MİRASIN REDDİ
I. GİRİŞ:
Bu makalemizde
ölen kişinin mirasının borca batık olması halinde mirasının mirasçıları
tarafından reddedilmesi konusunu irdeleyeceğiz. Ölen kişinin mallarının
borçlarını karşılamaya yetmeyeceği düşüncesiyle mirasçıların aklına hemen
mirasın reddi yoluna başvurmak gelmektedir. Ancak ölen kişinin mirasçıları
tarafından bilinmeyen bazı mallarının sonradan ortaya çıkması durumunda mirası
ret beyanı geri alınmak istenmekte ve bu amaçla yasal yollar araştırılmaya
çalışılmaktadır. Makalemizi mirasın reddinden önce yapılması gereken daha
elverişli hukuki yolların açıklaması ve mirasın reddinden sonra
başvurulabilecek hukuki yollar olarak iki bölümde hazırladık.
II. MİRASIN
REDDİNDEN ÖNCE YAPILMASI GEREKENLER:
Ölen kişinin
mirasının borca batık olması, hakkında icra takipleri bulunması o kişinin
mirasını hemen reddetmenizi gerektirmez. Türk Medeni Kanunu ölen kişinin
mirasının borca batık olup olmadığını araştırmak için resmi defter tutma
yöntemini getirmiştir. Öncelikle bu konuyu ele alacağız.
III. RESMİ
DEFTER TUTMA YÖNTEMİ:
Mirası reddetmeye hakkı olan her mirasçı, ölüm
tarihinden itibaren bir ay içinde sulh hâkiminden terekenin resmî defterinin
tutulmasını isteyebilir. Bu istem sulh hukuk hâkimliğine verilecek bir dilekçe
ile yapılır. Bu dilekçenin alınmasından sonra sulh hukuk hâkimliği dosya açar
ve aşağıda açıklayacağımız işlemleri yapmaya başlar. Mirasçılardan birinin
defter tutma istemi, diğerleri hakkında da etkili olur. Bu nedenle defter
tutma işlemi tamamlanmadan diğer mirasçılar ne mirası kabul edebilirler ne de
reddedebilirler. Dolayısıyla miras malları üzerinde tasarrufta da bulunamazlar.
Sulh hukuk hâkimliği tarafından tutulan bu
deftere terekeye ait aktif ve pasifler yazılır. Aktiflerden kastedilen ölenin
malvarlığı değerleri içine giren her şeydir. Yani para, taşınmaz ve taşınır
mallar ile hak ve alacaklar aktif değerler içinde yer alırlar. Pasifler ise
vadesi gelmiş ya da gelmemiş borçları oluşturur. Aktif içinde yer alan
malvarlığı değerleri takdir edilen değerleriyle yazılır. Bu takdiri değeri hâkim
başlangıçta kendisi ya da yazdıran kişilerden edindiği bilgilere göre belirler.
Miras bırakanın malî durumu hakkında bilgi sahibi
olan herkes, sulh mahkemesi tarafından istenilen bilgiyi vermekle yükümlüdür.
Haklı bir sebep olmaksızın bilgi vermeyenler veya yanlış ya da eksik bilgi
verenler bu eylemlerinden ötürü sebep oldukları zarardan ötürü tazminat
yükümlülüğü altındadırlar. Mirasçılar ayrıca, miras bırakanın kendilerince
bilinen borçlarını sulh mahkemesine bildirmek zorundadırlar. Miras bırakanın
borçlarını mahkeme kendisi de araştırabilir.
Miras bırakanın alacaklılarının ve borçlularının
ölümden haberdar olmamış olmaları olasılığına karşı sulh mahkemesi, miras bırakanın
alacaklıları ile borçlularını belli bir süre içinde alacaklarını ve borçlarını mahkemeye
bildirmeleri için bir ay arayla iki defa ilân yoluyla çağrıda bulunur. Bu
şekilde tespit edilen bütün alacak ve borçlar doğrudan doğruya deftere
geçirilir.
İlânda belirtilen sürenin dolmasıyla defterin
tutulması sona erer ve defter, bu tarihten başlayarak tanınacak en az bir aylık
süre içinde ilgililerce incelenebilir. Defter tutma giderleri terekeden ödenir.
Giderler terekeden karşılanamazsa defter tutulmasını istemiş olan mirasçılardan
alınır. Defter tutma masrafları içinde en fazla olanı ilan parası olduğu için
mirasçılar genelde defter tutulması yoluna başvurmamaktadırlar.
Ancak defter tutmanın birçok olumlu yanları da
vardır. Resmî defter tutulması devam ettiği sürece miras bırakanın borçları
için icra takibi yapılamaz. Bu süre içinde zamanaşımı işlemez. Acele hâller dışında, davalara devam edilemeyeceği
gibi, yeni dava da açılamaz. Bütün bunlar mirasçıların mirası kabul edip
etmemek konusunda biraz daha sağlıklı düşünmelerini sağlar.
Defteri inceleme süresi bittikten sonra her
mirasçı, mahkemece bir ay içinde beyanda bulunmaya çağrılır. Bir aylık beyanda
bulunma süresi mirasın kabulü açısından yukarıda belirttiğimiz düşünme
fırsatını verir. Mirasçılardan her biri, tanınan süre içinde mirası
reddettiğini veya resmî tasfiye istediğini ya da deftere göre veya kayıtsız
şartsız kabul ettiğini beyan edebilir. Süresi içinde herhangi bir beyanda
bulunmayan mirasçı, mirası tutulan deftere göre kabul etmiş sayılır.
Resmî deftere göre kabul edilen miras, mirasçıya
sadece deftere yazılmış borçlarla geçer. Bu suretle mirasın geçmesi, mirasın açıldığı tarihten başlayarak hüküm
ifade eder. Defter tutulmasının bir diğer olumlu yanı da budur. Defter
tutulmasından sonra mirası kabul eden biri deftere yazılmamış bir borç için
kendi mal varlığı ile sorumlu tutulamaz. Çünkü mirasçı, miras bırakanın deftere
yazılmış olan borçlarından hem tereke malları, hem kendi malvarlığı ile
sorumludur. Bunun tek istisnası alacakları,
tereke mallarıyla güvence altına alınmış olan alacaklılardır. Bu alacaklılar
deftere geçirilmemiş olsa bile bu haklarını güvenceden alabilirler.
Miras bırakanın kefaletten doğan borçları
defterde ayrı bir yere yazılır ve mirasçılar, mirası kayıtsız ve şartsız kabul
etmiş olsalar bile, bu borçlardan terekenin iflâs hükümlerine göre tasfiyesi
hâlinde kefalet sebebiyle alacaklı olanlara ne düşecek idiyse ancak o miktarla
sorumlu olurlar.
IV. MİRASIN
REDDİNDEN SONRA YAPILMASI GEREKENLER:
Birçok kişi
ölen kişinin borçları ya da hakkındaki bazı icra takipleri nedeniyle mirası
hemen ret yoluna başvurmaktadır. Mirasın reddinden sonra ölenin eşyaların
arasından bazı alacak belgeleri, banka hesap cüzdanları ya da tapu kayıtları
çıkması üzerine de mirası reddetmiş olmanın pişmanlığı ile bu ret beyanını geri
almaya çalışmaktadırlar. Türk Medeni Kanunu bu ve benzeri durumlar için de
aşağıda açıkladığımız resmi tasfiye yönteminin uygulanmasını öngörmüştür.
Bu yönteme başvurulabilmesi için öncelikle ölenin
en yakın yasal mirasçılarının tamamı tarafından mirasın reddedilmiş olması
gerekir. En yakın mirasçılardan kasıt ölen kişinin yasal mirasçılarıdır.
Örneğin eşi ve iki çocuğu bulunan birinin ölmesi durumunda eşi ve iki çocuğu
yasal mirasçı olup tamamının mirası reddetmiş olması gerekir. İçlerinden
birinin mirası ret yoluna gitmemesi durumunda resmi tasfiye yoluna gidilemez.
Bu nedenle hâkim öncelikle miras bırakanın en yakın mirasçılarının tamamının
mirası ret yoluna gidip gitmediklerini araştırmak zorundadır.
Ölenin en yakınlarınca reddolunan mirası, sulh
mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. İflas hükümlerinden
kastedilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan iflas hükümleridir.
Mirasın reddedilmiş olması, yasanın açıkça
tasfiyenin iflas hükümlerine göre yapılacağını belirtmiş olması nedeniyle
tasfiye masrafları mahkemece karşılanır. Tasfiye sonunda arta kalan değerler,
mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir. Bu yöntemle terekenin borca
batık olduğu düşüncesiyle mirası reddedenler terekenin iflas hükümlerine göre
tasfiye edilmesinden sonra geriye kalan malvarlığı değerlerine miras hisseleri
oranında sahip olabilirler.