KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA
GÖREV
SORUNU
I.
GİRİŞ:
Ülkemizde
kamu hizmetleri nedeniyle çok sayıda kamulaştırma işlemi
yapılmaktadır. Bu işlemler nedeniyle de kamulaştırma davaları
açılmaktadır. Bu makalemizde kamulaştırmasız el atma
davalarında hangi yargı yerinin görevli olduğu konusunu
inceleyeceğiz.
II.
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA:
Kamulaştırmasız el atam durumunu Anayasa Mahkemesi 25.09.2013 gün
2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı kararında “Kamulaştırmasız
el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye
geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş
olması gerektiği...” şeklinde tanımlamıştır.
Dolayısıyla öncelikle taşınmazın zilyetliği yani fiili
hakimiyeti idareye geçmiş olmalı ve yine fiilen taşınmaz kamu
hizmetine tahsis edilerek kullanılmaya başlanmış olmalıdır.
Dolayısıyla fiili bir durumun yaratılmış olması gerekmektedir.
III.
İMAR KISITLAMALARINDAN KAYNAKLANAN DURUMLAR:
İmar kısıtlamalarından kaynaklanan durumlarda aynı fiili durumun
gerçekleştiği söylenemez. Örneğin bir taşınmazın imar planı
içinde okul olarak gösterilmesi durumunda sadece hukuki bir durumun
yaratıldığından söz edebiliriz. Bu durumda taşınmazın
zilyetliği malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin
tasarruf yetkisinin ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara
maruz kaldığı söylenebilir. Fiili bir durumdan söz edilemez.
IV.
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA ADLİ YARGI GÖREVLİDİR:
Yukarıda belirttiğimiz durumlarda yani idarenin fiilen taşınmazın
zilyetliğini ele aldığı ve taşınmazı kamu hizmetine tahsis
ettiği durumlarda ortada bir idari işlem olmadığı için yetkili
ve görevli mahkeme taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk
mahkemeleridir. Çünkü doğrudan malikin zilyetliğine yönelik bir
müdahale/el atma bulunmaktadır. Bu el atmanın temelinde bir idari
tasarruf ya da işlem bulunmamaktadır. Dolayısıyla öncelikle
iptali istenebilecek bir hukuki durum söz konusu değildir.
V. İDARİ YARGININ GÖREVLİ OLDUĞU ALAN:
11.06.2013
tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile
Kamulaştırma Kanununun Geçici 6’ıncı maddesinde yapılan
değişiklik ile; “Uygulama imar planlarında umumi
hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili
kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar
hakkında, 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda
öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari
yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış
veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.”
hükmü getirilmiştir. Bu yasa değişikliği ile öngörülen durum
idarenin aldığı bir karar ya da idari işlemle bir taşınmazın
hukuki durumunda değişikliğe gitmesi ve o taşınmazın sahibinin
tasarruf hakkının kısıtlanması durumudur. Taşınmazın sahibi
idarenin bu işlemi ile artık taşınmazın halen mülkiyetine ve
zilyetliğine sahip olsa da tasarruf edebilme olanağını büyük
ölçüde yitirmektedir. İşte bu ve benzeri durumlar için yasa
idari yargıda dava açabilme olanağı getirmiştir. Bu durumun
kamulaştırmasız el atma davalarından iki önemli farkı
bulunmaktadır. Birincisi temelinde bir idari işlem olması ve bu
işlem sonucunda tasarruf yetkisinin kısıtlanmasıdır. İkincisi
ise taşınmazın sahibi taşınmaz üzerindeki zilyetliğini devam
ettirmektedir. Yani taşınmaz fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş
değil hukuken kamu hizmetine imar planı içinde tahsisi edilmiş
durumdadır. Nitekim tam metnini aşağıya alıntıladığımız
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 2013/25968 Esas; 2014/8956 Karar ve
31.03.2014 tarihli kararında da aynı hukuki durum tespit
edilmiştir.
VI.
YARGITAY KARARI:
T.C.
YARGITAY5. Hukuk Dairesi
ESAS
NO : 2013/25968
KARAR
NO : 2014/8956
Taraflar
arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin
tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın
yargı yönünden reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları
yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davacılar vekilince
verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup
uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava
kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine
ilişkindir.
Mahkemece,
dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığı, bu itibarla davanın
idari yargıda görülmesi gerektiği kabul edilerek dava
dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmiş;
hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
Yapılan
yargılama sırasında dava konusu taşınmaza idarece fiilen el
atılmadığı anlaşılmıştır.
11.06.2013
tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile
Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik
ile; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi
kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla
tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler
tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde
hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm
davalara uygulanır.” hükmü getirilmiştir.
Öte
yandan Anayasa Mahkemesi'nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101
Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz
edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve
taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması
gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin
malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf
yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz
kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat
davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir.
Açıklanan
nedenlerle yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği
nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesinde bir
isabetsizlik görülmemiştir.
Davacılar
vekilinin temyiz itirazları yerinde olmadığından usul ve yasaya
uygun hükmün ONANMASINA, peşin alınan temyiz ve temyize başvurma
harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, 31.03.2014 gününde oy
çokluğuyla karar verildi.
Başkan
Üye Üye
Üye Üye
N.Başsorgun
S.Z.Piyale Y.Tosun Ö.Avcı
S.Mermerci
(Karşı oy)
(Karşı oy)
KARŞI OY
Dava,
kamu hizmetine tahsis edilen taşınmaz bedelinin tahsili istemine
ilişkin olup mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine
hükmolunmuş ve Dairenin çoğunluk görüşü doğrultusunda davaya
idari yargıda bakılması gerektiğinden bahisle hükmün onanmasına
karar verilmiş ise de bu görüşün yerinde olmadığı
kanaatindeyiz. Şöyle ki;
Dosyada
bulunan kanıt ve belgelerden dava konusu taşınmaza davalı idarece
fiilen el atılmadığı, ancak anaokulu alanı olarak kamu hizmetine
tahsis edildiği anlaşılmaktadır.
6830
sayılı, 2942 sayılı ve bunu değiştiren 4650 sayılı
Kamulaştırma Kanunlarında kamulaştırmasız el atma ile ilgili
düzenlemeler bulunmamaktadır.
Kamulaştırmasız
el atma 16.05.1956 gün 1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme kararı ile hukuk sistemimizde düzenlenmiştir. Bu
kararla; taşınmazına kamulaştırmasız el atılan kişinin kamu
tüzel kişiliğine karşı meni müdahale (el atmanın önlenmesi)
davası açabileceği, ya da fiili duruma razı olarak kamu tüzel
kişiliğine karşı mülkiyet hakkının devrine karşılık
taşınmaz bedelinin tahsili istemli dava da açabileceği kabul
edilmiştir.
İçtihadı
Birleştirme kararının yol göstericiliği ile uzun yıllar fiili
el atmalarda el atmanın önlenmesi ve taşınmaz bedelinin tahsili
davaları Dairemizce çözümlenmiştir.
Anayasanın
38. maddesi mülkiyet hakkını korumaktadır. Mülkiyet hakkı ancak
kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir (35/2). Bu da
Anayasanın 46. maddesinde düzenlenen kamulaştırma yoluyla
mümkündür.
Görüldüğü
gibi Anayasamız kamulaştırmasız el atmayı düzenlememiştir.
Yasalarımıza
“kamulaştırmasız el atma” kavramı 5999 sayılı Kamulaştırma
Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun ile 30.06.2010
tarihinde 2942 sayılı Yasaya eklenen geçici 6. madde ile
girmiştir. Maddenin başlığı “ Kamulaştırmasız el koyma
sebebiyle tazmin” olup, 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi
arasında “ fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek tesis yapılan taşınmazlara
veya kaynaklara; kısmen veya tamamen irtifak hakkı tesis etmek
suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması
sebebiyle malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde
bulunulması” halinde izlenecek yasal prosedür] düzenlemiştir.
Yargıtay
HGK’nun 15.12.2010 gün ve 2010/5-662-651 sayılı kararında
açıklandığı üzere uzun yıllar kamu hizmetine tahsis edilen
ancak amacın fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma
ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarenin, malikin taşınmaz
üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz
hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet
hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı,
taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene
dayanılmadan idarece engellendiği kuşkusuzdur.
Malikin
taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları
içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak
müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin
taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen
kullanılmasına engel olunması ile, imar uygulaması sonucu o
kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel
sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark
bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.
Bundan
da öte; programa alınmayarak amacın fiilen hayata geçirilmemesi
nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı
İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis etmemek suretiyle
taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle idarenin eyleminin,
mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir
niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı
için yeterli bulunduğu muhakkaktır.
11.02.1959
gün ve 1958/17-1959/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına
göre de; idarenin kamulaştırma yapmaksızın mülkiyet hakkına
müdahale ederek taşınmazın aynına el atması durumunda
uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi gerekir.
5999 ve
6487 sayılı Yasalarda düzenlenen ve Kamulaştırma Kanununa
eklenen geçici 6. madde bir tasfiye yasasıdır. 1956-1983 tarihleri
arasındaki uyuşmazlıkları düzenlemektedir.
6487
sayılı Yasanın metni 5999 sayılı Yasa ile aynıdır. Aynı olan
metne eklemeler vardır. Her iki metinde de fiilen el atılan
taşınmazlara ilişkin düzenleme getirilmektedir.
5999 ve
6487 sayılı Yasalar ile geçici 6. madde olarak yapılan ekleme
Kamulaştırma Kanununa girdiğine göre 2942 sayılı Yasanın
yetkili ve görevli mahkeme ve yargılama usulü başlığını
taşıyan 37. maddesi “Bu Kanundan doğan tüm anlaşmazlıkların
adli yargıda çözümlenmesi gerekenleri, taşınmaz malın
bulunduğu yer asliye hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü
ile görülür.” demektedir. O zaman bu Yasada açıkça “idari
yargıda görülür” şeklinde düzenlenmeyen uyuşmazlıklar, Adli
Yargıda taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde
görülecektir.
4650
sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun,
09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasında, kamulaştırmasız el
atılan taşınmazlar ile ilgili olarak açılacak davalarda
uygulanacak usul ve esaslara ilişkin tasfiye hükümlerini içeren
geçici 6. maddesinde, 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487
sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile “… uygulama imar
planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle
veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan
taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar
Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan
sonra, idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara
bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalarda
uygulanır.” Hükmü getirilmiş ise de sözü edilen geçici yasa
hükmü 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasındaki
kamulaştırmasız el atmalarla ilgili olup, idari yargıda
görülebilecek işleri de 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen
idari başvuru ve işlemlerle sınırlamıştır.
Taşınmaz
maliki, 3194 sayılı İmar Kanununa göre, idarenin yaptığı eylem
ve işleme karşı idari yargılama usulü çerçevesinde, işlemin
iptali için bir dava açabilecektir. Bu düzenleme taşınmaz
bedelinin tahsiline dönük olarak açılacak davaların, idari
yargıda görüleceği şeklinde bir hüküm içermemektedir.
Bundan
ayrı Anayasa Mahkemesinin 25.09.2013 gün ve 2013/93 esas, 2013/101
sayılı ilamı Anayasanın 153. maddesi kapsamında bir iptal kararı
olmayıp kurumları bağlayıcı nitelikte değildir.
Bu
durumda kamulaştırma yapmaksızın suskun ve pasif kalmak ve işlem
tesis etmemek veya eylemli olarak el atmak arasında kullanmaya engel
sınırlamalar açısından bir fark yoktur. Mülkiyet hakkının
sınırlandırılması anlamında aynı sonuç doğmaktadır.
Sonuç
olarak;
1)6487
sayılı Yasanın 6. maddesi, 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri
arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarla ilgili
olarak açılacak davalarda uygulanacak usul ve esaslara ilişkin
tasfiye hükümlerini içerdiğinden, daha sonraki uyuşmazlıklara
uygulanamayacağı;
2)6487
sayılı Yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6.
maddesinin 10. fıkrasındaki açıklamada; taşınmaz bedelinin
tahsili davalarının da İdari Yargıda görüleceğine dair hüküm
bulunmaması nedeniyle, bu davalarda da Kamulaştırma Kanununun 37.
maddesi uyarınca adli yargının görevli ve yetkili olacağı;
3)16.05.1956
gün 1-6 sayılı; 11.02.1959 gün 1958/17 – 1959/15 sayılı;
İçtihadı Birleştirme ve HGK'nun 15.12.2010 gün ve 2010/662-651
sayılı kararları göz önüne alındığında da, Adli Yargının
görevli olacağı gerekçesiyle, çoğunluk kararına katılmıyor
ve Adli Yargının görevli olduğunu bu nedenle işin esası
incelenerek karar verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 31.03.2014
Üye Üye
Sinan Zeki
Piyale Özcan Avcı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder