DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATINDA ÖLENİN KUSURUNUN
TAZMİNAT ALACAKLILARINA
YANSITILMASI SORUNU
I.
GİRİŞ:
Ülkemizde
en çok açılan tazminat davalarının başında destekten yoksun
kalma tazminatı davaları gelmektedir. Bu davalarda tartışma
konusu yapılan durumlardan birini, ölenin ölümüne neden olan
olayda kusurunun bulunması durumunda kusurunun tazminatta indirim
nedeni yapılıp yapılamayacağı konusunu tartışacağız.
II.
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI:
6098
sayılı Türk Borçlar Kanunun 49’uncu maddesine göre “Kusurlu
ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.”
Aynı
yasanın 53’üncü maddesinin üçüncü bendine göre ölüm
hâlinde uğranılan zararlar arasında ölenin desteğinden yoksun
kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplarda sayılmıştır.
Destekten yoksun kalma tazminatı davaları da bu madde kapsamında
açılmaktadır. Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel
zararların 6098 sayılı TBK hükümlerine göre ve sorumluluk
hukuku ilkelerine göre hesaplanacağı da aynı yasanın 55’inci
maddesinde belirtilmiştir.
III.
HUKUKÇULARI YANILGIYA İTEN TBK 52’İNCİ MADDE:
6098
sayılı TBK’nun 52’inci maddesi haksız fiil nedeniyle açılacak
tazminat davalarında tazminat miktarından indirim yapılacak
durumları düzenlemektedir. Bu maddeye göre; Zarar gören,
zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da
artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu
ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen
kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü,
tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de
gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.” Bu maddenin
destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davalarda da tazminattan
indirim yapılmasına gerekçe oluşturacağı yönünde hatalı bir
düşünce bulunmaktadır. Bu nedenle 52’inci maddedeki zarar
görenle destekten yoksun kalan kişi arasındaki farkın iyi
anlaşılması gerekmektedir. 52’inci maddede zarar gören kişi
haksız fiil eyleminin içinde kişisel olarak ya da mal varlığı
ile bizzat bulunan kişidir. Yani ya kendisine ya da malına haksız
fiil sonucunda bir zarar verilmiştir. Destekten yoksun kalma
tazminatında ise zarar gören zarar verici eylemin içinde değildir.
Zarar verici eylemi gerçekleştiren ve ölen kişiler nazarında
üçüncü kişi durumundadır. Dolayısıyla 52’inci maddede geçen
zararı doğuran fiile razı olma, zararın doğmasında ya da
artmasında etkili olma ya da tazminat yükümlüsünün durumunu
ağırlaştırma eylemlerini
destekten yoksun kalan kişinin gerçekleştirmesi düşünülemez.
IV.
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ HUKUKİ NİTELİĞİ:
Destekten
yoksun kalma tazminatı kişinin kendisinde doğrudan oluşan bir
haktır. Ölen kişinin ölümüne neden olan olayda kusurlu olması
bu hakkın oluşumunu engellemediği gibi hakkı ortadan da
kaldırmaz. Çünkü destekten yoksun kalma tazminatı miras hukukuna
bağlı olarak değil “destek”
kavramının geniş yorumlanmasıyla ortaya çıkmış
bir tazminat türüdür. Bu nedenle davayı açan kişi mirasçı
sıfatıyla değil ölüm olayının dışında yer alan üçüncü
kişi sıfatıyla davayı açar.
V.
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATINDA AYRIK DURUMLAR:
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu destekten yoksun kalma tazminatında ölenin
kusurunun tazminat miktarına yansıtılması konusunda ayrık
durumlara göre verdiği iki farklı kararı bulunmaktadır. Bu
kararlardan ilkinde trafik kazasında ölen kişi aynı zamanda
aracın işleteni sıfatını taşımaktadır. Hem ölen hem de
işleten durumunda olan bu kişinin yakınlarının sigorta şirketine
karşı destekten yoksun kalma tazminatı davası açmaları
durumunda Yargıtay 2918 sayılı KTK hükümlerini de dikkate alarak
sigorta şirketinin tazminat miktarından sorumlu olduğuna ve ölenin
kusurunun tazminat miktarına yansıtılamayacağına hükmetmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/17-1491
Esas; 2013/74 Karar; 16.01.2013 Tarih sayılı kararında bu durumu
aşağıdaki gibi tespit etmiştir.
“Davacıların
uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras
yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda
kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan
doğruya oluşan, asli ve bağımsız bir haktır. Sonuç itibariyle:
Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten
yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm
nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk
zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı;
dolayısıyla tam kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden
sorumlu olan işletenin kusurunun, işletenin ve sürücünün
desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu
Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın
zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi,
işletenin ve dolayısıyla sürücünün üçüncü kişilere
verdiği zararları teminat altına aldığına ve destekten yoksun
kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda
bulunduğuna göre, davalı sigorta şirketi zararın tamamından
sorumlu olacağından, davacılar davalı sigorta şirketinden
destekten yoksun kalma tazminatı isteyebileceklerdir.”
Bu
karara göre ölen işletenin ölümüne neden olan olayda kusurunun
bulunması durumunda ölenin kusuru desteğinden yoksun kalanların
alacakları tazminat miktarına yansıtılamayacaktır. Çünkü
kusurlu eylemi gerçekleştiren tazminat alacaklıları olmadığı
gibi, tazminat alacaklıları tazminat almaya ölenin mirasçısı
sıfatıyla değil ölenin desteğinden yoksun kalmış olmaları
sıfatıyla hak kazanmaktadırlar.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun ikinci kararında ise ölen kişi işleten
sıfatını taşımamakta ve ölenin yakınları işletene karşı da
destekten yoksun kalma tazminatı talep etmektedirler. Yargıtay bu
kararında ise işletenin 6098 sayılı TBK m. 52’deki (Eski BK m.
44’de ki) “zarar görenin,
zararı doğuran fiile razı olması veya
zararın doğmasında ya da artmasında etkili olması
ya da tazminat yükümlüsünün
durumunu ağırlaştırmış olması”
durumlarından birini ispatlamasından yola çıkarak tazminat
miktarından indirim yapılabileceğini dolayısıyla da ölenin
kusurunun tazminat miktarına yansıtılabileceğine hükmetmiştir.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu 2017/17-1315
Esas; 2017/1239; Karar;
01.11.2017 Tarih
sayılı kararında bu durumu aşağıdaki gibi tespit etmiştir.
“2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesi, işleten
ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin
hukuki sorumluluğunu düzenlemiştir. Motorlu araçların işletilme
tehlikesine karşı zarar gören üçüncü şahısları korumak
amacıyla getirilmiş bulunan bu düzenleme ile öngörülen
sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu
olduğu ve araç işletenin sorumluluğunun, sebep sorumluluğunun
ikinci türü olan tehlike sorumluluğu olduğu hususu bilimsel ve
yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Eren, F.: Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, 14. b, s.670; Kılıçoğlu,A.: Borçlar Hukuku
Genişletilmiş 17. B, Ankara 2013, s.366 vd).
Anılan
maddede değinildiği üzere, işletenin nelerden sorumlu olduğu
öngörülmüş, 86. maddede ise, işleten veya araç işleticisinin
bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden
sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir
bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir
sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır
kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur hükmü
ile işletenin sorumluluktan kurtulma halleri düzenlenmiştir.
BK.’nun
44. maddesi hükmüne göre ise zarar gören taraf, zararın
doğmasına veya zararın artmasına sebep olmuş ise hâkim zarar ve
ziyan miktarını indirebileceği veya zarar ve ziyan konusunda
hüküm kurmaktan sarfınazar edebilecektir.
Yukarıda
açıklanan yasal düzenlemeler ışığında bir motorlu aracın
işletilmesinin bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir
şeyin zarara uğramasına neden olması halinde araç işleteninin
bu zarardan sorumlu olacağı düzenlendiğine göre, ilke olarak
sürücünün (desteğin) ölümünden işletenin sorumlu olduğu,
dolayısıyla davacıların işletenden talepte bulunma haklarının
bulunduğu kabul edilmelidir. Yansıma yoluyla zarar görmüş olan
destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin
sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir.
Nitekim BK’nun 44/I. maddesi, hiç kimse kendi kusurundan
yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır. Zararın artmasına veya
doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına da kendisi katlanmalıdır.
Diğer bir deyişle, nasıl ki desteğin ölümü sebebiyle meydana
gelen zararın yansıma yoluyla destek görenleri etkilediği kabul
ediliyorsa, desteğin kusurlu davranışlarının da aynı şekilde
destek görenlere yansıyacağının kabul edilmesi gerekir. Zira
zarara uğramamak için gerekli özeni göstermeyen veya hatta
zararın meydana gelmesini isteyen kimse, bu hareket tarzının
sonuçlarına katlanmalı ve bu davranışının zararın meydana
gelmesinde oynadığı role, etkisine ve derecesine göre zararı
kısmen veya tamamen üzerine almalıdır. Çünkü kendi kusuruyla
sebebiyet verdiği ya da artmasına neden olduğu zararın
ödettirilmesini istemek Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde
düzenlenen doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı
olacaktır.
O
halde somut olayda objektif iyi niyet kurallarına (TMK m.2) göre
davacıların murisinin %70 kusuruyla meydana gelen kaza sonucu
ölümü nedeni ile davacıların talep ettikleri destekten yoksunluk
tazminatından işletenin sorumlu olmadığı kabul edilmelidir.”
Her iki
karar birbiriyle çelişkili gözükse de aslında birbiriyle ayrık
iki durumu yansıtmaktadır. İlk kararda ölen aynı zamanda aracın
işleteni olup davayı açanlarda ölenin desteğinden yoksun
kalanlar olarak davayı sigorta şirketine yöneltmişlerdir.
Dolayısıyla sigorta şirketi için gerek 2918 sayılı yasa gerekse
6098 sayılı TBK açısından kurtuluş kanıtı getirme hakkı
bulunmamaktadır.
İkinci
kararda ise ölen işleten sıfatı taşımamaktadır. Destekten
yoksun kalma tazminatı davası da işletene karşı açılmıştır.
Meydana gelen ölüm olayında ölenin ağır kusuru bulunmaktadır.
Her ne kadar davacılar yönünden tazminat hakkı destekten
yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya oluşan, asli ve
bağımsız bir hak olsa
da davalı işleten yönünden de “zarar
görenin, zararı doğuran fiile razı
olması veya zararın doğmasında ya da
artmasında etkili olması ya da
tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış
olması” durumları
kendisi için kurtuluş kanıtı niteliğinde olup bu durumun
tazminat miktarına yansıtılabileceği 6098 sayılı TBK’nun
52’inci maddesinde düzenlenmiştir.
Konuya
ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarının tam metni
aşağıdadır.
VI.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARLARI:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS
NO : 2012/17-1491
KARAR NO : 2013/74
TARİH : 16.01.2013
ÖZET: Sigorta şirketine
karşı açılan destekten yoksun kalma tazminatında ölenin
kusurunun tazminat miktarına yansıtılamayacağı hakkında karar
Taraflar
arasındaki “Destekten yoksun kalma tazminatı” davasından
dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 3.Asliye Ticaret
Mahkemesi’nce verilen davanın kabulüne dair 23.06.2009 gün ve
2007/654 E., 2009/406 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin
14.02.2011 gün ve 2010/11070 E., 2011/1146 K. sayılı ilamıyla;
(…Davacılar
vekili, davalının zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu
aracın neden olduğu tek taraflı kazada, müvekkillerinin
destekleri olan araç sürücüsü İlhan Tekir ile işleteni Burhan
Tekir ve araçta yolcu olarak bulunan Öznur Tekir’in öldüğünü
belirterek, davacı Enes Tekir için ıslâh ile arttırılmış
toplam 17.878.00 TL, davacı Murat Tekir için 45.255.00 TL ve davacı
Sündüz Tekir için ise 31.203.00 TL’nin, kaza tarihinden itibaren
işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar
verilmesini talep etmiştir.
Davalı
vekili, kazada ölen sürücü ve işleten için tazminat
istenemeyeceğini, yolcu olarak bulunan Öznur Tekir için de oğlu
Enes Tekir’e 12.758.00 TL destekten yoksun kalma tazminatı
ödendiğini bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,
toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacıların zarar
gören üçüncü kişiler olarak tazminat isteyebilecekleri
gerekçesiyle, davanın kabulüne, davacı Enes Tekir için annesi
Öznur yönünden 5.113.00 TL, babası İlhan yönünden 12.765.00 TL
olmak üzere toplam 17.878.00 TL’nın, davacı Murat için oğlu
Burhan yönünden 24.368.00 TL, oğlu İlhan yönünden 20.886.00 TL
olmak üzere toplam 45.254.00 TL’nın, davacı Sündüz Tekir için
oğlu Burhan yönünden 16.801.00 TL, oğlu İlhan yönünden
14.401.00 TL olmak üzere toplam 31.202.00 TL’nın, 13.11.2006
temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte
davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince
temyiz edilmiştir.
Dava,
destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde,
“işletenlerin, bu kanunun 85/1 maddesine göre olan
sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali
sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”. Aynı Yasa’nın
85/1 maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin
ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına
sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”,
85/son maddesinde ise, “ işleten ve araç işleticisi teşebbüsün
sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına
katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi
sorumludur.” hükümlerine yer verilmiştir. Karayolları Zorunlu
Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1.maddesinde de,
“sigortacı, bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi
sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir
şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki
sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder”
şeklinde ifade edilmiştir.
Yukarda
açıklanan madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası;
motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir
kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara
uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara
uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler
dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu
kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer
yandan; aynı Kanun’un 92. maddesinde, Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortasının kapsamı dışında kalan hususlar sıralanmış olup,
92/a maddesinde, “işletenin; eylemlerinden sorumlu tutulduğu
kişilere karşı yöneltebileceği talepler” 92/b maddesinde ise,
"işletenin, eşinin, usul ve füruunun, kendisini evlat edinme
ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı
kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri
sürülebilecekleri taleplerin" Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir. Keza, bu
maddeye paralel olarak Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Genel
Şartları’nın A-3 maddesinde de, ZMSS kapsamı dışında kalan
hususlar açıklamıştır.
Bu
yasal düzenlemelere göre, destek zararı; ölenin değil üçüncü
kişilerin üzerinde doğan dolaylı ve yansıma yolu ile meydana
gelen zarardır. İşletenin yakınlarının uğradıkları destek
zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında
kaldığı açıkça Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenmediği
gibi, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında da, bu
yolda bir sınırlamaya yer verilmemiştir.
Hal
böyle olunca; işletenin ve sürücünün ölümü nedeniyle onun
desteğinden mahrum kalanların, trafik sigortacısından destek
tazminatı talebinde bulunabilecekleri ilke olarak benimsenmelidir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, işletenin ve sürücünün
kendi kusurundan yararlanmaması gerektiğidir. Yansıma yolu ile
zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendilerine
destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip
olabilmeleri hukuken mümkün bulunmamaktadır.
Bu
durumda, destek tazminatı talebinde bulunulması halinde, davalı
zarar sorumlusunun ölenin de birlikte kusuru olduğunu ileri sürerek
BK.’nun 44/1 maddesi gereğince tazminatın kusur oranında
indirilmesini talep etmesi mümkündür. Zira, destekten yoksun kalma
zararının giderilmesi isteminde bulunulması halinde birlikte
kusurun varlığı esas itibariyle istemde bulunanın değil, ölenin
davranışına göre belirlenir. Dairenin son uygulamaları da bu
yöndedir.
Dava
konusu olayda; davacıların desteği olan işleten Burhan ile sürücü
İlhan tek taraflı kaza sonucu vefat etmiş, sürücünün tam
kusurlu olduğu belirlenmiştir. O halde, yukarda açıklanan ilkeler
ışığında; işleten ve sürücünün, dolayısıyla destek
tazminatında bulunanların kendi kusurlarından yararlanmaları
mümkün olamayacağından, davacıların talep ettikleri destekten
yoksun kalma tazminatını üstlenmiş olan Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortacısının, davacılar Sündüz ve Murat için İlhan ve
Burhan yönünden sorumluluğuna karar verilemez.
Ölen
Öznur Tekir, sürücü İlhan’ın eşi olup, davacı Enes de
çocuklarıdır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacı
Enes sadece annesi Öznur’dan dolayı destekten yoksun kalma
tazminatı isteyebilir, babası İlhan’dan dolayı isteyemez.
O halde
mahkemece, davacı Enes lehine verilen 5.113.00 TL tazminat talebinin
kabulüne, diğer davacıların tazminat taleplerinin reddine karar
vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru
görülmemiştir...)
gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ
EDEN : Davalı vekili
HUKUK
GENEL KURULU KARARI
Hukuk
Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
Dava,
destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacılardan
Murat ve Sündüz, oğlu işleten Burhan ile davacı Enes'in babası
sürücü İlhan'ın ve annesi Öznur'un bulunduğu aracın ,
sürücünün tam kusuru ile meydana gelen tek taraflı trafik kazası
sonucu ölümleri nedeniyle desteğinden yoksun kaldıkları
iddiasıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı şirketten
tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Davalı
sigorta şirketi, zararın sigorta teminatı dışında kaldığını
savunmuştur.
Yerel
mahkemece, davacıların zarar gören üçüncü kişi konumunda
oldukları, ölüm olayı sonucunda davacılarda meydana gelen
bedensel zararların zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında
olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı
vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık
bölümünde yazılı gerekçeyle ve özellikle, davacılar üzerinde
doğan zararın, dolaylı ve yansıma yolu ile meydana gelen zarar
olduğu; yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı
isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu
haktan fazlasına sahip olmalarının mümkün olmadığı, BK.nun
44/I. maddesine göre hiç kimsenin kendi kusurundan
yararlanamayacağı, davalı sigortacıdan talepte bulunulamayacağı
gerekçesiyle, bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme
kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Bozma
ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle; davalı şirketin
zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu araçta, davacıların
desteği olan sürücü İlhan'ın tam kusuru ile sebebiyet verdiği
ve kendisi, eşi ve işleten kardeşi Burhan'ın ölümü sonucunu
doğuran trafik kazası nedeniyle; davacıların, oğulları ve
babası olan sürücü İlhan ve işleten Burhan'dan dolayı açılan
eldeki tazminat davasının, ölenin mirasçıları tarafından
destekten yoksun kalmaya dayalı olarak açıldığı, davacıların
üçüncü kişi konumunda oldukları, işletenin ve sürücünün
yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik
sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına
ilişkin Kanunda açık bir düzenleme bulunmadığı, yerel mahkeme
ile özel daire arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların
desteği olan sürücü İlhan'ın tam kusuru ile sebebiyet verdiği
ve kendisi, eşi ve işleten kardeşi Burhan'ın ölümü sonucunu
doğuran trafik kazası nedeniyle; davacıların oğulları ve babası
olan sürücü İlhan ve işleten Burhan'dan dolayı aracın zorunlu
mali sorumluluk sigortacısı bulunan davalı şirketten destek
tazminatı isteyip isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle
uyuşmazlığa ilişkin hukuki kavram ve kurumlar ile ilgili
mevzuatın irdelenmesinde yarar vardır:
İşleten
ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin
hukuki sorumluluğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
(KTK)’nun 85. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan
maddede:
“Bir
motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya
yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa,
motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında
veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde,
motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi,
doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Motorlu
araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan
aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak
tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet
Savcılıklarınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna
trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir. Kaza
anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh
düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan
araç tescilleri hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten
itibaren bir ay içerisinde, şerhin kaldırıldığına veya
devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde bu şerh
hükümsüz sayılır.
İşletilme
halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından
dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin,
kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu
kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki
bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.
İşleten
ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin takdirine göre kendi
aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım
çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan
da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs
sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu
olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta
bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması
gerekir.
İşleten
ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün
veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin
kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.”
hükmü
yer almaktadır.
Özellikle
endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan teknik buluşlar ve
makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar
tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman
yeterli olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların
sebep oldukları zararları gidermesi kabul edilmiştir (Fikret Eren,
a.g.e, s. 449 vd.).
Motorlu
araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü
şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile
öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep
sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep
sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin
bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir
(Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Ahmet Kılıçoğlu,
Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10. Baskı, s. 264 vd).
2918
sayılı Kanunun 86. maddesinde, bu Kanunun 85.maddesinde düzenlenen
sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer
verilmiştir.
Bu
düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı
bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk
kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya
zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri
geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan
kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun
bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat
miktarını indirebilecektir.
Burada
kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim
yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak
hakimin taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de bu husus
kabul edilmektedir (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan
Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s.
1180).
Kanun
koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nun
91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanunun 85. maddesinin birinci
fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını
sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu
Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Hemen
belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike
sorumluluğuna ilişkin bulunmakla birlikte, işletenin hukuki
sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91.maddede düzenlenen
sorumluluğunun ise, sözleşmeye dayalı bir sorumluluk olduğu
tartışmasızdır.
Karayolları
Trafik Kanunu'nda zorunlu trafik sigortasına ilişkin olarak,
sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan haller de
açıkça düzenlenmiştir.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası Dışında Kalan Hususlar” başlıklı 92. maddesinde:
“Aşağıdaki
hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.
a)
İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu
kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b)
İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme
ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı
kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri
sürebilecekleri talepler,
c)
İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen
zararlara ilişkin talepler,
d) Bu
Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali
sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç
yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan
talepler,
e)
Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f)
Manevi tazminata ilişkin talepler.”
hükmü
ile, zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu
olmadığı düzenleme altına alınmış; burada örnekseme yoluna
gidilmeyip; tek tek ve tahdidi olarak sorumlu olunmayan haller
sıralanmıştır.
Bu
noktada üzerinde durulması gereken hususlardan ilki, 2918 sayılı
KTK’nun 92/b maddesinde yer alan “İşletenin; eşinin, usul ve
füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve
birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar
nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin zorunlu mali sorumluluk
sigortası (ZMSS) kapsamı dışında olduğuna” ilişkin hükümdür.
Bu
hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu olan işletenin ve
dolayısiyle eylemlerinden sorumlu olduğu sürücünün eşinin,
usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı
olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen
zararları ZMSS kapsamı dışına çıkarmıştır.
Şu
haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında
kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise,
sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece
tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda sigorta
kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Durum
bu olunca, gerek işletenin gerekse eylemlerinden sorumlu olduğu
araç sürücüsünün; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat
edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı
kardeşlerinin ölüm veya yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan
zararlarının zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim,
Hukuk Genel Kurulu’nun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E, 2011/411 K
sayılı ilamı ile 22.02.2011 Tarih,2011/17-787 Esas,2012/92 Karar
sayılı ilamlarında; mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç
sürücüsünün ve işletenin mirasçılarının açtığı
destekten yoksun kalma tazminatı davasında da, Kanunun kapsam
dışılığı düzenleyen 92. maddesinde, işletenin ve araç
şoförünün desteğinden yoksun kalanların isteyebileceği
tazminatların kapsam dışı olduğuna dair bir düzenlemeye yer
verilmediği ve sürücünün desteğinden yoksun kalanların üçüncü
kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali sorumluluk sigortacısından
tazminat talep edebilecekleri benimsenmiştir.
Öte
yandan, 2918 sayılı Kanunun 92/a maddesinde yer alan “İşletenin;
bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı
yöneltebileceği taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası
kapsamı dışında olduğuna” ilişkin hükmü üzerinde de
durulmalıdır.
Vurgulamakta
yarar vardır ki, bu hüküm işletenin eyleminden sorumlu olduğu
kişilere yönelik kendi zararına dayalı talepleri noktasında önem
arz etmektedir. Salt sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü
kişinin zararının söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün
uygulama alanı bulamayacağı açıktır.
Eldeki
davada, işletenin kendisine ait araçta yolcu olarak bulunduğu
sırada sürücünün tam kusuruyla ölümü sonucu onun desteğinden
yoksun kalınması davanın sebebini teşkil etmekte; işletenin
yakınları davalı sigortacıdan zorunlu mali sorumluluk sigortası
kapsamında destekten yoksun kalma tazminatı istemektedir.
Hemen
burada destekten yoksun kalma tazminatının hukuki niteliği
üzerinde de durulmalıdır:
Destekten
yoksun kalma tazminatı, 818 sayılı Borçlar Kanununun 45/II
maddesinde düzenlenmiş olup; "Ölüm neticesi olarak diğer
kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde
onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir." şeklinde
hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir
ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin
yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç,
destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki
yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki
gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın
ödettirilmesidir.
Haksız
bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK'nun 45/II. maddesine
dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak,
destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle,
ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve
eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
818
sayılı Borçlar Kanunu’nun 45.maddesinde sözü geçen destek
kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef
tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki
hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini
kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların
olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın
bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde
destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden
sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması
yeterli görülür.
Bununla
birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç
içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal
düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli
olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak
baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı
yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç içerisinde
bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan,
destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve
ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu'nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K.
sayılı kararı).
Diğer
taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun
06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de:
"Destekten
yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza
olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin
muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin
ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal
karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu”
hususu
vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.11.2005 gün ve
2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar
benimsenmiştir.
Borçlar
Kanunu’nun 45/III maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı,
desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil,
desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma
tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de
olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik
kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve
koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu
halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı
olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK’nun 15.06.2011 gün
ve 2011/17-142 E. -411 K. sayılı ilamı).
Bunun
yanı sıra davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki konumları
karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği de
belirlenmelidir:
Davacıların
destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak
gösterdikleri zarar; işletenin ve sürücünün ölümü sonucunda
meydana gelmekle birlikte işleten ve sürücü üzerinde doğan bir
zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna
dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen
bir zarardır. Böyle bir zararın işletenin ve dolayısıyla
sürücünün kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı
gibi, doğrudan işletenin ve sürücünün zararıyla bağlı ve
onunla sınırlı bir zarar da değildir. İşletenin ve sürücünün
ölümü, zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan
üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde
oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla
devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir
zarar da değildir.
Hal
böyle olunca; aracı kullanan şoförün tam kusuruyla meydana gelen
kazada, aynı zamanda onun eyleminden sorumluluğu nedeniyle kendisi
de tam kusurlu kabul edilen işletenin ölümü nedeniyle talep
edilen destek zararının, ölenin değil, üçüncü kişi
durumundaki destek tazminatı isteklilerinin zararı olduğu kabul
edilmelidir.
Burada
üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; kazanın meydana
gelmesinde tam kusurlu olan araç şoförünün ve şoförün
eylemlerinden sorumlu tutulan ve bu nedenle tam kusurlu olduğu kabul
edilen işletenin bu kusurunun, zorunlu trafik sigortacısı aleyhine
açılan davanın davacıları olan, üçüncü kişi durumundaki
destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp
sürülemeyeceğidir.
Bilindiği
üzere, kural olarak zarar gören, sürücünün trafik kazasının
oluşmasında kusurlu bulunması durumunda 818 sayılı Borçlar
Kanunu’nun 41.maddesine göre sürücüye, 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 maddesi hükmünce de motorlu
araç işletenine karşı dava açabilecektir. Sürücü ile araç
işletenin sorumluluğu BK md 51 anlamında dayanışmalıdır.
Kural
bu olmakla birlikte, dava açanların sıfatı, davanın hukuksal
niteliği ve dayanağı, kusur durumunun davaya etkisinin
belirlenmesinde etkilidir.
Eldeki
davada da talep destekten yoksun kalma tazminatı olduğuna göre, bu
tazminatın yukarıda açıklanan özellikleri gözetilerek işletenin
ve sürücünün kusurunun davacıların haklarına ve dolayısıyla
da taleplerine etkili olup olmayacağı da davanın bu niteliği
gözetilerek çözüme kavuşturulmalıdır.
Destekten
yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras
yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup
ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar
ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti.
Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma
tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü
nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri
üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait
olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da
düşünülemez.
Şu
hale göre; işletenin ve şoförün, ister kendi kusuru ister bir
başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten
yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek
Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış
olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması
etkili bir unsur olarak kabul edilemeyeceğinden, destekten yoksunluk
zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi
olanaklıdır.
Eldeki
davada da; davacıların destekleri olan işleten ve sürücü Burhan
ve İlhan, sürücü İlhan'ın tam kusuru sonucu meydana gelen
trafik kazası sonucu vefat etmiş; davacılar, destekten yoksun
kalan sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısını hasım
göstererek, destekten yoksun kalmaya dayalı tazminat isteminde
bulunmuşlardır.
Davacıların
üçüncü kişi konumunda oldukları hem mahkeme, hem de özel
dairenin kabulünde olduğu gibi, işletenin yakınlarının
uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının
sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve
buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmadığı
da, uyuşmazlık konusu değildir.
Davacıların
uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras
yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda
kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan
doğruya oluşan, asli ve bağımsız bir haktır.
Sonuç
itibariyle:
Davacıların
ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan
üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle
doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının
oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla
tam kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan
işletenin kusurunun, işletenin ve sürücünün desteğinden yoksun
kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali
sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin ve
dolayısıyla sürücünün üçüncü kişilere verdiği zararları
teminat altına aldığına ve destekten yoksun kalan davacılar da
zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğuna göre, davalı
sigorta şirketi zararın tamamından sorumlu olacağından,
davacılar davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma
tazminatı isteyebileceklerdir.
O halde, Yerel Mahkemece bu hususa ilişkin olarak direnilmesi
uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarına yönelik diğer temyiz
itirazları incelenmemiştir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun olup;
davalı vekilinin tazminat miktarına yönelik diğer temyiz
itirazlarının incelenmesi için dosyanın 17. HUKUK DAİRESİ’NE
GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla
uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK'un 440. maddesi uyarınca
kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu
açık olmak üzere, 16.01.2013 gününde oy çokluğu ile karar
verildi.
T.C.
YARGITAY
Hukuk
Genel Kurulu
ESAS
NO : 2017/17-1315
KARAR
NO : 2017/1239
TARİH
: 01.11.2017
ÖZET:
İşletene karşı açılan destekten yoksun kalma tazminatında
ölenin kusurunun tazminat miktarına yansıtılması gerektiğine
ilişkin karar.
Taraflar
arasındaki “destekten yoksun kalma tazminatı” davasından
dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 24. Asliye Hukuk
Mahkemesince davanın reddine dair verilen 04.03.2013 gün ve
2011/333 E.-2013/165 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar
vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk
Dairesinin 16.04.2014 gün ve 2013/9747 E.-2014/13604 K. sayılı
kararı ile;
“…Davacılar
vekili, davalı kurumda askeri personel olarak görevli olan
davacıların murisi Levent görevi nedeniyle davalının işleteni
olduğu aracı sevki sırasında meydana gelen kazada vefat ettiğini
belirterek destekten yoksun kalma neden ile anne ve babası için
ayrı ayrı 1.000,00.-TL olmak üzere toplam 2.000,00.-TL maddi ve
yine anne ve baba için ayrı ayrı 20.000,00.-TL, kardeşi Demet
için 10.000,00.-TL olmak üzere toplam 50.000,00.-TL manevi
tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile
tahsilini talep etmiştir.
Davalı
İçişleri Bakanlığı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,
iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna
göre; davanın hizmet kusuruna dayalı olarak açılmadığı,
olayda davacılar desteği Levent'in %70 oranında kusurlu olduğu,
bu durumda destek Levent'in tamamen kendi kusuru ile diğer araç
sürücüsünün ortak kusuru sonucu kazaya neden oldukları, olayın
meydana gelmesinde davalı idarenin her hangi bir hizmet kusurunun
bulunmadığı, davalı idarenin işleten sıfatı ile de her hangi
bir sorumluluğunun bulunmadığı, desteğin ağır kusuru sonucu
meydana gelen kaza nedeni ile işletenin sorumluluğu yönünden
illiyet bağının kesildiği gerekçesi ile davanın reddine karar
verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava
davacılar murisinin ölümü nedeni ile Borçlar Kanunu'nun 45.
maddesi (6098 sayılı TBK m. 53) gereğince destekten yoksun kalma
tazminatı ve BK m. 47 (6098 sayılı TBK m. 56) manevi tazminat
istemine ilişkindir.
Taraflar
arasındaki ihtilafın ortaya konulması ve nitelendirilmesi için
davacılar ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin
değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacılar vefat eden Levent
Alataş'ın desteğini yitirdiklerini ileri süren anne, baba ve
manevi tazminat talep eden kardeş, davalı ise Levent Alataş'ın
görevli olduğu kurum olup kaza sırasında davalı kuruma ait aracı
sevk ve idare etmekte idi. Bu bakımdan davacılar yönünden davalı
kurum “adam çalıştıran” olarak değerlendirilmesi
gerekmektedir. Davalının sorumluluğunun nitelendirilmesi için ise
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesi gereğince
işletenin sorumluluğu, Borçlar Kanunu'nun 55. maddesi gereğince
adam çalıştıranın sorumluluğu ve yine BK'nın 45. maddesi
uyarınca destekten yoksun kalma zararının değerlendirilmesi
gerekmektedir.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesinde, “bir
motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya
yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa,
araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı yasanın
85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün
sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına
katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi
sorumludur” hükümlerine yer verilmiştir.
Motorlu
araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü
şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile
öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep
sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep
sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin
bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir
(EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet,
Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.).
2918
sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde
düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma
koşullarına yer verilmiştir.
Bu
düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı
bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk
kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya
zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri
geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan
kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun
bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat
miktarını indirebilecektir.
Burada
kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim
yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak
hâkimin taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S.
Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte
Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul
edilmektedir.
Sürücü
ile işleten arasındaki sorumluluk ilişkisinin 2918 sayılı
Kanun'da düzenlenmediği gözönüne alındığında genel hükümlere
çerçevesinde aralarındaki sorumluluğun ele alınması
gerekmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi davalı kurumda
görevli olan Levent Aktaş'ın destek ve manevi zarar talebinde
bulunan davacılar yönünden “adam çalıştıran” olarak
değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir.
Adam
çalıştıranın sorumluluğu ( 818 sayılı Borçlar Kanunu
(BK)’nun “İstihdam edenlerin mes’uliyeti” başlığı
altında düzenlenen 55. maddesinde, “Başkalarını istihdam eden
kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin
hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mes’uldür”
hükmü öngörülmüştür.
Anılan
madde de deyimini bulan, istihdam edenlerin, müstahdemlerinin
eylemlerinden sorumlu tutulmaları ilkesi, kendi yararı için
başkasını çalıştıran kimsenin, bu işin ifasından meydana
gelecek zarar tehlikesini bazı şartlar altında üzerine alması
esasına dayanır. İstihdam edenlerin sorumluluğu hakkında gerek
doktrinde gerek içtihatlardaki (27.03.1957 gün ve 1/3; 22.06.1966
gün ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları) baskın
görüş bunların kusursuz bir sorumluluğa tabi tutulmaları
doğrultusundadır. İş gördürenin sorumluluğunun kaynağı,
göstermekle yükümlü olduğu özenle iş görme (ihtimam) ödevinin
ihlalidir. Sorumluluğun kökü, bizzat sorumlu şahsın ya da
şahısların durumundadır. İstihdam eden, müstahdem veya
işçilerini seçerken, onları çalıştırırken, başkalarına
zarar vermemelerini sağlamakla ve buna dikkat ve özen göstermekle
yükümlüdür. Esasen istihdam edenin sorumluluğunun dayanağı,
onun müstahdeme nezaret ve özen hususundaki objektif vazifesinin
ihlali teşkil eder. Yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme
Kararından da anlaşılacağı gibi Borçlar Kanununun 55. maddesi
gereğince adam kullananın sorumlu tutulabilmesi için, kendisinin
kusuru şart olmadığı gibi, kullandığı adamın dahi kusuru
kanuni şartlardan değildir.
Bu
noktada, Borçlar Kanununun 55. maddesinde düzenlenen “adam
çalıştıranın sorumluluğu” için, somut olayda “adam
çalıştırma ilişkisi” ile “çalıştırılanın hizmetini
yerine getirirken hukuka aykırı bir eylemle zarar vermesi”
unsurlarının gerçekleşmesi zorunludur.
Adam
çalıştırma ilişkisi için çalıştırılanın, çalıştıranın
buyruğu altında olması, onun gözetiminde işi yapması ve onun
talimatıyla bağlı bulunması gerekir. Bunun yanında meydana gelen
zararın müstahdemin istihdam edenin maksatları için bir hizmetin
görüldüğü sırada doğmuş olması zorunludur. Başka bir
deyişle, müstahdeme gördürülen hizmetle zarar arasında “gaye
ve görev bakımından” çok sıkı bir münasebet olmalıdır. Bu
bakımdan hizmetin ifası ile zararın ikaı arasındaki zaman ve yer
bağlılığı ve zararın istihdam edenin hizmetin görülmesi için
verdiği vasıta ile meydana getirilmesi hizmetin icrası esnasında
zararın meydana geldiğini bir karine, emare olarak kabul
edilebilirse de, daima bu unsurlara isnat etmek doğru sonuç vermez.
Bu nedenle, bu dış görünüş unsurlarından ziyade, zarar verici
fiilin, istihdam edenin müstahdeme kendi gayesi için tevdi ettiği
hizmetlerin ifası alanında işlenmiş olması nazara alınır.
Somut
olayda, zararı doğuran olayın işverenin işinin görüldüğü,
işverenin emir ve talimatı dahilinde hareket edildiği sırada ve
hizmetle ilgili olarak oluşmuş olup, hukuka aykırı eylem ile
zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunduğu hususunda
taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. İstihdam eden BK'nın
55. maddesinde öngörülen sorumluluktan “hal ve şartların
gerektirdiği bütün dikkat ve özeni gösterdiğini ispat etmesi”
ya da “illiyet bağının kesilmesi” halinde kurtulabilir.
Destekten
yoksun kalma tazminatı ise, BK'nın 45/II. maddesinde düzenlenmiş
olup; "Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın
yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da
tazmin etmek lazım gelir" şeklinde hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir
ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin
yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç,
destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki
yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki
gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın
ödettirilmesidir.
Haksız
bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK'nın 45/II. maddesine
dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak,
destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle,
ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve
eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
Borçlar
Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal
bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa
ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece
eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak
şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer
ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı
sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O
halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve
ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin
anlaşılması yeterli görülür.
Bununla
birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir
ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı,
sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için
gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli
olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı
yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu
gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun
kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye
göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu'nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı
kararı).
Diğer
taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun
06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de:
"Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı
olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun
kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının
desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik
sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu
vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.11.2005 gün ve
2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar
benimsenmiştir.
Önemle
vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu’nun 45/III. maddesine göre
destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak
geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun
kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek
kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda
da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından
kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları
oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay
nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler
bundan sorumlu değildir (YHGK., 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. -
411 K. sayılı ilamı).
Davacıların
destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak
gösterdikleri zarar; sürücü desteğin ölümü sonucunda meydana
gelmekle birlikte vefat eden (sürücü) üzerinde doğan bir
zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna
dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen
bir zarardır. Böyle bir zararın vefat edenin (sürücünün)
kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi,
doğrudan vefat edenin (sürücünün) zararıyla bağlı ve onunla
sınırlı bir zarar da değildir. Sürücünün ölümü zararı
doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi
durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur.
Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları
murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da
değildir.
Destekten
yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras
yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan vefat eden (sürücü)
üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu
yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı
ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere,
destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı,
desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla
doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan
hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili
olması da düşünülemez.
Yukarıda
yapılan açıklamalar değerlendirildiğinde adam çalıştıran
olarak 3. kişilere karşı sorumluluğu bulunan davalı kurumun
sorumlu tutulabilmesi için, kendisinin kusuru şart olmadığı
gibi, kullandığı adamın dahi kusuru kanuni şartlardan olmadığı,
bunun yanında destekten yoksunluk zararının doğrudan üçüncü
kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluştuğu ve
bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun
kusurunun da bu anlamda hakka etkisinin olamayacağı, ayrıca
mahkemece davacılar desteğinin meydana gelen olayda ağır kusurlu
olduğu ve illiyet bağının kesildiği değerlendirilmiş ise de
söz konusu kazada kazaya karışan diğer araç sürücüsünün de
kusurunun bulunduğu göz önüne alındığında ağır kusur ve
illiyet bağının kesildiği sonucuna varılamayacağı dikkate
alınarak yukarıda sözü edilen bu hukuki durumların
değerlendirilmesi ile varılacak sonuca göre bir karar verilmesi
gerekirken eksik inceleme ve değerlendirme ile karar verildiği…”
gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ
EDEN: Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURUL KARARI
Hukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
Dava
destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminatın tahsili
istemine ilişkindir.
Davalı
vekili olayın meydana gelmesinde idareye atfedilecek kusur
bulunmadığını, davalıların desteğinin tam kusurlu olduğunu
belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel
mahkemece uyuşmazlığa konu kazanın meydana gelmesinde idareye
atfedilebilecek hizmet kusuru olmadığı, ayrıca davacıların
murisinin % 70 oranındaki ağır kusuruyla meydana gelen kazada
işletenin sorumluluğu yönünden illiyet bağının kesildiği
gerekçeleriyle davanın reddine dair verilen karar, davacılar
vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe
ile bozulmuştur.
Yerel
mahkeme davacıların idarenin hizmet kusuruna dayanmadığı gibi
kusursuz sorumluluk hâli olan adam çalıştıranın sorumluluğunda;
adam çalıştıran çalışanın üçüncü kişilere verdiği
zarardan sorumlu tutulabileceği, somut olayda davalının çalışanı
ve davacıların desteği olan kişinin ve dava dışı tır
sürücüsünün kusuru ile kazanın meydana geldiği bu nedenle
davada adam çalıştıranın sorumluluğunu gerektiren şartların
mevcut olmadığı belirtilmek suretiyle önceki hükümde
direnilmiştir.
Direnme
kararını davacılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, araç sürücüsü
olan davacılar desteğinin %70 oranında kusurlu olduğu trafik
kazası neticesinde ölümü nedeniyle, onun desteğinden yoksun
kalan davacıların, davalı idareden destekten yoksun kalma
tazminatı isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk
Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının
incelenmesinden önce, yerel mahkemece verilen ilk kararda 5.750,00
TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine
şeklinde hüküm kurulmasına rağmen, Özel Dairenin bozma
kararından sonra direnme kararında “Davalı kendisini vekil ile
temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT)
gereğince reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 1.500,00
TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine”
ve “Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden (AAÜT)
gereğince reddedilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 2.513,04
TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalıya
verilmesine,” şeklinde hüküm kurulmak suretiyle toplamda
4.013,04 TL vekâlet ücretine hükmolunmasının, davalının
direnme kararını temyiz etmediği de dikkate alındığında,
mahkemece usulüne uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu
ön sorun olarak tartışılmış, Kurul tarafından vekâlet
ücretine ilişkin kısmın davalı tarafından temyiz edilmediği,
bu nedenle ön sorunun bulunmadığı hususu oy birliği ile kabul
edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Konuyu
aydınlatmak açısında öncelikle destekten yoksun kalma
tazminatının hukuki niteliğinin ne olduğu hususu üzerinde
durulmalıdır.
Sorumluluk
hukukunun en önemli amacı, kişinin mal varlığında iradesi
dışında meydana gelmiş eksilmeyi ayni veya nakdi olarak
gidermektir. Zararın tazminini talep etmek hakkı doğrudan zarar
görene tanınmıştır. Doğrudan zarar görenin dışında üçüncü
bir kişinin tazminat talebinde bulunma hakkı, kural olarak yoktur.
Bu sebeple sözleşme dışı sorumluluk hukukunda üçüncü bir
kişinin maruz kaldığı yansıma zararı, prensip olarak, tazmin
edilemez niteliktedir. Zira sorumluluk hukukunun temel kurallarından
birini, tazminat talebinde bulunabilecek olan kişi veya kişilerin
sadece doğrudan zarara uğrayanlar olması oluşturur.
Bu
kurala 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 45. maddesinin ikinci
fıkrasında "Ölüm neticesi olarak diğer kimseler
müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların
bu zararını da tazmin etmek lazım gelir" denilmek suretiyle
mağdurun ölümü sonucunda yansıma zararına uğrayan kişilerin
zararlarının tazmin edilmesine istisnai de olsa imkân tanınmıştır.
Böylece ölüm ile sonuçlanan haksız fiil nedeniyle; ölenin
yardımından, desteğinden mahrum kalanların tazmin edilmesini
talep edebilecekleri bir zararları olduklarını kabul etmiştir.
Desteğin
destekte bulunduğu kişinin murisi olması veya aynı aile
içerisinde yer alması şart değildir. Önemli olan desteğin
para, hizmet veya ayni olarak sürekli, düzenli ve karşılıksız
bir şekilde desteklediği kişiye yardımlarda bulunmasıdır.
Bir
kişinin başka bir kişiye desteği olup olmadığı fiili duruma
göre belirlenecektir. Bir kişiye fiilen sürekli ve düzenli olarak
bakan veya hayatın olağan akışı içerisinde o kişiye bu şekilde
bakma olasılığı çok yüksek olan kişi, o şahsın desteğidir
(Gökyayla, K. E.: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Ankara, 2004,
s. 25).
Desteğin
yasal bir zorunluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı desteğin
varlığını tespit açısından önemli değildir (Gürsoy, K. T.:
“Destekten Yoksun Kalma Tazminatı”, AÜHFD., 1972, C.:29, s.
147). Desteğin destek olunana yaptığı yardımın kanuni veya
sözleşmeden doğan bir borcun ifası niteliğinde olmasına da
gerek yoktur. Desteklenen kişinin tazminat isteme hakkına sahip
olabilmesi için, destek sayılan kimsenin ya fiilen ilgiliye bir
yardımda bulunması, bakması veya ileride böyle bir yardım veya
bakma olasılığının ciddi bir biçimde mevcut olması gerekir
(Gürsoy, s. 146). Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük
Genel Kurulu`nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının
gerekçesinde de: "Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin
karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin
yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini
önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde
tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir
tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı
ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Yeri
gelmişken davacılar üzerinde doğan zararın niteliği de
belirlenmelidir:
Davacıların
destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak
gösterdikleri zarar murisin ölümü sonucunda meydana gelmekle
birlikte muris üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun
desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık
sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle
bir zararın murisin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi
olmadığı gibi doğrudan murisin zararıyla bağlı ve onunla
sınırlı bir zarar da değildir. Murisin ölümü zararı doğuran
olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki
destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar,
mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin
uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
Talep
edilen destek zararı, ölenin değil üçüncü kişilerin üzerinde
doğan dolaylı ve yansıma yolu ile meydana gelen zarardır.
Bu
hâlde üzerinde durulması gereken en önemli husus, araç şoförünün
(desteğin) kazanın meydana gelmesinde tam veya kısmi kusurlu
olmasının, üçüncü kişi durumunda bulunan desteğinden yoksun
kalanlara karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir.
2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesi, işleten
ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin
hukuki sorumluluğunu düzenlemiştir. Motorlu araçların işletilme
tehlikesine karşı zarar gören üçüncü şahısları korumak
amacıyla getirilmiş bulunan bu düzenleme ile öngörülen
sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu
olduğu ve araç işletenin sorumluluğunun, sebep sorumluluğunun
ikinci türü olan tehlike sorumluluğu olduğu hususu bilimsel ve
yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Eren, F.: Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, 14. b, s.670; Kılıçoğlu,A.: Borçlar Hukuku
Genişletilmiş 17. B, Ankara 2013, s.366 vd).
Anılan
maddede değinildiği üzere, işletenin nelerden sorumlu olduğu
öngörülmüş, 86. maddede ise, işleten veya araç işleticisinin
bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden
sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir
bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir
sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır
kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur hükmü
ile işletenin sorumluluktan kurtulma halleri düzenlenmiştir.
BK.’nun
44. maddesi hükmüne göre ise zarar gören taraf, zararın
doğmasına veya zararın artmasına sebep olmuş ise hâkim zarar ve
ziyan miktarını indirebileceği veya zarar ve ziyan konusunda
hüküm kurmaktan sarfınazar edebilecektir.
Yukarıda
açıklanan yasal düzenlemeler ışığında bir motorlu aracın
işletilmesinin bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir
şeyin zarara uğramasına neden olması halinde araç işleteninin
bu zarardan sorumlu olacağı düzenlendiğine göre, ilke olarak
sürücünün (desteğin) ölümünden işletenin sorumlu olduğu,
dolayısıyla davacıların işletenden talepte bulunma haklarının
bulunduğu kabul edilmelidir. Yansıma yoluyla zarar görmüş olan
destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin
sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir.
Nitekim BK’nun 44/I. maddesi, hiç kimse kendi kusurundan
yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır. Zararın artmasına veya
doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına da kendisi katlanmalıdır.
Diğer bir deyişle, nasıl ki desteğin ölümü sebebiyle meydana
gelen zararın yansıma yoluyla destek görenleri etkilediği kabul
ediliyorsa, desteğin kusurlu davranışlarının da aynı şekilde
destek görenlere yansıyacağının kabul edilmesi gerekir. Zira
zarara uğramamak için gerekli özeni göstermeyen veya hatta
zararın meydana gelmesini isteyen kimse, bu hareket tarzının
sonuçlarına katlanmalı ve bu davranışının zararın meydana
gelmesinde oynadığı role, etkisine ve derecesine göre zararı
kısmen veya tamamen üzerine almalıdır. Çünkü kendi kusuruyla
sebebiyet verdiği ya da artmasına neden olduğu zararın
ödettirilmesini istemek Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde
düzenlenen doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı
olacaktır.
O
halde somut olayda objektif iyi niyet kurallarına (TMK m.2) göre
davacıların murisinin %70 kusuruyla meydana gelen kaza sonucu
ölümü nedeni ile davacıların talep ettikleri destekten yoksunluk
tazminatından işletenin sorumlu olmadığı kabul edilmelidir.
Hukuk
Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında destekten yoksun
kalma tazminatının yansıma zararı olması nedeniyle desteğin
kusurunun davacılara karşı ileri sürülemeyeceği ve bozma
kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu
görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu
nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir
isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme
kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ:
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda
açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz
ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer
olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 01.11.2017
gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar
verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder