15 Haziran, 2013

TAŞINMAZ ALIM SATIMI NEDENİYLE VERİLEN KAPARONUN İADESİ DAVALARI

TAŞINMAZ ALIM SATIMI NEDENİYLE VERİLEN KAPARONUN
İADESİ DAVALARI

I. GİRİŞ:

Ülkemizde sıkça karşılaşılan uyuşmazlıkların başında taşınmaz alım satımı nedeniyle verilen kaparonun satışın gerçekleşmemesi üzerine iade edilmemesinden kaynaklanan davalar oluşturmaktadır. Bu makalemizde bu konunun incelemesini yapacağız.

İade edilmeyen kaparonun iadesi için iki hukuki yol bulunmaktadır. Bunlardan birincisi doğrudan dava açılması ikincisi ise icra takibi yapılmasıdır.

II. DAVA YOLU İLE KAPARONUN İADESİ:

Dava yolu ile kaparonun iadesi talebi adli yargıda açılacak dava ile yapılır.

A. DAVA ÖNCESİ YAPILACAK İŞLEMLER:

Taşınmaz alım satımı için verilmiş olan kaparonun iadesi için değişik durumlara göre dava öncesinde ihtarname çekilmesi gerekebilir. Eğer kaparonun verilmesine konu bir sözleşme varsa satışın gerçekleşmemesi durumunda kaparonun ne zaman iade edileceği de bu sözleşmede yazılı ise o takdirde ihtarname çekmeye gerek yoktur. Sözleşmede yazılı olan tarihte kaparo alacağı muaccel hale gelir ve ödenmemesi durumunda doğrudan dava açılabilir.

Kaparonun verilmesine ilişkin sözleşmede böyle bir tarih yoksa ya da böyle bir sözleşme yoksa o takdirde TBK m. 117 hükmüne göre sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarih muacceliyet tarihidir. Taşınmaz alım satımında sebepsiz zenginleşen kaparoyu alıp satımı gerçekleştirmeyen satıcıdır. Bu durumda satıcı taşınmazı bir başkasına satıp devrettiği tarihte ya da satışı artık gerçekleştirmeyeceğini kaparoyu veren alıcıya bildirdiği tarihte kaparonun iadesi borcu altına girmiş ve sebepsiz zenginleşmiş durumundadır. Bu durumda da yine ihtarname çekmeye gerek yoktur. TBK m. 117/II, son hükmüne göre sebepsiz zenginleşenin iyi niyetli olması durumunda ihtarname çekilmesi zorunludur.

B. YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME:

HMK m. 2 hükmüne göre; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” Kaparonun iadesi de mal varlığı hakkına ilişkin olduğundan asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.

Yetkili mahkeme ise HMK m. 6 hükmüne göre; “davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Ancak kaparo bir sözleşmeye dayanılarak verilmişse o takdirde HMK m. 10 hükmüne göre sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de dava açılabilir.

C. DAVANIN ESASI VE İSPAT KÜLFETİ:

Davanın esasını taşınmaz alım satımı nedeniyle verilmiş olan kaparo bedelinin satışın gerçekleşmemesi sebebiyle iadesi oluşturmaktadır. Davacı kaparoyu verdiğini yazılı her hangi bir belge ile ortaya koymakta ise ispat yükümlülüğü, belgenin aksini iddia eden davalıya aittir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2009/19–206; Karar No: 2009/246 ve 10.06.2009 tarihli kararında aşağıdaki tespitte bulunmuştur.

“Somut olayda, yazılı delillere dayanan davacı, dayandığı belgelerde belirtilen tutarları davalıya ödediğini ispat etmekle yükümlü değildir. İspat yükümlülüğü, belgenin aksini iddia eden davalıya aittir. Davalı, bu iddiasını da aynı güçteki delillerle ispat etmelidir.”

Yazılı belgeye dayanarak dava açan taraf iddiasının ispatı açısından daha elverişli durumda olmaktadır. Bu durumda davalının usul hukukunun “yazılı delil yazılı delille çürütülebilir” ilkesine göre bir başka yazılı belgeye dayanması gerekecektir.

Yazılı belgeye dayanarak dava açan tarafın yemin teklif etmesine de gerek yoktur. Aynı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında Yargıtay aşağıdaki tespitte bulunmuştur.

“Davalı, dayanılan belgenin aksini ispat edememiştir. Yerel mahkemenin, ispat külfetini tersine çevirerek, davacıya yemin teklif etme hakkı olduğunu hatırlatması isabetsizdir. Davacının mecbur kaldığı için yemin teklifinde bulunmasından sonra, davalının eda ettiği yemin icapsız yemin niteliğindedir. İcapsız yemin, delil değeri taşımadığından hükme esas alınmamalıdır.”

Ç. MAHKEME KARARININ İLAMLI İCRASI: 

Mahkeme davacının talep ettiği alacağının tamamının ya da bir kısmının ödenmesine hükmettikten sonra karar davalı tarafından temyiz edilse bile İİK m. 32 hükmüne göre davalı borçlu kişi aleyhinde ilamlı icra takibi başlatılabilir. Bu icra takibinde davalı aleyhinde haciz yolu istenebileceği gibi davalının şirket statüsünde olması halinde iflası da istenebilir.

Borçlu aşağıda incelemesini yaptığımız icranın geri bırakılması kararı almaz ya da alsa bile Yargıtay mahkeme kararını onar ve karar kesinleşirse borçlunun mal varlığına karşı haciz işlemleri başlatılabilir.

D. YARGITAY’DAN ALINACAK İCRANIN GERİ BIRAKILMASI KARARI:

Davalı ilamlı icra yoluyla aleyhine icra işlemi başlatılması üzerine eğer Yargıtay’a temyiz başvurusunu yapmış ise İİK m. 36’da öngörülen teminatı icra dosyasına yatırması durumunda icra müdürlüğünden uygun bir süre alarak kararın temyiz incelemesini yapmakta olan Yargıtay’a temyiz incelemesi sonuçlanıncaya kadar icranın geri bırakılması talebinde bulunabilir. Yargıtay bu talebi kabul ederse temyiz incelemesi sonuçlanıncaya kadar icra takibi durur. Yargıtay hükmün onanmasına karar verirse alacaklının istemi üzerine başkaca işleme gerek kalmaksızın teminata konu olan para alacaklıya ödenir. Teminat alacağı karşılamaya yetmiyorsa icra takibi bakiye borç için devam eder.  

III. İCRA TAKİBİ YOLU İLE KAPARONUN İADESİ:

Kaparo alacaklısı elindeki yazılı belgelere dayanarak borçlu aleyhine doğrudan icra takibi de başlatabilir. Doğrudan icra takibi yapılması halinde İİK hükümlerine göre ihtarname çekmeye gerek yoktur. Çünkü icra takibi ihtarname yerine geçmektedir. Bu yönü ile doğrudan icra takibine başlanılması daha az masraflıdır.

            A. İLAMLI İCRA TAKİBİ YAPILMASI:

Alacaklının dayandığı belge noterde kendiliğinden (re’sen) düzenlenmiş sözleşme ise bu belge İİK hükümlerine göre mahkeme ilamı hükmündedir. Bu belgeler içinde yukarıda açıkladığımız gibi ilamlı icra takibi yapılabilir.

Başka yerde düzenlenmiş olup notere getirilerek tasdik ettirilen belgeler ilam hükmünde olmazlar. Belgede yazılacak olan hükümler belirlendikten sonra belge noter tarafından bizzat kaleme alınarak düzenlenir ve yine noter huzurunda taraflar ya da tarafların vekilleri tarafından imzalanır. Kanunda geçen senet kelimesi Türk Ticaret Kanununda yer alan ve ticaret hayatında senet olarak ifade edilen bonolardan daha geniş bir belgeyi ifade eder. Karşılıklı edimleri içeren bir sözleşme noterde re’sen düzenlenme şeklinde yapılarak ilam hükmünde bir belge olarak vücut bulabilir. Kaparonun dayanağı olan belgede bu şekilde noterde hazırlanmışsa eğer ilam hükmünde olup ilamlı icra takibi yolu ile icra işlemlerine başlanabilir.

B. İLAMSIZ İCRA TAKİBİ YAPILMASI:

Kaparo alacaklısının dayandığı belgeler yukarıda açıkladığımız gibi ilam hükmünde değilse alacaklarını icra yoluyla tahsil etmelerinin yolu İİK m. 41 ve devamı maddelerine göre ilamsız icra takibi yapılmasıdır.

