18 Aralık, 2018

KOOPERATİF GENEL KURUL KARARI HAKKINDA VERİLEN İPTAL KARARIKESİNLEŞİNCEYE KADAR HÜKÜM VE SONUÇ DOĞURUR


KOOPERATİF GENEL KURUL KARARI
HAKKINDA VERİLEN İPTAL KARARI
KESİNLEŞİNCEYE KADAR HÜKÜM VE SONUÇ DOĞURUR

I. GİRİŞ:

Ülkemizde eskiden beri en çok görülen dava türlerinden biri kooperatif uyuşmazlıklarından kaynaklanan davalardır. Her yıl binlerce kooperatif uyuşmazlıklarından kaynaklı davalar açılmaktadır. Davaların önemli bir bölümünü de kooperatiflerin genel kurullarının iptali davaları oluşturmaktadır. Bu davalar devam ederken ya da iptal kararları verildikten sonra karar kesinleşinceye kadar kooperatif yönetim kurulları bir takım tasarruflarda bulunmaya devam etmekte ve bu da zincirleme başka anlaşmazlıkların doğmasına neden olmaktadır. Bu makalemizde hakkında iptal kararı verilen kooperatif genel kurul kararının kesinleşinceye kadar hüküm ve sonuç doğurup doğurmayacağı ve bunun hukuki sonuçlarını tartışacağız.

II. GEÇERSİZ KOOPERATİF GENEL KURUL KARARLARININ HUKUKİ NİTELİĞİ:

Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2013/8106 Esas; 2014/2232 Karar ve 24.03.2014 Tarih sayılı kararında kooperatif genel kurul kararlarının geçersizliği 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu ve 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ile bu kanunun madde gerekçelerinin karşılaştırması yapılarak aşağıdaki gibi açıklanmaya çalışılmıştır. Buna göre;

1163 sayılı Kooperatifler Kanununda ve bu Kanunun 98’inci madde uygulaması ile bazı hallerde uygulanması mümkün olan ve dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nda “yokluk” ya da “butlan” kavramlarına yer verilmemiş olup, doktrinde yapılan eleştiriler üzerine (dava tarihinden sonra yürürlüğe giren) 6102 sayılı TTK’nun 447’ maddesinde batıl sayılması gereken genel kurul kararlarına bazı örnekler verilmiş, madde gerekçesinde “butlan” teriminin tercih edildiği, bundan daha geniş olan “Hükümsüzlük” ve “Geçersizlik” terimlerinin tercih edilmediği vurgulanmıştır. Gerekçede “Tüm butlan hallerinin ve sebeplerinin kanunda gösterilmesi veya tanımlanması ise imkansızdır. Onun için batıl kararları iki kategoriye ayırmak, şekil yönünden batıl genel kurul kararlarını veya sebeplerini belirlemeyi içtihada ve öğretiye bırakmak, konu açısından batıl genel kurul kararlarına da sınırlayıcı olmamakla birlikte, örnekler göstererek kesin çizgilerle işaret etmek en isabetli yol olarak değerlendirilmiştir. " açıklamasına yer verilmiştir.”

Dolayısıyla kooperatif genel kurul kararlarının geçersizliği “butlan” olarak kabul edilmiştir.

Karar mutlak butlanı da aşağıdaki gibi açıklamıştır.

Bir hukuki işlem konusu (içeriği) itibariyle olduğu gibi meydana gelişi bakımından da emredici hukuk kurallarına aykırı bulunabilir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları hukuki işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyeti şartlarını belirleyen kurucu şekli nitelikte hükümlerdir ve bu özellikleriyle konuya (içeriğe) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden ayrılırlar. Öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde hukuki işlem şeklen mevcut ve meydana gelmiş olmakla beraber konusu bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı doğurmaz. Kurucu şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde ise kurucu unsurların, örneğin irade beyanının veya kanuni şeklin eksikliği sebebiyle hukuki işlem şeklen meydana gelememektedir. İşte bu değişik özellikler göz önüne alınmak suretiyle öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan (...) söz edilmektedir.”

Mutlak butlanın hukuk hayatındaki yaptırımı da iptal edilebilirliktir. Bu durumu Yargıtay kararında;

Batıl bir hukuki işlem unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla beraber konusu veya içeriği bakımından amaçlanan hukuki hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana getiremez; yani mutlak olarak hükümsüzdür. Bu mutlak hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez (ıslah edilemez) nitelikte olup, buna istinat etmekte hukuki yararı bulunan herkes tarafından ve bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir ve mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşulu ile Hakim tarafından da kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulur. Şeklen mevcut olan batıl bir hukuki işleme konversiyon (hukuki tahvil) yolu ile bir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün olduğu gibi; bir hukuki işlemin butlanı da dürüstlük kuralına (TMK md. 2) aykırı olarak ileri sürülemez.”

şeklinde açıklamıştır. Dolayısıyla mutlak butlan halindeki genel kurul kararları iptale tabidir ve bu durumu hakem de kendiliğinden göz önüne almak zorundadır. Uygulamadaki hukuki sorunlarda bu kararların iptal edilebilir olmalarından kaynaklanmaktadır.

III. İPTAL EDİLEN KARARIN HUKUKİ DURUMU:

İptal edilen bir kooperatif genel kurul kararının uygulamasının mahkemenin vereceği iptal kararı ile hemen duracağı anlamına gelmemektedir. Genel kurul kararının uygulanmasının durması için mahkemenin verdiği iptal kararının kesinleşmesi gerekmektedir. Çünkü gerek Yargıtay gerekse doktrin iptal edilebilir tür kararlar için İptal edilebilir bir karar, şekil veya özü bakımından sakat olsa bile, iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir.” tespitinde bulunmuştur. Dolayısıyla verilen iptal hükmü kesinleşinceye kadar uygulanamayacağından iptal edilen genel kurul kararı uygulanmaya devam edilecek ve bunun sonucunda da iptal edilen karara dayanılarak kooperatif yönetim kurulu bir takım tasarruflarda bulunabilecektir.

IV. TELAFİSİ İMKÂNSIZ ZARARLARIN ÖNLENMESİ İÇİN İHTİYATİ TEDBİR KARARI VERİLMELİDİR:

İptal kararının kesinleşmesi bekleninceye kadar iptal edilen genel kurul kararına dayanılarak kooperatif yönetim kurulunun bir takım tasarruflarda bulunmasını kooperatif ve üyeleri açısından telafisi imkânsız zararların doğmasına neden olabilir. Bunu önleminin tek hukuki yolu mahkemenin genel kurul kararının iptali ile birlikte genel kurul kararının yürürlüğünün durdurulması için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 389 ve devamı maddelerine göre ihtiyati tedbir kararı vermesidir. Böylece mahkemenin verdiği iptal kararı kesinleşinceye kadar iptal edilen genel kurul kararının kooperatif yönetim kurulu tarafından uygulanması hukuken olanaksız hale gelir ve telafisi imkânsız zararların doğması da engellenir.

İhtiyati tedbir talebi dava açılırken davacı tarafça istenirse ve yargılamanın başında alınması sağlanırsa hukuki koruyuculuğu daha güçlü olur. Çünkü yargılama devam ederken de iptali istenen genel kurul kararı geçerliliğini devam ettirecektir. Yargılamanın başında talep edildiği halde ihtiyati tedbir kararı verilmemiş ise davanın kabulü ile birlikte ihtiyati tedbire de hükmedilmesi gerektiği mahkemeden talep edilmelidir. 6100 sayılı HMK m. 26 uyarınca taleple bağlılık ilkesi uyarınca mahkemenin kendiliğinden ihtiyati tedbire hükmetme yetkisi bulunmamaktadır.

V. YARGITAY KARARI:

T.C.
YARGITAY
23. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2013/8106
KARAR NO : 2014/2232
TARİH : 24.03.2014

Taraflar arasında görülen genel kurul kararının iptali davası sonucunda verilen hükmün düzeltilerek onanmasına ilişkin Dairemizin 10.07.2013 gün ve 3877 Esas, 4832 Karar sayılı ilamının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davalı vekilince istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Davacı vekili, davalı kooperatifin 23.05.2010 tarihli genel kurul toplantısına bakanlık temsilcisinin katılmadığını, inşaatların yakında teslim edilecek olmasına, önceki genel kurulda aksi yönde karar alınmasına rağmen yönetim kurulu üyelerine aylık 5.500,00 TL ücret verilmesinin kararlaştırıldığını, muhalefetinin tutanağa geçirilmediğini ileri sürerek, genel kurulun iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 23.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının 7. maddesinin yok hükmünde olması sebebi ile iptaline, diğer istemlerin reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Dairemizin 19.04.2012 tarih ve 2011/5027 Esas, 2012/2973 Karar sayılı ilamıyla bozulmuş olup; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, genel kurul toplantısına hükûmet komiseri katılmadığı gibi komiser çağrıldığı ve beklenildiğine dair bilgi de bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile genel kurul toplantısının iptaline dair verilen karar, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine, Dairemizin 10.07.2013 tarih ve 3877 Esas, 4832 Karar sayılı ilamıyla “Hüküm” bölümünün birinci bendinde yer alan “İptaline” ifadesinin hüküm fıkrasından çıkarılması ile yerine ''batıl olduğunun tespitine'' ifadesinin yazılması suretiyle, düzeltilerek onanmıştır.

Davalı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Ticaret Bakanlığı temsilcileri ve kararların yürürlük şartı” başlıklı 87. maddesinin 2. fıkrasında, “Genel Kurul toplantıları Bakanlık temsilcisinin huzuru ile açılır ve devam eder” hükmüne; son fıkrasında ise “Ancak usulüne uygun müracaat yapıldığı halde, temsilci toplantıya gelmez ise toplantı icrasını temin etmek üzere, mahalli idare amirine durum bildirilir. Temsilci yine gelmez ise bir saat sonunda toplantıya başlanır” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun'un 87/6. maddesi uyarınca temsilcinin niteliği ve görevi ile ilgili olarak 24.04.1969 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe konulan "Kooperatif ve Üst Kuruluşların Genel Kurullarında Bulundurulacak Ticaret Bakanlığı Temsilcisinin Nitelik ve Görevleri Hakkında Tüzük"ün 4. maddesinde "Ancak, usulüne uygun şekilde istemde bulunulduğu halde temsilci toplantıya gelmezse, durum, o yerin mülkiye amirine bildirilir ve temsilci onun tarafından atanır." hükmüne yer verilmiş; 5, 6 ve 7. maddelerde toplantı öncesinde, toplantı sırasında ve sonrasında temsilcinin görevleri açıklanmıştır.

Öte yandan, aynı Kanun'un 98. maddesi yollamasıyla TTK’nun uygulanması gereken anonim şirketler ile ilgili “Sermaye Şirketlerinin Genel Kurul Toplantıları ve Komiserleri Hakkında Yönetmelik” hükümleri kooperatifler hakkında da kıyasen uygulanması gerekmekte olup, “Komiser Bulundurma Zorunluluğu” başlıklı 8. maddesinde, genel kurul toplantılarında komiser bulundurulmasının zorunlu olduğu, komiserin yokluğunda yapılan toplantılarda alınan kararların muteber olmadığı ve 16. maddesinde de genel kurul toplantılarında Bakanlık Komiserinin bulundurulması için; toplantının yer, gün ve saati bildirilmek suretiyle toplantı tarihinden en az 10 gün önceden şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerce imzalanmış bir dilekçe ile müracaat edilmesi gerektiği düzenlenmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 45/4, 87/4; ana sözleşmenin 30. maddesinde genel kurul toplantısının tarihi, yeri ve gündemi en az 15 gün önce ilgili Bakanlık İl Müdürlüğü'ne bildirilerek temsilci talebinde bulunulması ve ücretinin yatırılması gerektiği de öngörülmüştür. Görevlendirilen bakanlık temsilcisinin gelmemesi üzerine mahalli idare amirine durum bildirilmeli, temsilcinin bu bildirime ve bir saat beklenmesine rağmen yine gelmemesi halinde toplantıya başlanmalıdır. Bu prosedür uygulanmadan alınan kararların yok hükmünde sayılacağı, dolayısıyla genel kurul kararlarının iptalini talep ve dava etmek için anılan Kanun'un 53. maddesinde aranan ret oyu kullanılması ve muhalefet şerhi yazdırılması koşullarının aranmayacağı açıktır.

Somut olayda, davalı kooperatifin iptali istenilen 23.05.2010 tarihli genel kurul toplantısı için, anılan Kanun'un 45/4, 87/4; ana sözleşmenin 30. maddesi uyarınca süresinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'ndan temsilci talebinde bulunulduğu ve ücretinin yatırıldığı anlaşılmakta ise de, görevlendirilen bakanlık temsilcisinin gelmemesi üzerine mahalli idare amirine durum bildirilmeden, temsilcinin bu bildirime ve bir saat beklenmesine rağmen yine gelmemesi olgusu gerçekleşmeden toplantıya başlanıldığı anlaşılmıştır.

Anılan hükümlerde yer alan prosedürün eksiksiz uygulandığının davalı tarafça kanıtlanamaması karşısında, dava konusu genel kurulda alınan kararlar batıldır.

Bir hukuki işlem konusu (içeriği) itibariyle olduğu gibi meydana gelişi bakımından da emredici hukuk kurallarına aykırı bulunabilir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları hukuki işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyeti şartlarını belirleyen kurucu şekli nitelikte hükümlerdir ve bu özellikleriyle konuya (içeriğe) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden ayrılırlar. Öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde hukuki işlem şeklen mevcut ve meydana gelmiş olmakla beraber konusu bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı doğurmaz. Kurucu şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde ise kurucu unsurların, örneğin irade beyanının veya kanuni şeklin eksikliği sebebiyle hukuki işlem şeklen meydana gelememektedir. İşte bu değişik özellikler göz önüne alınmak suretiyle öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan ve hukuki işlemin şekli unsurlarını tespit eden emredici hukuk kurallarına aykırılık sebebiyle hukuki işlemin mevcudiyet kazanamaması halinde ise hukuki işlemin yokluğundan söz edilmektedir. Yok hükmünde olan kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve bunların yok hükmünde olduğunun tespiti için açılacak davalarda genel kurulda muhalefette bulunmuş olma şartı aranmayacağı gibi, bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmış olmaları da dinlenmeleri yönünden zorunlu değildir. Sonradan icazetle dahi geçerli hale gelmezler. Yokluk halinde, hukuki işlem bir veya daha fazla unsurunun yokluğu nedeniyle şeklen dahi olsa mevcudiyet (varlık) kazanamamaktadır. Hukuken yok olan bir işleme hiçbir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün değildir. Genel kurula katılıp da ret oyu vermeyen üyenin yokluk halinin tespitini istemesinin TMK'nın 2. maddesine aykırı düştüğünün kabulü gerekir. Batıl bir hukuki işlem unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla beraber konusu veya içeriği bakımından amaçlanan hukuki hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana getiremez; yani mutlak olarak hükümsüzdür. Bu mutlak hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez (ıslah edilemez) nitelikte olup, buna istinat etmekte hukuki yararı bulunan herkes tarafından ve bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir ve mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşulu ile Hakim tarafından da kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulur. Şeklen mevcut olan batıl bir hukuki işleme konversiyon (hukuki tahvil) yolu ile bir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün olduğu gibi; bir hukuki işlemin butlanı da dürüstlük kuralına (TMK md. 2) aykırı olarak ileri sürülemez. Yokluk halinde bu hukuki imkanlar kesin olarak söz konusu değildir. İptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında, yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlâl edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar. İptal edilebilir bir karar, şekil veya özü bakımından sakat olsa bile, iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Kararın alınmasından itibaren üç ay içerisinde dava açılmazsa veya bu süre içinde açılan dava kesin hükümle reddedilirse söz konusu ayrılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez. (Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Türk Ticaret Kanunu'na göre Anonim Ortaklara Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 3. Bası, İstanbul, 2001, Sh. 18 vd.)

1163 sayılı Kooperatifler Kanununda ve bu Kanunun 98. madde uygulaması ile bazı hallerde uygulanması mümkün olan ve dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK'nda "yokluk" ya da "butlan" kavramlarına yer verilmemiş olup, doktrinde yapılan eleştiriler üzerine (dava tarihinden sonra yürürlüğe giren) 6102 sayılı TTK’nun 447. maddesinde batıl sayılması gereken genel kurul kararlarına bazı örnekler verilmiş, madde gerekçesinde "butlan" teriminin tercih edildiği, bundan daha geniş olan "Hükümsüzlük" ve "Geçersizlik" terimlerinin tercih edilmediği vurgulanmıştır. Gerekçede "Tüm butlan hallerinin ve sebeplerinin kanunda gösterilmesi veya tanımlanması ise imkansızdır. Onun için batıl kararları iki kategoriye ayırmak, şekil yönünden batıl genel kurul kararlarını veya sebeplerini belirlemeyi içtihada ve öğretiye bırakmak, konu açısından batıl genel kurul kararlarına da sınırlayıcı olmamakla birlikte, örnekler göstererek kesin çizgilerle işaret etmek en isabetli yol olarak değerlendirilmiştir. " açıklamasına yer verilmiştir.

Bu durumda, onama ilamının sonuç bölümünde mahkeme ilamındaki "iptaline" ibaresinin "batıl olduğunun tespitine" şeklinde düzeltilmesi doğru olmuştur.

Gerekçeli karar başlığında 18.06.2010 olan dava tarihi, 04.07.2012 olarak yazılmış ise de, bu husus HMK'nın 304. maddesi uyarınca tarafların başvurusu üzerine ya da re'sen her zaman düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan, bozma nedeni yapılmamıştır.

Bu açıklamalara ve Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE,1,95 TL harç ve takdiren 226,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 24.03.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder