23 Ağustos, 2011

TÜRK BORÇLAR KANUNUN TASARISINDA MÜTESELSİL SORUMLULUK VE ZAMANAŞIMI

TÜRK BORÇLAR KANUNUN TASARISINDA
MÜTESELSİL SORUMLULUK VE ZAMANAŞIMI[1]

I. GİRİŞ:

Türk Borçlar Kanunu tasarısının incelemesini yapmaya bu sayıda da devam ediyoruz. Türk Borçlar Kanunu tasarısında müteselsil sorumluluk ve zamanaşımı konularında yürürlükte bulunan Borçlar Kanunumuzdan farklı olarak yeni düzenlemeler yapılmıştır.

II. MÜTESELSİL SORUMLULUK:

Birden çok kimsenin bir zararın tazmininden zincirleme sorumlu tutulmaları olarak tarif edebileceğimiz müteselsil sorumlulukta, sorumlu olanların sorumlu tutulabilecekleri zarar miktarı ile zarar görenin zararını tazmin etmesinden sonra zararı ödeyen sorumlunun diğer sorumlulara rücu etmesi önem oluşturan konuların başında gelir.

Tasarının 60. maddesinin ikinci fıkrası “Müteselsil sorumluluk, bu kişilerden her biri için, tek başına sorumlu olsalardı yükümlü tutulacakları tazminat miktarı ile sınırlıdır” hükmünü getirerek tazminat miktarının sınırını zarar verenlerin tek başlarına olsalardı yükümlü tutulabilecekleri miktar olarak belirlemiştir. Hal bu ki bu durum tasarının zarar verenler arasındaki iç ilişkiyi düzenleyen 61. maddesi ile çelişmektedir. 61. madde tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulmasını öngörmektedir. Buna göre zararı veren kişilerin tek başlarına olsalardı daha az zarar vereceklerinin önceden öngörülmesi mümkün değildir. Çünkü 61. madde zarar verenler arasındaki iç ilişkide zarar verenlerden her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulmasını öngörmektedir.

Zarar verenler arasındaki iç ilişkide zarar verenlerden her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattığı tehlike tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olması açısından da önemlidir.

Bu nedenle tasarının 60. maddesinin ikinci fıkrası kaldırılmalıdır. Çünkü hem 61. maddede düzenlenen müteselsil sorumlular arasındaki iç ilişki ile çelişiyor hem de müteselsil sorumluluğun genel ilkesine aykırılık oluşturuyor. (Tasarı kanunlaştığında 60. maddenin ikinci fıkrası kaldırılarak bu durum düzeltilmiştir.)

III. ZAMANAŞIMININ BAŞLAMA TARİHİ:

Bizim hukukumuzda zamanaşımının başlangıcı ile ilgili çeşitli ölçütler belirlenmiştir. Ancak tasarıda tazminatın ödenmesi ile ilgili zaman aşımının başlama tarihi olarak bildirim ve dürüstlük kuralı ölçütü getirilmiştir. Buna göre tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmekle yükümlüdür. Aksi takdirde zamanaşımı bu bildirimin, dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar. Bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte zamanaşımının başlatılması zamanaşımının başlama tarihinin kişilerin eline bırakılması anlamına gelmektedir. Dürüstlük kuralına uygun bildirimin ne zaman ve nasıl yapıldığının tespiti de uygulamada güçlükler ortaya çıkartabilir. Bu sebeple tasarının 72. maddesinin ikinci fıkrası kaldırılmalıdır. Çünkü zamanaşımının başlama tarihinin kişilere bırakılması da hukukun temel ilkelerine aykırıdır. Bunun yerine zamanaşımının başlama tarihi olarak tazminatın istenilmesi sürecinde bildirim için belli bir sürenin konulması ve bu bildirimin yapılmasında sonra zamanaşımının işlemeye başlatılması daha yerinde olacaktır. Yani bildirimin yapılması aşamasının kişinin kendi takdirine bırakılması doğru değildir. Çünkü bildirimin uygun koşullarda yapıldığının dürüstlük kurallarına göre araştırılması somut olayın özelliğine göre sorun yaratabilir. (Tasarı kanunlaşırken bu hüküm m. 73/II’de düzenlenmiştir. Ancak eleştiri dikkate alınmamıştır.)

IV. ZAMANAŞIMI SÜRESİ:

Yürürlükte bulunan Borçlar Kanunumuzda zaman aşımı süresinin azami sınırı 10 yıldır. Ancak tasarı zaman aşımı sürelerinde değişikliğe giderek tazminat istemlerinde ve rücu da iki yıl ve yirmi yıllık zamanaşımı sürelerini öngörmüştür. Tasarının 71. maddesine göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde, fiilin işlendiği tarihten başlayarak yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Yine tasarının 72. maddesinde rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Bu maddelerdeki zamanaşımı süreleri çok uzun tutulmuş olup en çok on yıl olarak düzeltilmelidir. Ayrıca tasarının 81. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme de zamanaşımı konusu sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar şeklinde düzenlenerek on yılla sınırlandırılmıştır. (Tasarı kanunlaştığında 82. madde olmuştur.) Eğer zamanaşımı süresi on yılla sınırlandırılırsa bu madde ile de uyum içerisinde olacaktır. Zamanaşımı süresinin yirmi yıla çıkartılması günlük hayatta kişinin bir insan ömrünün önemli bir kısmını dava açılma baskısı ile geçirmesi gibi bir durum yaratılmasına neden olur bu da uygulamada çok ciddi sıkıntı yaratır. (Tasarı kanunlaştığında zamanaşımı süreleri tekrar on yıl olarak düzeltilmiştir. Madde numaraları da değişmiştir.)

V. SONUÇ:

Müteselsil sorumluluk ve zamanaşımı konularının tasarıda yeniden ele alınarak düzenlenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü bu konular borçlar hukukunun en çok uygulanan konuları arasında yer almaktadır.[2]


[1] Bu makale Yaklaşım Dergisi’nin Aralık 2008 sayısında yayınlanmıştır.
[2] Bu makale yayınlandığında Türk Borçlar Kanunu tasarısındaki madde numaraları ve içeriğine göre kaleme alınmıştır. Tasarı kanunlaşırken değişikliklere uğramıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder