ALACAKLILARA ZARAR VERMEK KASTIYLA YAPILAN MİRASIN REDDİ
İŞLEMİNE KARŞI İPTAL VE TASARRUFUN İPTALİ DAVASI AÇILMASI
I.
GİRİŞ:
Mirasın
reddi talebi terekesi borca batık murislerin mirasçıları için
terekenin borçlarından kurtulmak için 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun tanıdığı yasal bir haktır. Her mirasçı kendi
murisinin terekesinin borca batık olması durumunda bu borcu
üstlenmemek için 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 605’inci
maddeye göre mirası reddedebilirler. Ancak terekesi borca batık
olmayan murisin mirası çoğu zaman mirasçının kendi
alacaklılarını zarara uğratmak amacıyla reddedilmektedir. Yasa
koyucu alacaklıların zarara uğratılmasını önlemek amacıyla
kötüniyetli yapılacak mirası ret eşlemlerine karşı 4721 sayılı
TMK m. 617’ye özel bir düzenleme getirmiştir. Bu yasa maddesi
hukuki açıdan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı
maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davaları ile de doğrudan
ilişki içerisindedir. Ancak her iki yasal düzenlemenin uygulanma
koşulları ve zamanları birbirinden küçük istisnalarla
ayrılmaktadır. Bu makalemizde bu konunun incelemesini yapacağız.
II.
İNCELEMESİNİ YAPTIĞIMIZ YASA MADDELERİ:
Makalemize konu yasa maddeleri aşağıdaki gibidir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 617
“Malvarlığı
borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla
mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine
yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak
altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler.
Reddin
iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir.
Bu
suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir
şey düşerse bundan, önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra
diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerler ise,
ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara
verilir.”
2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 280/I ve II
“Malvarlığı
borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme
kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu
mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca
bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu
hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği
tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas
yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
Üçüncü
şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü
dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat
edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan
olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü
şahıs, ancak 279’uncu maddenin son fıkrasına göre ispat
edebilir.”
III.
4721
SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNU MADDE 617’NİN UYGULANMASININ
KOŞULLARI:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 617 üç koşul belirlemiştir.
Bunlardan birincisi mirasçının malvarlığının borcuna
yetmemesi,
ikincisi alacaklılarına
zarar vermek amacıyla mirası reddetmesi,
üçüncüsü de borçlu
mirasçının yeterli güvence vermemesidir.
Dolayısıyla malvarlığı borcunu karşılamaya yeten mirasçının
mirası ret işlemine karşı bu maddeye dayanılarak iptal davası
açılamayacaktır. Mirasçının mirası ret işlemi alacaklılarına
zarar verme kastı değil de yasadan kaynaklanan başka bir haklı
nedene
dayanıyorsa yine iptal
davası açılamayacaktır. Yasadan
kaynaklanan haklı nedenler 4721 sayılı TMK’nun 557 ve 578’inci
maddelerinin aksi yorumundan eski dildeki ifadesiyle mefhumu
muhalifinden istinbat edilerek şu şekilde ortaya konulabilir.
4721
sayılı TMK m. 557’ye göre;
“Aşağıdaki
sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava
açılabilir:
1. Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı
bir sırada yapılmışsa,
2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda
yapılmışsa,
3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya
yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,
4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan
yapılmışsa.”
4721
sayılı TMK m. 578’e göre;
“Aşağıdaki
kimseler, mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla
herhangi bir hak da edinemezler:
1.
Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya
öldürmeye teşebbüs edenler,
2.
Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde
ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,
3.
Miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle
bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla
sağlayanlar ve engelleyenler,
4.
Miras bırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve
zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı
olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar.”
Mirası reddeden mirasçı muris
hayattayken muris tarafından 4721 sayılı TMK m. 557 ve 578’de
yer alan iddialara maruz kalmış ve bu iddialar nedeniyle hukuk ve
ceza soruşturma ve davalarına maruz kalmışsa eğer bu davalar
lehine sonuçlanmış olsa bile; yani 4721 sayılı TMK m. 557 ve
578’de yer alan iddiaların doğru olmadığı anlaşılsa bile
muris tarafından bu iddialarla suçlanmış olması nedeniyle
murisin ölümünden sonra mirasını haklı olarak reddetme hakkına
sahiptir. Bu davaları gerekçe göstererek reddetme hakkını
kullanan mirasçının kötüniyetli olarak hareket ettiği ancak
muris ile mirasçının barıştıklarına ilişkin kesin ve
inandırıcı delillerin ortaya konulması ile mümkün olur. Bizce
bu konuda delil serbestisi geçerli olup her tür delille bu durum
ispatlanabilir.
4721 sayılı TMK m. 617’nin
uygulanmasında hakim tarafından kendiliğinden gözetilecek en
önemli konu ise hak düşürücü süredir. İptal davası ret
tarihinden başlayarak altı ay içinde açılır.
Yasada düzenlenen altı aylık süre hak düşürücü süre olup
hem hakim tarafından kendiliğinden gözetilmek zorundadır hem de
yargılamanın her aşamasında itiraz olarak ileri sürülebilir.
4721
sayılı TMK m. 617’nin aşağıda incelemesini yapacağımız 2004
sayılı İİK m. 280/I ve II uygulaması ile
benzeşen en
önemli özelliği
mirasçının
malvarlığının borcuna yetmemesi
koşulunu
getirmiş olmasıdır. 4721
sayılı TMK m. 617 mirasçının malvarlığının borcuna yetmemesi
koşulunu
getirmişse de bu koşulun hangi ölçütlere göre belirleneceği
TMK’da açıklanmamıştır. 2004 sayılı İİK m. 277 ve devamı
maddelerinde ki tasarrufun iptali davalarında ise borç ödemeden
kesin ya da geçici acz belgesi alınmış olması dava şartı
olarak belirlenmiştir. Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay
14. Hukuk Dairesinin 2016/621 Esas; 2018/6722
Karar ve 15.10.2018
Tarihli
kararında “Kötüniyetle redden söz
edilebilmesi için, reddeden mirasçının malvarlığının borcunu
karşılamaya yetmediğinin sabit olması gerekir. (TMK. m. 617) Onun
için her şeyden önce davalı durumunda bulunan mirasçının
malvarlığının borcunu karşılamaya yeterli olup olmadığı
hususunun etraflı şekilde araştırılıp tespit edilmesi
zorunludur. İcra takibinin uzun süre devam etmesi, tek başına
acze delalet etmez. Zira aczin ne suretle gerçekleşeceği İcra
İflas Kanununda gösterilmiştir. (İİK m. 105 ve 143) Davacı
tarafından borçlu mirasçı hakkında “aciz vesikası”
alınmamış olduğuna göre, mahkemece, davalının şahsi
malvarlığının ret tarihindeki değeri tespit edilip, bu
malvarlığının borcunun karşılamaya yeterli olup olmadığının
usulünce araştırılıp saptanması; yeterli ise talebin reddi,
yeterli olmadığının görülmesi halinde ise davalı da yeterli
güvence göstermediği takdirde reddin iptaline karar verilmesi
gerekir.”tespitinde
bulunmuştur.
Bu karar göre Yargıtay tasarrufun
iptali davasından farklı olarak alacaklıya borç ödemeden acz
vesikası alma yükümlülüğü getirmemekte onun yerine 4721 sayılı
TMK m. 617’ye göre iptal davası açıldıktan sonra mahkemeye
borçlu mirasçının mirası ret tarihindeki mal varlığının
borcunu karşılamaya yetecek miktarda olup olmadığını araştırma
yükümlülüğü getirmektedir.
Bu karardan anlaşılmaktadır ki
dava açılmadan önce borç ödemeden acz vesikası alınmasına
gerek yok. Dava açıldıktan sonra borçlu mirasçının mirası
reddettiği tarihteki mal varlığının araştırması mahkemece
yapılmak zorunda.
Henüz haciz ya da iflasa konu icra
takibi başlatılmamış ancak
bağlı olduğu senet ya da sözleşmeye göre vadesi gelmiş
alacaklar için de
4721 sayılı TMK m. 617’ye göre iptal davası açılabilir.
Uygulamada genellikle borçlu mirasçının borçlarının vadesinin
gelmesi ile birlikte mirası reddettiği de alacaklıları tarafından
öğrenilmekte ve borçlu mirasçı aleyhine icra takibi başlatılarak
borç ödemeden acz vesikası yerine geçen “borca
kabil malı yoktur”
tespitini içeren haciz tutanağı düzenlenen bir haciz işleminden
sonra İİK m. 277 ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali
davası açılması yoluna gidilmektedir. İcra dosyası içinde borç
ödemeden acz vesikası almak ise çok uzun süren yazışma ve
işlemleri çoğu zaman da borçlunun şikâyet yoluna gitmesi
nedeniyle icra hukuk mahkemelerinin de zaman zaman dosya hakkında
karar vermesine neden olan zorlu bir süreç oluşturmaktadır. İcra
takibi ile birlikte borçlu muris hakkında 4721 sayılı TMK m.
617’ye göre iptal davası açılarak borçlu murisin mal
varlığının mirası reddettiği tarihe göre alacaklarına
karşılar nitelikte olmadığının araştırılmaya
başlanması iş yükünün çok fazla olmadığı adliyelerde daha
pratik bir yol olabilir.
IV.
YARGITAY KARARI:
T.C. YARGITAY
14.
Hukuk Dairesi
ESAS
NO : 2016/621
KARAR
NO : 2018/6722 TARİH : 15.10.2018
Davacı
vekili tarafından, davalı aleyhine 23.06.2014 gününde verilen
dilekçe ile mirasın reddinin iptali talebi üzerine yapılan
duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 02.04.2015 günlü
hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından
istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin
kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün
kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Davacı
vekili, davalı aleyhine Adana 11. İcra Müdürlüğü'nün
2011/9090 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını,
alacağın tahsili için davalının, murisi Salih Turğut’tan
intikal eden miras hissesine haciz tesis edildiğini, davalının bu
hacizleri öğrendikten sonra murisinden intikal eden mirası
kayıtsız ve şartsız reddettiğini, davalının borçlarına
güvence vermeden borcunu ödememek kastıyla mirası reddettiğini
belirterek, davalının murisinden kalan mirası reddinin iptaline
karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece,
davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü,
davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava,
Adana 3. Sulh Hukuk Mahkemesi 2014/56 E. - 38 K. sayılı ilamı ile
davalının murisi Erdoğan Alışır’ın mirasının reddine dair
verilen kararın iptali istemine ilişkindir.
TMK’nın
617. maddesi uyarınca borcunu ödemeyen, güvence vermeyen ve
malvarlığı kendi borcunu ödemeye yetmeyen, alacaklılarına zarar
vermek kastıyla mirası reddeden mirasçının alacaklıları veya
iflas masası ret tarihinden itibaren 6 ay içinde reddin iptali
davası açabilir. Kötüniyetle redden söz edilebilmesi için,
reddeden mirasçının malvarlığının borcunu karşılamaya
yetmediğinin sabit olması gerekir. (TMK. m. 617) Onun için her
şeyden önce davalı durumunda bulunan mirasçının malvarlığının
borcunu karşılamaya yeterli olup olmadığı hususunun etraflı
şekilde araştırılıp tespit edilmesi zorunludur. İcra takibinin
uzun süre devam etmesi, tek başına acze delalet etmez. Zira aczin
ne suretle gerçekleşeceği İcra İflas Kanununda gösterilmiştir.
(İİK m. 105 ve 143) Davacı tarafından borçlu mirasçı hakkında
“aciz vesikası” alınmamış olduğuna göre, mahkemece,
davalının şahsi malvarlığının ret tarihindeki değeri tespit
edilip, bu malvarlığının borcunun karşılamaya yeterli olup
olmadığının usulünce araştırılıp saptanması; yeterli ise
talebin reddi, yeterli olmadığının görülmesi halinde ise davalı
da yeterli güvence göstermediği takdirde reddin iptaline karar
verilmesi gerekir. Açıklanan yönde araştırma yapılmadan
eksik inceleme ile yasaya aykırı gerekçeyle davanın reddine karar
verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması
gerekmiştir.
SONUÇ:
Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde
temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren
15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.10.2018
tarihinde oy birliği ile karar verildi.
V.
2004 SAYILI İCRA VE İFLAS KANUNU M. 280/I VE II’NİN
UYGULANMASININ KOŞULLARI:
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 280/I ve II maddesinin
uygulanması ise 4721 sayılı TMK m. 617’den biraz daha farklıdır.
4721 sayılı TMK .m 617’ye göre vadesi gelmiş alacak için
borçlu mirasçı aleyhine başlatılmış haciz ya da iflas yoluyla
takipte bulunma zorunluluğu yokken İİK m. 280’e göre dava
açılabilmesi için borçlunun alacaklılara zarar verme kastıyla
yaptığı işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl
içinde borçlu mirasçıya karşı haciz ya da iflas yoluyla takipte
bulunma zorunlulu bulunmaktadır. Dolayısıyla icra takibi
yapılmadan İİK m. 280’e göre dava açılamaz.
İkinci önemli fark ise borçlu mirasçı hakkında İİK m. 277’ye
göre kesin ya da geçici acz vesikasının alınmış olmasıdır.
TMK m. 617’ye göre iptali davası bu belge alınarak ya da
alınmadan da açılabilir. Ancak İİK m. 280’e göre acz vesikası
olmadan tasarrufun iptali davası açılması mümkün değildir.
Uygulamada borç ödemeden acz
vesikası alınması için çok fazla yazışma ve icra işlemi
yapılması gerektiğinden borç
ödemeden acz vesikası yerine geçen “borca kabil
malı yoktur” tespitini
içeren haciz tutanağı düzenlenen bir haciz işleminden sonra İİK
m. 277 ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali davası
açılması yoluna gidilmektedir.
Tasarrufun iptali davalarının 4721
sayılı TMK m. 617’deki iptal davaları ile hukuki bağ içinde
olmasını sağlayan hüküm ise İİK
m. 280/II hükmüdür. Bu fıkraya göre; “Üçüncü
şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü
dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat
edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan
olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü
şahıs, ancak 279’uncu maddenin son fıkrasına göre ispat
edebilir.”Alacaklılardan
mal kaçırma amacına yönelik kötüniyetli mirası ret işlemleri
de zaten mirasçılık durumuna göre alt soy ya da üst soy
mirasçılara karşılıksız kazandırma sağlamak amacıyla
yapılır. Mirasın reddi ile
birlikte mirasta halefiyet ilkesi gereğince sonra gelen mirasçılar
murisin mirasında mirasçı durumuna gelirler. Dolayısıyla murisin
mal varlığında hiç bir bedel ödemeksizin hak sahibi olurlar. Bu
durumda olan halef mirasçıların borçlu mirasçının durumunu
bilmediklerini ispat yükü kendilerindedir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 280/I ve II’ye göre
açılacak iptal davalarında dava açma süresi TMK m. 617’den
farkıl olarak aynı İİK 284’üncü maddesine göre “batıl
tasarrufun vukuu tarihinden itibaren” yani mirasın reddi
işleminden itibaren beş yıldır. Dolayısıyla daha uzun bir süre
öngörülmüştür.
VI. AÇILAN DAVANIN HUKUKİ NİTELENDİRMESİNİN YAPILMASI:
Borçlu
murisin mirası ret işleminin iptali nedeniyle açılan davada
davacı tarafın hangi yasaya göre iptal hükmü talep ettiğinin
açık ve net olması gerekir. Ancak bu konuda davacı tarafın
beyanı net değilse 6100 sayılı HMK m. 119/I-g’ye göre
dayanılan hukuki sebep davacı tarafa açıklattırılmalıdır. Bu
konudaki muğlaklık giderilemezse eğer HMK m. 33’de yer alan
“Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.”
hükmüne göre davanın hukuki nitelendirmesini hakim kendisi yapar
ve ona göre davanın 4721 sayılı TMK m. 617’ye göre açılmış
bir iptal davası mı yoksa 2004 sayılı İİK m. 280/I ve II’ye
göre açılmış bir tasarrufun iptali davası mı olduğunu
belirler. Buna ilişkin örnek bir kararın tam metnini de aşağıda
yayınlıyoruz.
VII.
YARGITAY KARARI:
T.C.
YARGITAY17. Hukuk Dairesi
ESAS
NO : 2014/21622
KARAR
NO : 2017/4442 TARİH : 24.04.2017
Taraflar
arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda, kararda yazılı nedenlerle davaların reddine dair verilen
hükmün süresi içinde davacı Zeynep Kaplan vekili tarafından
temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı
Adil Tural vekili, davalı borçlu İsmail Hakkı Tığlı hakkında
İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün 2004/15940 E sayılı dosyası
takibe geçildiğini, aciz vesikası hükmünde haciz zabıtlarının
bulunduğunu, davalı borçlunun muris babası Mehmet İzzet
Tığlı'nın 13.12.2006 tarihinde vefat ettiğini, vefatından 3 ay
kadar önce Tığlı Oto Tic. A.Ş. ve Tığlı Petrol Tic.
A.Ş.’deki hisselerini diğer davalılar eşi Mübeccel ve oğlu
Ahmet Şevki Tığlı ile davalı Arif Demirekin’e devrettiğini
belirterek, alacaklılarından mal kaçırma amacıyla yapılan
devirlerin iptalini istemiştir.
Davalılar
Mübeccel Tığlı, Ahmet Şevki Tığlı ve Arif Demirekin vekili,
murisin hisselerinin borca batık oğluna geçmemesi için istediği
tasarruflarda bulunabilmesinin doğal hakkı ve yaptığı
tasarruflarla ilgili dava açma hakkının mirasçılarına ait
olduğunu, tasarruf esnasında şuurunun yerinde olduğunu
belirterek, davanın reddini istemiştir.
Davalı,
İ. Hakkı Tığlı vekili, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini,
davacının dava açma ehliyeti ve dava şartlarının bulunmadığını
belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Birleşen
dosyada davacı Adil Tural vekili, davalı borçlu İsmail Hakkı
Tığlı'nın Zeytinburnu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/238
E-2007/282 K sayılı mirasın reddi tasarruf işleminin iptalini
istemiş, İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün 2004/15940 E sayılı
dosyasındaki alacağı 09.01.2012 tarihli temlikname ile temlik alan
Zeynep Kaplan'ın 26.06.2012 tarihli duruşmada davacı olarak
kabulüne karar verilerek davaya devam olunmuştur.
Birleşen
dosya davalıları A. Şevki Tığlı, Mübeccel Tığlı ve İ.
Hakkı Tığlı vekilleri, 6 aylık dava açma süresinin
geçirildiğini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece,
İİK 282’inci maddesinde davalı olarak borçlu ve borçlu ile
hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme
yapılan kimseler ile bunların mirasçılarının
gösterilebileceğini, borçlunun İsmail Hakkı Tığlı, şirket
paylarını devredenin ise borçla ilgili olmayan Mehmet İzzet Tığlı
olduğunu, Mehmet İzzet Tığlı'nın şirketteki paylarını
devretmesi ile devredilen bu paylarla borçlu İsmail Hakkı Tığlı
ve diğer davalıların ilgisi olmayıp tasarrufun iptali davasında
davalı olarak gösterilmelerinin mümkün olmadığını belirterek
bu davanın reddine, birleşen dosya yönünden ise, mirasın reddi
tarihinden itibaren 6 aylık hak düşürücü sürenin fazlasıyla
geçmiş olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş,
hüküm, davacı Zeynep Kaplan vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki
yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, asıl
davada davacı Zeynep Kaplan vekilinin yerinde görülmeyen bütün
temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
2-Birleşen
dava, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış
tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak mirasın reddi
bağışlama sayılmaz. Ancak borçlunun alacaklılarına zarar verme
kastıyla mirası reddetme işlemi tasarrufun iptali davasına konu
olabilmektedir. Mirasın reddine dair işlem ile terekenin
açılmasıyla borçlunun aktifine geçecek olan mal para vs.
değerler karşılıksız olarak diğer mirasçılara geçeceğinden
borçlunun mirasın reddine ilişkin tasarrufu diğer iptal
koşullarının oluşması halinde İİK'nun 277 ve devamı maddeleri
uyarınca iptale konu olabilecek tasarruflardandır. Dolayısıyla
davacının talebi mirasın reddine ilişkin tasarrufun iptaline
yönelik olduğundan, dava ön koşulları yönünden dosyanın
incelenmesi varlığı halinde dava konusu mirasın reddine ilişkin
tasarrufun İİK’nun 277, 278, 279 maddeler gereğince iptale tabi
olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar
verilmesi gerekirken, davanın TMK'nun 617 maddesininde düzenlenen
mirasın reddinin iptali davası olarak nitelendirilmesi ve süre
yönünden reddi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ:
Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı Zeynep
Kaplan vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile asıl
davaya ilişkin hükmün ONANMASINA, (2) nolu bentte açıklanan
nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile birleşen davaya
ilişkin hükmün BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 993,60
TL fazla alınan harcın temyiz eden davacı Zeynep Kaplan'a geri
verilmesine 24.04.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.
emeğinize sağlık
YanıtlaSil