Taraflar arasında yapılmış yazılı sözleşmeler, paranın yatırıldığını gösterir banka makbuzları ilamsız icra takibine konu yapılabilir.

1. İcra Takibine İtiraz:

İİK m. 62’ye göre ilamsız icra takibi ödeme emrini alan borçlu yedi gün içinde borca itiraz etmez ise takip kesinleşir. Takibin kesinleşmesinden sonra borçlunun mal varlığına karşı haciz işlemleri başlatılabilir.

Borca itiraz halinde takip durur. Borçlu, borcun tamamına itiraz edebileceği gibi bir kısmına da itiraz edebilir. Ayrıca alacak kalemlerinin dayandığı sözleşme altındaki imzaya da itiraz edebilir.

2. Kaparo Alacaklısının İtirazın İptali Davası Açması:

İİK m. 62’ye göre yapılan itiraz ile icra takibi durur. İcra takibinin kaldığı yerden devamı borçlu aleyhine İİK m. 67’ye göre itirazın iptali davasının açılması ve davanın itirazın iptali kararı ile sonuçlanması ile mümkündür. İtirazın iptali davası itirazın tebliğinden itibaren bir yıldır. İtirazın tebliğinden kasıt alacaklının itirazdan yazılı olarak haberdar olmasını ifade eder. Yazılı olarak haberdar olma ya icra müdürlüğünün itirazı alacaklıya ya da vekiline tebliğ etmesi ya da alacaklı ya da vekilinin icra dosyasından itiraz dilekçesinin bir örneğini almasıdır.

3. İtirazın İptali Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme:

Yukarıda açıkladığımız üzere, HMK m. 2 hükmüne göre; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” Kaparonun iadesi de mal varlığı hakkına ilişkin olduğundan bu konuda açılacak itirazın iptali davasında asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.

Yetkili mahkeme ise HMK m. 6 hükmüne göre; “davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Ancak kaparo bir sözleşmeye dayanılarak verilmişse o takdirde HMK m. 10 hükmüne göre sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de dava açılabilir.

4. İtirazın İptali Davasının Esası:  

İtirazın iptali davasının esasını başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın kaldırılması ve icra takibinin kaldığı yerden devamına karar verilmesi talebi oluşturur. Bununla birlikte itirazın iptali davasında İİK m. 67/II hükmü uyarınca ilamsız takibe konulan alacak miktarının % 20’si oranında icra inkâr tazminatı da talep edilebilir. Mahkeme yapacağı yargılama neticesinde itirazın tamamen ya da kısmen kaldırılmasına karar verebilir. Bu durumda itirazın kaldırılan kısmı için icra takibi devam eder. İcra inkâr tazminatı da itirazın kaldırılan kısmı için hükmedilir.

Borçlu, itirazın iptali davasında icra takibine yaptığı itiraz gerekçesi ile bağlıdır. İcra takibine yaptığı itirazda ileri sürmediği gerekçelere itirazın iptali davasında dayanamaz.

            Yukarıda dava yolu ile kaparonun iadesi bölümünde yaptığımız açıklamalar itirazın iptali davası içinde geçerlidir.
           
5. İtirazın İptali Davası Sonucunda Verilen Mahkeme Kararının İlamlı İcrası: 

İtirazın iptali davasında verilen kararın bir örneği ilamsız icra takibinin başlatıldığı icra dosyasına konularak itiraz kaldırılır ve icra takibi kaldığı yerden devam eder. Mahkeme kaparo alacaklısının talep ettiği alacağının tamamının ya da bir kısmı için icra takibinin devamına karar verdikten sonra karar davalı tarafından temyiz edilse bile icra takibi devam eder. Bu icra takibinde davalı aleyhinde haciz yolu istenebileceği gibi kulübün şirket statüsünde olması halinde iflası da istenebilir.

İtirazın iptali davası sonucunda davaya bakan mahkeme itirazı kaldırmakla beraber itirazın kalktığı miktar üzerinden % 20 icra inkâr tazminatına da hükmetmişse alacağın % 20’si tutarında ki icra inkâr tazminatı da aynı icra dosyasında ilamlı icra takibi yapılarak asıl alacak ile birlikte tahsil edilebilir.

6. Kaparo Borçlusunun Menfi Tespit Davası Açması:

İİK m. 72/I’e göre Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” Menfi tespit davasının amacı icra takibine konu olan alacağın tamamının ya da bir kısmının var olmadığının tespitini yaptırabilmek ve icra takibinin kaldırılmasını sağlamaktır. Bu amaçla borçlu icra takibine konu olan borcu tamamen ya da kısmen ödediğini ya da borcun dayanağı olan sözleşmenin geçersiz olduğunu ispatlamak zorundadır. Menfi tespit davası icra takibi başlatılmadan öncede açılabilir.

7. Menfi Tespit Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme:

Yukarıda açıkladığımız üzere, HMK m. 2 hükmüne göre; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” Kaparonun iadesi de mal varlığı hakkına ilişkin olduğundan bu konuda açılacak menfi tespit davasında da asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.

Yetkili mahkeme ise HMK m. 6 hükmüne göre; “davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Ancak kaparo bir sözleşmeye dayanılarak verilmişse o takdirde HMK m. 10 hükmüne göre sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de dava açılabilir.

8. Menfi Tespit Davasında İhtiyati Tedbir Kararı Verilmesi:

İİK m. 72/II’ye göre “İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.” Bu hükme göre ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi borçlunun icra takibi başlatmadan önce menfi tespit davası açmasına bağlıdır. İcra takibi başladıktan sonra icra takibinin durması için ihtiyati tedbir kararı verilemez. Çünkü borçlunun ilamsız icra takibi başladıktan sonra zaten takibe yedi gün içinde itiraz ederek takibi durdurma hakkı bulunmaktadır. İcra takibi başlatılmadan önce açılacak menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için en az alacağın % 15’i oranında teminat gösterilmesi gerekmektedir.

İİK m. 72/III’e göre “İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.” İcra takibinden sonra açılacak menfi tespit davasında İcra ve İflas Kanunu borçluya zaten icra takibine itiraz hakkı tanıyarak icra takibini durdurma fırsatı vermiştir. Bu sebeple icra takibi başlatıldıktan sonra açılacak menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı ile icra takibinin durdurulmasına karar verilemez. Ancak icra takibine itiraz süresi kaçırılmış ve icra takibinden sonra menfi tespit davası açılmışsa dava devam ederken borçludan tahsil edilecek olan paranın icra veznesinden alacaklıya ödenmesini engelleyecek ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Bunun için de yine alacağın en az % 15’i oranında teminat yatırılması gerekmektedir.

9. Menfi Tespit Davasının Esası:

Davacı kaparo borçlusu, menfi tespit davasında icra takibine konulmuş olan borcun tamamının ya da bir kısmının ödendiğini ya da icra takibine gerekçe yapılan sözleşme ya da diğer belgelerin geçersiz olduğunun ve bu sebeple borçlu olmadığının tespitine ve icra takibinin iptaline karar verilmesini talep edecektir. Ayrıca davacı kaparo borçlusu, icra takibi sebebiyle davalı kaparo alacaklısından İİK m. 72/IV’e göre % 20 oranında kötü niyet tazminatı talep etme hakkına da sahiptir. Ancak davalı kaparo borçlusu da davanın reddedilmesi durumunda davacı kaparo alacaklısının aynı oranda kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep edebilir. 

10. İtirazın İptali Davası ve Menfi Tespit Davasının Birleştirilmesi:

Kaparo alacaklısı tarafından ilamsız icra takibi başlatıldıktan ve kaparo borçlusu tarafından icra takibine itiraz yapıldıktan sonra kaparo alacaklısı itirazın iptali davası açarsa ve borçlu da icra takibinden önce ya da sonra menfi tespit davası açarsa HMK m. 166’da yer alan şartların varlığı halinde iki dava birleştirilir. HMK m. 166/I’e göre “Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.”

Davalar arasında bağlantının olup olmadığı da HMK m. 166/IV’de yer alan “Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır” hükmüne göre belirlenir.

Kaparo alacaklısının açtığı itirazın iptali davasına konu teşkil eden icra dosyasındaki alacak aynı zamanda kaparo borçlusunun açtığı menfi tespit davasının konusunu oluşturan borcu oluşturmaktaysa; bu sebeple biri hakkında verilecek karar diğerini de etkileyeceğinden iki dava arasında hukuki bağlantının olduğu kabul edilir. 


İki dava birleştirildikten sonra her iki dava birleştirilen dosyada sonuçlandırılır.