30 Nisan, 2021

HÂKİM ÖYLE DEDİ

 HÂKİM ÖYLE DEDİ[1]

Türkiye’de işleri en yoğun yerlerin başında devlet daireleri gelir. Adliyelerde bu konuda birinci sıradadır. Ancak adliyelerin diğer devlet dairelerinden farkı diğer devlet dairelerinde üstlerin astlarına çok geniş yetki ve imza devrinde bulunabilmelerine karşılık adliyelerde hâkimler ve savcılar kendilerine sıkı sıkıya bağlı yetkileri yanlarında çalışan kalem çalışanlarına devredemezler. Gelin görün ki işlerin yoğunluğu bahane edilerek hâkimlere ve savcılara verilmiş bazı yetkiler “sözlü” olarak kalem çalışanlarına verilmektedir. Tabi bunun kanuni dayanağı da bulunmamaktadır.

Bir mahkeme kalemine girmek çoğu zaman sinir bozucu olabilir. Öncelikle kimse yüzünüze bakmaz. İncelemek istediğiniz dosyayı istediğinizde gerekçeniz kendilerini çok ilgilendirirmiş gibi dosyada neye bakacağınızı sorarlar. Vereceğiniz cevap aslında çok da umurlarında değildir. Bazıları ise dosyanın derdest olup olmadığını sorup, verdiğiniz cevapla yetinmeyerek esas defterine ya da bilgisayara bakarlar. Dosyanın bulunduğu yere bir başka kalem çalışanı kendilerinden birkaç milim daha yakınsa yerlerinden kalkma zahmetine girmemek için arkadaşından dosyayı vermesini rica ederler. Dosya yerinde yoksa duruşması ne zaman sorgusu başlar. Duruşması yakınsa en çok sevdikleri sözü sarf ederler. “Dosya duruşma salonunda mübaşire söyleyin çıkartsın.” Mübaşiri bulursanız dosyanızı görüsünüz. Bulamazsanız ya beklersiniz ya da sonra gelirsiniz.

Bütün bunlara rağmen mahkeme kalemi çalışanları hâkimlerin hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan verdikleri yetkileri kullanmaya gelince, örneğin talimat evrakı için ifade almak gibi, hiç biri bunları kullanmaktan çekinmez. Verilen işi anında yapmaya koyulurlar. Böyle bir durumla aldığım CMK görevlendirmelerinden birinde karşılaştım.

Bir öğleden sonra CMK servisi tarafından arandım ve Ankara asliye ceza mahkemelerinden birinde talimat evrakı için ifadesi alınacak bir sanığın ifadesinde hazır bulunmam istendi. Büromdan Ankara Adliyesine gelip, asliye ceza mahkemesinin kaleminden içeri girdim. Müdür masasında oturuyor, kalem çalışanlarından biri dosyalarla meşgul, bir diğeri ise bilgisayarın başında ayakta duran birinin söylediklerini yazıyordu.

Müdüre, talimatla ifadesi alınacak sanık için CMK’dan görevlendirildiğimi belirtip sanığın nerede olduğunu sordum. Müdür ne dese beğenirsiniz?

-“Arkadaşlar ifadesini alıyor bitince hâkime imzaya götüreceğiz, birazdan ifade tutanağını alırsınız.”

Mahkeme kalemi içinde ayakta duran kişi, talimatla ifadesi alınacak olan sanık, daha doğrusu hepimiz öyle biliyoruz. Bilgisayarın başında kendince ifade alansa kalem çalışanı. Müdürde her şey normalmiş gibi bu kanunsuz durumu seyrediyor.

Önce içeri girip sanığa kendimi tanıttım ve dışarı çıkmasını söyledim. Daha sonra kalem çalışanına “Sizin ifade almaya yetkiniz var mı?” Sorusunu yönelttim. Hanımefendi büyük bir pişkinlikle:

-“Hâkim beyin talimatı böyle. Çok istiyorsanız hâkim beyle görüşün” dedi. Tekrar müdürün yanına geldim ve

-“Suç işliyorsunuz buna yetkiniz yok” dedim.

Müdürde aynı pişkinlikle:

-“Hâkim bey söyledi biz de alıyoruz gidin hâkimle görüşün” dedi.

Ben de müdürün ve kalem çalışanlarının hâkimin kendilerini koruyacaklarından emin şekilde hâkimle görüşün ısrarlarını kıramayıp hâkim beyin odasına girdim.

Hâkim’e:

-“Kalem çalışanlarının ifade almakta olduklarını buna yetkilerinin bulunmadığını bunun içinde sizin sözlü talimat verdiğinizi söylediklerini” belirttim.

Hâkim bey ne söyledi dersiniz:

-“Talimat evrakında böyle yapıyoruz. İşimiz başımızdan aşkın. İfade içeride alınıyor sonra da ben imzalıyorum, gönderiyoruz. Siz de bize kolaylık gösterin.”

Bunun üzerine bu durumu kabul etmeyeceğimi ve ifadeyi kendisinin alması gerektiğini söyledim. Ancak sözlerimin bir etkisi olmamış olacak ki aramızda tartışma başladı. Hâkim ifadeyi almamakta direnince tutanak tutacağımı söyledim. Tutanak sözü kendisini biraz yumuşatmış olacak ki, ifadeyi almayı kabul etti ama bu sefer bir başka kanun dışı iş önerdi. Sanığın kimlik bilgilerinin kalemde alınmasından sonra ifadeyi alacağını söyledi. Ben buna da itiraz edip kimlik tespitinin de kendisi tarafından yapılmasını istedim. Bu isteğim üzerine bir tartışma daha başladı. Bu konuda da kendisini ikna ettikten sonra o tarihte yürürlükte olan kanun hükmüne göre duruşma savcısına haber verildi.

Savcı duruşma salonuna girdikten sonra önemli bir evrak olduğunu düşünerek dosyayı istedi. Dosyanın talimat evrakı olduğunu görünce de hâkime:

-“Bunun için beni niye çağırdınız.” Mahkeme kalemini kastederek “İçeride ifadeyi alıp bana imzaya gönderseydiniz ya” dedi.

Hâkim, sanki büyük bir kusur işlemişim gibi;

-“Avukat bey böyle istediler biz de duruşma açtık” cevabını verdi.

Savcı henüz kimlik tespitinin yapılmamış olduğunu da görünce iyice sinirlendi ve bana ters ters bakmaya başladı.

Kimlik tespiti yapılmaya başlandığında ise her şey tersine döndü. Çünkü elinde duruşma davetiyesi ile gelip kalem çalışanları tarafından ifadesine başlanan kişi, ifadesi alınacak asıl kişinin eski ev sahibi çıktı.

Sanık olarak çağrılan kişi oturduğu evi terk etmiş. Duruşma davetiyesi geldiğinde tebligatı kapıya yapıştırmışlar. Ev sahibi başka bir sebeple muhtara gittiğinde tebligatı almış ve ne olduğunu anlamak için adliyeye gelmiş. Sen misin elinde davetiye ile gelen, adamı çekmişler içeri kimliğine bakmadan ifadesini almaya başlamışlar.

Gelen kişinin talimatla ifadesi alınacak kişi olmadığının anlaşılması üzerine duruşma salonuna önce bir sessizlik hâkim oldu. Daha sonra hâkim ve savcı birbirlerine baktılar. Bense hem hâkime hem savcıya bakıyorum ama hiç biri bana bakamıyorlar. Ardından kıyamet koptu. Hâkim, huzurdaki kişiye:

-“Sana ne? Sen niye geliyorsun? İşin gücün yok mu? Be adam” diyerek gürledi. Adam şaşırdı. Sesini çıkaramadı.

Ben araya girdim;

-“Bağırmanıza gerek yok. Sanık bildirilen adreste bulunamadığından evrakı bu şekilde iade edelim konu kapansın” dedim. Bu önerim hiçbir itiraza uğramadan kabul edildi. Bu arada hala yüzüme bakamıyorlar. Bende inadına gözlerimi üzerlerine diktim büyük bir zevk içinde hallerini seyrediyorum.

Duruşma salonundan çıkarken hâkim zabıt kâtibine şu talimatı veriyordu.

-“Bundan sonra bütün talimat evrakı masamda olacak anlaşıldı mı?”

Birçok meslektaşımın yaptığı gibi talimat evrakında ifadeyi kalem çalışanlarının almasına izin verseydim yanlış kişinin ifadesi alınacaktı. Talimatı gönderen mahkeme de o ifadeye göre karar verecekti. Belki de ifadesi alınmak istenen sanık hiç ifade vermeden mahkûm olacak ya da beraat edecekti. Mahkemelerin iş yoğunluğu bahane edilerek en ufak işin dahi hafife alınması adaletsiz sonuçlar doğurabilmektedir. Bu olay CMK’daki genç meslektaşlarımızın kulağına küpe olsun.


[1] Türkiye Barolar Birliğinin 2013 yılında yayınlanan “Hukukçu Anıları Seçkisi” isimli kitabında yayınlanan avukatlık anımdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder