05 Nisan, 2017

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA GÖREV SORUNU


KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA
GÖREV SORUNU
I. GİRİŞ:

Ülkemizde kamu hizmetleri nedeniyle çok sayıda kamulaştırma işlemi yapılmaktadır. Bu işlemler nedeniyle de kamulaştırma davaları açılmaktadır. Bu makalemizde kamulaştırmasız el atma davalarında hangi yargı yerinin görevli olduğu konusunu inceleyeceğiz.

II. KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA:

Kamulaştırmasız el atam durumunu Anayasa Mahkemesi 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı kararında “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği...” şeklinde tanımlamıştır. Dolayısıyla öncelikle taşınmazın zilyetliği yani fiili hakimiyeti idareye geçmiş olmalı ve yine fiilen taşınmaz kamu hizmetine tahsis edilerek kullanılmaya başlanmış olmalıdır. Dolayısıyla fiili bir durumun yaratılmış olması gerekmektedir.

III. İMAR KISITLAMALARINDAN KAYNAKLANAN DURUMLAR:

İmar kısıtlamalarından kaynaklanan durumlarda aynı fiili durumun gerçekleştiği söylenemez. Örneğin bir taşınmazın imar planı içinde okul olarak gösterilmesi durumunda sadece hukuki bir durumun yaratıldığından söz edebiliriz. Bu durumda taşınmazın zilyetliği malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı söylenebilir. Fiili bir durumdan söz edilemez.

IV. KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARINDA ADLİ YARGI GÖREVLİDİR:

Yukarıda belirttiğimiz durumlarda yani idarenin fiilen taşınmazın zilyetliğini ele aldığı ve taşınmazı kamu hizmetine tahsis ettiği durumlarda ortada bir idari işlem olmadığı için yetkili ve görevli mahkeme taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemeleridir. Çünkü doğrudan malikin zilyetliğine yönelik bir müdahale/el atma bulunmaktadır. Bu el atmanın temelinde bir idari tasarruf ya da işlem bulunmamaktadır. Dolayısıyla öncelikle iptali istenebilecek bir hukuki durum söz konusu değildir.

V. İDARİ YARGININ GÖREVLİ OLDUĞU ALAN:

11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile Kamulaştırma Kanununun Geçici 6’ıncı maddesinde yapılan değişiklik ile; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.” hükmü getirilmiştir. Bu yasa değişikliği ile öngörülen durum idarenin aldığı bir karar ya da idari işlemle bir taşınmazın hukuki durumunda değişikliğe gitmesi ve o taşınmazın sahibinin tasarruf hakkının kısıtlanması durumudur. Taşınmazın sahibi idarenin bu işlemi ile artık taşınmazın halen mülkiyetine ve zilyetliğine sahip olsa da tasarruf edebilme olanağını büyük ölçüde yitirmektedir. İşte bu ve benzeri durumlar için yasa idari yargıda dava açabilme olanağı getirmiştir. Bu durumun kamulaştırmasız el atma davalarından iki önemli farkı bulunmaktadır. Birincisi temelinde bir idari işlem olması ve bu işlem sonucunda tasarruf yetkisinin kısıtlanmasıdır. İkincisi ise taşınmazın sahibi taşınmaz üzerindeki zilyetliğini devam ettirmektedir. Yani taşınmaz fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş değil hukuken kamu hizmetine imar planı içinde tahsisi edilmiş durumdadır. Nitekim tam metnini aşağıya alıntıladığımız Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 2013/25968 Esas; 2014/8956 Karar ve 31.03.2014 tarihli kararında da aynı hukuki durum tespit edilmiştir.

VI. YARGITAY KARARI:

T.C.
YARGITAY
5. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2013/25968
KARAR NO : 2014/8956 

Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın yargı yönünden reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davacılar vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığı, bu itibarla davanın idari yargıda görülmesi gerektiği kabul edilerek dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

Yapılan yargılama sırasında dava konusu taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.

11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik ile; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.” hükmü getirilmiştir.

Öte yandan Anayasa Mahkemesi'nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir.

Açıklanan nedenlerle yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olmadığından usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA, peşin alınan temyiz ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, 31.03.2014 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye

N.Başsorgun S.Z.Piyale Y.Tosun Ö.Avcı S.Mermerci

(Karşı oy) (Karşı oy)

KARŞI OY

Dava, kamu hizmetine tahsis edilen taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine hükmolunmuş ve Dairenin çoğunluk görüşü doğrultusunda davaya idari yargıda bakılması gerektiğinden bahisle hükmün onanmasına karar verilmiş ise de bu görüşün yerinde olmadığı kanaatindeyiz. Şöyle ki;

Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığı, ancak anaokulu alanı olarak kamu hizmetine tahsis edildiği anlaşılmaktadır.

6830 sayılı, 2942 sayılı ve bunu değiştiren 4650 sayılı Kamulaştırma Kanunlarında kamulaştırmasız el atma ile ilgili düzenlemeler bulunmamaktadır.

Kamulaştırmasız el atma 16.05.1956 gün 1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı ile hukuk sistemimizde düzenlenmiştir. Bu kararla; taşınmazına kamulaştırmasız el atılan kişinin kamu tüzel kişiliğine karşı meni müdahale (el atmanın önlenmesi) davası açabileceği, ya da fiili duruma razı olarak kamu tüzel kişiliğine karşı mülkiyet hakkının devrine karşılık taşınmaz bedelinin tahsili istemli dava da açabileceği kabul edilmiştir.

İçtihadı Birleştirme kararının yol göstericiliği ile uzun yıllar fiili el atmalarda el atmanın önlenmesi ve taşınmaz bedelinin tahsili davaları Dairemizce çözümlenmiştir.

Anayasanın 38. maddesi mülkiyet hakkını korumaktadır. Mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir (35/2). Bu da Anayasanın 46. maddesinde düzenlenen kamulaştırma yoluyla mümkündür.

Görüldüğü gibi Anayasamız kamulaştırmasız el atmayı düzenlememiştir.

Yasalarımıza “kamulaştırmasız el atma” kavramı 5999 sayılı Kamulaştırma Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun ile 30.06.2010 tarihinde 2942 sayılı Yasaya eklenen geçici 6. madde ile girmiştir. Maddenin başlığı “ Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmin” olup, 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında “ fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara; kısmen veya tamamen irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması” halinde izlenecek yasal prosedür] düzenlemiştir.

Yargıtay HGK’nun 15.12.2010 gün ve 2010/5-662-651 sayılı kararında açıklandığı üzere uzun yıllar kamu hizmetine tahsis edilen ancak amacın fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan idarece engellendiği kuşkusuzdur.

Malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile, imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Bundan da öte; programa alınmayarak amacın fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis etmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle idarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu muhakkaktır.

11.02.1959 gün ve 1958/17-1959/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de; idarenin kamulaştırma yapmaksızın mülkiyet hakkına müdahale ederek taşınmazın aynına el atması durumunda uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi gerekir.

5999 ve 6487 sayılı Yasalarda düzenlenen ve Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. madde bir tasfiye yasasıdır. 1956-1983 tarihleri arasındaki uyuşmazlıkları düzenlemektedir.

6487 sayılı Yasanın metni 5999 sayılı Yasa ile aynıdır. Aynı olan metne eklemeler vardır. Her iki metinde de fiilen el atılan taşınmazlara ilişkin düzenleme getirilmektedir.

5999 ve 6487 sayılı Yasalar ile geçici 6. madde olarak yapılan ekleme Kamulaştırma Kanununa girdiğine göre 2942 sayılı Yasanın yetkili ve görevli mahkeme ve yargılama usulü başlığını taşıyan 37. maddesi “Bu Kanundan doğan tüm anlaşmazlıkların adli yargıda çözümlenmesi gerekenleri, taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü ile görülür.” demektedir. O zaman bu Yasada açıkça “idari yargıda görülür” şeklinde düzenlenmeyen uyuşmazlıklar, Adli Yargıda taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecektir.

4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun, 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasında, kamulaştırmasız el atılan taşınmazlar ile ilgili olarak açılacak davalarda uygulanacak usul ve esaslara ilişkin tasfiye hükümlerini içeren geçici 6. maddesinde, 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile “… uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra, idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanır.” Hükmü getirilmiş ise de sözü edilen geçici yasa hükmü 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atmalarla ilgili olup, idari yargıda görülebilecek işleri de 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemlerle sınırlamıştır.

Taşınmaz maliki, 3194 sayılı İmar Kanununa göre, idarenin yaptığı eylem ve işleme karşı idari yargılama usulü çerçevesinde, işlemin iptali için bir dava açabilecektir. Bu düzenleme taşınmaz bedelinin tahsiline dönük olarak açılacak davaların, idari yargıda görüleceği şeklinde bir hüküm içermemektedir.

Bundan ayrı Anayasa Mahkemesinin 25.09.2013 gün ve 2013/93 esas, 2013/101 sayılı ilamı Anayasanın 153. maddesi kapsamında bir iptal kararı olmayıp kurumları bağlayıcı nitelikte değildir.

Bu durumda kamulaştırma yapmaksızın suskun ve pasif kalmak ve işlem tesis etmemek veya eylemli olarak el atmak arasında kullanmaya engel sınırlamalar açısından bir fark yoktur. Mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonuç doğmaktadır.

Sonuç olarak;

1)6487 sayılı Yasanın 6. maddesi, 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarla ilgili olarak açılacak davalarda uygulanacak usul ve esaslara ilişkin tasfiye hükümlerini içerdiğinden, daha sonraki uyuşmazlıklara uygulanamayacağı;

2)6487 sayılı Yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. maddesinin 10. fıkrasındaki açıklamada; taşınmaz bedelinin tahsili davalarının da İdari Yargıda görüleceğine dair hüküm bulunmaması nedeniyle, bu davalarda da Kamulaştırma Kanununun 37. maddesi uyarınca adli yargının görevli ve yetkili olacağı;

3)16.05.1956 gün 1-6 sayılı; 11.02.1959 gün 1958/17 – 1959/15 sayılı; İçtihadı Birleştirme ve HGK'nun 15.12.2010 gün ve 2010/662-651 sayılı kararları göz önüne alındığında da, Adli Yargının görevli olacağı gerekçesiyle, çoğunluk kararına katılmıyor ve Adli Yargının görevli olduğunu bu nedenle işin esası incelenerek karar verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 31.03.2014

Üye Üye
Sinan Zeki Piyale Özcan Avcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder