13 Nisan, 2018

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ BEDELE DÖNÜŞMESİ


TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ BEDELE DÖNÜŞMESİ

I. GİRİŞ:

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerine göre açılmakta olan tasarrufun iptali davalarında davalılardan birinin iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olduğunun anlaşılması durumunda davaya tasarrufun iptali davası olarak devam edilerek yapılan satış ya da bağışlama işlemine konu tasarrufun iptali olarak devamı mümkün olamayacağı için davanın tazminat davası olarak görülmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu makalemizde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 283’üncü maddesindeki bu ayrık durumun incelemesini yapacağız.

II. GENEL OLARAK TASARRUFUN İPTALİ DAVASI:

Tasarrufun iptali davaları borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı bir takım hileli işlemlere karşı zarar gören alacaklıların alacağı ölçüsünde yapılan işlemi hükümsüz kılmak için açılan ve dava sabit olduğu takdirde de davaya konu mal üzerinde cebri icra yetkisi veren dava türüdür. Bu davada amaç borçlunun alacaklılarından mal kaçırmasını önlemektir. Bu nedenle borçlu satış ya da bağış işlemini mal kaçırma amacıyla yapar ve işlemin karşı tarafı da bu amaçla işlemin yapıldığını bilir. Dolayısıyla danışıklı işlemin tarafı durumundadır.

III. TASARRUFUN ZİNCİRLEME GERÇEKLEŞMESİ:

Tasarrufun iptali davalarına konu işlemler gerçek hayatta çoğu zaman bir defa değil birbiri ardınca bir kaç kez gerçekleşmektedir. Örneğin alacaklılarından mal kaçırmak isteyen bir borçlu üzerine kayıtlı bir taşınmazı bir başkasına devretmekte, o kişi de kısa bir süre sonra aynı taşınmazı bir üçüncü kişiye devretmekte ve üçüncü kişi de bir süre sonra dördüncü bir kişiye devretmektedir. Bu durumda taşınmazı devir alan kişilerin hepsinin danışıklı durumda bulunduklarının ispatı güçleşmekte ve özellikle son devir alan kişinin iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olma olasılığı ortaya çıkmaktadır. Makalemizin konusunu da bu durum oluşturmaktadır.

Tasarrufun zincirleme şekilde gerçekleşmesi ve her bir tasarrufun danışıklı olduğunun yargılama sonucunda kanıtlanması durumunda bütün tasarrufların iptaline ve cebri icra yetkisi verilmesine kararı verebilecektir. Bu durumda hukuki bir sorun yoktur. Ancak son tasarrufu yapan ve taşınmazı devralan kişi gerçekten de iyiniyetli ise ve önceki tasarrufların alacaklılardan mal kaçırmak için yapıldığını bilmiyorsa bu durumda danışıklı işlemler kesintiye uğramış olacaktır. Son tasarruf ile taşınmazın ilk sahibinin yaptığı danışıklı satış işlemine konu tasarruf arasındaki nedensellik/illiyet bağı kesileceği için artık son tasarruf hakkında tasarrufun iptali kararı verilemeyeceği gibi o taşınmaz hakkında da cebri icra yetkisi verilemeyecektir.

IV. TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ BEDELE DÖNÜŞMESİ:

Taşınmazın son sahibinin iyiniyetli olması olasılığına ilişkin olarak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 283’üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki düzenlemeyi getirmiştir.

İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkum edilir.”

Konuyu somut örnekle açıklayacak olursak alacaklılarından mal kaçırmak isteyen borçlunun üzerine kayıtlı bir taşınmazı bir başkasına devrettiğini, o kişinin de kısa bir süre sonra aynı taşınmazı bir üçüncü kişiye devrettiğini ve üçüncü kişinin de bir süre sonra dördüncü bir kişiye aynı taşınmazı devrettiğini kabul edelim. Dördüncü kişinin önceki tasarrufların danışıklı olarak alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını bilmediğini ve iyiniyetli olduğunun da yargılama esnasında tespit edildiğini kabul edelim. Bu durumda son tasarruf hakkında iptal kararı ve taşınmaz hakkında da cebri icra yetkisi verilemeyecektir. Borçlu haricindeki önceki kayıt malikleri olan ve taşınmazı ikinci ve üçüncü kez satın alan kişiler danışıklı tasarrufların tarafı oldukları için İİK m. 283/II hükmüne göre davacının alacağı miktarı kadar tazminat ödemeye mahkum edileceklerdir. Aynı maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına göre bu kişilerin yani ikinci ve üçüncü tasarrufu yapanların da asıl borçluya rücu hakları bulunmaktadır. Asıl borçlu yönünden ise bir tazminata hükmedilmez. Çünkü asıl borçlu zaten asıl borç miktarı kadar sorumludur. Burada danışıklı tasarrufa taraf olan kişilere hükmedilen tazminat alacaklının alacağını tahsil etmesini sağlayacak bir mal varlığı değerinin borçlunun mal varlığından çıkmasına yardımcı olarak alacaklıya zarar vermelerinden ileri gelmektedir.

Konuya ilişkin Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015 / 5305 Esas; 2018 / 647 Karar ve 06.02.2018 Tarih sayılı kararı aşağıdadır.

V. ÖRNEK YARGITAY KARARI:

T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2015/5305
KARAR NO : 2018/647
TARİH : 06.02.2018

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacılar ve davalılar Metin Şenocak ile Adnan Topuz vekillerince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 12.12.2017 Salı günü davacılar vekili Av. Deniz Lus ile davalı Adnan Topuz (Asil) ve vekili Av. Şafak Güleç ve davalı Serpil Seven (Asil) geldiler. Diğer davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü.

-K A R A R-

Davacı alacaklı vekili, borçlu davalı Metin hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığı, alacaklılardan mal kaçırma amacı ile taşınmazlarını diğer davalılar devrettiğinden, bu devirlere ilişkin tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Metin, borçlarını ödeyemediği için davacının yasal yollara başvurma endişesi ile taşınmazlarını güvendiği şahıslara kağıt üzerinde devir yaptığını belirtmiştir.

Davalı Adnan vekili, müvekkilinin iyiniyetli üçüncü şahıs olduğunu, taşınmazı borçludan değil davalı Hasan'dan satın aldığını ve üzerindeki ipoteği kaldırdığını, haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı Serpil, taşınmazı banka kredisi ile rayiç bedelden aldığını belirtmiştir.

Davalı Murat, duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkemece, satışların piyasa değerinin çok çok altında kaldığı davalıların alacaklılarını zarara uğratma kastını bildiği kabul edilmiş, davacının açtığı menfi tespit ve aciz belgesinin iptali davalarının reddedilmiş olması nedeniyle davalı Metin'in savunmasına itibar edilmediği, davalılar Hasan ve Adnan'ın da bu silsileler içinde yer aldığı anlaşıldığından bahisle davanın kabulüne, son malik Serpil Seven' in gayrimenkulü bilerek devraldığı kötü niyeti tespit edilemediği gerekçesi davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalılar Metin ve Adnan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

1-Davalı Metin vekilinin temyiz istemi mahkemece 12.08.2014 tarihli ek karar ile nispi temyiz harcını yatırmadığından reddedilmiş bu Ek karar da süresi içinde anılan davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya kapsamından davacının açtığı davanın borçlu Metin ile mecburi dava arkadaşı olan üçüncü kişi konumunda olana Murat tarafından temyiz edilmediğinden davalı Metin'in nispi temyiz harcını yatırmak zorunda olduğu, anılan davalı maddi gücü olmadığından nispi temyiz harcını yatıramadığını, adli müzaheret talebinin kabul edilmesini talip etmiştir. 6100 s. HMK’nın 336/3 maddesi uyarınca kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. Belirtilen bu yasa hükmü çerçevesinde davalı Metin vekilinin adli yardım talebi Dairemizce incelenmiş, yapılan inceleme sonucunda davacının adli yardım talebini haklı kılacak belgeleri sunamadığı ve ayrıca kendisinin aciz halinde olmadığına dair dava açmak suretiyle adli yardım talebinin dayanaksız olduğunu ortaya koyduğu anlaşıldığından bu yöndeki talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve temyiz harçları yatırılmamış olduğu anlaşıldığından mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 12.08.2014 tarihli Ek kararın onanması gerekmiştir.

2-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere davalı Adnan vekilinin ve davacı alacaklı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

3-İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK. md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.

Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç grup altında ve İİK’nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK md. 281). Bu yasal nedenle de, davacı tarafından İİK’nun 278, 279 ve 280.maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K. 25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Genelde denilebilir ki, borçlunun iptal edilebilecek tasarrufları, alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan ivazsız veya aciz halinde yapılan tasarruflar ile alacaklılarına zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır.

Somut olayda, dava konusu tasarrufların borcun doğumundan sonra yapıldığı ve davalı borçlunun aciz halinin bulunduğu sabit olmuştur. Dava konusu 1998 ada 19 parsel 10 nolu bağımsız bölüm 24.04.2007 tarihinde borçlu Metin tarafından davalı Murat'a o de 18.05.2007 tarihinde davalı Hasan'a, o da 19.06.2007 tarihinde davalı Serpil'e satmıştır. Diğer dava konusu 787 parsel 5 nolu bağımsız bölüm ise 25.04.2007 tarihinde borçlu tarafından davalı Murat'a o da 17.05.2007 tarihinde davalı Adnan'a devretmiştir. Davalılar Murat ve Hasan hakkında verilen kabul kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı Adnan yönünden ise verilen karar gerekçesi yetersiz olmakla birlikte sonuç itibari ile doğru olmuştur.

Tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde İİK’nın 283/2 maddesi uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekir. Aynı şekilde davalı borçlunun borcundan dolayı dava konusu taşınmaz cebri icra yolu ile satılması halinde de davalı 3. kişi elinde bir bedel kalır ise bu bedel ile sorumlu tutulur.

Somut olayda, dava konusu 1998 ada 19 parsel 10 nolu bağımsız bölüm 20.04.2007 tarihinde borçlu tarafından davalı Murat'a o da 18.05.2007 tarihinde davalı Hasan'a onun tarafından da 19.06.2007 tarihinde davalı Serpil'e satılmıştır. Davalı Serpil'in kötü niyet kanıtlanmadığından onun hakkındaki davanın reddi yerinde ise de bu taşınmazla ilgili olarak hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırı olmuştur.

4-Dava konusu 787 ada 5 nolu bağımsız bölüm ile ilgili olarak tüm tarafları yönününden dava kabul edildiğine göre taşınmaz satışının takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekirken, tazminata hükmedilmesi ve bu tazminattan davalı Adnan'ın da sorumlu tutulması hatalı olmuştur.

5-Kabule göre,

a. Davanın bedele dönüşmesi halinde, davalıların taşınmazları ellerinden çıkardıkları tarihteki taşınmaz bedeli kadar tazminattan sorumlu tutulmaları gerekirken, tazminat miktarı belirtilmeden kararın infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm tesisi de isabetsizdir.

b. Mahkemece bedele karar verilirken, bu bedelden borçlunun sorumluluğu söz konusu olmaz, davanın amacı zaten borçludan tahsil edilemeyen alacağın tahsiline yönelik olduğundan borçluyu tazminatla sorumlu tutarak alacağın ikinci kez tahsiline olanak sağlayacak şekilde karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ:

Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı borçlu Metin vekilinin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 12.08.2014 tarihli Ek kararın ONANMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Adnan vekilinin ve davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 3 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı alacaklı vekilinin 4 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Adnan vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.480,00 TL vekalet ücretinin davalı Adnan Topuz'dan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacılara verilmesine, 1.480,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı Adnan Topuz'a verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalı Adnan Topuz'a geri verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 10,70 TL kalan harcın temyiz eden davalı Metin Şenocak'dan alınmasına 06.02.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye

A.Ş.Sertkaya B.Demirel H.Tuztaş R.Eğri B.Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder