İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE GÖRÜLMEKTE OLAN DAVADA 2918 SAYILI KARAYOLLARI TRAFİK
KANUNU m. 110/II’NİN ANAYASAYA AYKIRILIĞI İDDİASIYLA YAPILAN İPTAL BAŞVURUSU VE
ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI
DAVACININ TALEBİ:
Davacı Groupama Sigorta A.Ş. vekili dava
dilekçesinde, 07.04.2019 tarihinde İzmir ili, Gaziemir ilçesinde meydana gelen
trafik kazasında Himmet Seçkin yönetimindeki 45 HB 9007 plakalı araç ile Savaş
Yeğen yönetimindeki 35 GF 626 plakalı aracın kaza yaptıklarını, Salih Kalyoncu
yönetimindeki 35 AFY 542 plakalı aracın da bu kazaya karışan Himmet Seçkin
yönetimindeki 45 HB 9007 plakalı araca çarptığını, davalı Seyid Ahmet Kaya
yönetimindeki 35 AR 9118 plakalı aracın da bu kazaya karışan Himmet Seçkin
yönetimindeki 45 HB 9007 plakalı araca çarptığını, daha sonra da yaya Erol
Apaydın'a çarptığını, ardından da bariyerlere çarparak durduğunu, Salih
Kalyoncu'nun yönetimindeki 35 AFY 542 plakalı aracın sahibi olan kendi
sigortalıları Hüsamettin Kalyoncu'ya 06.09.2019 tarihinde 35.569,66 TL sigorta
tazminatı ödediklerini, 6102 sayılı TTK m. 1481'e göre kendi sigortalılarına
halef olmaları nedeniyle de ödedikleri sigorta tazminatının davalı Seyid Ahmet
Kaya'dan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalının yetki itirazında
bulunması üzerine de Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunun konusunu oluşturan
2918 sayılı KTK m. 110/II'ye göre yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk
Mahkemeleri olduğunu belirtmiştir.
DAVALININ TALEBİ:
Davalı Seyid Ahmet Kaya vekili cevap dilekçesinde
öncelikle davaya konu kazanın İzmir ili, Gaziemir ilçesinde olması nedeniyle
yetki itirazında bulunmuştur. Davanın esasına ilişkin olarak da önce zamanaşımı
defini ileri sürmüş, meydana gelen kazada kusur durumunun araştırmasının
yapılmasını talep etmiş ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURUNUN HUKUKİ
NİTELİĞİ:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 152'inci maddesine göre kanunun Anayasaya aykırılığının ilk derece
mahkemesince ileri sürülmesidir.
ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL BAŞVURUSUNUN
GEREKÇESİ:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 152'inci maddesine göre bir kanunun Anayasaya aykırılığının ilk
derece mahkemesince ileri sürülmesinin ilk koşulu o kanun hükmünün o
mahkemedeki uyuşmazlığa uygulanacak olmasıdır. Mahkememizin Anayasaya aykırılık
iddiası ilk önce bu yönüyle açıklanacaktır.
Mahkememizde görülmekte olan davada davalı
vekili süresi içinde yetki itirazında bulunmuştur. Yetki itirazı ilk itiraz
olup 6100 sayılı HMK m. 138'e göre "Mahkeme, öncelikle dava şartları ve
ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını
vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir."
Bu maddeye göre davalının yetki itirazının mahkememizin 06.04.2023 tarihli ön
inceleme duruşmasında karara bağlanıp ondan sonra eğer yetki itirazı
reddedilecekse esasa girilmesi, kabul edilecekse de istinaf kanun yolu açık
olmak üzere yetki itirazının kabulü ile davanın usulden reddine karar verilerek
dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir. Bu
nedenle 2918 sayılı KTK m. 110/II'de yer alan yetkiye ilişkin hükmün mahkememiz
dosyasında uygulanıp uygulanmayacağı konusunda ön inceleme duruşmasında karar
verilmesi gerektiği kesinleşmiştir.
İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜNÜN ANAYASAYA
AYKIRILIK GEREKÇESİ:
İptali istenen 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu m. 110/II "Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki
sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta
sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde
açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir."
düzenlemesini içermektedir.
Maddenin düzenlediği "hukuki
sorumluluğa ilişkin davalar" sigorta şirketlerine karşı ya da sigorta
şirketlerinin açacağı motorlu araç kazalarından kaynaklı tazminat, alacak ve bu
davalar sonrasında sorumlulara karşı rücu davalarını da kapsamaktadır.
Mahkememizdeki dava da sigorta tazminatı rücu davasıdır.
Madde, sigortacının merkezinin bulunduğu yer
mahkemesini, sigortacının şubesinin bulunduğu yer mahkemesini, sigorta
sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemesini ve kazanın vuku bulduğu
yer mahkemesini seçimlik yetkili mahkeme olarak belirlemiştir.
Yetkili olarak belirlenen mahkemelerden
"sigortacının merkezinin bulunduğu yer mahkemesi" ibaresi aşağıda
açıklanacağı üzere Anayasaya aykırıdır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının "Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı 5'inci
maddesine göre; "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır." İptali istenen yasa ibaresi ile belli
bir ekonomik zümreye "sigorta şirketleri" zümresine özel yetki
düzenlemesi getirilmiştir. Hukuk yargılamasını düzenleyen 6100 sayılı HMK ile
mahkemelerin yetkisini düzenleyen başka yasalardaki özel yetki hükümlerinin
hiçbirinde belli bir siyasi, sosyal ya da ekonomik bir zümreye ayrı yetki
düzenlemesi yapılmamıştır. Bu hüküm açıkça Anayasanın 5'nci maddesinde
düzenlenen devletin temel amaç ve görevleri arasında yer alan Türk Milletinin
ve kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan bir düzenlemedir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10'uncu maddesine göre;
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir." İptali istenen yasa
ibaresi ile belli bir ekonomik zümreye, "sigorta şirketleri"
zümresine özel yetki düzenlemesi getirerek kanun önünde eşitlik ilkesi ihlal
edilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı
13'üncü maddesine göre; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." İptali istenen yasa ibaresi
nedeniyle İzmir Gaziemir'de meydana gelen, hem davalısının hem de davacı
sigorta şirketinin sigortalısının İzmir ilinde yerleşik olduğu bir kaza için
hak arama özgürlüğü belli bir ekonomik zümre için kısıtlanmakta, bu kısıtlanma
Anayasanın 13'üncü maddesindeki ölçütlere de uymamaktadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının "Mülkiyet Hakkı" başlıklı 35'inci maddesine göre;
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz." İptali istenen yasa ibaresi nedeniyle davalı
tarafın mülkiyet hakkı ihlal edilmektedir. Öncelikle 6100 sayılı HMK
hükümlerine göre İzmir ilinde görülecek bir dava için davalı taraf İstanbul
iline gidip gelmek zorunda bırakılarak fazladan yol ve konaklama masrafına
sokulmaktadır. İkinci olarak İstanbul'da yargılamayı yapacak olan mahkememizin
olayda kusur durumunun tespiti için İzmir Asliye Hukuk Mahkemesine talimat
yazması ve talimatla keşif yapılmasını istemesi gerekmektedir ki davayı
kaybeden tarafın yargılama giderleri içinde yer alacak olan talimat masrafını
ödeyerek mülkiyet hakkı ihlal edilecektir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36'ncı maddesine göre;
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz." İptali istenen yasa ibaresi nedeniyle asıl yetkili
mahkemelerin davaya bakması da engellenmektedir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının "Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49'uncu maddesine
göre; "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat
seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve
işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır." İptali istenen yasa ibaresi davalıyı Anayasaya aykırı şekilde başka
bir ile hak aramak için gitmek zorunda bırakmakta işinden ve gücünden geri
kalması sonucunu doğurmaktadır.
Mahkememizdeki davaya konu kaza ülkenin
ekonomik durumu iyi olan üç büyük şehrinden birinde gerçekleşmiş olup çoğu
zaman İstanbul'a en uzak illerimiz olan Van, Hakkari, Artvin gibi illerde
meydana gelen kazalar için de İstanbul Adliyesinde dava açılmaktadır.
Sigorta şirketlerinin bir tanesi hariç
tamamının yerleşim yerinin İstanbul ili Şişli ilçesi olduğu, bir tanesinin ise
İstanbul ili Beykoz ilçesi olduğu düşünüldüğünde bütün Türkiye'de sigorta
şirketlerinin özellikle davacı sıfatı ile açacakları davalarda İstanbul
Adliyesindeki (Çağlayan) Asliye Hukuk, Asliye Ticaret ve Tüketici
Mahkemelerinin bu yasa hükmüne göre "seçimlik yetkili mahkeme"
oldukları, ancak uygulamada sigorta şirketlerinin avukatlarına yol ve konaklama
masrafı vermemek için davacı sıfatıyla açtıkları bütün davalarda İstanbul
Adliyesi mahkemelerini tercih ediyor olmaları nedeniyle İstanbul Adliyesi
Mahkemelerinin fiilen "kesin yetkili mahkeme" haline geldiği, bu
durumunda bu davalarda taraf durumunda bulunan diğer kişilerin yukarıda
açıklanan anayasal haklarını ve usul hukukundan kaynaklanan silahların eşitliği
ilkesine göre adil yargılanma hakkını ihlal edildiği açıktır.
Bu gerekçelerle dava konusu uyuşmazlıkta
uygulanması davalının yetki itirazı ile kesinleşen 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu m. 110/II'de yer alan "sigortacının merkez" ibaresinin
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Devletin temel amaç ve
görevleri" başlıklı 5'inci, "Kanun önünde eşitlik" başlıklı
10'uncu, "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13'üncü,
"Mülkiyet Hakkı" başlıklı 35'inci, "Hak arama hürriyeti"
başlıklı 36'ncı, "Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49'uncu maddesi
kapsamında Anayasaya aykırı olduğunun tespiti ve iptaline karar verilmesini
talep etme zorunluluğu doğmuştur.
SONUÇ:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m.
110/II'de yer alan "sigortacının merkez" ibaresinin 2709 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Devletin temel amaç ve görevleri"
başlıklı 5'inci, "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10'uncu, "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13'üncü, "Mülkiyet
Hakkı" başlıklı 35'inci, "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36'ncı,
"Çalışma hakkı ve ödevi" başlıklı 49'uncu maddesi kapsamında
Anayasaya aykırı olduğunun tespiti ve iptaline karar verilmesini,
Kararın bir örneğinin mahkememize UYAP
üzerinden tebliğini saygılarımla dilerim.
Hakim
Bülent
Nuri KURDOĞLU
192212
EKİ: İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin
(…) Esas sayılı dosyası UYAP kaydı.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/79
Karar Sayısı : 2024/80
Karar Tarihi : 14/3/2024
R.G.Tarih-Sayı : 18/4/2024-32521
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun 11/1/2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle
değiştirilen 110. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “… sigortacının
merkez…” ibaresinin Anayasa’nın 5., 10., 13., 35., 36. ve 49.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sigorta şirketi tarafından tazminatın sorumluya rücu edilmesi
talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 110. maddesi şöyledir:
“Görevli ve Yetkili Mahkeme:
Madde 110 – (Değişik: 11/1/2011-6099/14 md.)
İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların
sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan
sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması,
bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen
tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının
merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin
bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu
yer mahkemesinde de açılabilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Kadir
ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve
Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 4/5/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Burak FIRAT tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve
ilgili görülen Anayasa kuralları ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
3. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle
uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini
Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler
uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görev kapsamına giren bir davanın bulunması,
iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak
kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların
çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
nitelikteki kurallardır.
4. İtiraz yoluna başvuran Mahkemece, 2918 sayılı
Kanun’un 110. maddesinin ikinci numaralı fıkrasında yer alan “...sigortacının
merkez…” ibaresinin iptali talep
edilmiştir. İtiraz konusu kuralla motorlu araç kazalarından dolayı hukuki
sorumluluğa ilişkin davaların, sigortacının merkezinin bulunduğu yer
mahkemelerinde de açılmasına imkân tanınmaktadır. Kuralda yer alan “…sigortacının…”
ibaresi “merkez” ibaresinin yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma
imkânı olmayan “şubesinin” ibaresi bakımından da geçerli, ortak kural
niteliğindedir.
5. Bu itibarla, bakılmakta olan davanın konusu
gözetilerek kuralın esasına ilişkin incelemenin kuralda yer alan “…merkez…” ibaresi
ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
B. İtirazın Gerekçesi
6. Başvuru kararında özetle; sigorta şirketlerinin tamamına yakının
merkezlerinin İstanbul’da bulunduğu, itiraz konusu kuralın tanıdığı yetkiye
istinaden bu şirketlerin açtıkları davalarda İstanbul’da yer alan mahkemeleri
tercih ettikleri, bu bakımdan itiraz konusu kural ile tanınan seçimlik yetkinin
kesin yetkiye dönüştüğü, bu durumun hak arama özgürlüğünü kısıtladığı, kusur
durumunun tespiti gibi yargılama faaliyetlerini daha maliyetli hâle getirerek
zorlaştırdığı, davanın taraflarının başka bir ilde hak aramak zorunda
kaldıkları, 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile mahkemelerin yetkilerini düzenleyen başka
kanunlardaki özel yetki hükümlerinin hiçbirinde belli bir ekonomik zümreye ayrı
yetki düzenlemesi yapılmadığı, ancak itiraz konusu kuralın sigorta şirketleri
bakımından ayrı yetki düzenlemesi getirdiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 5., 10., 13., 35., 36. ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
7. İtiraz konusu kuralın yer aldığı 2918 sayılı
Kanun’un 110. maddesinin ikinci fıkrası, motorlu araç kazalarından dolayı hukuki
sorumluluğa ilişkin davalarda davaya bakmaya yetkili mahkemeleri
düzenlemektedir. Buna göre anılan davalar, sigortacının şubesinin veya sigorta
sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde, kazanın
vuku bulduğu yer mahkemesinde ya da itiraz konusu kural uyarınca sigortacının
merkezinin bulunduğu yerde açılabilir.
8. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı
36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anılan
maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022, § 28).
9. Anayasanın 142. maddesinde ise “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Hukuk devletinde kanun koyucu,
Anayasa’nın temel ilkelerine ve kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, mahkemelerin
görev ve yetkilerinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisine sahiptir. Ancak
bu takdir yetkisinin, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının öngördüğü güvencelere aykırılık taşımaması gerekir.
10. Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu
konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da
kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin
ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri
sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli
yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2021/20,
K.2022/84, 30/6/2022, § 10).
11. İtiraz konusu kural, motorlu araç kazalarından dolayı hukuki
sorumluluğa ilişkin davaların açılabileceği yetkili mahkemeyi tayin etmek
suretiyle mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirmektedir.
12. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Buna göre mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla
yapılması, ayrıca Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü
olması gerekir.
13. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya
yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması
gerekir.
14. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
15. Kuralla motorlu araç kazalarından dolayı hukuki
sorumluluğa ilişkin davalarda yetkili mahkemenin herhangi bir tereddüde yer vermeyecek
biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını
taşıdığı anlaşılmaktadır.
16. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü
için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM,
E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, § 24).
17. Ayrıca adil yargılanma hakkı, niteliği gereği
devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa'da
ifade edilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu
haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve
yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisi
olduğu alanlarda belirli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü
gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken
kanun koyucuyu bağlayan belirli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır.
Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi
olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No: 2016/14586, 10/11/2022, §
74).
18. İtiraz konusu kural, motorlu taşıt kazalarından
doğan hukuki sorumluluk davalarının tamamını kapsamaktadır. Motorlu araç
kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, aralarında araç sahibi,
araç işleten, araç işleticisi teşebbüs sahibi, sigorta şirketi veya hak sahibi
üçüncü kişilerin de bulunduğu çok sayıda kişinin hem davalı hem de davacı
sıfatıyla yer alabildiği davalardır. Sigorta
şirketlerinin bu davalarda davalı sıfatıyla yer aldığı durumlarda genel yetki
kuralı olan 6100 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereği şirket merkezlerinde dava
açılabilmektedir. İtiraz konusu kural ile genel yetki kuralından farklı olarak,
sigorta şirketlerine davacı sıfatıyla yer aldıkları motorlu taşıt kazalarından
doğan hukuki sorumluluk davalarında kendi merkezlerinin bulunduğu yer
mahkemesinde de dava açabilme imkânı tanınmaktadır.
19. Sigorta şirketlerinin merkezlerinin
çoğunlukla bir ilde olması nedeniyle ülke genelinde motorlu araç kazalarından
doğan hukuki sorumluluk davalarının o ilde açılmasının o ildeki mahkemelerin iş
yükünü arttıracağı açıktır. Her ne kadar başka yerde bulunan ve mahkemeye
getirilemeyen delillerin o yerde istinabe yoluyla toplanabilmesi ve yine
delillere ilişkin açıklamada bulunma hakkının istinabe yoluyla
kullanılabilmesi, olaya ilişkin keşfin yine istinabe yoluyla yapılabilmesi
mümkün olsa da tüm ülkedeki mahkemelere bu doğrultuda talimat yazılarak
gerçekleştirilecek işlemlerin yargılamayı yavaşlatması söz konusu
olabilecektir.
20. Davanın taraflarından maddi ve sosyal bakımdan zayıf ve dezavantajlı
konumda bulunan kişilerin mahkemeye erişiminin kolaylaştırılması yönünde
düzenlemeler yapılması makul karşılanmalıdır. Ancak itiraz konusu kuralda
motorlu araç kazalarından doğan hukuki sorumluluk davalarının tarafı olabilecek
diğer kişilerden güçsüz ve dezavantajlı olduğu değerlendirilemeyecek olan
sigorta şirketleri lehine, genel kuraldan farklılaşan bir yetki kuralı
getirildiği gözetildiğinde kuralın anayasal
anlamda meşru bir amaç taşıdığı söylenemez. Dolayısıyla itiraz konusu kuralın meşru
amacı bulunmamaktadır.
21. Öte yandan Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu
maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile
malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle kanun önünde eşitlik
ilkesine yer verilmiştir.
22. Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik
ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile
eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı
durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun
karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez (AYM,
E.2020/95, K.2022/3, 26/1/2022, § 25; E.2022/65, K.2022/102, 8/9/2022, § 11).
23. Eşitlik ilkesi yönünden yapılacak anayasallık denetiminde öncelikle
Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya da benzer durumda bulunan kişilere
farklı muamele yapılıp yapılmadığı tespit edilmeli, bu bağlamda aynı ya da
benzer durumdaki kişiler arasında farklılık gözetilip gözetilmediği
belirlenmelidir. Yapılacak bu belirlemenin ardından ise farklı muamelenin
nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı
hususları irdelenmelidir. Ölçülülük ilkesi, amaç ve araç arasında hakkaniyete
uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eder. Diğer bir ifadeyle bu ilke,
farklı muamelenin öngörülen objektif amaç ile orantılı olmasını
gerektirmektedir (AYM, E.2021/1, K.2021/32, 29/4/2021, § 32; E.2022/65,
K.2022/102, 8/9/2022, § 12).
24. Aynı dava türünde mahkemeye erişim bakımından davanın tarafları aynı
hukuki konumda bulunmaktadır. Bu bakımdan
motorlu taşıt kazalarından doğan hukuki sorumluluk davalarında mahkemeye erişim
bakımından davacı ve davalı olabilecek taraflardan birine diğerinden fazla bir
imkân tanınması farklı muamele oluşturacaktır. Bu bağlamda motorlu taşıt
kazalarından doğan hukuki sorumluluk davalarında davalı taraf
sigorta şirketleri olduğu takdirde genel yetki kuralı çerçevesinde sigorta
şirketlerinin merkezinde zaten dava açılabilmektedir. İtiraz konusu kural ile
davacının sigorta şirketi olduğu hâllerde de bu şirketlere kendi merkezlerinde
dava açma hakkı tanındığı, davacının sigorta şirketleri dışındaki kişiler
olduğu hâllerde ise bu kişilerin aynı imkândan yararlanmasının mümkün olmadığı
dikkate alındığında itiraz konusu kuralın söz konusu kişiler yönünden farklı
muamele oluşturduğu açıktır.
25. Eşitlik ilkesinin gereği olarak karşılaştırma yapılmaya müsait olacak
şekilde benzer durumda olanlar arasından bir kısmı lehine getirilen farklı
düzenlemenin ayrıcalık tanınması niteliğinde olmaması için nesnel ve makul bir
temele dayanması ve ölçülü olması gerekir.
26. Demokratik ve eşitlik esasına dayanan bir toplumda farklı statüler
oluşturulması veya farklı muamelede bulunulması mutlak olarak yasak değildir.
Adalet ve hakkaniyet ilkeleri dahi bazen durumu benzer olan kişiler yönünden
farklı statüler oluşturulmasını gerekli hâle getirebilmektedir. Bu bağlamda
benzer durumdakilerin farklı statülere tabi kılınması otomatik olarak eşitlik
ilkesine aykırı olmaz. Statü farklılıkları, nesnel ve makul bir nedene
dayanması şartıyla Anayasa’ya aykırı görülmeyebilir. Bununla birlikte benzer
durumdakilerin farklı statülere tabi kılınmasının nesnel ve makul bir sebebe
dayandığının söylenebilmesi için bu farklılığın toplumun en zayıf ve
dezavantajlı kesiminin yararına olması gerekir.
27. Yukarıda da açıklandığı üzere (bkz. §§ 19, 20) itiraz konusu kuralla
oluşturulan farklı muamele zayıf ve dezavantajlı kesimin mahkemeye erişimini
kolaylaştırmaktan ziyade uyuşmazlığın nispeten güçlü tarafını oluşturan sigorta
şirketlerine ek bir imkân sağlanması mahiyetindedir. Bu durumda kuralla
öngörülen farklı muamelenin nesnel ve makul bir sebebe dayandığı söylenemez.
28. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 10., 13. ve 36. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36.
maddeleri bağlamında yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesi yönünden ayrı bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 35. ve 49. maddeleri
yönünden incelenmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında
kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline
karar verilebileceği öngörülmektedir.
30. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…merkez…” ibaresinin
iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan “…merkez…” ibaresinden
sonra gelen “...veya...” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. HÜKÜM
13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 11/1/2011
tarihli ve 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan;
A. “…sigortacının merkez…” ibaresinin esasına ilişkin incelemenin“...merkez...” ibaresi
ile sınırlı olarak yapılmasına,
B. “…merkez…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE,
C. “…merkez…” ibaresinden
sonra gelen “...veya...” ibaresinin 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE,
14/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.