18 Temmuz, 2022

BANKALARDA ORTAK HESABIN TESPİTİ VE HESAPTAKİ PARANIN PAYLAŞILMASI ESASI

 BANKALARDA ORTAK HESABIN TESPİTİ VE HESAPTAKİ PARANIN PAYLAŞILMASI ESASI

I.GİRİŞ: 

Ülkemizdeki miras davalarının en önemli konularından birini de eşler ya da kardeşler arasındaki ortak banka hesaplarının eşin ya da kardeşin ölümü üzerine hesaptaki paranın paylaşılması aşamasında diğer mirasçılarla aralarında yaşanan uyuşmazlıklar oluşturmaktadır.

II. KARŞILAŞILAN HUKUKİ SORUNLAR:

Karşılaşılan hukuki sorunları hesaptaki parayı çekme yetkisinin kimde olduğu, bankanın parayı kime ne oranda ödeme yükümlülüğü bulunduğu, hesabın müşterek hesap olup olmadığı, hesap müşterek ise diğer mudinin ne kadar hak sahibi olduğu başlıkları altında toplayabiliriz. Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay kararı ile Yargıtay HGK onama kararı bütün bu soruların cevabını hukuken vermiş durumdadır.

III. HESABIN HUKUKİ DURUMUNUN TESPİTİ:

Öncelikle dava konusu hesabın ortak hesap olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bunun için murisin ya da hesapta hak iddia eden tarafın banka ile yaptığı Bankacılık Sözleşmesi, Genel İşlem Taahhütnamesi, İmza Örneği Föyü, bankaya iletilen faks, @ posta, adi yazılı ve benzeri her türlü yazılı talimat, bu talimatlara ilişkin yapılan sözleşmeler, bankaya verilen vekâletnameler, murisin hesapta hak iddia eden diğer kişiyi yetkili kılmasına kanıt olabilecek diğer belgeler getirtilerek incelenmelidir.

Aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay kararında da açıklandığı üzere “tek imzalı (teselsüllü) ortak hesap ve “birlikte imzalı ortak hesap” olmak üzere iki tür ortak hesap bulunmaktadır. İlkinde her bir mudi banka hesabı üzerinde diğerlerinin katılımı olmaksızın tasarruf edebilmektedir. Buna karşın birlikte imzalı ortak hesapta her bir mudi tek başına hesap üzerinde tasarruf edemez, banka ancak bütün mudilere birlikte ödeme yaparsa borcundan kurtulmuş olur.

Yukarıda belirttiğimiz belgelerin incelenmesi durumunda hesabın türü belirlenecek ve buna göre bankanın müşterek hesap sahibine ödeme yapıp yapamayacağı anlaşılacaktır.

Müşterek hesabı açan ve müşterek mevduatın konusu olan parayı yatıran hesap sahibinin sözleşmeyi imzalaması ile sözleşme banka ile diğer hesap sahipleri arasında kurulmuş olur. Diğer müşterek hesap sahiplerinin imzalarının sözleşmede bulunmaması bu sonucu etkilemez. Ancak bunun aksi sözleşmede kararlaştırılabilir. O zaman sözleşmenin kuruluşu imzaları eksik olan diğer hak sahiplerinin imzalarının tamamlanması ile hukuken geçerli olur. Getirtilen belgelerde incelenecek ikinci konu budur. Eğer sözleşmenin kurulması bütün hak sahiplerinin imzalamasına bağlı tutulmuşsa imza eksikliği olup olmadığına bakılmalıdır. Böyle bir hüküm yoksa hesabın açılması ile müşterek hesap sözleşmesi hukuken geçerli hale gelmiştir. Sözleşmede bu konuda açıklık bulunmaması halinde, teselsüllü hesabın varlığı karine olarak kabul edilmektedir. Yargıtay kararında yollama yapılan öğreti de aynı görüştedir.

IV. HESABIN ORTAK HESAP OLDUĞUNUN TESPİTİ DURUMUNDA HESAPTAKİ PARANIN PAYLAŞIMININ NASIL YAPILACAĞI SORUNU:

Ortak hesaptaki paylar, aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşit kabul edilir. Eğer ortak hesaptaki paranın hesap sahipleri arasında nasıl paylaştırılacağına ilişkin yazılı bir sözleşme varsa ya da yakın akrabalar arasında 6100 sayılı HMK m. 203’e göre tanık beyanları ile kanıtlanabiliyorsa tespit edilen oranda hak sahipleri belirlenir. Ortak hesaba yatırılan paranın nasıl paylaşılacağına ilişkin bir anlaşma yoksa mülkiyetin yarı yarıya hak sahiplerine ait olduğu kabul edilmektedir.

Mudilerden birinin ölümü halinde ve aksine sözleşme de yoksa hesaptaki paralar eşit paylara bölünecek ve hayatta kalan mudiye önce kendi payı ödenecek daha sonra kalan miktarda miras payı varsa onu da alabilecektir. Mudilerden sağ kalan kendi adına payından fazlasını çekerse diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmekte olduğu kabul edilerek payından fazla çektiği miktarda diğer hesap sahibine borçlu durumuna düşer. Aynı şekilde ölen diğer hesap sahibinin mirasçılarına karşı da borçlu durumuna düşer.

V. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

T.C.

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2006/3-517

KARAR NO  : 2006/525    

Taraflar arasındaki “alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.6.2004 gün ve 2002/258 E. 2004/208 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 5.4.2005 gün ve 2005/3579-3645 sayılı ilamı ile,

A-İDDİA, SAVUNMA VE HÜKÜM:

Dava dilekçesinde, tarafların müşterek murisi Mediha Çinici ile davalının çeşitli bankalarda birçok müşterek hesabının bulunduğu, murisin 27.11.2000 günü gece saat 1.00’de öldüğü, aynı gün ölümden sonra davalının müşterek hesaplarda bulunan tüm paraları çektiği iddia edilerek davacının miras payı oranındaki miktarın davalıdan tahsili talep edilmiştir.

Davalı, murisin ilkokul mezunu olup herhangi bir gelirinin bulunmadığını, bankalar nezdinde imza edilmiş bir hesap sözleşmesinin olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece bilirkişi olarak seçilen emekli banka müdürü ile avukatın hazırlamış oldukları rapor esas alınarak davanın reddi cihetine gidilmiştir.

B) HÜKME ESAS ALINAN BİLİRKİŞİ RAPORUNDA:

I-HSBC Bank İstanbul Şubesinde bulunan 64777-270 numaralı hesabın hesap ekstrelerinde, hesap sahibi olarak Rıza/Mediha Çinici’nin gözüktüğü ancak, “Genel İşlem Taahhütnamesinde”, “İmza Örneği Föyünde”, “Faksla İletilen Talimatın Uygulanmasına İlişkin Sözleşmede” “Ek Taahhütnamede” sadece Rıza Çinici’nin imzasının bulunması nedeniyle bu hesabın Rıza Çinici’ye ait olduğu;

II-Türk Ticaret Bankası İstanbul Şubesinde bulunan hesabın davalıya ait münferit hesap olduğu;

III-Abank (Alternatifbank) Sirkeci Şubesinde bulunan 59047 no’lu hesap için alınan “Bankacılık Müşteri Hizmetleri Sözleşmesinde” Rıza Çinici ve Mediha Çinici’nin imzalarının bulunduğu, hesap müşterek olmakla birlikte hesap sahiplerinden herhangi birinin münferiden işlem yapma yetkisinin bulunması nedeniyle davalının hesabı kapatma yetkisinin bulunduğu;

IV-Koçbank Eminönü Şubesinde bulunan hesabın 27.11.2000 tarihi itibariyle borç bakiyesinde olduğu;

V-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna devredilen Etibank ve İnterbank şubelerinde hesapların hesap ekstrelerine göre hesapların Mediha/Rıza Çinici adına açıldığı ancak, hesaplarla ilgili istenilen hesap açılış talimatı veya sözleşmesi, hesabın münferit veya müşterek olduğuna dair talimat, para çekme yetkisi, vekâletname gibi aidiyete matuf belgelerin bulunmadığı, EGS Bank Eminönü Şubesinde bulunan hesapla ilgili olarak sadece imza örneklerinin ve kimlik fotokopilerinin bulunduğu, açılışla ilgili belgelerin bulunmadığı;

VI-Piramit Menkul Değerler A.Ş. ile muris arasında “Menkul Kıymetler Alım-Satım Sözleşmesini muris Mediha Çinici’nin müşteri sıfatıyla imzalamış ise de, murisin davalıyı yetkili kıldığı ve bu yetki ile davalının hareket ettiği kabul edildikten sonra,

Sonuç olarak;

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna devredilen bankalarda bulunan hesaplarla ilgili kesin bir sonuca ulaşılamadığı, diğer hesaplarla ilgili olarak da davacının herhangi bir talep hakkının bulunamayacağı açıklanmıştır.

C) HUKUKSAL DAYANAKLAR:

I-Birden fazla kimsenin bankada açtırdıkları ortak hesap, sözleşmeye dayanan müteselsil alacaklılık tipini oluşturur.

Ortak hesaptaki hesap üzerinde hak sahibi birden fazla kimse gözükür. Bu durumda banka tıpkı bireysel hesapta olduğu gibi aynı edimi hesap alacaklılarına karşı borçlanır.

Hesap türünün belirlenmesinde temel ölçüt bankaya ödeme yapan kişinin iradesidir. Ancak ödeme yapan kişinin iç iradesi yerine banka tarafından anlaşılabilir olan ya da görülebilir iradesi önemlidir (Bkz. Faruk Acar, Türk-İsviçre Medeni Hukukunda Alacaklılar Arası Teselsül - doktora tezi-Ank. 2003, sh.168, dip not: 68 ve orada anılan: Canarıs ve Wagner).

Bilimsel öğretide ortak hesap kavramı adı altında hem “tek imzalı (teselsüllü) ortak hesap hem de “birlikte imzalı ortak hesap” türü anlaşılmaktadır. Ortak hesap türü ayırımını sağlayan tek ölçüt, banka nezdindeki hesap üzerinde birlikte alacaklıların tasarruf yetkilerinin şeklidir. İlkinde her bir mudi banka hesabı üzerinde diğerlerinin katılımı olmaksızın tasarruf edebilmektedir. Buna karşın birlikte imzalı ortak hesapta her bir mudi tek başına hesap üzerinde tasarruf edemez, banka ancak bütün mudilere birlikte ödeme yaparsa borcundan kurtulmuş olur (Bu konuda özlü bilgi için bkz. Tekinalp, Ünal: Banka Hukukunun Esasları, İst.1988, sh. 328 vd.)

II- Müşterek hesabı açan ve müşterek mevduatın konusu olan parayı yatıran hesap sahibinin sözleşmeyi imzalaması ile sözleşmenin banka ile diğer hesap sahipleri arasında kurulmuş olduğunun kabulü gerekir. Diğer müşterek hesap sahiplerinin imzalarının sözleşmede bulunmaması sonucu etkilemez. Bunun aksi, sözleşmenin kuruluşunun imzaları eksik olan diğer hak sahiplerinin imzalarının tamamlanmasına bağlı tutulduğuna dair sözleşmede bir hükmün yer almış olmasına bağlıdır. Matbu sözleşme metninde böyle bir kayıt olmamasına, matbu sözleşme metninin banka yetkilileri ve müşterek hesabı açtıran ve mevduatı bankaya yatıran hesap sahibinin imzalarına rağmen, sözleşmede taraf olarak isimleri bulunan diğer hesap sahiplerinin imzalarının “yokluğu” nedeniyle sözleşmenin kurulmadığını iddia etmek, doğruluk ve dürüstlük kuralına uygun düşmez. (Kaplan, İbrahim: Banka Sözleşmeleri Hukuku, c.1, Ank. 1996,sh.233 vd.) O halde denilebilir ki, teselsüllü müşterek hesabın açılması sırasında hesabı açtıranın dışındaki diğer hesap sahiplerinin imzalarının bulunmaması ancak, teselsüllü müşterek hesap sözleşmesinde tüm hesap sahiplerinin sözleşmeyi imzalamaları halinde sözleşmenin yürürlüğe gireceği yönünde bir hüküm mevcutsa, sözleşmenin kuruluşuna engel olur.

III- Açıklık bulunmaması halinde, teselsüllü hesabın varlığı kabul edilir. Bir başka anlatımla, müşterek hesap açılırken bankaya aksine bir anlaşma sunulmamışsa, bankadaki müşterek hesabın, aktif teselsüllü müşterek hesap olduğu bilimsel öğretide oybirliği ile kabul edilmektedir (Tekinalp, sh.329;Kaplan, sh.235,236 ve orada anılan Yargıtay Kararları).

Hesap sahiplerinin her biri müteselsil alacaklı sıfatına sahiptir. Zira ortak hesap sahiplerinin banka karşısındaki yetkileri müteselsil alacaklılığın söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü ortak hesapta BK. mad.148/1’deki hükme uygun olarak, her bir hesap sahibi banka nezdindeki tutarın tamamı üzerinde bağımsız şekilde tasarruf edebilmektedir. Bilimsel öğretideki baskın görüş, ortak hesap halinde alacaklılar arası teselsülün olduğu yönündedir (Bkz. Acar, sh.172 ve dipnot: 98’de anılan yerli ve yabancı yazarlar ile İsviçre Federal Mahkemesinin kararlarına).

IV- Müşterek hesaptaki paylar, aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşittir. Zira, para müşterek hesaba yatırıldığına ve pay bakımından bir anlaşma bulunmadığına göre, mülkiyetin yarı yarıya olmak üzere hak sahiplerine ait olması gerekir (11. HD. 21.3.2002; 1579/2539; Acar, sh. 336, 337).       

V- Mevduat hesabı birden fazla kişiye ait ise, mudilerden birinin ölümü halinde, -aksine sözleşme yoksa- hesaptaki paralar eşit paylara bölünecek ve hayatta kalan mudiye kendi payı ödenebilecektir (Reisoğlu, Seza: Bankalar Kanunu Şerhi, Ank. 2002, sh. 390). Zira, taraflardan her biri hesaptan para çekerken payına göre kendi adına, payından fazlası için diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmekte olup, payından fazla çektiği miktarda diğer hesap sahibine göre borçlu durumuna girer (2. HD. 29.1.1987, 495/11191; HGK. 11.2.1998, 40/75).

VI- Taraflar arasında bir kısım hesaplar yönünden vekâlet ilişkisi kurulmuş bulunmaktadır.

Vekilin, üstlendiği işin müvekkilin menfaatine ve onun iradesine uygun olarak yapılması gerekir (Başpınar, Veysel: Vekilin Özen Borcundan Doğan Sorumluluğu,-doçentlik tezi- 2. baskı, Ank. 2004, sh.72) O kadar ki, “Vekil sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunacak ve ona zarar verecek davranışlardan kaçınacaktır” (3. HD. 9.9.1985; 2552/5380).

Bundan ayrı olarak “Borçlar Kanunu’nun 390. maddesi uyarınca vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandıracak davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekil, vekâlet yetkisini kasten vekil edenin zararına kullandığı takdirde, zararı tazmin yükümlülüğündedir” (3. HD. 14.4.1998; 2963/3981). Gerçekten de vekil, vekâlet yetkisini kasten vekil edenin zararına, kendisinin ya da düşünce ve çıkar birliğine girdiği kişi yararına kullandığı takdirde, yapılan işlem vekâlet vereni bağlamaz (HGK 5.5.1993; 79/195).

D) SONUÇ:

Görüldüğü üzere taraflara ait bireysel hesaplar dışında ortak hesapların müşterek imzalıları dışında bir kısmında da yetkilendirme ve ilgili bankaya verilen talimatlara rastlanılmıştır.

Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak konusunda uzman olan üç kişilik bilirkişi kurulu aracılığı varılacak uygun sonuç dairesinde karar verilmek gerekirken eksik araştırma sonucu yazılı şekilde sonuca ulaşılması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ:

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,  12.7.2006 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder