KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASINDAN KAYNAKLI
DAVALARDA
GÖREVLİ MAHKEME
I.
GİRİŞ:
Kaynak
suları son yıllarda özellikle köylerin en önemli gelir
kaynaklarından biri haline geldi. Kaynak sularını kiralayan
şirketlerle köy tüzel kişilikleri arasında da bu sebeple çok
sayıda dava görülmektedir. Bu makalemizde kaynak suyundan kaynaklı
davalarda görevli mahkemenin hangisi olduğu konusunu inceleyeceğiz.
II.
KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASININ HUKUKİ NİTELİĞİ:
6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu 357’inci maddesine göre “Ürün
kirası kiraya verenin, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya
hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini bedel
karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşmedir.”
Kaynak suyu bu maddede geçen
“ürün”
kavramına dahil edilebilir mi? “ürün”
kavramı sadece tarımsal faaliyet sonucu elde edilen gelirleri değil
aynı zamanda doğadan elde edilen gelirleri de kapsayan geniş
düşünülmesi gereken bir kavramdır. Kaynak suyu doğadan elde
edilen ve kullanımı dolayısıyla da zilyetliği çıktığı köyün
tüzel kişiliğine bırakılmış ya da kişilerin kullanımında
olan ve ticari açıdan da değerlendirilebilen bir “ürün”
niteliğindedir. Bu nedenle kaynak sularının kiralanması, kira
sözleşmeleri içinde “ürün
kirası”
olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Nitekim
Yargıtay 6. HD. 06.11.2013 tarih ve 2013/13989 Esas; 2013/14974
Karar numaralı kararında “Taraflar
arasında uyuşmazlık konusu olmayan 15.09.2009 başlangıç tarihli
kira sözleşmesi ile davalıya 10 yıl süre ile yıllık 30.000.-TL
bedel karşılığında doğal kaynak suyu kiraya verilmiştir. Kira
sözleşmesindeki bu belirlemeye göre kiralanan nitelik itibariyle
TBK.'nın 357.maddesinde düzenlenen ürün kirası hükümlerine
tabi bulunduğundan...”
demek suretiyle kaynak sularının kiralanmasının ürün kirası
niteliğinde olduğu tespit edilmiştir.
III.
KAYNAK SUYUNUN KİRALANMASI:
Kaynak
suyunun kiralanması sonucunda belli bir kaynaktan çıkan suyun
belli bir kısmının ya da tamamının ticari amaçlı olarak
kullanımının bir şirket ya da kişiye para karşılığı
bırakılması söz konusudur. Bu durumda kaynak suyunu kiralayan
kaynak suyunun zilyetliğini kira sözleşmesi süresince elde
etmektedir. Zilyetliğin kiralayan kişiye geçmiş olması
uygulamada bu tür sözleşmelerden kaynaklı davalarda görevli
mahkemenin tespit edilmesi konusunda hata yapılmasına neden
olmaktadır.
Zilyetliği
elde eden kişinin kaynak suyunun kiralanmasına ilişkin sözleşmenin
feshedilmesi durumunda sözleşmeden kaynaklanan haklarını korumak
için çoğu zaman asliye hukuk mahkemelerinde el atmanın önlenmesi
davası açtığı görülmekte olup bu tür davalar aşağıda
açıklayacağımız üzere görevsizlik kararları verilmekle
sonuçlanmaktadır.
Kaynak
suyunun mülkiyetini elinde bulunduran köy tüzel kişiliği kaynak
suyunun kiralanması sözleşmesini feshederek bir bakıma zilyetliği
elinde bulunduran kişiye karşı el atmış durumda olmaktadır
ancak bu durum medeni kanun anlamında haksız el atma dolayısıyla
fiili işgal anlamında bir el atma değil sözleşmenin sona
erdirilmesinden kaynaklı bir durumun ortaya çıkması şeklinde
gerçekleşmektedir. Bu nedenle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin
temelinde “kira
sözleşmesi” olduğu
gerçeğini değiştirmemektedir.
IV.
SULH HUKUK MAHKEMESİ GÖREVLİDİR:
6100
sayılı HMK m. 4’e göre;
“(1)
Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına
bakılmaksızın;
a)
Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra
ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin
hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak
davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan
davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,
b)
Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve
ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,
c)
Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına
yönelik olan davaları,
ç)
Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk
hâkimini görevlendirdiği davaları,
görürler.”
hükmünü içermektedir.
Bu
maddeye göre “kira
ilişkisinden doğan alacak davaları” ve
“Taşınır
ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik
olan davaları”
çözüme kavuşturma görevi sadece sulh hukuk mahkemelerindedir.
Dolayısıyla kaynak sularının kiralanmasından sonra zilyetliği
devralan kişinin bu hakkına bir baldırı olması durumunda da yani
zilyetliğin korunmasına yönelik bir durumun ortaya çıkması
durumunda da sulh hukuk mahkemeleri görevli olacaktır.