KOOPERATİF GENEL KURUL KARARI
HAKKINDA
VERİLEN İPTAL KARARI
KESİNLEŞİNCEYE
KADAR HÜKÜM VE SONUÇ DOĞURUR
I.
GİRİŞ:
Ülkemizde eskiden beri en çok görülen dava türlerinden biri
kooperatif uyuşmazlıklarından kaynaklanan davalardır. Her yıl
binlerce kooperatif uyuşmazlıklarından kaynaklı davalar
açılmaktadır. Davaların önemli bir bölümünü de
kooperatiflerin genel kurullarının iptali davaları
oluşturmaktadır. Bu davalar devam ederken ya da iptal kararları
verildikten sonra karar kesinleşinceye kadar kooperatif yönetim
kurulları bir takım tasarruflarda bulunmaya devam etmekte ve bu da
zincirleme başka anlaşmazlıkların doğmasına neden olmaktadır.
Bu makalemizde hakkında iptal kararı verilen kooperatif genel kurul
kararının kesinleşinceye kadar hüküm ve sonuç doğurup
doğurmayacağı ve bunun hukuki sonuçlarını tartışacağız.
II.
GEÇERSİZ KOOPERATİF GENEL KURUL KARARLARININ HUKUKİ NİTELİĞİ:
Aşağıya
tam metnini aldığımız Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2013/8106
Esas; 2014/2232 Karar ve 24.03.2014 Tarih sayılı kararında
kooperatif genel kurul kararlarının geçersizliği 1163 sayılı
Kooperatifler Kanunu, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu ve 6102
sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ile bu kanunun madde
gerekçelerinin karşılaştırması yapılarak aşağıdaki gibi
açıklanmaya çalışılmıştır. Buna göre;
“1163
sayılı Kooperatifler Kanununda ve bu Kanunun 98’inci madde
uygulaması ile bazı hallerde uygulanması mümkün olan ve dava
tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nda “yokluk” ya
da “butlan” kavramlarına yer verilmemiş olup, doktrinde yapılan
eleştiriler üzerine (dava tarihinden sonra yürürlüğe giren)
6102 sayılı TTK’nun 447’ maddesinde batıl sayılması gereken
genel kurul kararlarına bazı örnekler verilmiş, madde
gerekçesinde “butlan” teriminin tercih edildiği, bundan daha
geniş olan “Hükümsüzlük” ve “Geçersizlik” terimlerinin
tercih edilmediği vurgulanmıştır. Gerekçede “Tüm butlan
hallerinin ve sebeplerinin kanunda gösterilmesi veya tanımlanması
ise imkansızdır. Onun için batıl kararları iki kategoriye
ayırmak, şekil yönünden batıl genel kurul kararlarını veya
sebeplerini belirlemeyi içtihada ve öğretiye bırakmak, konu
açısından batıl genel kurul kararlarına da sınırlayıcı
olmamakla birlikte, örnekler göstererek kesin çizgilerle işaret
etmek en isabetli yol olarak değerlendirilmiştir. "
açıklamasına yer verilmiştir.”
Dolayısıyla
kooperatif genel kurul kararlarının geçersizliği
“butlan” olarak kabul
edilmiştir.
Karar mutlak butlanı da aşağıdaki gibi açıklamıştır.
“Bir
hukuki işlem konusu (içeriği) itibariyle olduğu gibi meydana
gelişi bakımından da emredici hukuk kurallarına aykırı
bulunabilir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları
hukuki işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyeti şartlarını
belirleyen kurucu şekli nitelikte hükümlerdir ve bu özellikleriyle
konuya (içeriğe) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden
ayrılırlar. Öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde
hukuki işlem şeklen mevcut ve meydana gelmiş olmakla beraber
konusu bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan
itibaren hiç kimseye karşı doğurmaz. Kurucu şekli nitelikteki
emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde ise kurucu
unsurların, örneğin irade beyanının veya kanuni şeklin
eksikliği sebebiyle hukuki işlem şeklen meydana gelememektedir.
İşte bu değişik özellikler göz önüne alınmak suretiyle öze
ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan
(...) söz edilmektedir.”
Mutlak butlanın hukuk hayatındaki yaptırımı da iptal
edilebilirliktir. Bu durumu Yargıtay kararında;
“Batıl
bir hukuki işlem unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut
olmakla beraber konusu veya içeriği bakımından amaçlanan hukuki
hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye
karşı meydana getiremez; yani mutlak olarak hükümsüzdür. Bu
mutlak hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez (ıslah edilemez)
nitelikte olup, buna istinat etmekte hukuki yararı bulunan herkes
tarafından ve bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri
sürülebilir ve mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak
koşulu ile Hakim tarafından da kendiliğinden (re'sen) göz önünde
tutulur. Şeklen
mevcut olan batıl bir hukuki işleme konversiyon (hukuki tahvil)
yolu ile bir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün olduğu gibi; bir
hukuki işlemin butlanı da dürüstlük kuralına (TMK md. 2) aykırı
olarak ileri sürülemez.”
şeklinde
açıklamıştır. Dolayısıyla mutlak butlan halindeki genel kurul
kararları iptale tabidir ve bu durumu hakem de kendiliğinden göz
önüne almak zorundadır. Uygulamadaki hukuki sorunlarda bu
kararların iptal edilebilir olmalarından kaynaklanmaktadır.
III.
İPTAL EDİLEN KARARIN HUKUKİ DURUMU:
İptal
edilen bir kooperatif genel kurul kararının uygulamasının
mahkemenin vereceği iptal kararı ile hemen duracağı anlamına
gelmemektedir. Genel kurul kararının uygulanmasının durması için
mahkemenin verdiği iptal kararının kesinleşmesi gerekmektedir.
Çünkü gerek Yargıtay gerekse doktrin iptal edilebilir tür
kararlar için “İptal
edilebilir bir karar, şekil veya özü bakımından sakat olsa bile,
iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak
kabul edilir.” tespitinde
bulunmuştur. Dolayısıyla verilen iptal hükmü kesinleşinceye
kadar uygulanamayacağından iptal edilen genel kurul kararı
uygulanmaya devam edilecek ve bunun sonucunda da iptal edilen karara
dayanılarak kooperatif yönetim kurulu bir takım tasarruflarda
bulunabilecektir.
IV.
TELAFİSİ İMKÂNSIZ ZARARLARIN ÖNLENMESİ İÇİN İHTİYATİ
TEDBİR KARARI VERİLMELİDİR:
İptal kararının kesinleşmesi bekleninceye kadar iptal edilen
genel kurul kararına dayanılarak kooperatif yönetim kurulunun bir
takım tasarruflarda bulunmasını kooperatif ve üyeleri açısından
telafisi imkânsız zararların doğmasına neden olabilir. Bunu
önleminin tek hukuki yolu mahkemenin genel kurul kararının iptali
ile birlikte genel kurul kararının yürürlüğünün durdurulması
için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 389 ve devamı
maddelerine göre ihtiyati tedbir kararı vermesidir. Böylece
mahkemenin verdiği iptal kararı kesinleşinceye kadar iptal edilen
genel kurul kararının kooperatif yönetim kurulu tarafından
uygulanması hukuken olanaksız hale gelir ve telafisi imkânsız
zararların doğması da engellenir.
İhtiyati tedbir talebi dava açılırken davacı tarafça istenirse
ve yargılamanın başında alınması sağlanırsa hukuki
koruyuculuğu daha güçlü olur. Çünkü yargılama devam ederken
de iptali istenen genel kurul kararı geçerliliğini devam
ettirecektir. Yargılamanın başında talep edildiği halde ihtiyati
tedbir kararı verilmemiş ise davanın kabulü ile birlikte ihtiyati
tedbire de hükmedilmesi gerektiği mahkemeden talep edilmelidir.
6100 sayılı HMK m. 26 uyarınca taleple bağlılık ilkesi uyarınca
mahkemenin kendiliğinden ihtiyati tedbire hükmetme yetkisi
bulunmamaktadır.
V.
YARGITAY KARARI:
T.C.
YARGITAY23. Hukuk Dairesi
ESAS
NO : 2013/8106
KARAR
NO : 2014/2232 TARİH : 24.03.2014
Taraflar
arasında görülen genel kurul kararının iptali davası sonucunda
verilen hükmün düzeltilerek onanmasına ilişkin Dairemizin
10.07.2013 gün ve 3877 Esas, 4832 Karar sayılı ilamının karar
düzeltme yoluyla incelenmesi davalı vekilince istenilmekle, dosya
incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı
vekili, davalı kooperatifin 23.05.2010 tarihli genel kurul
toplantısına bakanlık temsilcisinin katılmadığını,
inşaatların yakında teslim edilecek olmasına, önceki genel
kurulda aksi yönde karar alınmasına rağmen yönetim kurulu
üyelerine aylık 5.500,00 TL ücret verilmesinin
kararlaştırıldığını, muhalefetinin tutanağa geçirilmediğini
ileri sürerek, genel kurulun iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı
vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece
davanın kısmen kabulü ile 23.03.2010 tarihli olağanüstü genel
kurul toplantısının 7. maddesinin yok hükmünde olması sebebi
ile iptaline, diğer istemlerin reddine dair verilen karar, davacı
vekilinin temyizi üzerine, Dairemizin 19.04.2012 tarih ve 2011/5027
Esas, 2012/2973 Karar sayılı ilamıyla bozulmuş olup; bozma
ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, genel kurul
toplantısına hükûmet komiseri katılmadığı gibi komiser
çağrıldığı ve beklenildiğine dair bilgi de bulunmadığı
gerekçesiyle, davanın kabulü ile genel kurul toplantısının
iptaline dair verilen karar, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine,
Dairemizin 10.07.2013 tarih ve 3877 Esas, 4832 Karar sayılı
ilamıyla “Hüküm” bölümünün birinci bendinde yer alan
“İptaline” ifadesinin hüküm fıkrasından çıkarılması ile
yerine ''batıl olduğunun tespitine'' ifadesinin yazılması
suretiyle, düzeltilerek onanmıştır.
Davalı
vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1163
sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Ticaret Bakanlığı
temsilcileri ve kararların yürürlük şartı” başlıklı 87.
maddesinin 2. fıkrasında, “Genel Kurul toplantıları Bakanlık
temsilcisinin huzuru ile açılır ve devam eder” hükmüne;
son fıkrasında ise “Ancak usulüne uygun müracaat
yapıldığı halde, temsilci toplantıya gelmez ise toplantı
icrasını temin etmek üzere, mahalli idare amirine durum
bildirilir. Temsilci yine gelmez ise bir saat sonunda toplantıya
başlanır” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun'un 87/6.
maddesi uyarınca temsilcinin niteliği ve görevi ile ilgili olarak
24.04.1969 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe
konulan "Kooperatif ve Üst Kuruluşların Genel Kurullarında
Bulundurulacak Ticaret Bakanlığı Temsilcisinin Nitelik ve
Görevleri Hakkında Tüzük"ün 4. maddesinde "Ancak,
usulüne uygun şekilde istemde bulunulduğu halde temsilci
toplantıya gelmezse, durum, o yerin mülkiye amirine bildirilir ve
temsilci onun tarafından atanır." hükmüne yer verilmiş; 5,
6 ve 7. maddelerde toplantı öncesinde, toplantı sırasında ve
sonrasında temsilcinin görevleri açıklanmıştır.
Öte
yandan, aynı Kanun'un 98. maddesi yollamasıyla TTK’nun
uygulanması gereken anonim şirketler ile ilgili “Sermaye
Şirketlerinin Genel Kurul Toplantıları ve Komiserleri Hakkında
Yönetmelik” hükümleri kooperatifler hakkında da kıyasen
uygulanması gerekmekte olup, “Komiser Bulundurma Zorunluluğu”
başlıklı 8. maddesinde, genel kurul toplantılarında komiser
bulundurulmasının zorunlu olduğu, komiserin yokluğunda yapılan
toplantılarda alınan kararların muteber olmadığı ve 16.
maddesinde de genel kurul toplantılarında Bakanlık Komiserinin
bulundurulması için; toplantının yer, gün ve saati bildirilmek
suretiyle toplantı tarihinden en az 10 gün önceden şirketi temsil
ve ilzama yetkili kişilerce imzalanmış bir dilekçe ile müracaat
edilmesi gerektiği düzenlenmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler
Kanunu'nun 45/4, 87/4; ana sözleşmenin 30. maddesinde genel kurul
toplantısının tarihi, yeri ve gündemi en az 15 gün önce ilgili
Bakanlık İl Müdürlüğü'ne bildirilerek temsilci talebinde
bulunulması ve ücretinin yatırılması gerektiği de
öngörülmüştür. Görevlendirilen bakanlık temsilcisinin
gelmemesi üzerine mahalli idare amirine durum bildirilmeli,
temsilcinin bu bildirime ve bir saat beklenmesine rağmen yine
gelmemesi halinde toplantıya başlanmalıdır. Bu prosedür
uygulanmadan alınan kararların yok hükmünde sayılacağı,
dolayısıyla genel kurul kararlarının iptalini talep ve dava etmek
için anılan Kanun'un 53. maddesinde aranan ret oyu kullanılması
ve muhalefet şerhi yazdırılması koşullarının aranmayacağı
açıktır.
Somut
olayda, davalı kooperatifin iptali istenilen 23.05.2010 tarihli
genel kurul toplantısı için, anılan Kanun'un 45/4, 87/4; ana
sözleşmenin 30. maddesi uyarınca süresinde Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı'ndan temsilci talebinde bulunulduğu ve ücretinin
yatırıldığı anlaşılmakta ise de, görevlendirilen bakanlık
temsilcisinin gelmemesi üzerine mahalli idare amirine durum
bildirilmeden, temsilcinin bu bildirime ve bir saat beklenmesine
rağmen yine gelmemesi olgusu gerçekleşmeden toplantıya
başlanıldığı anlaşılmıştır.
Anılan
hükümlerde yer alan prosedürün eksiksiz uygulandığının davalı
tarafça kanıtlanamaması karşısında, dava konusu genel kurulda
alınan kararlar batıldır.
Bir
hukuki işlem konusu (içeriği) itibariyle olduğu gibi meydana
gelişi bakımından da emredici hukuk kurallarına aykırı
bulunabilir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları
hukuki işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyeti şartlarını
belirleyen kurucu şekli nitelikte hükümlerdir ve bu özellikleriyle
konuya (içeriğe) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden
ayrılırlar. Öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde
hukuki işlem şeklen mevcut ve meydana gelmiş olmakla beraber
konusu bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan
itibaren hiç kimseye karşı doğurmaz. Kurucu şekli nitelikteki
emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde ise kurucu
unsurların, örneğin irade beyanının veya kanuni şeklin
eksikliği sebebiyle hukuki işlem şeklen meydana gelememektedir.
İşte bu değişik özellikler göz önüne alınmak suretiyle öze
ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan
ve hukuki işlemin şekli unsurlarını tespit eden emredici hukuk
kurallarına aykırılık sebebiyle hukuki işlemin mevcudiyet
kazanamaması halinde ise hukuki işlemin yokluğundan söz
edilmektedir. Yok hükmünde olan kararlar, baştan beri
hüküm ifade etmezler ve bunların yok hükmünde olduğunun tespiti
için açılacak davalarda genel kurulda muhalefette bulunmuş olma
şartı aranmayacağı gibi, bir aylık hak düşürücü süre
içinde açılmış olmaları da dinlenmeleri yönünden zorunlu
değildir. Sonradan icazetle dahi geçerli hale gelmezler. Yokluk
halinde, hukuki işlem bir veya daha fazla unsurunun yokluğu
nedeniyle şeklen dahi olsa mevcudiyet (varlık) kazanamamaktadır.
Hukuken yok olan bir işleme hiçbir hukuki sonuç bağlanabilmesi
mümkün değildir. Genel kurula katılıp da ret oyu vermeyen üyenin
yokluk halinin tespitini istemesinin TMK'nın 2. maddesine aykırı
düştüğünün kabulü gerekir. Batıl bir hukuki işlem
unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla beraber konusu
veya içeriği bakımından amaçlanan hukuki hüküm ve sonuçları
daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana getiremez;
yani mutlak olarak hükümsüzdür. Bu mutlak hükümsüzlük kural
olarak düzeltilemez (ıslah edilemez) nitelikte olup, buna istinat
etmekte hukuki yararı bulunan herkes tarafından ve bir süre ile
sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir ve mahkemeye sunulmuş
olan olaylardan anlaşılmak koşulu ile Hakim tarafından da
kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulur. Şeklen
mevcut olan batıl bir hukuki işleme konversiyon (hukuki tahvil)
yolu ile bir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün olduğu gibi; bir
hukuki işlemin butlanı da dürüstlük kuralına (TMK md. 2) aykırı
olarak ileri sürülemez. Yokluk halinde bu hukuki imkanlar kesin
olarak söz konusu değildir. İptali kabil kararlar ise, daha çok
ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil
eden, emredici kurallar dışında, yorumlayıcı ve şekle ilişkin
kuralların ihlâl edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar,
baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar
geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar.
İptal edilebilir bir karar, şekil veya özü bakımından
sakat olsa bile, iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli
bir karar olarak kabul edilir. Kararın
alınmasından itibaren üç ay içerisinde dava açılmazsa veya bu
süre içinde açılan dava kesin hükümle reddedilirse söz konusu
ayrılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri
sürülemez. (Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Türk Ticaret Kanunu'na
göre Anonim Ortaklara Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü,
3. Bası, İstanbul, 2001, Sh. 18 vd.)
1163
sayılı Kooperatifler Kanununda ve bu Kanunun 98. madde uygulaması
ile bazı hallerde uygulanması mümkün olan ve dava tarihinde
yürürlükte olan 6762 sayılı TTK'nda "yokluk" ya da
"butlan" kavramlarına yer verilmemiş olup, doktrinde
yapılan eleştiriler üzerine (dava tarihinden sonra yürürlüğe
giren) 6102 sayılı TTK’nun 447. maddesinde batıl sayılması
gereken genel kurul kararlarına bazı örnekler verilmiş, madde
gerekçesinde "butlan" teriminin tercih edildiği, bundan
daha geniş olan "Hükümsüzlük" ve "Geçersizlik"
terimlerinin tercih edilmediği vurgulanmıştır. Gerekçede "Tüm
butlan hallerinin ve sebeplerinin kanunda gösterilmesi veya
tanımlanması ise imkansızdır. Onun için batıl kararları iki
kategoriye ayırmak, şekil yönünden batıl genel kurul kararlarını
veya sebeplerini belirlemeyi içtihada ve öğretiye bırakmak, konu
açısından batıl genel kurul kararlarına da sınırlayıcı
olmamakla birlikte, örnekler göstererek kesin çizgilerle işaret
etmek en isabetli yol olarak değerlendirilmiştir. "
açıklamasına yer verilmiştir.
Bu
durumda, onama ilamının sonuç bölümünde mahkeme ilamındaki
"iptaline" ibaresinin "batıl olduğunun tespitine"
şeklinde düzeltilmesi doğru olmuştur.
Gerekçeli
karar başlığında 18.06.2010 olan dava tarihi, 04.07.2012 olarak
yazılmış ise de, bu husus HMK'nın 304. maddesi uyarınca
tarafların başvurusu üzerine ya da re'sen her zaman
düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan, bozma nedeni
yapılmamıştır.
Bu
açıklamalara ve Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici
sebeplere göre, HUMK'nun 440. maddesinde sayılan hallerden
hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin karar düzeltme
isteminin REDDİNE,1,95 TL harç ve takdiren 226,00 TL para cezasının
karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine,
24.03.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder