CEVAP DİLEKÇESİ VERMEYEN DAVALININ
DELİL
GÖSTERME HAKKININ İSTİSNALARI
I.
GİRİŞ:
Ülkemizdeki hukuk mahkemeleri yargılamasında hakimlerin en çok
karşılaştıkları durumlardan biri de davaya cevap vermeyen
davalıların sonradan delil göstermek istemeleridir. Bu makalemizde
davaya cevap vermeyen davalının delil gösterme hakkının
istisnalarını inceleyeceğiz.
II.
DELİL GÖSTERME SÜRESİ:
Davalı
taraf 6100 sayılı HMK m. 129/I-e hükmüne göre savunmanın
dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle
ispat edileceğini cevap dilekçesi ekinde mahkemeye bildirmek
zorundadır. Dolayısıyla delil gösterme aşaması davalı
açısından davaya cevap delikçesi ile başlar. HMK m. 127’ye
göre de cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin
davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Dolayısıyla davalı
dava dilekçesini aldığı tarihten itibaren iki hafta içinde
delillerini mahkemeye bildirmek zorundadır. Bu süre içinde
delilerini mahkemeye bildirmeyen davalı delil gösterme hakkını
yitirir. Makalemizde incelemesini yaptığımız durum iki haftalık
cevap verme süresi içinde cevap hakkını kullanmayarak delil
bildirmeyen davalının delil gösterme hakkını yitirmesi durumunun
istisnalarıdır.
III.
DELİL GÖSTERMEYEN DAVALININ HUKUKİ DURUMU:
6100
sayılı HMK m. 128’e göre
süresi
içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava
dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş
sayılır. İnkâr
etmiş olmanın dışında bir maddi vakıa da ileri süremez.
IV.
İSTİSNALAR:
Cevap
dilekçesi vermeyerek delil gösterme hakkını kaybeden davalının
delil gösterebilme istisnaları aşağıdaki gibidir. Davalı;
-
Davalı ön inceleme ve tahkikat aşamasında sadece inkâr çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir.
-
HMK m. 145/I hükmüne göre taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.
-
HMK m. 191’e göre diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir.
Şimdi bu durumları
sırasıyla inceleyelim.
A. Davayı
İnkâr Çerçevesinde Delil Sunma Hakkı:
Yukarıda
belirttiğimiz gibi davaya cevap vermeyen taraf davacının ileri
sürdüğü maddi vakıaları inkâr etmiş sayılır. Süresinde
cevap dilekçesi vermeyerek delil gösterme hakkını da yitirir.
Ancak cevap dilekçesi vermeyerek davacının ileri sürdüğü maddi
vakıaları inkâr etmiş sayılmak da üstü örtülü olarak
davacının maddi vakıalarının aksini ileri sürmek olacağından
davalının inkâr çerçevesinde delil sunma hakkına sahip olduğu
gerek öğretide gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir.
Nitekim aşağıya tam metnini aldığımız Yargıtay HGK
2014/13-856 Esas; 2016/523 Karar ve 20.04.2016 tarihli kararında
doğrudan Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul
Hukuku Ders Kitabı s. 317’ye yollama yaparak bu davaya cevap
dilekçesi vermeyerek delil gösterme hakkını kaybeden davalının
inkâr çerçevesine delil sunma hakkına sahip olduğunu kabul
etmektedir. Ancak uygulamada en çok sorun çıkartan durum da budur.
Çünkü davalının delil gösterme hakkını yitirdikten sonra
davacının maddi vakıalarını inkâr etmiş olmasına dayalı
olarak delil gösterebilmesinin sınırı yargılama esnasında çok
zor gözetilebilen bur durumdur. Çoğu zaman delil gösterme hakkını
yitiren davalı inkâr çerçevesinde delil gösterme hakkını
kullanmak adına karşı vakıalara ileri sürerek bu vakıaları
ispata yönelik deliller gösterme ve hatta tanık dinletme talebinde
bulunmaktadır. Yargılamayı yürüten hakim davalının gösterdiği
delilin inkâr çerçevesinde gösterilen bir delil mi yoksa delil
gösterme hakkının kaybedilmesi durumunu aşmaya çalışan bir
delil mi olduğu çok iyi incelemelidir. Özellikle tanık
dinletilmesi durumlarında bu durumla sıkça karşılaşılmaktadır.
B. HMK m.
145/I’e Göre Sonradan Delil Gösterme Hakkı:
İkinci
istisna HMK
m. 145/I hükmünün
tanıdığı delil gösterme hakkıdır. Buna göre taraflar,
Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir
delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı
taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın
kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan
gösterilmesine izin verebilir. Maddenin
konumuzla ilgili kısmı “süresinde
ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa,
mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.”
hükmüdür. Davaya cevap dilekçesi vermeyerek delil gösterme
hakkını yitiren davalı cevap dilekçesi vermemesi ve delil
göstermemesi eğer kendi kusurundan kaynaklanmıyorsa bu durumda bu
madde hükmüne göre sonradan delil gösterebilecektir. Örneğin
cevap dilekçesi verme süresi içinde önemli bir sağlık sorunu
yaşamış olması bu durum için verilebilecek en iyi örnektir.
Hakimin bu durumları incelemesi ve somut olayın özelliğine göre
davalının delil gösterememe nedeninin kendi kusurundan kaynaklanıp
kaynaklanmadığını araştırması gerekecektir.
C. HMK m.
191’e Göre Karşı İspat Hakkı:
Üçüncü
ayrık durum ise karşı ispat hakkıdır. HMK
m. 191’e göre diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın
iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Davacı
taraf dava dilekçesi ile belli maddi vakıaları ileri sürer. Dava
dilekçesi ile de bu maddi vakıaları ispatlayacak delilleri
göstermekle yükümlüdür. Davalı taraf cevap dilekçesi
vermeyerek davacı tarafın dava dilekçesinde ileri sürdüğü bu
maddi vakıaları inkâr etmiş olur. Yargılamanın
ilerleyen aşamalarında davacının dava dilekçesinde belirtmediği
başka maddi vakıalar ileri sürmesi durumunda davalı açısından
karşı ispat hakkı doğacaktır. Çünkü davaya cevap dilekçesi
vermeyerek inkâr ettiği davacının maddi vakıalarının dışında
yeni maddi vakıalarla karşı karşıya kalan davalının bu durum
karşısında karşı ispat hakkı çerçevesinde delil sunma hakkı
doğmaktadır. Öğretide bazı hukukçular yukarıda belirttiğimiz
davalının inkâr
çerçevesinde delil sunma hakkının
da bir tür karşı ispat hakkı olduğunu savunmaktadırlar. (Bkz.
Bilge Umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, 2.
Baskı, 2014, s. 589) Biz aynı düşüncede değiliz. Cevap
dilekçesi vermeyen davalının inkâr çerçevesinde delil sunma
hakkı ile yargılamanın ilerleyen aşamalarında davacının yeni
maddi vakıalar ileri sürmesi durumunda delil sunma hakkının
birbirinden ayrı iki ayrık durum olduğunu düşünüyoruz.
Birincisinde yani inkâr çerçevesinde delil sunma hakkı cevap
dilekçesi verme süresinin geçmesi ile başlamakta ikincisinde ise
davacının tahkikat aşamasında dava dilekçesinde olmayan yeni
maddi vakıalar ileri sürmesi ile başlamaktadır. Birincisi sadece
inkâr çerçevesinde delil sunma hakkı ile sınırlı iken ikincisi
davacının gösterdiği yeni maddi vakıaları tamamen çürütmek
hakkını
ve bu hak kapsamında ispatlayabileceği karşı maddi vakıalar
ileri sürme hakkını da kapsamaktadır. Dolayısıyla HMK m. 191’e
göre karşı ispat hakkı davalıya inkâr çerçevesinde ispat
hakkından daha geniş bir hak tanımaktadır.
V.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
T.C.
YARGITAYHukuk Genel Kurulu
ESAS
NO : 2014/13-856
KARAR
NO : 2016/523 TARİH: 26.04.2016
Taraflar
arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ulukışla Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair
verilen 07.03.2013 gün ve 2012/117 E. 2013/21 K. sayılı kararın
incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
13. Hukuk Dairesinin 10.10.2013 gün ve 2013/11328 E. 2013/25001 K.
sayılı ilamıyla;
(…Davacı,
davalının kendisi aleyhine Ulukışla İcra Müdürlüğünün
2011/138 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını,
davalı ile herhangi bir alışverişlerinin olmadığını, borcunun
bulunmadığını ileri sürerek, icra takibi nedeniyle borçlu
olmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini
istemiştir.
Davalı,
babalarına ait taşınmazların paylaşımını yaptıklarını,
davacının Beypınarı mevkiinde bulunan taşınmaz hissesini
15.5.1993 tarihinde 3.500 DM karşılığında kendisine sattığını,
davacı kardeşinin bedelini almasına rağmen hissesini
devretmediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece
ispat yükü kendisine düşen davalının alacağını
ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş;
hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava,
icra takibinden dolayı menfi tespit isteğine ilişkindir. Kural
olarak, menfi tespit davalarında ispat yükü alacaklıdadır.
Davalı alacaklı, babalarına ait taşınmazların paylaşımını
yaptıklarını, davacının Beypınarı mevkiinde bulunan taşınmaz
hissesini 15.5.1993 tarihinde 3.500 DM karşılığında kendisine
sattığını, davacı kardeşinin bedelini almasına rağmen
hissesini devretmediğini savunarak tanık deliline dayanmıştır.
Mahkemece davalının tanık dinletme talebi HMK.nun 141.maddesi
dayanak gösterilerek reddedilmiş ise de, somut olayda bu kanun
hükmü uygulanamaz. Tarafların kardeş olduğu gözetildiğinde
HMK.nın 203/1 maddesi gereğince tanık dinlenebilir. Öyle olunca
davalının tanıkları celp edilip dinlenmeli ve varsa davacıdan
karşı delilleri sorulup toplanarak, deliller değerlendirildikten
sonra hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin
bu yönü göz ardı ederek yanlış değerlendirme ve eksik inceleme
ile yazılı şekilde hüküm tesis etmiş olması usul ve yasaya
aykırıdır...) gerekçesiyle
davalı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ
EDEN: Davalı vekili
HUKUK
GENEL KURULU KARARI
Hukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
Dava,
davacının kardeşi olan davalı tarafından, miras paylaşımı
sırasında davacıya düşen hissenin haricen kendisine satıldığı,
satış bedelinin ödenmesine rağmen tapudaki devir işlemlerinin
yapılmadığı ileri sürülerek ödenen satış bedelinin tahsili
için yapılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti
isteminden ibarettir.
Mahkemece,
davanın kabulüne dair verilen karar, davalının temyizi üzerine
Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına
bozulmuştur.
Mahkemece,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun sistematiği ve kanun
gerekçesinde açıklandığı üzere Kanun'da belirtilen sürelerden
sonra davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak
benimsenmesi karşısında; davaya cevap vermeyen davalının ön
inceleme duruşmasında vaki olan tanık dinletme talebinin kanuni
süreye riayet edilmediğinden reddinin gerektiği, ayrıca davalı
ispat yükü kendisine ait olan menfi tespit davasında süresinde
ileri sürmediği, tanık delili dışında bir delil sunamayarak
takip konusu alacağını kanıtlayamadığı gerekçesiyle önceki
kararda direnilmiştir.
Direnme
kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlu
tarafından açılan menfi tespit davasında usulüne uygun tebligata
rağmen ön inceleme duruşmasından önce davaya cevap vermeyen ve
delil bildirmeyen, ön inceleme duruşmasında delil olarak sadece
icra dosyası ve tanık deliline dayanan davalı alacaklının, ön
inceleme duruşmasında tanık deliline dayanıp dayanamayacağı ve
ön inceleme duruşmasından sonra bildirdiği tanıkların
dinlenilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle,
konu ile ilgili yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir.
Anayasanın
90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası
andlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak
belirtilmesi gerekir ki; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(AİHS)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir
süre içinde” bitirilmesi ilkesidir.
Bu
bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin
yasal sistemlerini mahkemelerin 6. maddede yer alan şartlara, makul
bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek
ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner
–İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).
Bir
davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini
önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda,
iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip
olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997).
Tarafların
gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş
bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi
gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim
1991).
Anayasanın
141. maddesinde de “davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek
suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi
gerekliliği açıkça düzenlenmiştir.
Açıklanan
bu ilkelere paralel olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
(6100 sayılı HMK)’nda yargılamanın makul sürede bitirilmesini
sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca
ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin
bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.
Delillerin
belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı
çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen
delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya
görüş bildirebilme imkanı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en
kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
Öncelikle
6100 sayılı HMK’nın delillerin ibrazıyla ilgili “Dava
Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre;
davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün
vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia
edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça
göstermek zorundadır.”
Maddenin
gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’da bir yenilik
olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Davacının genel ifadelerle
delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığı
dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine ilişkin bu
düzenleme, somutlaştırma yükünün de bir gereğidir (Hakan
Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders
Kitabı, Ankara 2015, 3. Bası, s. 277).
6100
sayılı HMK’nın “Belgelerin Birlikte Verilmesi” başlıklı
121/1. maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının
elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye
tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş
örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek,
mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve
dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın
dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanunun “Cevap
Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 129/1-d-e. maddelerine göre,
cevap dilekçesinde; davalının savunmasının dayanağı olan bütün
vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın
dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle
ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. “Bu husus, davalının
savunmasını somutlaştırma yükünün gereğidir. Davalı da
davacı gibi yazılı delillerini cevap dilekçesine ekleyerek
mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar
için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamalarda
bulunmalıdır (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, s.
306).
“Süresinde
Cevap Dilekçesi Verilmemesinin Sonucu” başlıklı 6100 sayılı
HMK’nın 128/1. maddesine göre; süresi içinde cevap dilekçesi
vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü
vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.” “Davayı inkar
etmiş sayılan davalı, daha sonra ikici cevap dilekçesi veremez.
Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı
verilir. Cevap dilekçesi vermemiş olan davalının sadece inkar ile
yetinmiş olduğu varsayılır ve ön inceleme ile tahkikat
aşamasında sadece inkar çerçevesinde savunma yapabilir ve bu
yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Hakan
Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Sh. 294-295). “Süresinde
cevap vermediği için davayı inkar etmiş sayılan davalı,
davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru
olmadığını (inkarı) ispat için karşı delil gösterebilir.
Davalı, davayı inkarının karşı delilini göstermek bahanesi
ile, yeni vakıalar (mesela zamanaşımı veya borcu ödediğini
ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur; bu ise
kural olarak yasaktır. Bu halde mahkeme, davacının iddiasının
doğru olmadığını ispat için davalının göstereceği delilleri
inceleyip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirerek
varacağı sonuca göre hüküm vermelidir.” (Baki Kuru, Ramazan
Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2014,
25. Baskı, Sh.317)
6100
sayılı HMK’nın “Ön İncelemenin Kapsamı” başlıklı
137/1. maddesine göre; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden
sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını
ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak
belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları
ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların
üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe
(Ek ibare: 07/06/2012-6325 S.K./35.md) veya arabuluculuğa teşvik
eder ve bu hususları tutanağa geçirir.
6100
sayılı HMK’nın “Ön İnceleme Duruşması” başlıklı
140/5. maddesine göre; ön inceleme duruşmasında, taraflara
dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri
mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin
getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki
haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre
içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile
dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Aynı Kanunun
119 ve 121. maddelerinde delillerin gösterilmesinden bahsedilmesine
rağmen, 137 ve 140. maddelerinde delillerin sunulmasından ve
toplanmasından bahsedilmektedir. Burada vurgulanması gereken husus
özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri”
ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
6100
sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere
taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine
ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek
zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken
işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce,
taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri
tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da
doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek
ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Özetle;
6100 sayılı HMK’nın 119/1-f maddesine göre; dava dilekçesinde
iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği,
129/1-e maddesine göre de, cevap dilekçesinde; savunmanın dayanağı
olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat
edileceğinin belirtilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 137 ve
140.maddelerinde ise; 119 ve 129.maddelerdeki düzenlemenin aksine,
delillerin belirtilmesinden değil, tarafların delillerini sunmaları
ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapmasından
bahsedilmiştir. Buna göre; delillerin dava ve cevap dilekçelerinde
belirtilmesi; dilekçelerinde belirtikleri delillerin en geç ön
inceleme duruşmasında mahkemeye sunulması, başka bir yerden
getirtilecek olması halinde delillerin toplanması için gerekli
işlemlerin yapılması gerekir. Yani dava ve cevap dilekçelerinin
verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı
delil bildirmeleri mümkün değildir.
Dilekçelerin
teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak
düzenlendikten sonra yasa koyucu, “delil” bildirmenin “süreye”
bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. 6100
sayılı HMK’nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı
145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra
delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi
yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri
sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme
o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.
6100
sayılı HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de
tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil
gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci
cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen
süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen
istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön
inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için
gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil
bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün
değildir. 145.maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların
uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil
sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması
olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen
sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun
kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği,
bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme
amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili
tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin
gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin
verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna
getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu”
belirtilmiştir.
Tahkikatın
amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve
değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama
uzar. Bu sebeple 145 inci maddede belirtilen ve tarafın etki alanı
dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil
sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza,
tarafların 145 inci madde şartları oluşmadan sonradan delil
sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri
dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir (Hakan Pekcanıtez,
Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, s. 332-333).
Tüm bu
hususlar birlikte değerlendirildiğinde; 6100 sayılı HMK’nın
sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel
tarafların uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri
delillerin daha işin başında belirlenerek tahkikatın etkin bir
şekilde yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için
delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap
ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Buna göre,
dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen
davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini
bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.
Somut
olayda; dava dilekçesi 20.11.2012 tarihinde davalıya tebliğ
edilmiş, davalı yasal süresi içinde davaya cevap vermediği gibi
herhangi bir delil de bildirmemiştir. 28.02.2013 tarihli ön
inceleme duruşmasında mahkemece taraflara uyuşmazlıkla ilgili
olarak hangi delillere başvurduklarının sorulması üzerine davalı
delilerinin; “Ulukışla İcra Müdürlüğünün 2011/138 Esas
sayılı dosyası ve tanıklar” olduğunu beyan etmiş, ön
inceleme duruşmasından sonra da tanıklarının isimlerini bildiren
dilekçe vermiştir.
Yukarda
belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında, usulüne
uygun tebligata rağmen yasal süresi içinde davaya cevap vermediği
gibi herhangi bir delil de bildirmeyen davalının ön inceleme
duruşmasında delillerini bildirmesi ve ön inceleme duruşmasından
sonra da isim ve adreslerini bildirdiği tanıkların dinlenilmesi
mümkün değildir.
Görüşmeler
sırasında bir kısım üyeler tarafından; ön inceleme duruşması
yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş
oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya
bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları için süre
verilmesinin sonuç doğurmayacağı, delilin, çekişmeli vakıaların
ispatı için gösterileceği, ön inceleme duruşması yapılmadan,
tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar
belirlenmeden, taraflardan tanıklarının isim ve adreslerini
göstermelerinin de beklenemeyeceği, bu sebeple ön inceleme
duruşmasında delilerinin; “Ulukışla İcra Müdürlüğünün
2011/138 Esas sayılı dosyası ve tanıklar” olduğunu beyan eden
ve ön inceleme duruşmasından sonra tanıklarını bildiren
davalının tanıklarının dinlenerek sonucunu uygun bir karar
verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş
yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından
benimsenmemiştir.
Hal
böyle olunca, yerel mahkemenin davaya cevap vermeyen davalının ön
inceleme duruşmasında vaki olan tanık dinletme talebinin kanuni
süreye riayet edilmediğinden reddine dair direnme kararı
yerindedir.
Ne var
ki, Özel Daire bozma nedenine göre, davanın esasına yönelik
diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme
yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı
vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının
incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
20.04.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla
karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder