BANKANIN HAYAT SİGORTASI YAPTIRMA
ZORUNLULUĞUNUN
KAPSAMI
I.
GİRİŞ:
Ülkemizde her yıl çok büyük ölçekte krediler alınıp
verilmektedir. Bu kredilerin ödenmesini garanti altına almak için
bankalar sigorta şirketleri ile ortak hareket edip alınan kredi
için krediyi alan kişiye hayat sigortası yaptırmaktadırlar.
Ancak bu hayat sigortaları süreli olup bitiminden sonra yenilenmesi
tarafların istemine bağlıdır. Somut olay özelinde bankanın
kredi için hayat sigortası yaptırma zorunluluğu bulunup
bulunmadığını inceleyeceğiz.
II. HAYAT SİGORTASI YAPTIRMA ZORUNLULUĞU:
Bankaların verdikleri kredi için krediyi alan için hayat sigortası
yaptırma zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani hem kredi veren banka
kredi borçlusunu hayat sigortası yaptırmaya zorlayamaz hem de
krediyi alan kişi kendisini hayat sigortası yaptırması için
bankayı zorlayamaz. Kişi eğer istiyorsa kendi olanakları ile
hayat sigortası yaptırabilir ve aldığı krediyi bu sigortanın
kapsamına sokabilir.
III.
HAYAT SİGORTASININ YAPILMASI:
Banka tarafından kredinin verilmesi esnasında borçlu kişi hayat
sigortası yapıldıysa hayat sigortasının süresi içinde meydana
gelen ölüm olayları durumunda sigorta şirketi bakaya kredi
borcunu ödemekle yükümlüdür. Ancak hayat sigortasının süresi
dolduktan sonra bankanın hayat sigortasını yenileme ya da süresini
uzatma zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani kredi borçlusu beni daha
önce hayat sigortası kapsamına almıştın, sigortanın süresi
doldu, şimdi benim talebim olmaksızın bana yeniden hayat sigortası
yapacaksın deme hakkına sahip değildir. Dolayısıyla kredi
borçlusunun bir kere hayat sigortası yapılması sigorta süresinin
bitiminde her iki tarafa da sigorta süresini uzatma ya da yeni bir
hayat sigortası yaptırma hakkı vermemektedir.
IV.
HAYAT SİGORTASININ YENİLENMESİ YA DA SÜRESİNİN UZATILMASI:
Hayat sigortasının bir kere yenilenmesi ya da bir kere süresinin
uzatılması durumunda ise hukuki durum değişmektedir. Hayat
sigortası bir kere yenilenir ya da süresi bir kere uzatılırsa bu
durumda Yargıtay’ın tam metnini aşağıya aldığımız Hukuk
Genel Kurulu kararında tespit ettiği gibi taraflar arasında bir
“güven” ilişkisi kurulmuş demektir. Yani krediyi veren banka
krediyi verirken hayat sigortası yapmakta, hayat sigortasının
süresi dolduğunda ise hayat sigortasını yenilemekte ya da
süresini uzatmakta ve böylece kredi borcu bitinceye kadar kredi
borçlusunun hayat sigortası kapsamında tutulacağına ilişkin
olarak kredi borçlusuna güven aşılamaktadır.
Bu noktadan sonra hayat sigortasının süresi biter ve sürenin
bitiminden hemen sonra ölüm gerçekleşirse bu durumda banka hayat
sigortasını tekrar yenilemediği için ya da tekrar süresini
uzatmadığı için hukuken sorumlu kalmaya devam eder. Kredi
borçlusunun arta kalan borcunun hayat sigortası kapsamında olması
durumunda nasıl ki hayat sigortası tarafından borcu karşılanacaksa
bu durumda da kredi borçlusunun arta kalan borcunu üstlenmek
zorunda olup mirasçılarına yönelemez.
V.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
T.C.
YARGITAYHukuk Genel Kurulu
ESAS
NO : 2009/13-433
KARAR
NO : 2009/580 TARİH : 23.12.2009
Taraflar
arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Ankara 7. Tüketici Mahkemesince verilen
23.10.2007 gün ve 2007/177 E.-829 K. sayılı davanın reddine
ilişkin kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi
üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 28.11.2008 gün ve
2008/9343-14269 sayılı ilamı ile, (…Davacı, davalıların
murisi Gülizar Bademci’ye 29.4.2005 tarihli sözleşme ile
60.000.00 YTL konut kredisi kullandırıldığını, 15.08.2006
tarihinde Gülizar Bademci’nin vefat ettiğini, mirasçısı olan
davalıların kredi borcunu ödemediği gibi, girişilen icra
takibine haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın
iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar,
murisleri Gülizar Bademci’ye konut kredisi kullandırıldığını
ve kredi sözleşmesi gereğince Gülizar Bademci lehine hayat
sigortası yapılması gerektiğini, davalı banka ilk yıl için
bunun yerine getirildiğini, ancak, ertesi yıl için hayat
sigortasının yenilenmediğini ve murislerine bilgi de
verilmediğini, bu hususun sözleşmeye aykırılık teşkil
ettiğini, şayet hayat sigortası yaptırılsaydı davacının kredi
alacağını hayat sigortacısı şirketten öncelikle tahsil
edebileceğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece,
davalıların murisi Gülizar Bademci’ye konut kredisi
kullandırıldığı, kredi sözleşmesine göre kredi kullanan
lehine hayat sigortası yapılmasının gerektiği, davacı bankanın
ilk yıl için bu yükümlülüğün yerine getirmesine rağmen
müteakip yıl için hayat sigortasının yenilenmediği, sigorta
yapılması hususunun davacı banka yararına olduğu gibi kredi
borçlusu yararına da olduğu, tacir ve güven müessesesi olan
davacı bankanın hayat sigortasını yenilememekle ve kredi
borçlusuna durumu haberdar etmemekle ağır kusurlu olduğu, kredi
borçlusu davalıların murisi Gülizar’ın kredi borcu tam
ödenmeden ölümü ile kredi borcunun sigorta tazminatından ödenme
imkanının kalmadığı, buna sebebiyet veren davacı bankanın
bakiye kredi alacağını talep edemeyeceği sonucuna varılarak
davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Yukarıda
da kısaca özetlendiği gibi dava, davalıların miras bırakanı
tarafından kullanılan konut kredisinin kısmen ödenmemesi üzerine
davacı banka tarafından girişilen icra takibine vaki itiraz
nedeniyle itirazın iptaline ilişkindir. Taraflar arasındaki
uyuşmazlık, kredi borçlusunun hayat sigortası ile sigortalanması
hususunu düzenleyen kredi sözleşmesinin 10. maddesindeki düzenleme
karşısında davalıları borçtan kurtaran bir davacı kusurunun
bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalıların
miras bırakanı Gülizar Bademci’nin 29.04.2005 tarihli sözleşmeye
istinaden davacı bankadan 48 ayda geri ödeme koşulu ile 60.000.00
YTL tutarında konut kredisi kullandığı, geri ödemeler devam
ederken kredi borçlusu Gülizar’ın 15.08.2006 tarihinde öldüğü,
kredi taksitlerinin ödenmemesi üzerine davacı bankanın hesabı
kat ederek 11.01.2007 tarihinde davalılar aleyhine icra takibine
giriştiği ve davalıların itirazı üzerine icra takibinin durduğu
dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davalılar gerek davaya karşı
verdikleri cevap dilekçelerinde gerekse yargılama sırasındaki
beyanlarında, kredi sözleşmesinin 10. maddesine göre davacı
bankanın kredi borçlusu Gülizar’a hayat sigortası yaptırması
gerektiğini, nitekim ilk yıl yaptırdığını, müteakip yıl
sigorta yaptırmadığını, şayet sigorta yapılsa idi, bankanın
dair ve mürtehin sıfatı ile kredi borcunun sigortacıdan tahsil
edebileceğini ileri sürmüşlerdir.
Davacı
banka ile davalıların miras bırakanı Gülizar arasında
düzenlenen kredi sözleşmesinin 10. maddesinde aynen; “Borçlu,
banka ile mutabık kaldığı ve aşağıda yer alan prim ödeme
koşulları kapsamında, belirlenen sigorta şirketine banka
alacağının tamamen tahsil edileceği tarihe kadar hayat sigortası
yaptırmayı ve bu sigortada Akbank T.A.Ş.’nin dain ve müstehin
olarak gösterildiğini, sigorta süresi içinde borçlunun vefatı
halinde sigorta şirketince ödenecek tazminattan o tarihteki bankaya
olan borcun mahsubundan sonra kalacak olan meblağın kanuni
mirasçılarına ödenmesini, iş bu sigorta sözleşmesinin kredi
geri ödeme süresi sonuna kadar yenileneceğini kabul, beyan ve
taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Böyle
bir düzenleme karşısında davacı bankanın TTK’nun 1321.maddesi
anlamında menfaat sahibi olduğu ve yine anılan yasanın
1329.maddesi hükmü gereğince de sözleşmeden doğan hak ve
menfaatleri sigortacıdan talep etmeye hakkı olduğu tartışmasızdır.
Davacı bankanın kredi borçlusunun hayat sigortası yapılmasındaki
asıl amacının kredi borcunun teminat altına alınması olduğu
muhakkaktır. Belli bir prim ödeme borcu getirmekle birlikte hayat
sigortası kapsamına alınmasında sigortalının da bir menfaatinin
olduğu da açıktır. Böyle bir uyuşmazlıkta öncelikle sözleşme
ile hangi tarafa veya taraflara hangi yükümlülüklerin getirildiği
üzerinde önemle durulmalıdır. Yukarıda metni aynen alınan kredi
sözleşmesinin 10.maddesindeki düzenlemede hayat sigortası ile
ilgili davacı bankaya değil kredi borçlusuna bir yükümlülük
getirildiği açık ve belirgindir. Davacı bankanın kendisi için
zorunluluk getirmeyen ve kredi borcunun teminatlarından ilke olarak
her zaman vazgeçebileceğinin kabulü gerekir. Bunun aksi, ancak,
davacı banka kredi borçlusunu ilk yıl olduğu gibi müteakip yıl
veya yıllar sigortalattığı halde devam eden yıl sigortalatmaz ve
durumdan sigortalıyı haberdar etmez ise tartışılabilir. Şayet
banka kredi borçlusunu birden fazla yıl sigortalatmış ise artık
bundan sonraki yıllar için kredi borçlusuna sigortanın
yenileneceği hususunda bir güven vermiş olacaktır. Bu halde dahi,
sigortanın yenilenip yenilenmediği kredi borçlusu tarafından
takibi gerekeceğinden, tarafların müterafik kusuru üzerinde
durulmalıdır. Somut olayda ise, davacı banka ilk yıl sigorta
yaptırmış, diğer yıl yaptırmamıştır. Bu durumda bankanın
sigortanın yenileneceği ve bunun banka tarafından yerine
getirileceği hususunda bir güven verdiğinden de söz edilemez.
Böyle olunca mahkemece, davalıların sorumlu oldukları kredi borcu
miktarı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken,
yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…) gerekçesiyle bozularak
dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ
EDEN: Davacı vekili
HUKUK
GENEL KURULU KARARI
Hukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
Dava,
davalıların miras bırakanı tarafından kullanılan konut
kredisinin kısmen ödenmemesi üzerine davacı Banka tarafından
girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yerel
mahkemenin "davanın reddine" dair verdiği karar Özel
Dairece yukarıda yazılı nedenle bozulmuş; Yerel mahkemece önceki
kararda direnilmiştir.
Davacı
Banka ve davalıların murisi Gülizar Bademci arasındaki 29.04.2005
tarihli Konut Kredisi Sözleşmesiyle murise konut kredisi
kullandırıldığı, geri ödemeler devam ederken murisin 15.08.2006
tarihinde vefatından sonra kredi taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle
davacı Banka tarafından davalı mirasçılar aleyhine girişilen
icra takibine vaki itiraz üzerine eldeki davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birinci yıl
için murise kendiliğinden hayat sigortası yaptıran davacı
Bankanın, müteakip yıllar için bunu yaptırması gerekip
gerekmediği ve bu konuda kredi kullanana güven verip vermediği,
sözleşmenin 10. madde hükmü uyarınca davalıları borçtan
kurtaran bir davacı kusuru bulunup bulunmadığı noktasında
toplanmaktadır.
Sözleşmenin
“Hayat Sigortası” başlığı altında düzenlenen 10.
maddesinde, “Borçlu, Banka ile mutabık kaldığı ve aşağıda
yer alan prim ödeme koşulları kapsamında, belirlenen sigorta
şirketine Banka alacağının tamamen tahsil edileceği tarihe kadar
Hayat Sigortası yaptırmayı ve bu sigortada Akbank T.A.S.’nin
dain ve mürtehin olarak gösterildiğini, sigorta süresi içinde
borçlunun vefatı halinde sigorta şirketince ödenecek tazminattan
o tarihteki Banka’ya olan borcun mahsubundan sonra kalacak olan
meblağın kanuni mirasçılarına ödenmesini, işbu sigorta
sözleşmesinin kredi geri ödeme süresi sonuna kadar
yenileneceğini, kabul, beyan ve taahhüt etmiştir.” hükmü
öngörülmüştür.
Kredi
kullandırırken hayat sigortası yapan Bankanın, kullandırmış
olduğu krediyi teminat altına almak istemesi doğaldır. Hayat
sigortası yapılmasındaki temel amaç kredi borcunun teminat altına
alınması olduğuna göre, sözleşme ile hangi tarafa yükümlülükler
getirildiğinin, bu kapsamda değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması
gerekir.
Az
yukarıda içeriği açıklanan Kredi Sözleşmesinin 10. maddesinde
yer alan ifadele göre, borçlu müteveffa Gülizar Bademcinin,
“…belirlenen sigorta şirketine Banka alacağının tamamen
tahsil edileceği tarihe kadar Hayat Sigortası yaptırma…”
yükümlülüğü altına girdiği kuşkusuzdur.
Sözleşmede
kredi veren sıfatını haiz olan Bankanın, 10. maddeyle getirmiş
olduğu düzenleme, kendi lehine koyduğu bir hükümdür. Bu yönüyle
Bankanın, kendi lehine yaptığı bir düzenlemenin aleyhine
yorumlanarak yükümlülük altına sokulması olanaklı değildir.
Davacı
Banka, sözleşmenin akdedildiği tarihte hayat sigortası yaptırmış,
müteakip yıl için hayat sigortasını yenilememiştir. Kural
olarak, bankanın, kendi lehine bir düzenleme içeren kredi borcunun
teminatından her zaman vazgeçebileceği duraksamadan uzaktır.
Bundan
ayrı; birinci yıl için murise kendiliğinden hayat sigortası
yaptıran davacı Bankanın, müteakip yıllar için kredi borçlusunu
sigortalatmış olup da, devam eden yıl sigortalatmaz ve durumdan
sigortalıyı haberdar etmez ise ancak bu halde kredi borçlusuna
sonraki yıllar için güven vermiş olacağından söz edilmesi
olanaklıdır.
Sonuç
itibariyle, ilk yıl hayat sigortası yaptırmış bulunan davacı
Bankanın takip eden yıl için sigorta yaptırmadığı, dolayısıyla
bu konuda davacılar murisine güven vermediği, sözleşmenin 10.
madde hükmü uyarınca davalıları borçtan kurtaran bir davacı
kusuru bulunmadığı açıktır.
Hal
böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk
Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak
davalıların sorumlu oldukları kredi borcu miktarının
belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı
belirleme ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen
kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Direnme
kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen
nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,
istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.12.2009
gününde oy birliği ile karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder