04 Şubat, 2014

MİRASIN REDDİ

MİRASIN REDDİ

I. GİRİŞ:

Bu makalemizde ölen kişinin mirasının borca batık olması halinde mirasının mirasçıları tarafından reddedilmesi konusunu irdeleyeceğiz. Ölen kişinin mallarının borçlarını karşılamaya yetmeyeceği düşüncesiyle mirasçıların aklına hemen mirasın reddi yoluna başvurmak gelmektedir. Ancak ölen kişinin mirasçıları tarafından bilinmeyen bazı mallarının sonradan ortaya çıkması durumunda mirası ret beyanı geri alınmak istenmekte ve bu amaçla yasal yollar araştırılmaya çalışılmaktadır. Makalemizi mirasın reddinden önce yapılması gereken daha elverişli hukuki yolların açıklaması ve mirasın reddinden sonra başvurulabilecek hukuki yollar olarak iki bölümde hazırladık.

II. MİRASIN REDDİNDEN ÖNCE YAPILMASI GEREKENLER:

Ölen kişinin mirasının borca batık olması, hakkında icra takipleri bulunması o kişinin mirasını hemen reddetmenizi gerektirmez. Türk Medeni Kanunu ölen kişinin mirasının borca batık olup olmadığını araştırmak için resmi defter tutma yöntemini getirmiştir. Öncelikle bu konuyu ele alacağız.

III. RESMİ DEFTER TUTMA YÖNTEMİ:

Mirası reddetmeye hakkı olan her mirasçı, ölüm tarihinden itibaren bir ay içinde sulh hâkiminden terekenin resmî defterinin tutulmasını isteyebilir. Bu istem sulh hukuk hâkimliğine verilecek bir dilekçe ile yapılır. Bu dilekçenin alınmasından sonra sulh hukuk hâkimliği dosya açar ve aşağıda açıklayacağımız işlemleri yapmaya başlar. Mirasçılardan birinin defter tutma istemi, diğerleri hakkında da etkili olur. Bu nedenle defter tutma işlemi tamamlanmadan diğer mirasçılar ne mirası kabul edebilirler ne de reddedebilirler. Dolayısıyla miras malları üzerinde tasarrufta da bulunamazlar.  

Sulh hukuk hâkimliği tarafından tutulan bu deftere terekeye ait aktif ve pasifler yazılır. Aktiflerden kastedilen ölenin malvarlığı değerleri içine giren her şeydir. Yani para, taşınmaz ve taşınır mallar ile hak ve alacaklar aktif değerler içinde yer alırlar. Pasifler ise vadesi gelmiş ya da gelmemiş borçları oluşturur. Aktif içinde yer alan malvarlığı değerleri takdir edilen değerleriyle yazılır. Bu takdiri değeri hâkim başlangıçta kendisi ya da yazdıran kişilerden edindiği bilgilere göre belirler.

Miras bırakanın malî durumu hakkında bilgi sahibi olan herkes, sulh mahkemesi tarafından istenilen bilgiyi vermekle yükümlüdür. Haklı bir sebep olmaksızın bilgi vermeyenler veya yanlış ya da eksik bilgi verenler bu eylemlerinden ötürü sebep oldukları zarardan ötürü tazminat yükümlülüğü altındadırlar. Mirasçılar ayrıca, miras bırakanın kendilerince bilinen borçlarını sulh mahkemesine bildirmek zorundadırlar. Miras bırakanın borçlarını mahkeme kendisi de araştırabilir.

Miras bırakanın alacaklılarının ve borçlularının ölümden haberdar olmamış olmaları olasılığına karşı sulh mahkemesi, miras bırakanın alacaklıları ile borçlularını belli bir süre içinde alacaklarını ve borçlarını mahkemeye bildirmeleri için bir ay arayla iki defa ilân yoluyla çağrıda bulunur. Bu şekilde tespit edilen bütün alacak ve borçlar doğrudan doğruya deftere geçirilir.

İlânda belirtilen sürenin dolmasıyla defterin tutulması sona erer ve defter, bu tarihten başlayarak tanınacak en az bir aylık süre içinde ilgililerce incelenebilir. Defter tutma giderleri terekeden ödenir. Giderler terekeden karşılanamazsa defter tutulmasını istemiş olan mirasçılardan alınır. Defter tutma masrafları içinde en fazla olanı ilan parası olduğu için mirasçılar genelde defter tutulması yoluna başvurmamaktadırlar.

Ancak defter tutmanın birçok olumlu yanları da vardır. Resmî defter tutulması devam ettiği sürece miras bırakanın borçları için icra takibi yapılamaz. Bu süre içinde zamanaşımı işlemez. Acele hâller dışında, davalara devam edilemeyeceği gibi, yeni dava da açılamaz. Bütün bunlar mirasçıların mirası kabul edip etmemek konusunda biraz daha sağlıklı düşünmelerini sağlar.

Defteri inceleme süresi bittikten sonra her mirasçı, mahkemece bir ay içinde beyanda bulunmaya çağrılır. Bir aylık beyanda bulunma süresi mirasın kabulü açısından yukarıda belirttiğimiz düşünme fırsatını verir. Mirasçılardan her biri, tanınan süre içinde mirası reddettiğini veya resmî tasfiye istediğini ya da deftere göre veya kayıtsız şartsız kabul ettiğini beyan edebilir. Süresi içinde herhangi bir beyanda bulunmayan mirasçı, mirası tutulan deftere göre kabul etmiş sayılır.

Resmî deftere göre kabul edilen miras, mirasçıya sadece deftere yazılmış borçlarla geçer. Bu suretle mirasın geçmesi, mirasın açıldığı tarihten başlayarak hüküm ifade eder. Defter tutulmasının bir diğer olumlu yanı da budur. Defter tutulmasından sonra mirası kabul eden biri deftere yazılmamış bir borç için kendi mal varlığı ile sorumlu tutulamaz. Çünkü mirasçı, miras bırakanın deftere yazılmış olan borçlarından hem tereke malları, hem kendi malvarlığı ile sorumludur. Bunun tek istisnası alacakları, tereke mallarıyla güvence altına alınmış olan alacaklılardır. Bu alacaklılar deftere geçirilmemiş olsa bile bu haklarını güvenceden alabilirler.

Miras bırakanın kefaletten doğan borçları defterde ayrı bir yere yazılır ve mirasçılar, mirası kayıtsız ve şartsız kabul etmiş olsalar bile, bu borçlardan terekenin iflâs hükümlerine göre tasfiyesi hâlinde kefalet sebebiyle alacaklı olanlara ne düşecek idiyse ancak o miktarla sorumlu olurlar.

IV. MİRASIN REDDİNDEN SONRA YAPILMASI GEREKENLER:

Birçok kişi ölen kişinin borçları ya da hakkındaki bazı icra takipleri nedeniyle mirası hemen ret yoluna başvurmaktadır. Mirasın reddinden sonra ölenin eşyaların arasından bazı alacak belgeleri, banka hesap cüzdanları ya da tapu kayıtları çıkması üzerine de mirası reddetmiş olmanın pişmanlığı ile bu ret beyanını geri almaya çalışmaktadırlar. Türk Medeni Kanunu bu ve benzeri durumlar için de aşağıda açıkladığımız resmi tasfiye yönteminin uygulanmasını öngörmüştür.

Bu yönteme başvurulabilmesi için öncelikle ölenin en yakın yasal mirasçılarının tamamı tarafından mirasın reddedilmiş olması gerekir. En yakın mirasçılardan kasıt ölen kişinin yasal mirasçılarıdır. Örneğin eşi ve iki çocuğu bulunan birinin ölmesi durumunda eşi ve iki çocuğu yasal mirasçı olup tamamının mirası reddetmiş olması gerekir. İçlerinden birinin mirası ret yoluna gitmemesi durumunda resmi tasfiye yoluna gidilemez. Bu nedenle hâkim öncelikle miras bırakanın en yakın mirasçılarının tamamının mirası ret yoluna gidip gitmediklerini araştırmak zorundadır.

Ölenin en yakınlarınca reddolunan mirası, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. İflas hükümlerinden kastedilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan iflas hükümleridir.


Mirasın reddedilmiş olması, yasanın açıkça tasfiyenin iflas hükümlerine göre yapılacağını belirtmiş olması nedeniyle tasfiye masrafları mahkemece karşılanır. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir. Bu yöntemle terekenin borca batık olduğu düşüncesiyle mirası reddedenler terekenin iflas hükümlerine göre tasfiye edilmesinden sonra geriye kalan malvarlığı değerlerine miras hisseleri oranında sahip olabilirler.