28 Şubat, 2017

KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASINDAN KAYNAKLI DAVALARDA GÖREVLİ MAHKEME


KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASINDAN KAYNAKLI
DAVALARDA GÖREVLİ MAHKEME

I. GİRİŞ:

Kaynak suları son yıllarda özellikle köylerin en önemli gelir kaynaklarından biri haline geldi. Kaynak sularını kiralayan şirketlerle köy tüzel kişilikleri arasında da bu sebeple çok sayıda dava görülmektedir. Bu makalemizde kaynak suyundan kaynaklı davalarda görevli mahkemenin hangisi olduğu konusunu inceleyeceğiz.

II. KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASININ HUKUKİ NİTELİĞİ:

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 357’inci maddesine göre “Ürün kirası kiraya verenin, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini bedel karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşmedir.” Kaynak suyu bu maddede geçen “ürün” kavramına dahil edilebilir mi? “ürün” kavramı sadece tarımsal faaliyet sonucu elde edilen gelirleri değil aynı zamanda doğadan elde edilen gelirleri de kapsayan geniş düşünülmesi gereken bir kavramdır. Kaynak suyu doğadan elde edilen ve kullanımı dolayısıyla da zilyetliği çıktığı köyün tüzel kişiliğine bırakılmış ya da kişilerin kullanımında olan ve ticari açıdan da değerlendirilebilen bir “ürün” niteliğindedir. Bu nedenle kaynak sularının kiralanması, kira sözleşmeleri içinde “ürün kirası” olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

Nitekim Yargıtay 6. HD. 06.11.2013 tarih ve 2013/13989 Esas; 2013/14974 Karar numaralı kararında “Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayan 15.09.2009 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davalıya 10 yıl süre ile yıllık 30.000.-TL bedel karşılığında doğal kaynak suyu kiraya verilmiştir. Kira sözleşmesindeki bu belirlemeye göre kiralanan nitelik itibariyle TBK.'nın 357.maddesinde düzenlenen ürün kirası hükümlerine tabi bulunduğundan...” demek suretiyle kaynak sularının kiralanmasının ürün kirası niteliğinde olduğu tespit edilmiştir.

III. KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASI:

Kaynak suyunun kiralanması sonucunda belli bir kaynaktan çıkan suyun belli bir kısmının ya da tamamının ticari amaçlı olarak kullanımının bir şirket ya da kişiye para karşılığı bırakılması söz konusudur. Bu durumda kaynak suyunu kiralayan kaynak suyunun zilyetliğini kira sözleşmesi süresince elde etmektedir. Zilyetliğin kiralayan kişiye geçmiş olması uygulamada bu tür sözleşmelerden kaynaklı davalarda görevli mahkemenin tespit edilmesi konusunda hata yapılmasına neden olmaktadır.

Zilyetliği elde eden kişinin kaynak suyunun kiralanmasına ilişkin sözleşmenin feshedilmesi durumunda sözleşmeden kaynaklanan haklarını korumak için çoğu zaman asliye hukuk mahkemelerinde el atmanın önlenmesi davası açtığı görülmekte olup bu tür davalar aşağıda açıklayacağımız üzere görevsizlik kararları verilmekle sonuçlanmaktadır.

Kaynak suyunun mülkiyetini elinde bulunduran köy tüzel kişiliği kaynak suyunun kiralanması sözleşmesini feshederek bir bakıma zilyetliği elinde bulunduran kişiye karşı el atmış durumda olmaktadır ancak bu durum medeni kanun anlamında haksız el atma dolayısıyla fiili işgal anlamında bir el atma değil sözleşmenin sona erdirilmesinden kaynaklı bir durumun ortaya çıkması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin temelinde “kira sözleşmesi” olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

IV. SULH HUKUK MAHKEMESİ GÖREVLİDİR:

6100 sayılı HMK m. 4’e göre;

“(1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,

c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,

ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları,

görürler.”

hükmünü içermektedir.

Bu maddeye göre “kira ilişkisinden doğan alacak davaları” ve “Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları” çözüme kavuşturma görevi sadece sulh hukuk mahkemelerindedir. Dolayısıyla kaynak sularının kiralanmasından sonra zilyetliği devralan kişinin bu hakkına bir baldırı olması durumunda da yani zilyetliğin korunmasına yönelik bir durumun ortaya çıkması durumunda da sulh hukuk mahkemeleri görevli olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder