ÖN ALIM DAVALARINDA DÜRÜSTLÜK KURALI
VE
SINIRLARI
I.
GİRİŞ:
Ülkemizde sık sık karşılaştığımız davalardan biri de paydaşlar arasındaki fiyat anlaşmazlığı nedeniyle paylı taşınmazların paylarının bir kısmının satılması durumunda diğer paydaşların ön alım hakkını kullanmalarına dayalı davalardır.
II.
KISACA ÖN ALIM DAVALARI:
Ön
alım davaları TMK m. 732'ye göre paylı
mülkiyete konu bir taşınmazda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki
payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde,
diğer paydaşların bu payın öncelikli satın alma hakkını
kullandıkları davalar olarak tanımlayabiliriz.
Eski
adı şufa olan ön alım hakkı TMK m. 732'ye göre yasadan
kaynaklanan bir hak olup ayrıca sözleşme ile de
kararlaştırılabilir.
Ülkemizde
daha çok miras yoluyla geçen taşınmazlarda pay sahibi
mirasçıların birbirlerini zarara uğratmak için paylarını diğer
paydaşların onaylamadıkları bir başka kişiye satmaları
durumunda bu tür davalarla karşılaşılmaktadır. Bu tür
davaların en önemli özelliği çoğu zaman bedel muvazaası yani
bedelde danışıklılık işlemini de içinde barındırıyor
olmasıdır.
Uygulamada
çoğunlukla diğer paydaşlara zarar vermek isteyen paydaş payını
değerinin çok üzerinde bir fiyata bir başka kişiye satmakta ve
diğer paydaşlara ihtarname çekerek durumdan haberdar ettikten
sonra diğer paydaşların ön alım davası yoluyla aynı payı çok
yüksek fiyata satın almaya zorlamaktadır. Bu durumda açılan ön
alım davaları aynı zamanda bedelde danışıklılık iddiası ile
açılmakta ve mahkemenin bedelde danışıklılık iddiasını da
araştırması gerekmektedir. Ancak incelemesini yapacağımız konu
bu değildir. Bunun gibi bir başka dürüstlük kuralı ile ilgili
ayrık bir durumun incelemesini yapacağız.
III.
YARGITAY'IN DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI SAYDIĞI DURUM:
Çoğunlukla
köylerde olmak üzere bir çok taşınmaz ülkemizde miras yoluyla
devralındıktan sonra fiili olarak bölünmekte ve her bir paydaş
kendisine ayrılan bölümü kullanmaktadır. Hatta kendisine ait
olan bölüme taşınmaz niteliğinde yapılarda inşa etmektedir. Bu
durumda olan bir taşınmazdaki payın satılması durumunda Yargıtay
diğer paydaşların taşınmazın fiilen bölünmüş olduğunu ve
bu durumu da ön alım hakkını kullanmakta olan davacı tarafından
biliniyor olmasını ön alım hakkının kullanımında dürüstlük
kuralına aykırılık olarak kabul etmektedir. Yargıtay'ın bu
konuda verilmiş çok sayıda kararı bulunmaktadır. Bu nedenle
fiilen bölünmüş olan ve bölünmüş olmayı da bilen pay
sahibinin açmış olduğu ön alım davaları TMK m. 2'ye göre
dürüstlük kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle
reddedilmektedir. (Yargıtay 6. HD 21.10.2004 T. 2004/8744 E.
2004/7171 K.)
Öncelikle
Yargıtay'ın bu görüşüne katılmadığımı belirtmeliyim.
Taraflar arasında taşınmazın fiilen bölünmüş olması ve her
paydaşın kendisine ait olan bölümü kullanıyor olması
taşınmazın tamamı üzerindeki paylı mülkiyet hakkının ortadan
kalktığı anlamına gelmez. Paydaşlardan birinin payını satması
durumunda satılan payın sadece kendi kullandığı bölüm olmadığı
aynı zamanda taşınmazın bütünündeki payı olduğu açıktır.
Satın alan kişinin arazinin tamamı üzerinde paylı mülkiyet
hakkına sahip olduğunu ileri sürerek kullanma talebinde bulunması
durumunda taraflar arasında çıkacak uyuşmazlık başkaca
sorunlara neden olacak niteliktedir. Ayrıca taşınmazın hukuken
bölünmeye uygun nitelikte bulunmaması ve sadece bir bölümünün
paydaşlardan biri tarafından kullanılıyor olması durumunda da
payı satın alan kişinin ecrimisil gibi başkaca talepleri ortaya
çıkacaktır. Bu nedenle paylı mülkiyete konu taşınmazlarda
paydaşlardan birinin payını satması durumunda taşınmazın
bölündüğünü ve her paydaşın ayrı bir bölümü kullandığını
bilen diğer paydaşların ön alım davası haklarını
kullanmalarında dürüstlük dürüstlük kurallarına aykırı bir
durum bulunmamaktadır. Çünkü taşınmaz ister bölünerek
kullanılsın isterse bölünmeden tek bir kişinin kullanımında
kalsın diğer paydaşların payları taşınmazın tamamına etki
edecek şekilde yani sirayet edecek şekilde varlığını devam
ettirmektedir. Bu durumda ön alım hakkını kullanan paydaşın
dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ileri sürülmesi
hukuken mümkün değildir.
IV.
SATIŞIN NOTER ARACILIĞI İLE BİLDİRİLMESİ DURUMUNDA DÜRÜSTLÜK
KURALININ UYGULANMASI:
Konunun
biraz ayrıntılarına girilmesi durumunda çok daha farklı durumlar
ortaya çıkmaktadır. Bir örnek üzerinden gidelim. TMK m. 733'e
göre “Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer
paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir. Ön alım hakkı,
satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve
her hâlde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer.”
Yukarıda eleştirdiğimiz durum ön alım davasını açan paydaş
tarafından eğer farklı yollardan öğrenilmişse yani kendisine
ihtarname çekilmeden öğrenilmişse bu durumda Yargıtay'ın
verdiği kararda payını satan paydaşın taşınmazın bölünmüş
olduğunu hem kendisinin hem de diğer paydaşların bildiğini ve bu
durumunda ön alım hakkını kullanmayacakları şeklinde
yorumlaması nedeniyle ihtarname göndererek satıştan diğer
paydaşları haberdar etmemelerini doğal karşılaması olarak
değerlendirebiliriz. Ancak ya ihtarname çekildiyse bu durumda
fiilen bölünmüş olan taşınmazın paydaşlarının ön alım
davası açmakta yine de dürüstlük kuralına aykırı
davrandıklarını söyleyebilir miyiz? TMK m. 733'e göre ister
alıcı tarafından isterse satıcı olan pay sahibi tarafından
ihtarname gönderilerek satış bildirilmiş olsun bu durumda
taşınmaz fiilen bölünmüş de olsa ön alım hakkını kullanan
paydaşın dürüstlük kuralına aykırı şekilde hareket
ettiğinden söz edilemez. Çünkü TMK m. 733'de ki ihtarname koşulu
açık ifade ile “ben bu payı satın aldım/sattım TMK'ndaki ön
alım hakkını kullanmak istiyorsan süren başladı” demektir.
Yani açıkça ön alım hakkını kullanmaya davet niteliğindedir.
Bildiğim
kadarıyla Yargıtay kararlarında ön alım hakkının
kullanılmasında dürüstlük ilkesinin uygulanması konusunda henüz
bu ayrıma gitmemiştir. Bu durumda ihtarname göndermenin fiilen
bölünmüş olan taşınmazlarda hiç bir hukuki önemi
kalmamaktadır.
V. 5403
SAYILI TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNUNDA YER ALAN ÖN ALIM
HAKKI:
Ön alım hakkı sadece TMK'n
da yer almıyor. 5403 sayılı Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı
Kanununda da bu konuda özel hükümler getirilmiş durumda. Bu
yasanın 8/İ maddesine göre;
“8/C
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca aile malları
ortaklığı veya kazanç paylı aile malları ortaklığı
kurulduğu takdirde, ortaklardan birinin payını üçüncü bir
kişiye satması hâlinde, diğer ortaklar ön alım hakkına
sahiptir.
Tarımsal
arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi malikleri
de ön alım hakkına sahiptir. Tarımsal arazi, sınırdaş
maliklerden birine satıldığı takdirde, diğer sınırdaş
malikler ön alım haklarını kullanamaz. Ön alım hakkına sahip
birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin bulunması
hâlinde hâkim, tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş arazi
malikine ön alıma konu tarımsal arazinin mülkiyetinin devrine
karar verir.
Ön
alım hakkının kullanılmasında Türk Medenî Kanunu hükümleri
uygulanır.”
Bu maddenin birinci fıkrasında geçen “aile malları
ortaklığı veya kazanç paylı aile malları ortaklığı” 4721
sayılı Türk Medenî Kanununun 373 üncü ve devamı maddelerine
göre kurulacak aile malları ortaklığını veya kazanç paylı
aile malları ortaklığını ifade etmektedir. Ön alım hakkının
kullanılmasında Yargıtay'ın getirdiği dürüstlük kuralı
uygulamasına yönelik eleştirilerimiz bununla ilgili değildir.
Asıl önemli nokta maddenin ikinci fıkrasındadır.
Maddenin
ikinci fıkrasında yer alan “Tarımsal arazilerin
satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi malikleri de ön
alım hakkına sahiptir” hükmü
Yargıtay'ın fiili taksim durumunda bu durumu bilen pay sahibinin ön
alım hakkını kullanamayacağı yönündeki kararını hukuk
mantığı açısından tamamen dayanaksız bırakmaktadır. Çünkü
tarım arazilerinde fiili taksim çok yaygın olarak uygulanmakta ve
çoğunlukla da mirasla gerçekleşmektedir. 5403 sayılı kanunla
sadece taşınmazın paydaşlarının değil aynı zamanda taşınmaza
komşu olan taşınmazların sahiplerine de ön alım hakkı
tanınınca fiili taksim yapmış olan paydaşların ön alım hakkı
kapsamından hakkın kullanımında dürüstlük kuralının
uygulanması gerekçesiyle çıkartılması taşınmazın
sahipleri yanında taşınmazın sahibi olmayanlara daha büyük bir
mülkiyet hakkı verilmesi anlamına gelir. Yani kişi fiili taksim
yaptığı için kendi arazisinde ön alım hakkını kullanamazken
komşu arazinin sahibi o arazi için ön alım hakkını
kullanabilecektir. Fiili taksim konusunun TMK m. 2 kapsamındaki
dürüstlük kuralı ile birlikte değerlendirilmesinin baştan sona
hatalı olduğunun en büyük göstergelerinden biri de budur.
Unutulmamalıdır ki fiili taksim arsa niteliğine sahip
taşınmazlardan çok tarım arazisi niteliğine sahip taşınmazlarda
görülmektedir. Ayrıca aynı köy içinde bir kısım araziler
tarım faaliyeti için kullanılırken bir kısım araziler ise ev,
ahır, samanlık, kombina gibi faaliyetler için de kullanılmaktadır.
Bu faaliyetlerin önemli bir kısmı da hayvancılıkla ilgili
olduğundan yine bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği
düşüncesindeyim.
VI.
SONUÇ:
Eleştirisini
yaptığımız Yargıtay kararı fiilen bölünmüş olan
taşınmazlarda ön alım hakkını kullanan pay sahiplerinin
mülkiyet haklarını yasaların kendilerine verdiği yollardan
korumalarına da engel olmaktadır. Çünkü ön alım hakkını
kullanarak aynı satış parasına taşınmazın bir kısmına ya da
tamamına sahip olacak olan paydaş bu hakkını kullanamaması
nedeniyle yeni paydaşın paydaşlığın giderilmesi davası açması
gibi çok daha zor ve masraflı hukuki uyuşmazlıkların içine
düşebilecektir. Bu gerekçelerle en azından ihtarname çekilmesi
durumunda fiilen bölünmüş olan taşınmazlarda diğer paydaşların
ön alım haklarını kullanmalarının dürüstlük kuralına
aykırılık oluşturmayacağının kabul edilmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder