AVUKATLIK ÜCRETİNDE
MÜTESELSİL SORUMLULUK VE GÖREVLİ MAHKEME
I. GİRİŞ:
28.11.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı yeni
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) vekâlet sözleşmelerini de tüketici
işlemleri arasına almak suretiyle avukatlık ücret sözleşmelerinden kaynaklı
davalarda tüketici mahkemelerinin görevli hale gelmesine neden olmuştur. Gerek
Avukatlık Kanununda gerekse yeni TKHK’da yeterli açıklama bulunmaması nedeniyle
avukatlık ücret sözleşmelerinden kaynaklı davalarda farklı durumların ortaya
çıkması nedeniyle uygulamada birçok sorunla karşılaşılmaktadır. Bu makalemizde iş
sahibinin avukatının bilgisi dışında karşı tarafla sulh anlaşması yapması
durumunda avukatlık ücretinden kaynaklı davalarda görevli mahkemenin neresi
olacağı konusunu inceleyeceğiz.
II. AVUKATLIK
ÜCRETİNDEN MÜTESELSİL SORUMLULUK HÜKMÜNÜN İNCELENMESİ:
1136 sayılı Avukatlık Kanununun “Ücret dolayısıyla
müteselsil sorumluluk” başlıklı 165’inci maddesi “İş sahibinin birden çok
olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun
taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki
taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar” hükmünü
içermektedir. Yasa koyucunun bu maddeyi düzenlemekteki amacı avukatın takip
ettiği işin avukatın bilgisi dışında iş sahibi tarafından sulh ya da başkaca
bir anlaşma ile sonuçlandırılması ya da bunlara dayanılarak takipsiz
bırakılması durumunda avukatın emeğinin karşılığı olan ücreti alabilmesinin
sağlanması içindir.
Uygulamada çoğu zaman avukata verilen işin yargılama
esnasında tarafların karşılıklı anlaşmaları ile çözüldüğü ve avukatın iş sahibi
tarafından bilgilendirilmediği ve hatta avukata ücret ödememek için yapılan
sulh anlaşmasının avukattan gizlendiği bilinmektedir. Bu ve benzeri durumlarda
avukat çoğu zaman tarafların yaptıkları anlaşmadan duruşma esnasında dosyaya
sunulan feragat ya da sulh olunduğunu gösteren dilekçelerle haberdar olmakta ve
böylece yargı makamları karşısında zor durumda kalmaktadırlar.
Sulh anlaşması ya da sulh anlaşması sayılabilecek her
türlü anlaşma uyuşmazlığın iki tarafınca yapılan anlaşmalar olması nedeniyle
yasa koyucu bu anlaşmanın bütün hukuki sonuçlarından her iki tarafı da sorumlu
tutmuştur. Yapılan sulh anlaşması sonucunda avukat gerek kendi müvekkili ile
yaptığı sözleşmeye göre sözleşmesel avukatlık ücretinden gerekse yargılama
gideri olarak dava sonunda hükmedilecek olan karşı vekâlet ücretinden mahrum
kalmaktadır. Avukatın bu gelirlerden yoksun kalmasına neden olan hukuki işlem
taraflar arasında yapılan sulh anlaşması olması nedeniyle yasa koyucu bu sulh
anlaşmasını yapan taraflara bu anlaşmadan olumsuz etkilenen avukatın ücret
haklarından da sorumluluk yükümlülüğünü getirmiştir. Bu durumda avukatlık
ücretinden sadece avukatın temsil ettiği iş sahibi değil avukatın iş sahibi
adına dava açtığı ya da açılmış bir davada yer alan karşı tarafta sorumlu hale
gelmektedir.
Avukatla vekâlet ilişkisi olmayan karşı tarafın sulh
anlaşması durumunda avukatlık ücretinden sorumlu tutulmasının hakkaniyete
aykırı olduğu ve hatta bu hükmün Anayasaya aykırılık oluşturduğu görüşü de
hukuk çevrelerinde güçlenmektedir.[1] Ancak
makalemizin konusu bu olmadığından bu tartışmaya girmiyoruz. İncelemesini
yaptığımız konu genel olarak avukatlık ücret uyuşmazlıklarında görevli
mahkemenin neresi olduğu, sulh anlaşması halinde ise görevli mahkemenin
değişiklik gösterip göstermediğidir.
III. AVUKATLIK ÜCRET UYUŞMAZLIKLARINDA GÖREVLİ
MAHKEME:
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun “Tanımlar”
başlıklı 3’üncü maddesinin (k) bendinde tüketici; “Ticari veya mesleki olmayan
amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır.
Aynı yasanın (l) bendinde ise tüketici işlemi “Mal
veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya
mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden
gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma,
simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak
üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır.
Bu tanımda yer alan “vekâlet” sözleşmesi nedeniyle
avukatlık ücret uyuşmazlıkları da tüketici işlemi niteliği kazanmıştır. Bu
nedenle avukatlık ücret uyuşmazlıklarından kaynaklı davalar artık tüketici
mahkemelerinde görülecektir. Ancak ayrıksı durum “vekâlet sözleşmesi” işleminin
taraflarından birinin “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden
gerçek veya tüzel kişi” olmaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Makalemizin
konusunu da bu ayrıksı durumlar oluşturmaktadır.
Avukatın müvekkilinin “Ticari veya mesleki olmayan
amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” değilse örneğin ticari veya
mesleki bir amaçla hareket eden tacir, ya da bu tanım kapsamına girmeyen vakıf
ve dernek ya da ticari faaliyeti için yargı yoluna başvurmuş bir şirket ise bu
durumda görevli mahkeme değişiklik göstermektedir. Eğer avukatın müvekkili
ticari faaliyeti için hareket eden bir kişi ve bu nedenle bir davada temsil
edilmek istemişse örneğin tacir ya da şirketse asliye hukuk mahkemesi, mesleki
faaliyetinden ötürü bir davada temsil edilecekse ya da dernek ve vakıf gibi bir
tüzel kişiliğe sahipse yine asliye hukuk mahkemesi görevli olacaktır.[2]
IV. SULH
ANLAŞMASININ TARAFLARINA GÖRE GÖREVLİ MAHKEME:
Sulh anlaşması yapan avukatın müvekkili “Ticari veya
mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” ise davanın
tüketici mahkemesinde görüleceği konusunda bir çekince bulunmamaktadır. Hatta
sulh anlaşmasının karşı tarafı “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket
eden gerçek veya tüzel kişi” değilse örneğin ticari veya mesleki bir amaçla
hareket eden tacir, ya da bu tanım kapsamına girmeyen vakıf ve dernek ya da
ticari faaliyeti için yargı yoluna başvurmuş bir şirket ise bu durumda da bu kişiler
Avukatlık Kanunu 165’inci maddeye göre müteselsil olarak sorumlu olmaları
nedeniyle iş sahibi ile birlikte davalı olarak gösterileceklerinden görevli
mahkeme yine tüketici
mahkemesi olacaktır.
Ayrıksı durum avukatın ücret alacağı için açacağı
davada kendi müvekkilinin dışında davalı olarak göstereceği sulh anlaşmasının
diğer tarafının tek başına davalı olarak gösterilmesi durumunda ortaya
çıkmaktadır. Avukatın sulh anlaşmasının taraflarının her ikisini de birlikte
davalı olarak gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır. Daha açık ifade edersek
sulh anlaşmasının tarafları arasında avukatlık ücret sözleşmesinden kaynaklı
zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. Bu nedenle avukat her ikisini de
davalı olarak gösterebileceği gibi sadece birini de davalı olarak gösterebilir.
Avukatın sadece kendi müvekkili olmayan sulh anlaşmasının diğer tarafını davalı
olarak göstermesi durumunda öncelikli TKHK m. 3’de yer alan “vekâlet
sözleşmesi” kapsamındaki vekâlet ilişkisi ortadan kalkmaktadır. Çünkü avukatın
vekâlet ilişkisi içerisinde bulunduğu kişi kendi müvekkili olup bu hukuki
ilişki nedeniyle tüketici mahkemeleri görevli hale gelmektedir. Sulh
anlaşmasının diğer tarafı ile avukat arasında vekâlet ilişkisi bulunmadığından
sadece sulh anlaşmasının karşı tarafının dava edilmesi durumunda tüketici mahkemesi
görevli olmaktan çıkmaktadır. Bu durumda asliye hukuk mahkemesi görevli hale
gelir. Bu durumda yargılamada uygulanacak yöntem de değişir. Tüketici
mahkemelerinde basit yargılama yöntemi geçerli iken asliye hukuk mahkemelerinde
yazılı yargılama yöntemi geçerlidir.
[1] Nitekim Ankara 10. Tüketici Mahkemesi
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 165’inci maddesinin bu gerekçe ile Anayasaya
aykırı olduğunu ileri sürerek somut norm denetimi yoluyla iptali isteminde bulunmuş
ancak Anayasa Mahkemesi
Ankara 10. Tüketici Mahkemesinde görülmekte olan davada 1136
sayılı Avukatlık Kanunu m. 165’in uygulanacak yasa maddesi olmadığı
gerekçesiyle başvuruyu usulden reddetmiştir. Dolayısıyla bu maddenin Anayasaya
aykırılığı iddiasında bulunulmasının yolu halen açıktır.
[2] İş sahibinin ticari faaliyeti için kendisini bir
davada avukat ile temsil ettirmek istemesi durumunda davanın asliye ticaret
mahkemesinde görüleceğini savunan görüşlerde bulunmaktadır. Kanımca bu mümkün
değildir. Çünkü TKHK m. 3’de yer alan tüketici
işlemi kapsamına girmeyen bir davadan kaynaklı avukatlık ücret uyuşmazlığı
TKHK yürürlüğe girmeden önceki hukuki durumu ifade eder. TKHK yürürlüğe
girmeden önce iş sahibinin temsil edildiği davaya konu faaliyetinin ticari olup
olmadığına bakılmadan asliye hukuk mahkemeleri görevli kabul edilmekteydi. Bu
konuda da asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin bir yasal
düzenleme bulunmamaktaydı. Bu nedenle HMK m. 2’deki genel görev hükmüne göre
asliye hukuk mahkemeleri görevli kabul ediliyordu. TKHK yürürlüğe girdikten
sonra sadece tüketici işlemi kapsamına giren
davalarla ilgili düzenleme getirdi. Tüketici işlemi kapsamına girmeyen
davalarla ilgili başkaca bir yasal düzenleme yapılmadığından tüketici işlemi
kapsamına girmeyecek avukatlık ücret uyuşmazlıklarında yine asliye hukuk
mahkemeleri görevlidir. Asliye ticaret mahkemelerinin görevli olması usul
hukukuna göre mümkün değildir.