04 Temmuz, 2013

TÜRK BORÇLAR KANUNU’NDA RÜCU DAVASININ ANAYASA’YA AYKIRI ÖNKOŞULU

TÜRK BORÇLAR KANUNU’NDA
RÜCU DAVASININ ANAYASA’YA AYKIRI ÖNKOŞULU

01.07.2013

I. RÜCU DAVASI AÇMANIN ÖN KOŞULU:

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altında yer alan rücu istemine ilişkin 73. maddesi rücu davasının koşullarını aşağıdaki gibi belirlemiştir. Buna göre rücu istemi;

-Tazminatın tamamının ödendiği ve

-Birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlar.

Zamanaşımı süresi ise yukarıdaki koşulların gerçekleşmesinden itibaren iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle sona erer.

Kanun koyucu bu madde ile rücu hakkı doğan kişinin rücu edeceği kişiye karşı dava açabilmesi için tazminatın tamamının ödenmesi koşulunu getirmiştir.

Konuyu somut bir örnek vererek açıklayacak olursak bir trafik kazasında başkasının aracı ile kaza yapıp cismani zararlara sebebiyet veren kişi yüzünden aracın sahibi olan kişinin aracı işleten sıfatı ile 100.000 TL tazminatı müştereken ve müteselsilen ödemeye mahkûm edildiğini ve % 50 oranında kusurlu olduğunu kabul edelim. Aracı işleten kişi aracı kullanırken zarara sebebiyet veren ve kendisi ile birlikte sorumlu olduğu kişiyi bilmektedir. Ancak bu durum tek başına dava açmak için yeterli değildir. Aracı işletenin mahkûm olduğu tazminat için rücu davası açabilmesi için tazminatın tamamını da ödemesi gerekmektedir.

Somut örneğin bu bölümünde haklı olarak ödenmemiş bir tazminat için rücu edilemeyeceği düşünülebilinir. Doğrusuda budur. Ancak aracı işleten mahkûm edildiği 100.000 TL tazminatın ancak 80.000 TL’sini ödemiş olsa ve geri kalanı ödemeye ekonomik durumu izin vermese o takdirde ödediği kısımdan rücu borçlusuna düşen 30.000 TL için yine rücu davası açamayacaktır. Çünkü TBK m. 73 açıkça tazminatın tamamının ödenmesi koşulunu getirmektedir. Tazminatın tamamının ödenmemesi zamanaşımını başlatmadığından bir sorun olmayacağı düşünülse de kanun koyucu bu durumun sürüncemede kalmasına izin vermemek için aynı maddenin ikinci fıkrasına “Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar” hükmünü koymuştur. Dolayısıyla aracı işleten rücu alacaklısı tazminatın tamamını ödeyememesine karşın rücu borçlusuna bildirimde bulunmak zorundadır. Bu bildirim zamanaşımının işlemeye başlaması anlamına gelecektir. Böyle bir bildirimde bulunmazsa da bu bildirimin dürüstlük kurallarına uygun şekilde yapılabileceği tarihte zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. Ancak tazminatın tamamının ödenmemiş olması nedeniyle dava koşulu yerine gelmemiş olacağından rücu alacaklısı dava açamayacaktır.

II. TÜRK BORÇLAR KANUNU ÖNCESİNDEKİ DURUM:

TBK m. 73 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nda karşılığı olmayan bir maddedir. TBK’nun genel gerekçesinde ve 73’üncü maddenin gerekçesinde getiriliş amacı da hangi ihtiyaçtan doğduğu da yazılı değildir. Sadece madde ile ilgili kısa bilgi verilmektedir. Ancak eski Borçlar Kanunu döneminde rücu davasının zamanaşımının başlama tarihinin tazminat alacaklısının tatmin edildiği tarih olması gerektiği gerek Yargıtay kararlarında gerekse öğretide kabul görmüştür. Yani eski kanun zamanında rücu alacaklısının zararın doğduğunu öğrendiği tarihten itibaren rücu davası açmak zorunda olması, kendisine yöneltilecek tazminat davasının uzun sürmesi durumunda rücu davası açma hakkının zamanaşımına uğrama tehlikesini yaratmaktaydı. Bu nedenle Yargıtay verdiği kararlarla rücu davası zamanaşımının tazminat alacaklısının tatmin edildiği tarihten başlayacağı ölçütünü getirmiştir. Rücu davasına zamanaşımı açısından bakıldığında Yargıtay’ın getirdiği ölçüt son derece yerindedir. Ancak rücu alacaklısının tazminatın tamamını ödeyememesi durumunda dava açma hakkına sahip olamaması da uygulamada büyük sıkıntılar yaratacaktır.

III. ANAYASAYA AYKIRILIK:

Rücu alacaklısının kanunen tamamını ödemek zorunda olmadığı ve yine kanunen bir kısmını ya da tamamını almaya hakkı olduğu bir tazminatı kendi ekonomik durumunun izin vermemesi nedeniyle yargı yerleri önünde talep edememesi Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ıncı maddesine göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

TBK m. 73’de yer alan tazminatın tamamının ödenmesi şartı, rücu alacaklısının ödediği kısmi tazminatın borçlu payına düşen kısmını yargı önünde isteme iddiası ve savunmasında bulunma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Rücu alacaklısının tazminatın tamamını ödeyecek güce ne zaman sahip olabileceği gelecekte belirsiz olan bir durum olup, gelecekte belirsiz olan bir durumun dava şartı olarak belirlenmesi açıkça hak arama özgürlüğüne aykırıdır. Bu sebeple tazminatın tamamını ödeyemediği için ödediği kısım için açmış bulunduğu davası reddedilecek olan rücu alacaklısı mahkûm olduğu tazminatı hiçbir zaman ödeyemezse rücu davasını da hiçbir zaman açamayacaktır.

Rücu alacaklısının ekonomik durumunun izin vermemesi nedeniyle mahkûm edildiği tazminatın tamamını ödeyememesi dava açmasına engel olacaktır. Çok daha uzun bir süre sonra tazminatın geri kalan kısmını ödeyecek ve böylece rücu davası açma hakkını elde edecek olan rücu alacaklısı bu davayı uzun süre sonra açtığında da borçludan yüklüce bir faiz ödemesini talep edecektir. Bu durum borçlu açısından da büyük bir külfet oluşturacaktır.

IV. ANAYASA MAHKEMESİ’NDE İPTAL DAVASI AÇILMASI:

Söz konusu hükmün Anayasa’ya aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’nde iptalinin talep edilmesi hukuken mümkündür. Yukarıda verdiğimiz trafik kazası örneği ya da benzeri bir durumda belli bir tazminatı ödemeye mahkûm edilen birinin tazminatın bir bölümünü ekonomik durumunun el verdiği ölçüde ödeyip kalanı ödeyememesi durumunda ödemiş olduğu tazminat miktarından rücu edeceği kişinin payına düşecek kısmı için Anayasa Mahkemesi’ne iptal talepli rücu davası açması gerekmektedir. Rücu davasında uygulanacak olan TBK m. 73’de yer alan tazminatın tamamının ödenmesi koşulunun Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürerek davanın görüldüğü mahkemenin bu iddiayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmesini talep etmesi yeterli olacaktır. Bu durumda davanın görüldüğü mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara göre hareket edecektir.

V. SORUN UYGULAMADA GİDERİLEBİLİR:


TBK m. 73 yürürlüğe girmeden önce Yargıtay’ın ortaya koyduğu ölçüt tazminat alacaklısının tatmin edildiği tarihin zamanaşımının başlangıcı kabul edilmesiydi. Ancak tamamen ya da kısmen tatmin edilmiş olma ayrımı yapılmamıştı. Yukarıda verdiğimiz örnekte tazminatın büyük kısmını ödeyen ancak kalanını ödeyecek durumu bulunmayan rücu alacaklısının yapmış olduğu bu ödeme tazminat alacaklısı açısından kısmi tatmin niteliğinde kabul edilebilir. Nitekim rücu alacaklısı ödediğinin tamamını değil rücu edeceği kişinin payına düşeni rücu davasında talep edecektir. Tazminat alacaklısının kısmen tatmin edilmiş olduğu kabul edilerek tatmin edildiği miktar üzerinden rücu davası açılmasına izin verilmesi yukarıda belirttiğimiz dava açma hakkının kısıtlanması durumunu da ortadan kaldıracaktır. Bu madde eğer bu şekilde yorumlanırsa Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmasına da gerek yoktur. Ancak maddenin katı yorumlanması yoluna gidilirse ekonomik durumu izin vermediği için tazminatın tamamını ödeyemeyen rücu alacaklısı hiçbir zaman dava açamayacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder