18 Nisan, 2017

BANKANIN HAYAT SİGORTASI YAPTIRMA ZORUNLULUĞUNUN KAPSAMI


BANKANIN HAYAT SİGORTASI YAPTIRMA
ZORUNLULUĞUNUN KAPSAMI

I. GİRİŞ:

Ülkemizde her yıl çok büyük ölçekte krediler alınıp verilmektedir. Bu kredilerin ödenmesini garanti altına almak için bankalar sigorta şirketleri ile ortak hareket edip alınan kredi için krediyi alan kişiye hayat sigortası yaptırmaktadırlar. Ancak bu hayat sigortaları süreli olup bitiminden sonra yenilenmesi tarafların istemine bağlıdır. Somut olay özelinde bankanın kredi için hayat sigortası yaptırma zorunluluğu bulunup bulunmadığını inceleyeceğiz.

II. HAYAT SİGORTASI YAPTIRMA ZORUNLULUĞU:

Bankaların verdikleri kredi için krediyi alan için hayat sigortası yaptırma zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani hem kredi veren banka kredi borçlusunu hayat sigortası yaptırmaya zorlayamaz hem de krediyi alan kişi kendisini hayat sigortası yaptırması için bankayı zorlayamaz. Kişi eğer istiyorsa kendi olanakları ile hayat sigortası yaptırabilir ve aldığı krediyi bu sigortanın kapsamına sokabilir.

III. HAYAT SİGORTASININ YAPILMASI:

Banka tarafından kredinin verilmesi esnasında borçlu kişi hayat sigortası yapıldıysa hayat sigortasının süresi içinde meydana gelen ölüm olayları durumunda sigorta şirketi bakaya kredi borcunu ödemekle yükümlüdür. Ancak hayat sigortasının süresi dolduktan sonra bankanın hayat sigortasını yenileme ya da süresini uzatma zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani kredi borçlusu beni daha önce hayat sigortası kapsamına almıştın, sigortanın süresi doldu, şimdi benim talebim olmaksızın bana yeniden hayat sigortası yapacaksın deme hakkına sahip değildir. Dolayısıyla kredi borçlusunun bir kere hayat sigortası yapılması sigorta süresinin bitiminde her iki tarafa da sigorta süresini uzatma ya da yeni bir hayat sigortası yaptırma hakkı vermemektedir.

IV. HAYAT SİGORTASININ YENİLENMESİ YA DA SÜRESİNİN UZATILMASI:

Hayat sigortasının bir kere yenilenmesi ya da bir kere süresinin uzatılması durumunda ise hukuki durum değişmektedir. Hayat sigortası bir kere yenilenir ya da süresi bir kere uzatılırsa bu durumda Yargıtay’ın tam metnini aşağıya aldığımız Hukuk Genel Kurulu kararında tespit ettiği gibi taraflar arasında bir “güven” ilişkisi kurulmuş demektir. Yani krediyi veren banka krediyi verirken hayat sigortası yapmakta, hayat sigortasının süresi dolduğunda ise hayat sigortasını yenilemekte ya da süresini uzatmakta ve böylece kredi borcu bitinceye kadar kredi borçlusunun hayat sigortası kapsamında tutulacağına ilişkin olarak kredi borçlusuna güven aşılamaktadır.

Bu noktadan sonra hayat sigortasının süresi biter ve sürenin bitiminden hemen sonra ölüm gerçekleşirse bu durumda banka hayat sigortasını tekrar yenilemediği için ya da tekrar süresini uzatmadığı için hukuken sorumlu kalmaya devam eder. Kredi borçlusunun arta kalan borcunun hayat sigortası kapsamında olması durumunda nasıl ki hayat sigortası tarafından borcu karşılanacaksa bu durumda da kredi borçlusunun arta kalan borcunu üstlenmek zorunda olup mirasçılarına yönelemez.

V. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO : 2009/13-433
KARAR NO : 2009/580
TARİH : 23.12.2009

Taraflar arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Tüketici Mahkemesince verilen 23.10.2007 gün ve 2007/177 E.-829 K. sayılı davanın reddine ilişkin kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 28.11.2008 gün ve 2008/9343-14269 sayılı ilamı ile, (…Davacı, davalıların murisi Gülizar Bademci’ye 29.4.2005 tarihli sözleşme ile 60.000.00 YTL konut kredisi kullandırıldığını, 15.08.2006 tarihinde Gülizar Bademci’nin vefat ettiğini, mirasçısı olan davalıların kredi borcunu ödemediği gibi, girişilen icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, murisleri Gülizar Bademci’ye konut kredisi kullandırıldığını ve kredi sözleşmesi gereğince Gülizar Bademci lehine hayat sigortası yapılması gerektiğini, davalı banka ilk yıl için bunun yerine getirildiğini, ancak, ertesi yıl için hayat sigortasının yenilenmediğini ve murislerine bilgi de verilmediğini, bu hususun sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini, şayet hayat sigortası yaptırılsaydı davacının kredi alacağını hayat sigortacısı şirketten öncelikle tahsil edebileceğini belirterek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davalıların murisi Gülizar Bademci’ye konut kredisi kullandırıldığı, kredi sözleşmesine göre kredi kullanan lehine hayat sigortası yapılmasının gerektiği, davacı bankanın ilk yıl için bu yükümlülüğün yerine getirmesine rağmen müteakip yıl için hayat sigortasının yenilenmediği, sigorta yapılması hususunun davacı banka yararına olduğu gibi kredi borçlusu yararına da olduğu, tacir ve güven müessesesi olan davacı bankanın hayat sigortasını yenilememekle ve kredi borçlusuna durumu haberdar etmemekle ağır kusurlu olduğu, kredi borçlusu davalıların murisi Gülizar’ın kredi borcu tam ödenmeden ölümü ile kredi borcunun sigorta tazminatından ödenme imkanının kalmadığı, buna sebebiyet veren davacı bankanın bakiye kredi alacağını talep edemeyeceği sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Yukarıda da kısaca özetlendiği gibi dava, davalıların miras bırakanı tarafından kullanılan konut kredisinin kısmen ödenmemesi üzerine davacı banka tarafından girişilen icra takibine vaki itiraz nedeniyle itirazın iptaline ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kredi borçlusunun hayat sigortası ile sigortalanması hususunu düzenleyen kredi sözleşmesinin 10. maddesindeki düzenleme karşısında davalıları borçtan kurtaran bir davacı kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davalıların miras bırakanı Gülizar Bademci’nin 29.04.2005 tarihli sözleşmeye istinaden davacı bankadan 48 ayda geri ödeme koşulu ile 60.000.00 YTL tutarında konut kredisi kullandığı, geri ödemeler devam ederken kredi borçlusu Gülizar’ın 15.08.2006 tarihinde öldüğü, kredi taksitlerinin ödenmemesi üzerine davacı bankanın hesabı kat ederek 11.01.2007 tarihinde davalılar aleyhine icra takibine giriştiği ve davalıların itirazı üzerine icra takibinin durduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davalılar gerek davaya karşı verdikleri cevap dilekçelerinde gerekse yargılama sırasındaki beyanlarında, kredi sözleşmesinin 10. maddesine göre davacı bankanın kredi borçlusu Gülizar’a hayat sigortası yaptırması gerektiğini, nitekim ilk yıl yaptırdığını, müteakip yıl sigorta yaptırmadığını, şayet sigorta yapılsa idi, bankanın dair ve mürtehin sıfatı ile kredi borcunun sigortacıdan tahsil edebileceğini ileri sürmüşlerdir.

Davacı banka ile davalıların miras bırakanı Gülizar arasında düzenlenen kredi sözleşmesinin 10. maddesinde aynen; “Borçlu, banka ile mutabık kaldığı ve aşağıda yer alan prim ödeme koşulları kapsamında, belirlenen sigorta şirketine banka alacağının tamamen tahsil edileceği tarihe kadar hayat sigortası yaptırmayı ve bu sigortada Akbank T.A.Ş.’nin dain ve müstehin olarak gösterildiğini, sigorta süresi içinde borçlunun vefatı halinde sigorta şirketince ödenecek tazminattan o tarihteki bankaya olan borcun mahsubundan sonra kalacak olan meblağın kanuni mirasçılarına ödenmesini, iş bu sigorta sözleşmesinin kredi geri ödeme süresi sonuna kadar yenileneceğini kabul, beyan ve taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Böyle bir düzenleme karşısında davacı bankanın TTK’nun 1321.maddesi anlamında menfaat sahibi olduğu ve yine anılan yasanın 1329.maddesi hükmü gereğince de sözleşmeden doğan hak ve menfaatleri sigortacıdan talep etmeye hakkı olduğu tartışmasızdır. Davacı bankanın kredi borçlusunun hayat sigortası yapılmasındaki asıl amacının kredi borcunun teminat altına alınması olduğu muhakkaktır. Belli bir prim ödeme borcu getirmekle birlikte hayat sigortası kapsamına alınmasında sigortalının da bir menfaatinin olduğu da açıktır. Böyle bir uyuşmazlıkta öncelikle sözleşme ile hangi tarafa veya taraflara hangi yükümlülüklerin getirildiği üzerinde önemle durulmalıdır. Yukarıda metni aynen alınan kredi sözleşmesinin 10.maddesindeki düzenlemede hayat sigortası ile ilgili davacı bankaya değil kredi borçlusuna bir yükümlülük getirildiği açık ve belirgindir. Davacı bankanın kendisi için zorunluluk getirmeyen ve kredi borcunun teminatlarından ilke olarak her zaman vazgeçebileceğinin kabulü gerekir. Bunun aksi, ancak, davacı banka kredi borçlusunu ilk yıl olduğu gibi müteakip yıl veya yıllar sigortalattığı halde devam eden yıl sigortalatmaz ve durumdan sigortalıyı haberdar etmez ise tartışılabilir. Şayet banka kredi borçlusunu birden fazla yıl sigortalatmış ise artık bundan sonraki yıllar için kredi borçlusuna sigortanın yenileneceği hususunda bir güven vermiş olacaktır. Bu halde dahi, sigortanın yenilenip yenilenmediği kredi borçlusu tarafından takibi gerekeceğinden, tarafların müterafik kusuru üzerinde durulmalıdır. Somut olayda ise, davacı banka ilk yıl sigorta yaptırmış, diğer yıl yaptırmamıştır. Bu durumda bankanın sigortanın yenileneceği ve bunun banka tarafından yerine getirileceği hususunda bir güven verdiğinden de söz edilemez. Böyle olunca mahkemece, davalıların sorumlu oldukları kredi borcu miktarı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, davalıların miras bırakanı tarafından kullanılan konut kredisinin kısmen ödenmemesi üzerine davacı Banka tarafından girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Yerel mahkemenin "davanın reddine" dair verdiği karar Özel Dairece yukarıda yazılı nedenle bozulmuş; Yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Davacı Banka ve davalıların murisi Gülizar Bademci arasındaki 29.04.2005 tarihli Konut Kredisi Sözleşmesiyle murise konut kredisi kullandırıldığı, geri ödemeler devam ederken murisin 15.08.2006 tarihinde vefatından sonra kredi taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle davacı Banka tarafından davalı mirasçılar aleyhine girişilen icra takibine vaki itiraz üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birinci yıl için murise kendiliğinden hayat sigortası yaptıran davacı Bankanın, müteakip yıllar için bunu yaptırması gerekip gerekmediği ve bu konuda kredi kullanana güven verip vermediği, sözleşmenin 10. madde hükmü uyarınca davalıları borçtan kurtaran bir davacı kusuru bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Sözleşmenin “Hayat Sigortası” başlığı altında düzenlenen 10. maddesinde, “Borçlu, Banka ile mutabık kaldığı ve aşağıda yer alan prim ödeme koşulları kapsamında, belirlenen sigorta şirketine Banka alacağının tamamen tahsil edileceği tarihe kadar Hayat Sigortası yaptırmayı ve bu sigortada Akbank T.A.S.’nin dain ve mürtehin olarak gösterildiğini, sigorta süresi içinde borçlunun vefatı halinde sigorta şirketince ödenecek tazminattan o tarihteki Banka’ya olan borcun mahsubundan sonra kalacak olan meblağın kanuni mirasçılarına ödenmesini, işbu sigorta sözleşmesinin kredi geri ödeme süresi sonuna kadar yenileneceğini, kabul, beyan ve taahhüt etmiştir.” hükmü öngörülmüştür.

Kredi kullandırırken hayat sigortası yapan Bankanın, kullandırmış olduğu krediyi teminat altına almak istemesi doğaldır. Hayat sigortası yapılmasındaki temel amaç kredi borcunun teminat altına alınması olduğuna göre, sözleşme ile hangi tarafa yükümlülükler getirildiğinin, bu kapsamda değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekir.

Az yukarıda içeriği açıklanan Kredi Sözleşmesinin 10. maddesinde yer alan ifadele göre, borçlu müteveffa Gülizar Bademcinin, “…belirlenen sigorta şirketine Banka alacağının tamamen tahsil edileceği tarihe kadar Hayat Sigortası yaptırma…” yükümlülüğü altına girdiği kuşkusuzdur.

Sözleşmede kredi veren sıfatını haiz olan Bankanın, 10. maddeyle getirmiş olduğu düzenleme, kendi lehine koyduğu bir hükümdür. Bu yönüyle Bankanın, kendi lehine yaptığı bir düzenlemenin aleyhine yorumlanarak yükümlülük altına sokulması olanaklı değildir.

Davacı Banka, sözleşmenin akdedildiği tarihte hayat sigortası yaptırmış, müteakip yıl için hayat sigortasını yenilememiştir. Kural olarak, bankanın, kendi lehine bir düzenleme içeren kredi borcunun teminatından her zaman vazgeçebileceği duraksamadan uzaktır.

Bundan ayrı; birinci yıl için murise kendiliğinden hayat sigortası yaptıran davacı Bankanın, müteakip yıllar için kredi borçlusunu sigortalatmış olup da, devam eden yıl sigortalatmaz ve durumdan sigortalıyı haberdar etmez ise ancak bu halde kredi borçlusuna sonraki yıllar için güven vermiş olacağından söz edilmesi olanaklıdır.

Sonuç itibariyle, ilk yıl hayat sigortası yaptırmış bulunan davacı Bankanın takip eden yıl için sigorta yaptırmadığı, dolayısıyla bu konuda davacılar murisine güven vermediği, sözleşmenin 10. madde hükmü uyarınca davalıları borçtan kurtaran bir davacı kusuru bulunmadığı açıktır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davalıların sorumlu oldukları kredi borcu miktarının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı belirleme ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.12.2009 gününde oy birliği ile karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder