TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ BEDELE DÖNÜŞMESİ
I.
GİRİŞ:
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerine
göre açılmakta olan tasarrufun iptali davalarında davalılardan
birinin iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olduğunun anlaşılması
durumunda davaya tasarrufun iptali davası olarak devam edilerek
yapılan satış ya da bağışlama işlemine konu tasarrufun iptali
olarak devamı mümkün olamayacağı için davanın tazminat davası
olarak görülmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu makalemizde
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 283’üncü maddesindeki bu
ayrık durumun incelemesini yapacağız.
II.
GENEL OLARAK TASARRUFUN İPTALİ DAVASI:
Tasarrufun iptali davaları borçlunun alacaklılarından mal
kaçırmak amacıyla yaptığı bir takım hileli işlemlere karşı
zarar gören alacaklıların alacağı ölçüsünde yapılan işlemi
hükümsüz kılmak için açılan ve dava sabit olduğu takdirde de
davaya konu mal üzerinde cebri icra yetkisi veren dava türüdür.
Bu davada amaç borçlunun alacaklılarından mal kaçırmasını
önlemektir. Bu nedenle borçlu satış ya da bağış işlemini mal
kaçırma amacıyla yapar ve işlemin karşı tarafı da bu amaçla
işlemin yapıldığını bilir. Dolayısıyla danışıklı işlemin
tarafı durumundadır.
III.
TASARRUFUN ZİNCİRLEME GERÇEKLEŞMESİ:
Tasarrufun iptali davalarına konu işlemler gerçek hayatta çoğu
zaman bir defa değil birbiri ardınca bir kaç kez
gerçekleşmektedir. Örneğin alacaklılarından mal kaçırmak
isteyen bir borçlu üzerine kayıtlı bir taşınmazı bir başkasına
devretmekte, o kişi de kısa bir süre sonra aynı taşınmazı bir
üçüncü kişiye devretmekte ve üçüncü kişi de bir süre sonra
dördüncü bir kişiye devretmektedir. Bu durumda taşınmazı devir
alan kişilerin hepsinin danışıklı durumda bulunduklarının
ispatı güçleşmekte ve özellikle son devir alan kişinin
iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olma olasılığı ortaya
çıkmaktadır. Makalemizin konusunu da bu durum oluşturmaktadır.
Tasarrufun zincirleme şekilde gerçekleşmesi ve her bir tasarrufun
danışıklı olduğunun yargılama sonucunda kanıtlanması
durumunda bütün tasarrufların iptaline ve cebri icra yetkisi
verilmesine kararı verebilecektir. Bu durumda hukuki bir sorun
yoktur. Ancak son tasarrufu yapan ve taşınmazı devralan kişi
gerçekten de iyiniyetli ise ve önceki tasarrufların alacaklılardan
mal kaçırmak için yapıldığını bilmiyorsa bu durumda danışıklı
işlemler kesintiye uğramış olacaktır. Son tasarruf ile
taşınmazın ilk sahibinin yaptığı danışıklı satış işlemine
konu tasarruf arasındaki nedensellik/illiyet bağı kesileceği için
artık son tasarruf hakkında tasarrufun iptali kararı
verilemeyeceği gibi o taşınmaz hakkında da cebri icra yetkisi
verilemeyecektir.
IV. TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ BEDELE DÖNÜŞMESİ:
Taşınmazın
son sahibinin iyiniyetli olması olasılığına ilişkin olarak 2004
sayılı İcra ve İflas Kanununun 283’üncü maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki düzenlemeyi getirmiştir.
“İptal
davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar
yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde
üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla
olmamak üzere) mahkum edilir.”
Konuyu
somut örnekle açıklayacak olursak alacaklılarından
mal kaçırmak isteyen borçlunun
üzerine kayıtlı bir taşınmazı bir başkasına devrettiğini,
o kişinin
de kısa bir süre sonra aynı taşınmazı bir üçüncü kişiye
devrettiğini
ve üçüncü kişinin
de bir süre sonra dördüncü bir kişiye aynı
taşınmazı devrettiğini
kabul edelim. Dördüncü kişinin önceki tasarrufların danışıklı
olarak alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını
bilmediğini ve iyiniyetli olduğunun da yargılama esnasında tespit
edildiğini kabul edelim. Bu durumda son tasarruf hakkında iptal
kararı ve taşınmaz hakkında da cebri icra yetkisi
verilemeyecektir. Borçlu haricindeki önceki kayıt malikleri olan
ve taşınmazı ikinci ve üçüncü kez satın alan kişiler
danışıklı tasarrufların tarafı oldukları için İİK m. 283/II
hükmüne göre davacının alacağı miktarı kadar tazminat ödemeye
mahkum edileceklerdir. Aynı maddenin üçüncü ve dördüncü
fıkralarına göre bu kişilerin yani ikinci ve üçüncü tasarrufu
yapanların da asıl borçluya rücu hakları bulunmaktadır. Asıl
borçlu yönünden ise bir tazminata hükmedilmez. Çünkü asıl
borçlu zaten asıl borç miktarı kadar sorumludur. Burada danışıklı
tasarrufa taraf olan kişilere hükmedilen tazminat alacaklının
alacağını tahsil etmesini sağlayacak bir mal varlığı değerinin
borçlunun mal varlığından çıkmasına yardımcı olarak
alacaklıya zarar vermelerinden
ileri gelmektedir.
Konuya ilişkin Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015 / 5305 Esas; 2018
/ 647 Karar ve 06.02.2018 Tarih sayılı kararı aşağıdadır.
V.
ÖRNEK YARGITAY KARARI:
T.C.
YARGITAY17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/5305
KARAR NO : 2018/647
TARİH : 06.02.2018
Taraflar
arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki
davacılar ve davalılar Metin Şenocak ile Adnan Topuz vekillerince
istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 12.12.2017 Salı günü
davacılar vekili Av. Deniz Lus ile davalı Adnan Topuz (Asil) ve
vekili Av. Şafak Güleç ve davalı Serpil Seven (Asil) geldiler.
Diğer davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin
süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf
vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin
incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup
dosya incelendi, gereği düşünüldü.
-K A R
A R-
Davacı
alacaklı vekili, borçlu davalı Metin hakkında takip
başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı
bulunmadığı, alacaklılardan mal kaçırma amacı ile
taşınmazlarını diğer davalılar devrettiğinden, bu
devirlere ilişkin tasarrufların iptaline karar verilmesini talep
etmiştir.
Davalı
Metin, borçlarını ödeyemediği için davacının yasal yollara
başvurma endişesi ile taşınmazlarını güvendiği şahıslara
kağıt üzerinde devir yaptığını belirtmiştir.
Davalı
Adnan vekili, müvekkilinin iyiniyetli üçüncü şahıs olduğunu,
taşınmazı borçludan değil davalı Hasan'dan satın aldığını
ve üzerindeki ipoteği kaldırdığını, haksız açılan davanın
reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı
Serpil, taşınmazı banka kredisi ile rayiç bedelden aldığını
belirtmiştir.
Davalı
Murat, duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece,
satışların piyasa değerinin çok çok altında kaldığı
davalıların alacaklılarını zarara uğratma kastını bildiği
kabul edilmiş, davacının açtığı menfi tespit ve aciz
belgesinin iptali davalarının reddedilmiş olması nedeniyle
davalı Metin'in savunmasına itibar edilmediği, davalılar Hasan
ve Adnan'ın da bu silsileler içinde yer aldığı anlaşıldığından
bahisle davanın kabulüne, son malik Serpil Seven' in gayrimenkulü
bilerek devraldığı kötü niyeti tespit edilemediği gerekçesi
davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile
davalılar Metin ve Adnan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava,
İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun
iptali istemine ilişkindir.
1-Davalı
Metin vekilinin temyiz istemi mahkemece 12.08.2014 tarihli ek karar
ile nispi temyiz harcını yatırmadığından reddedilmiş bu Ek
karar da süresi içinde anılan davalı vekili tarafından temyiz
edilmiştir. Dosya kapsamından davacının açtığı davanın
borçlu Metin ile mecburi dava arkadaşı olan üçüncü kişi
konumunda olana Murat tarafından temyiz edilmediğinden davalı
Metin'in nispi temyiz harcını yatırmak zorunda olduğu, anılan
davalı maddi gücü olmadığından nispi temyiz harcını
yatıramadığını, adli müzaheret talebinin kabul edilmesini talip
etmiştir. 6100 s. HMK’nın 336/3 maddesi uyarınca kanun
yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye
mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. Belirtilen bu yasa hükmü
çerçevesinde davalı Metin vekilinin adli yardım talebi
Dairemizce incelenmiş, yapılan inceleme sonucunda davacının adli
yardım talebini haklı kılacak belgeleri sunamadığı ve ayrıca
kendisinin aciz halinde olmadığına dair dava açmak suretiyle adli
yardım talebinin dayanaksız olduğunu ortaya koyduğu
anlaşıldığından bu yöndeki talebinin reddine karar vermek
gerekmiş ve temyiz harçları yatırılmamış olduğu
anlaşıldığından mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin
12.08.2014 tarihli Ek kararın onanması gerekmiştir.
2-Dosyadaki
yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere
davalı Adnan vekilinin ve davacı alacaklı vekilinin aşağıdaki
bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi
gerekmiştir.
3-İcra
ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen
tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada
iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı
tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık"
nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla
o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini
sağlamaktır. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde
düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz
yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı
tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık"
nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla
o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini
sağlamaktır.
Davacı,
iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde
cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf
konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki
kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve
satışını isteyebilir (İİK. md.283/1). Bu yasal nedenle iptal
davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan,
nispi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların
aynı ile ilgili değildir.
Borçlunun
aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç
grup altında ve İİK’nun 278, 279 ve 280. maddelerinde
düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün
tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale
tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi
tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin
takdirine bırakmıştır (İİK md. 281). Bu yasal nedenle de,
davacı tarafından İİK’nun 278, 279 ve 280.maddelerden birine
dayanılmış olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer
maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K. 25.11.1987
Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Genelde
denilebilir ki, borçlunun iptal edilebilecek tasarrufları,
alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan
ivazsız veya aciz halinde yapılan tasarruflar ile alacaklılarına
zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır.
Somut
olayda, dava konusu tasarrufların borcun doğumundan sonra yapıldığı
ve davalı borçlunun aciz halinin bulunduğu sabit olmuştur. Dava
konusu 1998 ada 19 parsel 10 nolu bağımsız bölüm 24.04.2007
tarihinde borçlu Metin tarafından davalı Murat'a o de
18.05.2007 tarihinde davalı Hasan'a, o da 19.06.2007 tarihinde
davalı Serpil'e satmıştır. Diğer dava konusu 787 parsel 5 nolu
bağımsız bölüm ise 25.04.2007 tarihinde borçlu tarafından
davalı Murat'a o da 17.05.2007 tarihinde davalı Adnan'a
devretmiştir. Davalılar Murat ve Hasan hakkında verilen kabul
kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı Adnan yönünden
ise verilen karar gerekçesi yetersiz olmakla birlikte sonuç itibari
ile doğru olmuştur.
Tasarrufun
iptali davalarında 3. kişinin borçludan satın aldığı malı
elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil
edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli
olduğunun anlaşılması halinde İİK’nın 283/2 maddesi uyarınca
bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı
elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle
sorumlu tutulması gerekir. Aynı şekilde davalı borçlunun
borcundan dolayı dava konusu taşınmaz cebri icra yolu ile
satılması halinde de davalı 3. kişi elinde bir bedel kalır ise
bu bedel ile sorumlu tutulur.
Somut
olayda, dava konusu 1998 ada 19 parsel 10 nolu bağımsız bölüm
20.04.2007 tarihinde borçlu tarafından davalı Murat'a o da
18.05.2007 tarihinde davalı Hasan'a onun tarafından da 19.06.2007
tarihinde davalı Serpil'e satılmıştır. Davalı Serpil'in kötü
niyet kanıtlanmadığından onun hakkındaki davanın reddi yerinde
ise de bu taşınmazla ilgili olarak hüküm kurulmamış olması
usul ve yasaya aykırı olmuştur.
4-Dava
konusu 787 ada 5 nolu bağımsız bölüm ile ilgili olarak tüm
tarafları yönününden dava kabul edildiğine göre taşınmaz
satışının takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak
iptaline karar verilmesi gerekirken, tazminata hükmedilmesi ve bu
tazminattan davalı Adnan'ın da sorumlu tutulması hatalı
olmuştur.
5-Kabule
göre,
a.
Davanın bedele dönüşmesi halinde, davalıların taşınmazları
ellerinden çıkardıkları tarihteki taşınmaz bedeli kadar
tazminattan sorumlu tutulmaları gerekirken, tazminat miktarı
belirtilmeden kararın infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm
tesisi de isabetsizdir.
b.
Mahkemece bedele karar verilirken, bu bedelden borçlunun
sorumluluğu söz konusu olmaz, davanın amacı zaten borçludan
tahsil edilemeyen alacağın tahsiline yönelik olduğundan borçluyu
tazminatla sorumlu tutarak alacağın ikinci kez tahsiline olanak
sağlayacak şekilde karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ:
Yukarıda
1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı borçlu Metin vekilinin
temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 12.08.2014 tarihli Ek kararın
ONANMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Adnan
vekilinin ve davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının
reddine, 3 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı alacaklı
vekilinin 4 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Adnan
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,
1.480,00 TL vekalet ücretinin davalı Adnan Topuz'dan alınarak
duruşmada vekille temsil olunan davacılara verilmesine, 1.480,00 TL
vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekille temsil
olunan davalı Adnan Topuz'a verilmesine, peşin alınan harcın
istek halinde temyiz eden davacı ve davalı Adnan Topuz'a geri
verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 10,70 TL kalan harcın
temyiz eden davalı Metin Şenocak'dan alınmasına 06.02.2018
tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan
Üye Üye Üye Üye
A.Ş.Sertkaya
B.Demirel H.Tuztaş R.Eğri B.Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder