarafların yaptıkları sözleşmeye göre teminat mektubunu alan tarafın ekonomik durumunun bozulması ve teminat mektubunu iade edememesi durumunda bankanın ödemek zorunda kalacağı teminat mektubunun karşılığı olan miktarı depo etmesini karşı taraftan istemek zorunda kalması risk olarak değerlendirilmemiştir. Garanti sözleşmelerinde garantör sıfatı taşıyan finans kuruluşu bu riski de üstlenerek bu sözleşmeleri yapmakta olmasına karşın sözleşmede yazılı olan hükümlere uyulmaması durumunda teminat mektubu bedellerinin depo edilmesinin istenilmesi hakkının sözleşmeye yazılması durumunda banka yönünden riskin gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Uygulamada da borçluya gönderilen hesap kat ihtarnamelerinde çoğunlukla banka teminat mektuplarının iadesi ya da bedelinin depo edilmesi talep edilmektedir ki teminat mektubunun bankaya iade edilmesi durumunda her iki riskinde gerçekleşmeyeceği açıktır. Ancak teminat mektubunun bankaya iade edilmemesi durumunda bankanın teminat bedelini ödemesi durumunda bu teminat bedelini kredi sözleşmesinin tarafından geri tahsil edememe riskinin doğduğu kabul edilmeliydi. Nitekim Yargıtay bankanın teminat mektubu verilmesini sağlamak amacıyla yapılan gayri nakdi kredi sözleşmesinden doğan borcunun doğrudan nakit çıkışı yapılması değil, bir riskin üstlenilmesi niteliğinde olduğunu kabul etmiş ancak bu tespiti ile çelişecek şekilde  risk gerçekleşip bankaca muhataba ödeme yapılmadıkça, diğer deyişle mektup bedeli tazmin edilmedikçe bankanın müşterisine rücu etmesinin de söz konusu olamayacağı sonucuna varmıştır. 

VII. KARARDAKİ ÇELİŞKİLİ TESPİT VE GENEL HACİZ YOLU:

Karardaki bir başka çelişkili ve hukuken affedilemeyecek tespit ise genel haciz yoluna ilişkin açıklamalarda yapılmıştır. Bankanın, teminat mektubunu düzenlerken nakit, menkul rehni, ipotek, teminat mektubu almak suretiyle verdiği teminat mektubu riski için kendisini güvenceye alabileceği, sözleşmede, istenecek her türlü ek teminatın verilebileceği veya lehtarın kredi riskinin artması, isteğe rağmen teminat mektuplarının iade edilmemesi, lehtarın durumu hakkında şüpheye düşülmesi, lehtarın mali durumunun sarsılmış olması gibi hâllerde veya hiçbir neden göstermeksizin; sözleşmedeki hükme dayanarak henüz nakde çevrilmeyen teminat mektup tutarının lehtar, müteselsil borçlu ve kefilden depo edilmesini bankanın isteyebileceği, teminatın depo edilmesi için de ilamsız takip yapılabileceği belirtildikten sonra henüz nakde çevrilmeyen teminat mektupları ile ilgili olarak teminat mektubundaki meblağın tahsili için genel haciz yolu ile takip yapılamayacağı belirtilmiştir. 

Yargıtay bir taraftan  henüz nakde çevrilmeyen teminat mektup tutarının lehtar, müteselsil borçlu ve kefilden depo edilmesini bankanın isteyebileceği, teminatın depo edilmesi için de ilamsız takip yapılabileceğini tespit ederken diğer taraftan henüz nakde çevrilmeyen teminat mektupları ile ilgili olarak teminat mektubundaki meblağın tahsili için genel haciz yolu ile takip yapılamayacağı tespitinde bulunmuştur. Genel haciz yollarından birinin de ilamsız takip olduğu tartışmasız olduğuna göre karardaki bu tespitler affedilemez bir çelişki oluşturmakta olup aksi bir durum var ise bu çelişkinin ancak kararın kaleme alınması aşamasında özensizlikten kaynaklandığı söylenebilir. 

VIII. DEPO ETME KAVRAMININ TARTIŞILMASI: 

Yargıtay incelemesini yaptığımız kararında "depo etme" kavramı çerçevesinde henüz tazmin edilmemiş teminat mektubu veya karşılıksız kalıp kalmayacağı henüz belli olmayan çeklerin kanuni karşılıkları olan bedellerin banka tarafından istenip istenemeyeceği konusunu tartışmış ve  kanunen ödenmesi zorunlu meblağ ile ilgili olarak, banka ile lehtar veya müşteri arasındaki sözleşmede, risk gerçekleşmeden bankanın teminat mektubu veya karşılıksız çekle ilgili ileride ödenecek risk bedelini "depo ettirebileceği" hükmü varsa, banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine "risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermeyeceği ve istenebilir olduğunu da göstermeyeceği çünkü "depo etmek" ediminin ifa etmek olmadığı, sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile, bankanın sadece "depo edilmesini" isteyebileceği ve kendisine ödeme yapılmasını yani ifayı talep edemeyeceği" tespitinde bulunmuştur. Bu tespit edimin ifası açısından tamamen yanlış bir hukuki tespittir. Taraflar sözleşme ile risk bedelinin depo edilmesi konusunda anlaşmışlarsa ve bu anlaşma 6098 sayılı TBK m. 27'ye göre kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık taşımıyor veya konusu imkânsız değilse hukuken geçerli bir ifa edimini içeriyordur. Dolayısıyla depo etmek depo edilmesini talep hakkını da verir. 

Yargıtay bu tespitinin devamında bankanın sözleşmeye bu şekilde bir hüküm koymakla riskten kaynaklanacak alacağını garanti altına almış olacağından, özel hukuki koruma müessesesi olan ihtiyati hacze ihtiyacının da kalmadığını savunmaktadır. Burada yargıtay yukarıda belirttiğimiz iki risk olasılığından ikincisinin de yani bankanın teminat bedelini ödemesi durumunda bu teminat bedelini kredi sözleşmesinin tarafından geri tahsil edememe riskinin de varlığını kabul ettiği sonucu çıkmaktadır. Öyleyse risk gerçekleşmiş ise teminat alacağının muacceliyetinin de gerçekleştiğinin kabulü gerekirdi. Yargıtay'ın bu tespitteki ikinci hatası ise sözleşmeye konulan bu hükümle bankanın kendisini garanti altına aldığı bu nedenle de ihtiyati haciz kararına ihtiyacının olmadığı görüşüdür. Eğer sözleşmede bankaya depo etme hakkı tanınmışsa bu hakkın banka yönünden kendisini garantiye alması depo etme ediminin ifasını istemesi ile mümkün olacaktır. Yani icra yeteneği olmayan bir sözleşme hükmünün garanti niteliği de olamaz. 

Bu konu ile ilgili olarak Yargıtay'ın bir başka tespiti ise İİK m. 257 de mevcut ve vadesi gelmiş bir borçtan söz edildiği, oysa geciktirici şarta bağlı alacakta hukuki işlemin hükümlerini doğurmasının, şartın gerçekleşmesine bağlandığı, geciktirici şartta işlemin hükümlerinin, hukuki işlemin yapıldığı tarihte değil, kural olarak şartın gerçekleştiği anda başladığı, her ne kadar hukuki işlem, şart gerçekleşmeden önce meydana gelmiş ise de, bu işlemin alacaklı lehine bir hak doğurup doğurmayacağının henüz belli olmadığı, sadece şarta bağlı alacak bakımından bir beklenti bulunduğu, şartın tahakkuk ettiğinin tespitinin, üzerinde taraflarca uzlaşma bulunmadıkça ancak bir mahkeme kararını gerektireceğinden; bu alacağın genel haciz yolu ile takip suretiyle tahsili yoluna gidilmesinin de mümkün olmadığı yönündedir. Hal bu ki yukarıda da belirttiğimiz gibi öncelikle taraflar arasında yapılan sözleşmede gayri nakdi kredilerle ilgili olarak özel düzenlemeler varsa ve bu özel düzenlemelerde bankanın gayri nakdi kredilerin bedellerini hangi koşullarda krediyi kullanan taraftar talep edebileceği ve buna bağlı olarak da depo etme talebinde bulunabileceği yazılı ise bu durum gerek riskin gerçekleştiği anın kabulü gerekse muacceliyet ve temerrüt yönünden taraflar arasında bir uzlaşmanın bulunduğunu göstermektedir. Aksi durumda taraflarca bu maddeleri içeren sözleşme imza edilmezdi. Taraflar arasındaki sözleşmede bu konulara ilişkin hükümler bulunması tarafların bu konularda uzlaştıklarını göstermektedir ki Yargıtay'ın bu tespiti de hatalıdır. 

IX. SONUÇ: 

Aşağıya tam metnini koyduğumuz Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının bütün gerekçelerinin hukuken hatalı tespitler içerdiğini özellikle de İİK m. 257 hükmündeki "para borcu" ifadesinin sözel yorumuyla yetinerek içerik yorumuna girilmediği anlaşılmaktadır. Bu gerekçelerle kararın hatalı olduğu düşüncesindeyim. 

X. YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI: 

T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2016/10144 
KARAR NO : 2016/7925 Y A R G I T A Y   İ L A M I

Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 18/03/2016 tarih ve 2016/102-2016/102 D. İş sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi ihtiyati haciz talep eden (alacaklı) vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, Tetkik Hakimi Sefa Er tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki  tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

İhtiyati haciz talep eden vekili; müvekkili ile borçlu Eren İnşaat Tic.San.Ltd.Şti. arasında genel kredi ve teminat sözleşmeleri imzalandığını, diğer borçluların söz konusu kredilere müteselsil kefil olduklarını, asıl borçlu şirkete kullandırılan kredilerin geri ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiğini, müvekkilinin nakdi ve gayri nakdi alacakları olduğunu ileri sürerek müvekkilinin alacaklarına karşılık borçluların menkul ve gayrimenkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; ihtiyati haciz talep dilekçesinin sonuç kısmında borçlu Yaşar Eren'e yönelik talep bulunmadığı, borçlu Deniz Eren’in müteselsil kefil olduğu sözleşmede çek garanti tutarı ile ilgili müteselsil kefile yönelik hüküm bulunmadığı, diğer borçlular yönünden ihtiyati haciz şartlarının oluştuğu gerekçesiyle borçlu Yaşar Eren yönünden talebin reddine, borçlu Deniz Eren yönünden talebin kısmen kabulüne ve diğer borçlular yönünden ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmiştir.

Kararı,  ihtiyati haciz talep eden (alacaklı) vekili temyiz etmiştir.

Talep, genel kredi ve teminat sözleşmelerinden kaynaklı alacak nedeniyle ihtiyati haciz kararı verilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı şekilde, ihtiyati haciz talebi borçlu Yaşar Eren yönünden tamamen ve borçlu Deniz Eren yönünden ise kısmen reddedilmiştir. 

İİK'nın 257. maddesi uyarınca rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacakları ile diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. 5941 sayılı Kanun’un 3. maddesinde bankalarca verilen çek defterlerinden kullanılıp karşılıksız kalan her bir çek yaprağı için bankanın ödemek zorunda olduğu zorunlu karşılık tutarları düzenlenmiş olup aynı madde uyarınca bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış dönülemeyecek nitelikte bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmünde olduğuna değinilmiştir. İhtiyati haczin dayanağını teşkil eden ve borçlu Deniz Eren tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalanan 05.06.2007 tarihli, 08.10.2007 tarihli ve 29.04.2009 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmelerinde kredinin bir bölümünün ödenmemesi veya sözleşmede belirlenen yükümlülüklerin birinin ihlali durumunda ya da diğer kredilerden herhangi birinin kat edilmesi halinde başkaca hiçbir ihtar veya merasime gerek olmaksızın kredi borcunun tamamının muaccel olacağı belirtilmiş ve söz konusu kredi sözleşmelerine dayalı olarak verilen teminat mektubu, garanti, kontrgaranti veya çek karnesine bağlı gayri nakdi krediler için bankanın ilgili mevzuat kapsamında ödemekle sorumlu olduğu tutarların depo edilmesini talep etmeye her zaman ve herhangi bir sebep göstermeksizin yetkili olduğu düzenlenmiştir. İİK'nın 257. maddesi uyarınca rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacakları ile diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. 5941 sayılı Kanun’un 3. maddesinde bankalarca verilen çek defterlerinden kullanılıp karşılıksız kalan her bir çek yaprağı için bankanın ödemek zorunda olduğu zorunlu karşılık tutarları düzenlenmiş olup aynı madde uyarınca bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış dönülemeyecek nitelikte bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmünde olduğuna değinilmiştir. İhtiyati haczin dayanağını teşkil eden ve borçlu Deniz Eren tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalanan 05.06.2007 tarihli, 08.10.2007 tarihli ve 29.04.2009 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmelerinde kredinin bir bölümünün ödenmemesi veya sözleşmede belirlenen yükümlülüklerin birinin ihlali durumunda ya da diğer kredilerden herhangi birinin kat edilmesi halinde başkaca hiçbir ihtar veya merasime gerek olmaksızın kredi borcunun tamamının muaccel olacağı belirtilmiş ve söz konusu kredi sözleşmelerine dayalı olarak verilen teminat mektubu, garanti, kontrgaranti veya çek karnesine bağlı gayri nakdi krediler için bankanın ilgili mevzuat kapsamında ödemekle sorumlu olduğu tutarların depo edilmesini talep etmeye her zaman ve herhangi bir sebep göstermeksizin yetkili olduğu düzenlenmiştir.

 Bu açıklamalar uyarınca somut olaya gelindiğinde, ihtiyati haciz talep eden banka tarafından genel kredi ve teminat sözleşmeleri uyarınca borçlu Eren İnşaat Tic. San. Ltd. Şti.  lehine nakdi ve meri teminat mektubu gereğince gayri nakdi ve ayrıca çek karnesi verilmek suretiyle gayri nakdi kredi kullandırıldığı, diğer borçluların da sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, nakdi kredilerden kaynaklı borcun ödenmesinde temerrüde düşülmesi nedeniyle hesabın kat edildiği, bu nedenle tüm nakdi ve gayri nakdi kredi alacaklarının sözleşme uyarınca muaccel hale geldiği ve çek yaprakları nedeniyle alacaklı bankanın 5941 sayılı Kanun gereğince ödemek durumunda kalacağı zorunlu karşılık miktarına tekabül eden gayri nakdi kredi alacağının bulunduğu gözetilerek çek yapraklarından kaynaklı gayri nakdi risk alacağı için de borçlu Deniz Eren yönünden ihtiyati haciz koşullarının gerçekleştiği gözetilmeksizin talebin reddi doğru görülmemiş ve bununla birlikte  ihtiyati haciz talep eden bankanın talep dilekçesinin sonuç kısmında diğer borçlu Yaşar Eren yönünden de ihtiyati haciz talep ettiği dikkate alınmadan bu borçlu yönünden de talebin reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle ihtiyati haciz talep eden (alacaklı) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ihtiyati haciz talep eden (alacaklı) yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder